Makale

Güçlüler Için degil, Dogrulara ve Dogrularimiz Için Oy Kullanirsak…

Türkiye’de gerçek bir demokrasinin yerlesmedigini yillarca söyledik, yazdik ve halen yaziyoruz. Yazilanlar ya dikkate alinmadi ya da görmemezlikten gelindi. Türkiye, gelmis geçmis seçimlerin en seviyesiz, en kalitesiz ve en anlamsiz seçimini yasiyor. Yani deyim yerindeyse hep belden asagi vurma politikalariyla yürütülmektedir. Durum böyle olunca su sorular insanin aklina geliyor. Halk, gerçekten bilinçli oy kullaniyor mu? Oy verdigi siyasi parti, kendi ihtiyaç ve taleplerini karsiliyor mu? Yoksa bir genellikçi tutum mudur? Bunlara benzer bir çok soru sormak mümkündür.

Sevgili okuyucular; ben, 1 Kasim 2010 tarihinde ‘Halkçi Söylem, Otokratik Eylem’ baslikli yazimda endiselerimi söyle dile getirmistim:

“12 Eylül 2010 tarihinde yapilan Referandumdan sonra Basbakan’in konusmasini dinledigimde bütün kesimleri kucaklayan, yapici elestirileriyle içimi iyimser duygular kapladi. Herkesin kazandigini vurguladi. Daha fazla hak ve özgürlüklerin, toplumsal baris’in altini özellikle çizdi. Bütün kesimlere esit mesafede duracagini, hizmet götürecegini söyledi. Vaadler ve talepler geneldi, herkesin istemi ve arzusuydu. Ama hükümetin uygulamalari farkli ve endise verici, ülkenin gerçek sorunlarin çözümü ile degil bazi kesimlerle polemik kavgasina girerek magduriyet üzerinden siyasi rant saglama egiliminde oldugu görülmektedir.” diye belirtmistim.

Yine “Söylem ve talepler halkçi ama uygulamalar otokratiktir. Otokratik devlet yapisinda yaptirim gücü, tek kisinin veya onun temsil ettigi grubun hakimiyetindedir. Bunu da kaba güce veya yilginlik ve korkutma yöntemine dayanarak gerçeklestirirler. Çogunluk bende, halk bana yetki vermis diye istedigimi yaparim. Kimse karisamaz….demek demokrasi degildir.” diye yazmistim.

Ben, uzun yillardan beri yurt disinda yasayan biri olarak Türkiye’deki siyasi gündemi ve gelismeleri imkanlarim dahilinde takip eden bir bireyim. Üç yil önce yazdigimi bugün televizyonlarda belirli taninmis yazarlar ve gazeteciler dillendiriyorlarsa, bu da üç yil önce söylediklerimi teyid etmektedir.

Bugün yine söylüyorum. Sayin Basbakan Recep Tayyip Erdogan ve partisi, demokrasinin evrensel normlarini içine sindirdigini düsünmüyorum. Adalet ve Kalkinma Partisi’nin ak mi kara mi oldugundan ziyade, herkes için demokrasi, esit hak ve adalet, bireyin kendisini ifade etme özgürlügünün ne Sayin Basbakan’in ne de partisinin özümsedigini sanmiyorum.

Son 12 yil içerisinde Avrupa Birligi ve Kopenhagen kriterleri dogrutulsunda yapilan reformlar, AKP’nin önünü açtigi gibi, ezilen kesimlerin ve demokrasi’den yana olanlarinda çikarlari belli noktalarda kesismekteydi. Böylece AKP’nin izledigi politikalar genis kitleler tarafindan destek buldu. Ama ne yazik ki ülkenin canalici sorunlari sadece söylemde kaldi. Çözüm üretilemedigi gibi zamana yayarak daha da kangrenlesti. Onun için bu hükümetin sorunlari çözmekkten ziyade kendini temize çikarma çabasi içinde oldugunu görüyorum. Demokrasi ve insan haklari diye bir sorunun olmadigini, iktidarlarinin uzatilmasi ve pekismesi için amansiz bir mücadele içinde oldugunu görmekteyiz.

Bu ülkede hiçbir zaman ‘Adalet Mülkün Temeli’ olmadi. Adalet, hep ezenin ve sistemin adaleti oldu. Güçlünün ve zenginin adaleti oldu ve olmaya devam ediyor. Onun içindir ki Türkiye bugün bir bilgi kirliligi içindedir. Siyaset kirlenmistir. Onun savcisi, bunun savcisi diye yargi yargi olmaktan çikmis ve siyasi bir meslek haline getirilmis durumdadir.

