Makale

Zorunlu göç, (Yasasi olmayan tehcir)

1961 anayasasi özgürlük alanlarini genisletti. Yeni anayasa TIP gibi partilerin kurulmasinin önünü açti. Gençlik örgütleri kuruluyor ve yayginlasiyordu. Üniversite gençligi içinde yogun ilgi gören Dev-Genç bunlardan biriydi.

Türkiye’nin gelecegi konusunda yogun tartismalar yapiliyordu. Türk solu isçi sinifi iktidarini savunurken Kürt sorununun çözümü konusunda herhangi bir programlari yoktu. Kürt sorunu gündeme geldiginde ise bu sorunun silahli mücadele sonucu kurulacak isçi sinifi iktidarinda çözülecegini söylüyorlardi.

Kürt gençligi ve aydinlari da Türk solunun Kürt sorununa olumsuz bakisi nedeniyle çözüm arayislarina yöneldi. Ilk olarak DDKO (Devrimci Dogu Kültür Ocaklari) kuruldu. Mücadele yöntemleri konusundaki tartismalar görüs ayriliklarini da gündeme getirdi. Görüs ayriliklari, mücadele biçimi ve 4 devletin kendi aralarinda paylastigi Kürdistan’in bütün parçalari için nasil bir örgütlenme biçiminin uygun olacagi konularinda idi.

Bu örgütlenmelerden Sayin Kemal Burkay ve arkadaslarinin görüsü her parçanin birlikte yasadigi halkla federasyona gitmesiydi. Bu tez bugün Güney’de gerçeklesmistir. Suriye de sartlar uygun hale gelmistir. Türkiye ve Iran’da mücadele devam etmektedir. Bu grup Özgürlük Yolu dergisi ve Roja Welat adli 15 günlük gazeteyi çikariyordu. Ayni zamanda T.K.S.P ( Türkiye Kürdistani Sosyalist Partisi) ni kurdular.

Bunun disinda kalan gruplar da Rizgari DDKD, KAWA, PKK gibi örgütleriyle mücadeleye basladilar. Bunlarin hepsi de birlesik bagimsiz Kürdistan savunuyorlardi. Mücadelenin silahli olmasini istiyor ve gençleri böyle yönlendiriyorlardi. Bu gruptan özgürlük yolu ve DDKD kitlesellestiler. 1978 belediye seçimlerinde Diyarbakir’da Kürtler iki blok halinde seçime gittiler ve özgürlük yolunun destekledigi Mehdi ZANA belediye baskani seçildi. Agri’da da yine özgürlük yolundan Urfan Alparslan belediye baskani seçildi.

Kürtlerin bu örgütlenme ve hak talepleri karsisinda devlet de bos durmuyor çesitli sekillerde bu guruplari dagitmaya çalisiyordu. Ancak legal ve kitlesel mücadeleler karsisinda eli kolu bagliydi. Kitlelerin terörize edilmesi, antidemokratik yasalarin çikarilmasina gerekçe olacagi gibi kitlelerin zor kullanarak dagitilmasi cezalandirilmasi mesru hale gelecekti. Silahli mücadele potansiyeli Kürtlerde vardi. Grup ve örgütlerin çogunlugu silahli mücadeleyi savundugundan silaha sarilan kim olursa olsun ilgi görecegi açikti. PKK derin destegi alarak silahli mücadeleyi baslatti. Mücadele baslangiçta Kürtlere karsiydi. Ve Kürt örgütleri ile çatismalarda birçok Kürt genci öldü. Derin devletin illegal faaliyetleri ve provokasyonlari birçok sehirde katliamlar (Maras çorum vs) yapildi. 1980 darbesine gerekçe yaratilip anayasa rafa kaldirildi. Bütün partiler ve sivil toplum örgütleri kapatilip yüz binlerce insan iskence, gözalti ve hapisle cezalandirildi. Kürdistan’da aydin genç ögrenci köylü gibi herkes insanlik disi muamelelere maruz kaldi. Kürt gençlerinin yasam alanlari yok edildi. PKK Silahli mücadeleyi karakol baskini olarak uyguluyordu. Karakol baskinlari devletin Kürt halki üzerindeki baskilari mesru kiliyor ve uluslar arasi alanda terörizmle mücadele ettigini savunuyordu.

Simdi bu kirli savasin Kürt haklina verdigi zarari ele alalim. Köy bosaltmalari Kürt halkina çok büyük bedellere mal oldu. Kürt köylüsü köyünde mezrasinda hayvan yetistiriciligi ile sebze meyve, tahil yetistiriciligi yaparak geçimini sagliyorlardi. Evleri yakilip yikilan, yaylalari yasak bölge ilan edilen binlerce aile göçe zorlandi ve birçogu esyasiz parasiz metropollere göç etti. Parasi olanlar metropollerde ev ve arsa aldi veya ticaret yapti; ancak parasi olmayanlar çogunlugu teskil ediyordu. Bunlar büyüksehirlere savas ganimeti gibi sunuldu. Bu insanlar çaresiz en agir islerde en düsük ücretlerle çalismak zorunda kaldilar. Elde ettikleri kazanci da beslenme, ilaç, kira, zaruri ev esyasi gibi harciyorlardi.

Bu göç devletin bir projesiydi ve bunu Turgut Özal, ‘bir milyon kisiyi dogudan göç ettirirsek Kürt sorunu biter’ diye izah ediyordu. Sonuçta metropol sermayesinin insaat, tekstil, tarim gibi emek yogun islerinde düsük ücretler ile çalistiriliyorlardi. Sehirlerdeki konut üretimi katlanarak devam etti. Buna bagli olarak bütün alanlarda üretim patlamasi yasandi Kürdistan’da ise çivi dahi çakilmiyordu. Az da olsa alt yapi yatirimlari yapiliyordu. Fakat bu yatirimlarda çesitli sekillerde PKK tarafindan engelliyordu.

Sonuçta Kürdistan bozkirlasip üretim yapamaz hale getirilirken bati refaha kavustu ihracat patlamasi oldu. Kürdistan’in petrol, elektrik enerjisi, madenleri isletilirken istihdam yaratici hiç bir sey yapilmadi. Bütün bunlar olurken PKK destekli BDP bunu ranta çevirip elde ettigi oy potansiyeli ile geçmiste Kürt sorunu konusunda tek laf etmeyen kisilere milletvekillerini hediye ediyor, parti kurduruyor. Bu parti örgütlenmesi batiya göç eden Kürtlerin entegrasyonu ve asimilasyonudur. Eger BDP magdur olan Kürtleri düsünseydi geri dönüsüm projeleri yaparak koruculuk sistemini tartisir, çözümün sartlari arasina alirdi.

Vatani ve halki için ölüme giden gençlere saygi duymamak mümkün degildir. Ama halkimizin magduriyetinden yararlanan sermaye çevrelerinin PKK’ya minnet borcu oldugu gibi (simdi buna sermayeyi kediye yüklemis bazi sol gruplar da katildi), PKK’nin de Kürt halkina özür borcu vardir.

Resat Behçet
HAK-PAR Parti Meclisi Üyesi

Resat Behçet

Back to top button