Ulusal degerlere ve hedeflere sahip çikma zamani
PKK lideri Abdullah Öcalan’in, yakalandiktan sonra örgütünün eski stratejisinden vazgeçtigi, politikasinda, söylem ve sloganlarinda degisiklikler yaptigi sir degil. Hatta Öcalan’in bu degisiklikleri yakalanmadan önce, daha Avrupa’da iken yapmaya basladigi biliniyor.
Hatirlanacagi üzere, Italya’da iken, Kürd sorununun çözümüne iliskin olarak siraladigi taleplerin arasinda otonomi vardi. Yani “bagimsiz, birlesik ve sosyalist Kürdistan” hedefi ile yola çikan Abdullah Öcalan, maddelerinden birisi Kuzey’deki Kürd sorununun çözümü için federasyonu öneren PSK-PKK Protokol’üne Kemal Burkay ile birlikte imza atmis, Suriye disina çikartildiginda ise otonomide karar kilmisti.
Ama Öcalan burada da kalmadi. Yakalandiktan sonra otonomiden de vazgeçti, Türkiye’nin demokratiklesmesinin Kürd sorunun çözeceginden dem vurmaya basladi. Mahkeme sürecinde ve degisik vesilelerle yaptigi savunmalarda “demokratik Cumhuriyet” talebini dile getirdi.
Buraya kadar yasanan süreç normal karsilanabilir. “Siyasi partilerin degisen sartlara göre programlarini, hedef ve siarlarini degistirmesinde bir tuhaflik yoktur. Hatta bir uçtan ötekine savrulabilirler” denebilir. Ama Öcalan ve örgütü savrulmakla kalmadilar, kendi önerileri disindaki çözüm önerilerine karsi amansiz bir karalama kampanyasi yürüttüler. Sadece ülke içinde degil yurtdisinda da…
Özellikle yakalandiktan sonra “ulusal devletin” kötülüklerinin farkina varan Öcalan’in hedefinde, Kuzey’de Kürd sorununun çözümünün, bagimsiz devlet de dahil, ulusal bir yapinin (Kürd devleti, otonomi, federasyon gibi) kurulmasiyla mümkün oldugunu dile getiren ve bu ugurda mücadele eden siyasi partiler, kurumlar ve sahsiyetler yer aldilar.
PKK tarafindan, dün, otonomi ve federasyonu savunduklari için “reformistler, isbirlikçiler ve hainler” olarak damgalananlar, saldiriya ugrayanlar, ayni talepleri nedeniyle bu kez de “ilkel milliyetçiler”, “demokrasi karsitlari”, “dünyadaki degisimlerden habersiz, çagin gerisinde kalanlar” olarak nitelendirildiler, nitelendiriliyorlar…
Öcalan’in degerlendirmelerini ve “derin çözümlemeleri”ni anlamayan, anlamakta aciz olan “ilkel milliyetçilerin”, ulusal bir statüde israr ederek Kürdistan davasina nasil zarar verdiklerini, çözümün önünde nasil ayak bagi olusturduklarini ispat etmek, PKK medyasinin temel amaçlarindan biri haline geldi.
Basta Öcalan olmak üzere, Öcalan’in belirledigi makami çalan PKK borazanlarinin dilinde, kendini Irak’in sinirlari içinde federasyon olarak ifade eden Güney Kürdistan’daki siyasi yapinin, Ortadogu’daki istikrarsizligi artirdigini, “petrol ” (yani Kürdistan Bölgesi Siyasi Önderligi) ile “dolar”in, (yani ABD ve öteki Batili ülkelerin) bir araya gelmesinin bölge için olusturabilecegi tehlikeyi anlatmaktan tüy bitti! Öyle ki Öcalan, bu tehlikenin farkinda olmayan TC yetkililerini bir kaç kez uyarmak zorunda kaldi!!!
Öcalan, TC yöneticilerine, kendisiyle anlasilmadigi takdirde, petrol ile dolarin birlesmesinin sonucu olarak ve “ilkel milliyetçilerin” yönetiminde kurulan bagimsiz Kürdistan devleti ile ugrasmak zorunda kalacaklarini, Türkiye’nin bölünme tehlikesiyle yüz yüze gelecegini defalarca anlatti. Kendisinin bagimsiz devlete karsi olduguna, “altin bir tepside sunulsa da bagimsiz Kürdistan devletini elinin tersiyle itecegine” dair defalarca yemin etti.
2002 yili basinda, TC devleti, PKK ve Öcalan’a, aralarinda PKK ve bagli kurum ve kuruluslardaki “Kürdistan” isminin kaldirilmasini, KNK ve Sürgünde Kürdistan Parlamentosu gibi kurumlarin dagitilmasini, adinda Kürdistan sözcügü geçen kurumlar olusturmaktan vazgeçilmesini, basta Medya TV olmak üzere basin yayin faaliyetlerinde “Kürdistan” terimi yerine Dogu ve Güneydogu Anadolu teriminin kullanilmasini, yurtdisindaki faaliyetlerde TC karsitligina son verilmesini ve benzeri talepleri içeren 12 maddelik bir “Muhtira” verdi. Öcalan bu Muhtira’yi, avukatlari vasitasiyla “Kürdistan, isim degisikligi gibi seyler yapilabilir” diyerek cevaplandirdi.
