Makale

‘Türkiyelilesme’ mi HAK-PAR mi?

Türkiye’de 30 Mart 2014 tarihinde seçmenler yerel yöneticilerini belirlemek için sandik basina gidecekler.

Kürdistan’da ve Türkiye metropollerindeki milyonlarca Kürdistanli da sandiklara gidecek, yerel yöneticileri için oy kullanacak.

Acaba Kürdistanlilar açisindan bu seçimler, sadece belediye baskanlarini, belediye meclis üyelerini, muhtarlarini seçmek anlamina mi geliyor? Yoksa çok daha önemli bir anlami da var mi?

Elbette ki yerel yöneticilerin seçimi önemlidir. Ancak esas olarak bu seçimler sömürgeci rejimin Kürdistan özgürlük mücadelesini hedeflerinden saptiran, içerigini bosaltmaya, Türkiye’nin demokratiklesmesi ile çerçevelenmis entegrasyon politikalarinin da test edilecegi, Kürdistanlilarca onanip onanmadiginin göstergesi de olacaktir.

Burada söz konusu olan ‘Türkiye’nin demokratiklesmesi’nden kasit, Kürtlerin ulus ülke gerçekligine dayali adil bir çözümü üzerinde sekillenen gerçek anlamda bir ‘demokratiklesme’ degildir.

Kürtlerin kolektif haklarindan, ülkelerinde kendi kendilerini yönetmekten vazgeçerek, bireysel haklar ile çerçevelenmis, en fazlasi ‘Avrupa yerel yönetimler özerklik sarti’nda söz konusu edilen, Türk devletinin de kabul edebilecegi kadariyla sinirlandirilmis ve zaman yayilmis bir ‘demokratiklesme’dir.

Geçmiste de gerçeklesmesi için çabalanan ancak çesitli nedenlerle söylemden öteye gidemeyen,2014 yerel seçimleri öncesi yeniden gündemlestirilen Türkiyelilesme söylemi bu entegrasyon projesinin adidir.

1950li yillarda Demokrat Parti ile,Kürt baskaldirilari sonrasi tavsiye edilenlerden arta kalan Kürt ileri gelenleri sömürgeci rejimin partilerine entegre edilmis,Kürdistan davasini sürdürecek tabaka dejenere edilmisti.Kürt siyasetçileri genellikle Demokrat Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi içinde,rejim ile uyumlu en fazlasi ‘hemsehricilik’ düzeyinde siyaset yürütmekteydiler.Bu dönemde yani 1950 ile 70 arasi yilari arasinda üniversite gençligi içindeki Kürtler de Kemalizm’in agir etkisi altindaki Türkiye sol hareketlerinde yer almaktaydilar.

1965 te Türkiye’de illegal ve çok dar bir kadro ile kurulan Kürdistan Demokrat Partisi daha çok Güney Kürdistan’daki Mustafa Barzani hareketine yönünü çevirmis, oraya lojistik destek saglamaya çabaliyordu, Türk sömürgeci rejimine yönelik ise elle tutulur gözle görülür her hangi bir faaliyet içinde degildi. Önemli lider kadrolari çesitli provokasyonlarla, karanlik bir sekilde öldürülmüstü.

Kürtlerin kendi adlarina siyaset sahnesine çikmalari ancak 1974 yilinda sosyalist fikirlerin revaçta oldugu dönemde, yine illegal olarak gerçeklesmisti.

Kürdistan Sosyalist Partisi PSK, Sivanci hareket(DDKD/KIP)Rizgari, Ala Rizgari, Kawa,Denge Kawa, KUK, nihayet PKK gibi hareketler hizli bir biçimde ortaya çikip kitlelerle bulusuyor ve Türk solu ile geri döndürülemez bir kopus yasaniyordu. Artik Kürt illegal siyaseti, Kürdistan gerçekligi üzerinde ayri örgütlenen bir yapi halindeydi.

Illegal zemin böyleyken, Kürtlerin legal zeminde var olmalari, ‘Kürt partisi’ olarak sahneye çikabilmeleri için 1990li yillari beklemek gerekiyordu.

