Makale

‘Dogu ve Güneydogu’ Bölgeleri Yerine, ‘Kuzey Kürdistan’ Bölgesi Kulaga Daha Hos Gelmiyor mu?

Toplumsal ve siyasal degisimin sancilarini yasayan Türkiye, çatismasiz bir yili geride birakti. Siyasi partiler, 30 Mart 2014 tarihinde yapilacak yerel seçimler için aday adaylarini kamuoyununa tanitma heyecani yasamaya baslamisken, 2014 bütçe görüsmelerinde BDP Milletvekilleri tarafindan kullanilan Kürdistan kelimesi gündeme damgasini vurdu. Bazi kesimlerin irkçi ve sovenist duygulari bir kere daha kabardi. Ipler gerildi, küfürler, tekme-tokatlar, hakaretler v.s…. aldi basini gitti. Meclisin bu tablosunu gören herkes mahalle kavgalarin daha seviyeli oldugunu görür. Milli iradeyi temsil edenlere bakin, yesinler sizin temsiliyetinizi!

Kürdistan kelimesi ilk olarak telaffuz edilmiyor. Bir çok tarihçi, Kürdistan kelimesini hem etnik hem de cografi bir terim olarak kullanmis. Olmasi gereken de budur. Sayet Kürtler varsa, onlarinda bir ülkesi vardir. Bu ülkenin adi da Kürdistandir. Yine tarihçiler, Kürdistan’in, ilk kez Büyük Selçuklu Devleti döneminde ortaya çiktigi görüsündeler. Selçuklu hükümdari Sultan Sancar, Kürdistan’in tümünü kapsamasada, Kürdistan cografyasinin bir bölümünde bir Kürdistan eyaleti olusturmus ve bu eyaletin baskenti de Bahar kenti idi. (Daha fazla bilgi için, Geçmisten Bugüne Kürtler ve Kürdistan, Kemal Burkay). Kürdistan’in ilk bölünüsü, Osmanli devleti ile Safevi devleti arasinda 1639 yilinda imzalanan Kasr-i Sirin Antlasmasiyla gerçeklestirildi. Birinci Dünya Savasinin sona ermesi ve Osmanli devletinin çöküsüyle birlikte, Kürdistan’in bugünkü yapay sinirlar emperyal devletlerin istek ve ihtiyaçlarina göre dört parça haline getirildi. Bu dörtlü parçalanmislik günümüzde halen devam ediyor.

Bir cografyanin adini veya duymak istemediginiz bir kelimeyi yasaklamak ve tarih literatüründen çikarmakla yokedilemeyecegini herkesin ögrenmis olmasi gerekir. Devletin red ve inkar polikalari iflas etmistir. Bugün Kürdlerin varligi kabul ediliyorsa, Kürdistan gerçegininde kabulü, insanligin, dürüstlügün ve bilimin geregedir. Yalniz Kürdistan kelimesine alismak için Türkiye kamuoyunun biraz daha zamana ihtiyaçi oldugunu düsünüyorm. Türkler (hepsi olmasada büyük bir kesim) açisindan bunu anlamak mümkündür.

Türkiye sinirlari kapsaminda olan Kürdistan cografyasi ‘Dogu ve Güneydogu’ bölgeleri olarak adlandirilmis. ‘Dogu ve Güneydogu’ bölgeleri yerine, Kuzey Kürdistan Bölgesi olarak degistirilirse, kulaga daha hos gelmez mi? Böylece hem Türkiye kamuoyu Kürdistan sözcügüne isinmis olacak, hem de yapmis oldugunuz bir yanlisligi düzelterek tarihe karsi sorumlulugunuzu yerine getirmis olacaksiniz. Ortam ve zamanin buna uygun olup-olmadigi tartisilabilir. Ancak sorunlarimizi çözmek için de toplumu, çogulcu siyasal kültüre ve tarihsel gerçeklere karsi duyarli hale getirmemiz gerekir. Bu suur, kendiliginden olmaz. Bunun içn gerekli hukuksal, siyasal ve kurumsal altyapinin olusturulmasi lazim. Buda Meclisin ve iktidarin sorumlulugundadir. Fakat yasananlara baktigimizda, bu Mecliste çözüm çikar mi? sorusunu sormadan edemiyor insan.

Türkiye’yi yönetenler, bugüne kadar birçok firsati heder ettiler, ayrisma zeminini daha da körüklediler. Umarim, son bir yilda olusmus bu sicak atmosfer, bu yakinlasma bir kez daha ziyan edilmez. Hafizam beni yaniltmiyorsa Romali sair Horatius bir sözüyle yazimi bitirmek istiyorum.

‘Drei Dinge kann man nicht zurückholen: Die Zeit, das unbedacht gesprochene Wort und die verpasste Gelegenheit (Röm. Dichter Horaz). (Insan,üç seyi geri getiremez: Zamani, düsünmeden (veya düsüncesizce) söylenen söz ve kaçirilan firsati-(lari) (Romali Sair Horatius).

2014 yilinin toplumsal barisin pekisecegi, insanlarin özgürce konusabilecegi bir yil olmasini diliyorum.

15 Aralik 2013

Veli Yarar

Back to top button