Makale

‘Dogru’nun ölçütleri

Tuhaf bir döneme girdik, çok yeni degil, bir süredir bu sürecin içindeyiz. 2002 ile, yani AKP’nin iktidara gelmesiyle baslayan bir süreç bu. 12 Eylül topluma ‘Yirmilerin ve otuzlarin Türkiye Cumhuriyeti’nin devami olacaksiniz! Buradan bir santim sapma olmayacak!’ demis ve bunun yasal çerçevesini kurmustu. Onlar kenara çekilir çekilmez de hayat (Özal’la, örnegin) degismeye baslamisti. 2002 degisimin hizlanarak devam edecegini gösterdi. Onun için, ‘eski Türkiye devam etmeli’ diyenler her düzeyde ataga geçti. Beklenen 28 Subat olmadi; beklenmeyen tutuklamalar, mahkemeler basladi.

Dedigim o sürece de böyle girdik. Ortaya birtakim belgeler çikiyor, birileri tutuklaniyor; ama ayni anda baskalari ‘Bu yalan! Bu sahte!’ diye bagiriyor. Tipik örnek: bir yerler kazilmis, ‘lav’ denen silâh bulunmus. Ilker Basbug çikiyor, ‘boru’ diyor. Evet, kullanilmis silâh bir boru olarak kaliyor, dogru. Iyi de, orada burada gömülmüs bu nitelikte ‘boru’lar bulunmasi normal bir sey midir? Kasimpati mi bu, lâle sogani mi?

Bu karsilikli bagirisma, nesnellik denen seyi asindirdi. O çikan nesne ‘boru’ mudur, baska bir sey midir, nesneye degil de kendi durdugumuz yere, tanislarimiza, sevdiklerimize bakarak karar verir olduk.

Ama bu arada olaylar, somut eylemler ardarda dizildi ve AKP önce ilistigi iktidar koltugunda daha bir yayilarak oturur oldu. Oyalanmadan geçelim: böylece Gezi’ye geldik. Gezi, Basbakan’i çok kizdirdi. Bu yillarda onca saldiriya ugramis, ama hiç böyle kizmamisti.

Daha ilk gün, bir ‘camide içki içme’ olayi anlatti; bir de saldiriya ugrayan kadin. Ikisi de, akla aykiri seylerdi. Gezi günlerinin polis-gösterici çatismalarinda birahaneye gider gibi camiye gidip içki içecek adamlar hikâyesi ne kadar inandirici? Sokak ortasinda bir kadinin üstüne iseyecek adamlar daha mi inandirici?

Ama kendine oy veren dindar kesimde, öyle olmayanlara karsi ciddi bir nefret uyandirmaya elverisli hikâyelerdi bunlar. O zamandan bu zamana, bunca ay geçti, bu iki olayin gerçek olduguna dair bir kanit ortaya çikmadi. Camide içki konusuna yalanlama da gelmisti üstelik; ama yalanlamayi yapan hocanin basina ne geldigini bilmiyoruz.

Herhangi bir kanit yok, ama Basbakan da, çevresi de, bunlar kanitlanmis, ispatlanmis olaylarmis gibi konusmaya devam ediyor.

Derken yeni gelismeler oldu.Yeni gelismelerle yeni bir terminoloji: ‘paralel devlet’, falan filan. Basbakan gene herkesin önünde, ‘çete!’ diye bagiriyor.

Devletin ‘paralel’ olanini kurmak, ‘derin’ini kurmak gibi, suç. ‘Çete’, adi üstünde. ‘Faiz lobisi’ bildigimiz, hukuk sistemlerinde tanimlanmis bir ‘suç örgütü’ olmasa da, adi kulaga hos gelmiyor. Nerede oturur kalkar bu lobi, ne yer, ne içer? Disarida midir, içeride midir, hem disarida hem içeride midir? Bugünlerde pek çok sey bu kategoriye giriyor. Nicedir, ‘içimizde’ Irlandalilar var ya!

‘Çete’ kurmak suç olduguna göre, ‘suç’ ne gerektiriyorsa onu yapman beklenir. Devlette suç isleyeni Çarsamba’dan alip Persembe’ye vermek yeterli bir tedbir mi? Çarsamba’da yaptigini Persembe’de yapmayacak mi? Çikar ortaya suçun kanitini, ver mahkemeye, bastir cezasini. Kanit yoksa… Evet, kanit yoksa neye dayanarak sürüyorsun?

Ama süreç devam ediyor. Nesnel olayin ne oldugu önemli degil. Önemli olan, olay hakkinda hiç durmadan bir seyler söylemek. O söylenenin akla mantiga uygun olmasi da sadece bir ayrinti. Ben Basbakan’i begeniyorsam, söyledigi de, yaptigi da dogrudur.

Savci 22 kere yurt disina çikmis! ‘Çikmadim, gel ispatla!’ diyor. Ispatlayamiyorsun. ‘Yanilmisim’ falan demiyorsun ama, demeyeceksin. Sadece, o sözü tekrarlamaktan vazgeçeceksin. Nasil olsa yeni ‘söz’ bulmak kolay simdiye kadar buldugun yöntemle.

Dünyaya belirli bir nesnellik içinde bakma disiplinini zaten hiçbir zaman edinmemis bir toplumda son derece zararli isler, son derece tehlikeli bir gidis.

————————————————

Taraf- 1 Subat

Murat Belge

Back to top button