Nitekim o dönemde Kürt kimlikli bir parti kurmak mümkün degildi. Kürt siyasetçiler, SHP-CHP-ANAP-DYP-REFAH gibi çesitli, Türk partileri içinde var oluyorlardi. Kopusa 1989 da Paris’te yapilan Kürt Konferansi’na SHP’den Kürt milletvekillerinin davet edilmesinin SHP içinde yarattigi kriz neden oldu. Bu konferansa katilan 7 milletvekili ihraç edildi. O dönemlerde Türkiye’nin ‘en çagdas’ sosyal demokrat partisi olan SHP’nin bile demokrasi siniri Kürt meselesi söz konusu oldugunda bu hale geliyordu.

Nitekim ihraç edilen Kürt vekillerin kimi Türk demokratlariyla birlikte de olsa ayri bir parti kurma girisimleri, Kürtlerin legal zeminde de sömürgeci rejimden kopmaya yol açacagini,bunun Kürt davasina yeni bir ivme kazandiracagini gören devlet önlem almaya giristi. Baskan olmasi düsünülen Aydin Güven Gürkan MIT tarafindan tehdid ve ikna edilerek geri çekilmesi saglandi. MIT çesitli oyunlarla bu partinin basina DISK Genel sekreterligi de yapmis olan Fehmi Isiklar’in getirilmesini sagladi. Daha sonra anlasilacagi üzere Fehmi Isiklar’a kurulusunu engelleyemedikleri HEP’i yeniden SHP’ye entegre etme, legal zeminde Kürtlerin kendi partilerini kurmasinin önüne geçme görevi verilmisti.

HEP kurulduktan sonra hizla kitlesellesti. Kürt yurtseverlerinin ve o dönemde diri olan Kürdistani yapilarin üzerinde sekillenen HEP ‘e devlet ve PKK siddetle karsi çikiyordu. PKK HEP’in kendilerine karsi kuruldugunu söylüyor ve sert tavir aliyordu. Ilginçtir daha sonra her ne olduysa PKK, yandaslarini HEP’e yönlendirdi. HEP’in seçime girmesi sudan gerekçelerle engellendi. PKK, ayni zamanda devletin ‘derin adami’ olan, Hikmet Çetin’in evinde kurulan pazarlik masasinda yer aldi, 1991’de yapilan genel seçimlerde 18 Millet vekilligine karsilik SHP’yle bütünlesme karari aldi.

Bu sadece bir seçim ittifaki olmayacakti. Verilen sözler yeniden SHP ile bütünlesme, HEP’in fesh edilmesi üzerineydi…

O dönemde HEP ile SHP ittifakina karsi çikan, ve bagimsiz adaylarla seçimlere giden HEP’teki yurtsever kanat basarili olamadi.

Kürt illerinde oylari yükselen ancak batida ciddi oy kaybeden SHP genel baskani Erdal Inönü bu ittifaki “Ülke çikari, bir siyasi partinin çikarindan daha önemlidir. HEP ile ittifak zorunluydu, ancak biz bunu halkimiza anlatamadik.”diyordu.

Evet devlet çesitli oyunlarla HEP’in seçime girmesini engellemis,HEP’i yeniden SHP ile bütünlestirme çabasina girmis, SHP den kovulan HEPli vekiller ise alinan erken genel seçimlere katilmak ve yeniden seçilmek için arayislara girmislerdi.

Cezmi KARTAY ’11 Eylül 1980’den günümüze SIYASAL ANILAR ve Sosyal Demokrasinin Öyküsü’ kitabinda’ HEP- SHP Ittifakinin perde arkasini su sözlerle ifade ediyor.

Biraz uzunca da olsa bu bölüme göz atmakta ve üzerinde düsünmekte fayda var.

“Ayrilan Milletvekilleri Nasil Döndüler?..