Siyaseti dizayn eden askeri vesayetin sinirlandirilmasi veya tamamiyle tasfiye edilme görüsü genel olararak halk tarafindan kabul gördü. Ama diger yandan da birileri kendi vesayetini kurmaya çalismakta. AKP ile ‘Hizmet Cemaati’ arasindaki kavga, iktidar kavgasidir. Halk, askeri vesayeti istemedigi gibi ne Recep Tayyip Erdogan ve partisinin ne de Cemaat’in vesayetini ister. Bana göre, AKP ve ‘Hizmet Cemaati’nin bati tarzi bir demokrasi anlayisini hiçbir zaman içlerine sindiremeyeceklerdir. Bundan dolayi halkin bilinçli oy kullanmasi gerekmektedir. Demokrasi için, adalet ve hukuk için, hak ve özgürlükler için yeni bir alternatif yaratma zorunlulugu vardir.

AKP cephesinde durum böyleyken, CHP ve MHP’de de durum pek farkli degil. Biri kendini bu Cumhuriyetin asil sahibi olarak görür. Kendilerine ‘Halkçi’ diyorlar, ama halkla iliskileri yok. Degisim diyorlar, ama kafa yapilari degismiyor. Iflas eden magaza vitrinine dönüsmüs durumda. Magaza vitrini degistigi zaman biraz daha ilgi çeker. Birkaç müsteri fazla gelir. Ama magaza iflastan kurtulamiyor. MHP açisinda durum keza aynidir. Irkçilik üzerinden elindeki tabanini tutmaya çaba gösteren, gerginliklerden beslenen bir partidir. Seçim meydanlarina bakildiginda hiç bir parti yerel projelerden bahsetmiyor. Aday oldugu ilçe, ilin veya beldenin sorunlarini dile getirmiyorlar. Liderler, birbirlerine laf yetistirmeye çalisirken, adaylarsa yanlarinda durarak el salliyorlar.

Türkiye metropollerinde fazla varlik gösteremeyen Baris ve Demokrasi Partisi-BDP ise Kürdistan cografyasinda varligini hisettirse de basarili oldugunu söylemek zordur. Bu basarisizligin temel faktörlerden biri devlet baskisi ve esit kosullara sahip olmamasidir. Fakat basarisizligin tek nedeni bu degil. BDP’de çok baslilik, ideolojik tutumu, katilimci ve çogulcu bir politik anlayisindan yoksun olusu ve Kürt sorunun çözümünde kararli bir durus sergilememesi gibi faktörlerde BDP’nin büyümesini engelledigi kanisindayim. Kisacasi; TBMM’deki mevcut siyasi partiler, Türkiye’nin sorunlarini simdiye kadar çözemediler, bundan sonra da çözemeyecekler.

Yapilmasi gereken sey temiz ve dürüst siyaseti genis kitlelere yaymak. Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) bu anlayisa sahiptir. Federasyon’u programina alan ve Türkiye’ye yeni bir yönetim modelini sunan tek parti HAK-PAR’dir. Genel Baskani sayin Kemal Burkay uzun yillar Avrupa’da yasamis (veya yasamak zorunda birakilmis), bati demokrasisini iyi bilen deneyimli bir siyasetçidir. Yine parti kadrolarida, her türlü siddete karsi kararli durus sergileyen, hiç bir ayrim yapmadan çogulcu bir demokrasi potansiyeline sahiptirler. Bu birikim ve deneyimlerin kar topu gibi büyümemesi için hiç bir neden yoktur. Zor ama imkansiz degil. Çogunlugu elinde bulunduranlar her zaman hakli degil. Yeter ki dogrularimizi, dogru zamanda ve mekanda dillendirmesini bilelim.

Hem Kürdistan’da hem de Türkiye’de yeni bir siyasi anlayisa ihtiyaç vardir. HAK-PAR, bu ihtiyacin adresi olabilir…

Veli Yarar
10 Mart 2014`

Not: Saglik probleminden dolayi bir ameliyat geçirdim ve belli bir süre hastahanede kaldigim için sayin Kemal Burkay’in ablasi Inci Kayim Burkay’in vefatini geç ögrendim. Merhumeye Allah’tan rahmet, sayin Kemal Burkay’a ve kederli ailesine sabir diliyorum.

Veli Yarar

Back to top button