Kimlik, çeliski, tartisma ve çatisma

Milliyet, sinif, cins, din ve mezhep, toplumdaki statümüzü belirleyen temel kimliklerimizdir. Içinde yasadigimiz tüm toplumsal olaylar, iste bu ana kimliklerimiz üzerine oturur ve ordan beslenirler.
Osmanli toplumu, çok renkli, çok sesli bir yapiya sahipti. Kemalistler, Türkiye Cumhuriyetini bu renklilige inat, üniter ve ulusal siyasetin dar alanina içine sikistirmaya kalktilar. Bu nedenle genç cumhuriyet, milliyet, sinif, kültür, din ve mezhep gibi köklü çeliskilerin ve çatismalarin içine yuvarlandi. Bu girdap içindeki debelenme hala devam ediyor.
Bu çeliskilerin en güçlüsü hiç süphe yok ki ulusal çeliskiydi. Genç cumhuriyet,Tük ve Kürt halklarinin ortak iradesi ve karariyla kurulmustu. Kemalistler, Kürt önderlerine ortak bir devlet kurma önerisinde bulunmus, bu öneri Kürtler tarafindan da kabul edilmisti.
Ne var ki Türkler, sözlerinde durmadilar. Cumhuriyetin kurulusundan hemen sonra, Kürt ve Kürdistan gerçegini ret ve inkar ettiler. Onlari yok saydilar ve yok etmeye kalktilar. Kürtler, bu ihaneti kabul etmediler ve Kemalist rejime bas kaldirdilar. Bu süre zarfinda, ormanlar, tarlalar, köyler yakilip yikildi. Kitlesel katliamlar yapildi. Yüze yakin Kürt önderi idam edildi. Binlerce aile sürgüne yollandi.
Kürtlerin disinda bir avuç komünist hariç, hiç bir toplumsal grup, bu zorba düzene karsi çikma cesaretini gösteremedi. Ülke, çok partili siyasetin yürürlüge girdigi 1946 yilina kadar Kemalist rejimin zorba karanligi altinda yasamaya mahkum oldu.
1950 yilinda yapilan seçimde Demokrat Parti (DP) büyük bir oy alarak iktidar oldu. Bu yeni partinin önderleri de Ittehat ve Terakki ile Kemalist rejimin tezgahinda yetismis insanlardi. Ne varki toplumsal gerçeklikler ve tarihi gidis nedeniyle taslar yerinde oynamis, toplum bir degisim ve dönüsüm mecrasina dogru akmaya baslamisti.
Çok partili rejimin sagladigi göreceli özgürlükler nedeniyle, Kürtler, sosyalistler, dindarlar, Aleviler, kadinlar ve gençler arasinda büyük bir toplumsal uyanis baslamisti. Türk ve Kürt solculari elele tutusmus, Kurulu düzene karsi çikan parti, dernek, sendika, sivil toplum kurumlari ve yayinevleri kurmuslardi. Bu nedenlerle egemenler, yükselise geçen ulusal, sinifsal, sosyal ve kültürel uyanisi durdurmada zorlaniyorlardi.
Kürtlerle sosyalistler, en güçlü iki toplumsal muhalefet dinamikleriydi. Bazen birlikte, bazen de ayri olarak bu mücadelenin basini çekiyorlardi. Ama zamanla Kürt ulusal mücadelesi, sinifsal mücadeleninin önüne geçmeye basladi.
Çünkü Türk sol hareketini yönetenlerin irade, bilgi, birikim ve donanimlari, emekçi kitlelerle bag kurup, onlara sinif bilinci tasimaya yetmiyordu. Ayrica Türk emekçilerinin de siyasi, sosyal ve kültürel seviyesi, sinif bilincine varmalarina yetmiyordu. Bu toplumsal degisim ve dönüsüm bir maraton kosusuydu. Kazanmak, için sabirla çalismak gerekiyordu. Ama Türk solculari, bir kaç yillik çalismayla sosyalist devrim yapmayi önlerine koymuslardi.
Kürt ulusal mücadelesinin durumu onlardan çok farkliydi. Kürtler, Ortadogu’nun en kadim halklarindan biriydi. Kendi öz yurdunda asirlarca yasamis, devletler kurmus, medeniyetler yaratmis, kaderini belirlemek konusunda istikrarli bir mücadele yürütmüs ve bu nedenlerle ulusal bilince ulasmis bir halkti. Iste bu avantaj nedeniyle, Kürt ulusal dinamikleri yavas yavas, Türkiye’deki siyasal mücadelenin lokomotifi haline gelmeye basladilar.
Bu durumdan ürken Türk egemen çevreleri, ülkedeki muhalefet gruplarini birbirine karsi kiskirtark ve vurusturarak toplumu yönetmeye çalisiyordu. Özellikle Türkiye’deki muhalefet gruplarinin tümünü Kürtlerin üzerine saldirtiyordu.
Bu konuda da bir çok sinsi tuzaklar kurulmaya baslandi. Türk devleti, kurdugu veya içine sizdigi parti ve dernekler araciligiyla Kürtleri siddete yöneltti. Kürtlerin bilincini karartarak, hedef sasirtmasi vererek mücadeleyi ulusal kimten uzaklastirip, sinif kimligine yönlendirdi. Türk devleti, Dogu Perinçek, Yalçin Küçük, Mihri Belli ve daha sonra görevlendirilen profesyonel ajanlari araciligiyla, Kürtleri bizzat yönetmeye basladilar. MIT ile PKK, bu konuda köklü bir is ve güç birligi çinde oldular. Bu birlik hala devam ediyor.
Kürt sorunu gündeme geldiginde, bu ajanlar ‘Yoldas, neden durmadan Kürt sorununu gündeme getiriyorsunuz? Enternasyonalizm geregi hepimizin görevi, sinif mücadelesini örgütlemek ve sosyalist devrim yapmaktir. Sosyalizm kuruldugunda Kürt sorunu da kendiliginden hal olacaktir.’ diyorlardi.
Kürtler, uzun bir süre bu zokayi yuttular. Bu enternasyonal tuzagin farkina varanlar ise, zamanla ayri örgütlenmeye dogru yöneldiler. Bu konuda ciddi bir çaba harcandi, adimlar atildi. Tüm kusur, eksiklik ve acemiliklere karsin ciddi kazanimlar elde edildi. Devletin kurdugu tuzaklara, PKK’nin sergiledigi aymazliklara karsin halkimiz hala büyük bir özveriyle, Kürt ulusal kurtulus mücadelesine destek olmaya devam ediyor.
Kisacasi Kürt ulusal dinamikleri, Türkiye’deki antifasist mücadelenin, degisim ve dönüsümün güvencesi haline gelmis bulunuyor. Bu nedenle Türkiye’deki tüm ilerici, devrimci, demokrat birey ve örgütlerinin Kürt ulusal mücadelesine destek vermesi gerekiyor.
Çünkü her sey tabak gibi ortada. Kürtler kurtulmadan, hiç kimsenin kurtulma sansi yoktur. Kürt ulusal kurtulus mücadelesi, tüm hastaliklari tedavi edecek temel ilaç haline gelmis bulunuyor. Bu gerçek anlasiymadan ve geregi yapilmadan Türkiye’deki bozuk düzenin degismesi mümkün degildir.
Yapilacak önemli islerden birisi de, menzile dogru yol alan lokomotifin tekerine çomak sokan kuzu postuna bürünmüs hain kurtlari teshis etmek, onlarla kararli bir mücadele yürütmektir.
Yilmaz Çamlibel