Güneydogu raporunun hazirlanmasina yol açan nedenlerden birinin, Paris’teki Kürt Konferansi nedeniyle aramizdan ayrilmis olan milletvekil­lerinin partiye geri dönmelerini saglamak oldugunu söylemistim. Rapor birçok bakimdan basarili oldu. Ancak bekledigimiz dönüs gene gerçek­lesmedi. Kisilerin onuru ile partinin prestijine yönelik kaygilar engellerini sürdürdüler. Bu ortamda ve durumda 1991 Sonbahari’na geldik. Muhale­fetin uzun süredir dile getirdigi seçim istegini birden bire kabul eden yeni ANAP yönetimi erken seçim ilan etti. Memnunlukla karsiladik. Arkasin­dan iktidar partisi, artik alisilmis sekilde yeni bir seçim yasasi getirdi. Yal­niz bu yasada HEP’in seçime girmesine olanak verecek bir degisiklik yapmayi kabul etmedi. HEP’i kurmus olan milletvekillerinin yeniden aday olabilmeleri, bu kosullarda, ancak baska bir partiye geçmeleri ile sagla­nabilecekti. Seçim hazirliklarinin bir hayli ilerledigi ve adaylari belirleme asamasina vardigimiz günlerde HEP yönetiminin bizimle önemli bir ko­nuyu görüsmek istedigini haber aldik.

Genel Sekreterimizin yaptigi ilk görüsme sonunda anlasildi ki, bize getirdikleri öneri, HEP’ten ayrilip SHP’ye girmek ve seçime bizim adayla­rimiz olarak katilmaktir. Bunun üzerine kendilerine sorduk: “SHP’ye geçi­ci olarak mi geliyorsunuz, kalici olarak mi? Bizim adayimiz olarak seçilir-seniz, sonra tekrar bizden ayrilip HEP milletvekili olacak misiniz?.. “Ha­yir” dediler, kesinlikle hayir! Biz bu firsattan yararlanarak partimize dön­mek isityoruz. HEP, bizim için artik bitiyor. Biz ayrildiktan sonra HEP’in kapatilmasini önerecegiz. Kalan arkadaslar bunu yaparlar mi, ya da ne zaman yaparlar bilemeyiz. Ama bizim HEP’e dönmemiz söz konusu de­gildir.”

Bu öneri benim de, Genel Merkez’deki birçok arkadasimin da hosu­na gitti. Çünkü iki yildir arayip da bulamadigimiz çözüm kendiliginden gelmis oluyordu. Kürt kökenli vatandaslarimizin SHP’ce dislandigi suçla­masindan kurtulacaktik. Ayrica benim çok önemli gördügüm baska bir nokta da su idi: Kürt kökenli vatandaslarimizin temsilcileri olarak görül­meye baslayan insanlarin ayri bir partide degil de bütün etnik yapilara açik bir büyük parti içinde seçilme olanagini korumus olacaktik. Bence bu, ülkenin bütünlügünü tehdit edebilecek ayriliklari demokrasi içinde önlemenin bir yolu idi. Kuskusuz bir oyuna getirilmemiz, kandirilmamiz teh­likesi de vardi. Eski arkadaslarimizin içtenligine inaniyordum. Ama onlar­la birlikte gelecek gençleri tanimiyorduk; bu kisilerin yarin ne yapacakla­rini kimse bilemezdi. Uzun boylu arastiracak vaktimiz de kalmamisti. Ta­nimadigimiz insanlari almadan, yalniz eski milletvekillerimizin dönmesini önerdik. Bunu kabul etmediler. HEP’te beraber ugras verdigimiz insanla­ri bu sekilde geride birakamayiz, dediler.

Öneriyi Parti Meclisi’ne götürdük. Oradaki tepki de hemen hemen oy birligiyle olumlu oldu. Parti Meclisi’nin ilkesel onayini aldiktan sonra Genel Sekreterimize girisimlerine devam etmesi talimatini verdik. Çesitli asamalardan geçen, hatta bir ara kesilip tekrar baslayan görüsmelerden sonra, seçim kuruluna adaylarin bildirilmesine birkaç gün kala, olumlu sonuca varildi. Daha önce Partimizden ayrilip HEP’i kurmus olan arka­daslarimiz ve onlarla birlikte, yeni politikaya girmis bazi gençler, HEP’ten ihraç edildiler ve Parti Meclisi’mizin karari ile SHP’nin milletvekili adayi oldular.

