Son Olimpik hüsran

Olimpiyat kasirgasi geldi geçti üstümüzden. Ilk degil. Devami da gelecektir ve sonunda beklenti gerçeklesecektir de. Yalniz, görülüyor ki bunun gerçeklesmesine en fazla bu seferinde yaklasmisiz.
Su asamaya gelindiginde, medyada, kim ne demis, içeride, disarida, onlara bakiyorum. Çünkü bunlar daha yerlesik, daha kalici tavirlari, konumlanmalari açikliyor.
Hükümet çevrelerinde fazla anlam veremedigim bir öfke görüyorum. Olimpiyat olmus, olmamis, benim için ‘hayatî’ önemi olan bir konu degil. Ama kimileri için böyle ve herhalde onlarla bir duygu ‘frekansi’ tutturmama imkân yok. Gene de, olayin uyandirdigi tepkinin böyle bir öfke kiligina girmesine akil erdiremiyorum.
Bu öfkenin bir nesnesi ‘dis dünya’. Bu kadar da genel ve belirsiz, tanimsiz bir hedef. Yani, ‘biz’ olmayan herkesi kapsayabilecek bir sey. Bu ‘dünya’ bize karsi önyargili. Ve tabii ‘önyargili’ olmasini gerektirecek hiçbir sey yok; nedensiz, açiklamasiz bir önyargi.
Ama bir hedef daha oldugu söylenenlerden anlasiliyor. Bu sefer kastedilen ‘iç dünya’. Burada, Olimpiyat için Istanbul’un seçilmemesini isteyenler, hem de siddetle isteyenler varmis. Bazi bakanlar, bana epey seviyesiz görünen bir dille (piyasada ‘kina’ kalmamis vb.) bunlara öfkelerini anlatiyorlar.
Dedigim gibi, epey uzaktan izledigim bir olaydi bu. Onun için atlamis olabilirim. Ama Türkiye toplumu bu Olimpiyat tipi seyleri sever, burada olmasini ister. Dolayisiyla o söylenen kisiler ‘olmasin!’ derse bu pek popüler bir politika olmaz. Nitekim böyle itiraz seslerini ben duymadim. Bir kampanya, bir eylem, böyle seyler olmadi. Ha, ta basindan beri, bu hükümet neye elini atsa basarisiz olmasini akildisi bir hareketle temenni eden bir kesim var Türkiye’de, bunu biliyoruz. Ama orada da, sonucun böyle olmasina katkida bulunacak bir davranis olmadi, onu demek istiyorum.
Hükümetin ‘gezi öfkesi’ devam ettigi için ona referans verenler de var. Bu, olabilir. Nitekim dünya basini da öncelikle buna isaret etmis. Iyi de, Gezi eylemleri Olimpiyat’a karsi yapilmadi. Karara sebep ise, Gezi olaylari gibi ‘demokratik protesto’ çerçevesine giren bir eylemi bastirmak üzere hükümetin gösterdigi olaganüstü siddet. Özellikle Basbakan’in takindigi tavir, kullandigi dil, ‘çogunlugu üstünüze saldirtirim’ tehditleri vb.
‘Kina’lardan, ‘Gezi’lerden önce, AKP ileri gelenleri ya da gidenleri, ‘Acaba bizim yaptigimiz bir yanlis var mi’ diye sorsalar ve bir durup düsünseler, daha iyi olmaz mi?
Belki daha iyi olur ama mümkün olmaz. Çünkü AKP halis bir ‘Türk’ partisi ve ‘Acaba ben yanlis bir sey yaptim mi’ diye sormak bir Türk davranisi degil.
Gene bu sabahin bir gazetesinde, Türkiye’deki görevi bitmis, ayrilmak üzere ABD Baskonsolosu ile bir mülâkat yayimlandi. Birçok ilginç söz söylemis. Beni öncelikle ‘Tarih 1453’te baslamiyor’ cümlesi ilgilendirdi.
‘Üç imparatorlugun baskenti Istanbul!’ diye övünürüz. Peki, su öteki ikisinin izi, kalintisi yok mu? Varsa nerede? Ayasofya falan, birkaçi ortaklikta (onu da cami yapalim takintisiyla yasayan kalabalik bir grup var).
Ama bugün ‘ortalikta’ olanin iki üç kati da gene bu topraklarda, bilinçli ve kasitli bir ihmalin sonucu olarak yatiyor.
‘Bize karsi önyargilari var’, ‘Önyargilarinin esiri oldular!’ Her olayda ve bes saniye içinde bu avazla ortaya firlamak da bir önyargi örnegi degil midir? Bin yil öncesinin genel insanlik mirasina karsi bu ‘militan tarafgir’ tutumu sürdüren kisilerin ‘önyargi’dan söz etmeye ne kadar haklari var?
‘Olimpiyat’i biz alabiliriz,’ düsüncesiyle, hazirlik olarak sunu bunu yapmaya kafa yorarken olsun, ‘Su Sphendon’u da ziyarete açsak’ diye bir fikir kimsenin aklina gelmiyor mu bu ülkede
————————————————-
Taraf-10 Eylül
Murat Belge