“Bu kararimiz basinda, SHP’nin ne pahasina olursa olsun oy kazan­mak için HEP ile bir seçim ittifaki yaptigi seklinde algilandi, yorumlandi. Karsimizdaki partiler tarafindan da çok elestirildi. Oysa ki, benim açim­dan ve inaniyorum ki Parti Meclisi’ndeki birçok üyenin açilarindan, yapti­gimiz, sadece, aramizdan gereksiz yere ayrilmis, arkadaslarimizin parti­lerine geri dönmelerini ve böylelikle siyasal yasamlarina olumlu bir sekil­de devam edebilmelerini saglamak için giristigimiz bir hareketti. Bu dav­ranisin bize oy kazandirip kazandirmayacagi hiç belli degildi. Böyle bir hesap da zaten yapmadim. Sonuçlar, toplam oyumuzun azaldigini gös­terdi.” Ama asil öngördügümüz hedefe vardik. Partiden ayrilmis arkadas­larimiz tekrar aramiza döndüler ve biri hariç, bir daha da baska yere git­mediler. Yeniden seçilen bu milletvekillerimizden biri, yeni dönemde Meclis Baskan Vekilligi, ikincisi Meclis SHP Grubu Baskan Vekilligi, üçüncüsü de Devlet Bakanligi görevlerinde devlete ve ulusa önemli hiz­metler yaptilar. HEP’ten gelmis olan gençler ise, bir türlü SHP’ye isina­madilar, tasidiklari fikirler bizim politikamizla uyum saglayamadi ve so­nunda kendi istekleriyle bizden ayrilip yeni bir parti kurdular. Demokrasi Partisi (DEP). Bu ayri yol onlari sonunda devlete karsi tutum almaya ve TBMM’den çikarilmaya kadar götürdü.”

Görüldügü gibi rejim ‘ülkenin bütünlügünü tehdit edebilecek ayriliklari demokrasi içinde önlemenin bir yolu’olarak SHP ‘HEP ittifakini gerçeklestirmis,taa isin basinda MIT önemli roller üstlenmistir.

Ancak bir kere cin siseden çikmis, legal zeminde Kürt hareketinin kopusu baslamistir.

Nitekim HEP-SHP bütünlesmesi MIT’in planladigi kadar basarili olmamis, pek çok farkli neden Kürt siyasi kadrolarinin yeniden ayrismasina zemin hazirlamistir. HEP kapatildiktan sonra, farkli Kürt siyasi çevreleri bir araya gelerek DEP adiyla yeniden bir legal KÜRT partisi kurmuslardi.

Aradan geçen onca zamana ragmen sömürgeci rejim MIT’i araciligiyla Kürt hareketini yeniden entegre etme çabasindan vaz geçmemistir. Keza Kürt yurtseverleri de bu alani terk etmemis, Legal zeminde Kürtlerin temel taleplerini dillendiren partiler kurup yasatmislardir.

Bu konuda pek çok kez ‘Türkiyelilesme’ projeleri isitilip isitilip Kürtlerin önüne konsa da Kürdistani damar buna müsaade etmemistir.

Üstelik DEP sürecinden sonra Kürt hareketi çogulculasmis, bugün BDP-HAKPAR-HÜDA-PAR, KADEP, ÖSP,TKDP gibi partilerle legal alanda faaliyet yürütmektedirler.Gelecekte bu çogulculasmanin daha da artacagini söyleyebiliriz.

Özellikle BDP ve HAK-PAR seçimlere kendi adlariyla giren partiler olarak öne çikmaktadir.

BDP en çok Kürt seçmenin oyunu alan, Parlamentoda grubu bulunan, Kürdistan da neredeyse yerelde iktidar olan bir partidir.

DEVLET Kürtlerin ‘etnik temelde’ örgütlenmelerini ‘Türkiye’nin milli çikarlari açisindan’ zararli görmekte, bu durumu düzenlemeye çabalamaktadir.

Bu nedenle Kürt siyasetinde yeniden ‘Türkiyelilesme’ slogani adi altinda entegrasyon politikalarinin gündemlestirildigini görmekteyiz.

BDP’yi marjinal Türk soluyla ‘Halklarin Demokratik Kongresi’ adi altinda bütünlestirme arayislarina sokan neden nedir?

Bunu HDP adiyla partilestirmesi, Türkiye’de ki milyonlarca Kürt seçmenini bu partiye kanalize etmesi nasil bir hesabin ürünüdür?

BDP li yöneticiler önümüzdeki genel seçimlerde BDP nin fesh edilip tümden HDP ye geçileceginin dillendiriyorlar. Marjinal Türk solunun her hangi bir oy getirisi olmamasina ragmen neden böyle bir yola girilmektedir?

Kürt oylariyla TÜRK/TÜRKMEN kadrolarin öne çikarilmasinda ne gibi bir ‘milli fayda’olabilir?

‘Türkiyelilesmede ‘ Kürtlerin ne tür bir çikari olabilir?

BDP diger partiler gibi zaten Türkiye partisidir. Elbette ki sadece Kürdistan da degil, Türkiye’nin her yaninda da örgütlüdür. Bu anlamda ayni zamanda bir Türkiye partisidir.

Demek ki ‘Türkiyelilesmek’ ten murad edilen sey farklidir!

Anlasilan bu devletin derinlerinde hazirlanmis, MIT-Öcalan diyalog ile yeniden masaya konmus, sabirla, alistira alistira uygulamaya konan bir projedir.

Kürtler bir kez daha ince ve ‘derin’ bir projeyle karsi karsiya oldugunu görmelidir.

Kürt yurtseverleri bu seçimleri bir de bu açidan degerlendirmeli ve tutum gelistirmelidir.

Ya bu proje geregi agir bedellere ragmen yaratilan ulusal bilinç törpülenecek, Kürtler kendi ülkelerinde kendi kendilerini yönetme taleplerinden vaz geçecek, yani Türkiyelilesme politikalarina angaje olacak, bu projeyi süsleyip sunanlara oy verip güçlendirecek ve ya sulandirmadan, çesitli ‘demokratik’ gibi kiliflar örtmeden, gerçekten topraga,ülkeye dayali Özerklik/ Federasyon, ayrilma gibi kendilerini yönetme taleplerini öne alan, yani Kürdistanilesme perspektifi ile hareket edenleri destekleyecek.

Devletin, MIT’in ve onunla siki fiki olan kesimlerin ele ele gizli kapakli projeleri Kürt yurtsever hareketinin israrli direnci karsisinda mutlaka bosa çikacaktir. Geçmiste böyle oldu bu günde böyle olacak.

Yerel seçimlerde, basta Kürdistan illeri olmak üzere ,Kürt nüfusun bulundugu her yerde, 56 ilde aday gösteren HAK-PAR ayni zamanda legal zeminde Kürdistani temelde var olmanin sigortasidir.

Geçmiste SHP,HEP bütünlesmesine karsi olan kadro agirlikli olarak HAK-PAR da yer alan kadrolardi. Bu gün de Kürdistanlilarin kendi ülkelerini, kendi kendilerini yönetmeyi esas alarak legal zeminde var olma ve bu alani güçlendirme çabasini sürdürüyorlar.

Tüm ayak oyunlarina ragmen, Kürt halkinin bagrinda, sömürgeci tüm kurum ve kuruluslarla baglarini koparma,kendisi olma çabasi içinde olan, özgürlükçü bir hattin olduguna ve gelecegi de bu hattin belirleyecegine kusku yok.

Bu nedenlerle yurtseverler, esitlik temelinde federasyonu savunan HAK-PAR’i desteklemelidir.

——————————————

Deng Dergisi 95.sayisinda yayinlandi

Aydin Günesli

Back to top button