Bununla birlikte “Kürdistan” teriminin içerigi de giderek özünden bosaltilmaya baslandi. Basta Öcalan olmak üzere PKK ileri gelenleri söyledikleri ve yazdiklariyla Kürdistan’i “ugruna ölümlere gidip geldigimiz zulamizdaki mahzun resim” olmaktan çikartip onu sadece bir “cografi” bölgeye indirgediler.
Asagidaki belirleme bu çevreye ait: “Demokratik Türkiye-Özgür Kürdistan slogani olabilir. Türkiye bunun siyasal sinirlaridir. ‘Kürdistan’ terimi ise Sultan Sencer’den Atatürk’e kadar söylendigi gibi tarihi, cografi ve demografik bir kavramdir. Burada siyasal bölücülük yapilmiyor. Bütün mesru sinirlari kabul ediyoruz. ‘Kürdistan’ kavramini aydinlar ve bilim adamlari gibi demografik, tarihi ve kültürel bir kavram olarak kullaniyoruz.”
Daha sonraki süreçte “Türkiyelilesme” ve “Türkiyeliligin çati görevi gören bir üst kimlik oldugu, diger kimliklerin alt kimlikler olarak bu çatinin altinda yer alabilecekleri” söylemi, uzun bir süre Öcalan ve PKK yetkililerinin agzindan düsmedi.
Özcesi, yakalandiktan sonra Öcalan’in baslattigi ve PKK medyasinda “yeni konsept” olarak lanse edilen, Türkiyelilesme ve Kürd sorununu ulusal özünden bosaltip onu demokratiklesmenin bir parçasi haline getiren politika, degisik formatlar halinde bugüne kadar sürdürüldü.
PKK, bagimsiz Kürd devletine karsi olan politikasi ve söylemlerini, yurtdisindaki faaliyetlerinde de sürdürdü. PKK, Öcalan’in yakalanmasindan sonra, Avrupa’daki faaliyetlerinde, “yeni konsept”i temel aldi. Ilk elden TC karsiti söylemler bir kenara birakildi, TC’nin tezleri savunulmaya baslandi. Öyle ki Avrupa Parlamentosu’nda yapilan bir toplantida, PKK temsilcisi bir bayan, “Demokratik Cumhuriyet” konseptine uygun bir konusma yapti. Temel amaçlarinin Türkiye’nin demokratiklesmesi oldugunu söylemekle kalmadi, otonomi, federasyon ve bagimsiz devlet talep eden Kürdleri, TC sömürgecilerinin diliyle “bölücülük” yapmakla suçladi, “ilkel milliyetçi” olarak nitelendirdi.
Bazi anli sanli akademisyenler, prof unvanli kisiler de “yeni konsept”e, bir baska ifade ile Kürd ve Kürdistan ile ilgili tüm degerlerin ve kavramlarin içinin bosaltilmasina kendi cephelerinden katki sundular. Ulusal devlet kurulmasinin zamaninin geçtigini, büyükçe bir köy haline gelen dünyada yeni sinirlarin çizilmesinin, çagi anlamamak oldugunu söylediler. Bu ugurda akademik yetenekleri harekete geçirdiler.
Kürd dostu oldugundan süphe duyulmayan bazi aydin, yazar ve gazeteciler de, ne yazik ki bu koroya katildilar. Yazilarinda ve konusmalarinda Kürd hareketinin çok sesli ve çok renkli yapisini görmezden geldiler. “Kürd özgürlük hareketi”, Kürd siyasi hareketi” derken sadece PKK’yi kast ettiler. “Demokratik Cumhuriyeti” temel hedefine koyan, otonomi, federasyon ve bagimsiz devlet gibi öteki çözüm önerilerini kötüleyen, bu amaçlar ugruna mücadele eden kürdistani yapilarin çalismalarini engelleyen PKK’yi yere göge sigdirmadilar; sigdirmiyorlar…
Özcesi bu “dostlar” bize, “sansiniza küsün, ulusal devlet kurma trenini kaçirdiniz. Çagimizda bu yöne giden bir baska tren yok, olmaz da. Olsa bile, bu, tüm ulusal devletler, örnegin TC gibi tekçi, inkarci, asimilasyoncu ve baskici olacaktir, ki Kürdler bunu hak etmiyorlar!” diyorlardi, diyorlar…
Bizleri bu kadar düsündükleri için gözümüzü yasartan bu “dostlarimiz”, Kürdleri ayni kaygilarla, çagdas gelismelerini kavrayarak ulus devlet hedefinden vazgeçen PKK’nin arkasinda saf tutmaya çagiriyorlardi, bu çagriya uymayanlari da aynen PKK gibi aforoz ediyorlardi, ediyorlar!…
Daha fazla uzatmanin geregi yok. PKK ve basta Öcalan olmak üzere öteki yöneticilerinin, geçmiste Kürd ve Kürdistani degerlerin içini bosaltan, onlari sömürgeci devletlerin kabul edebilecegi bir konuma çeken söyledikleri, yazdiklari ve yaptiklariyla onlara Türk cephesinden çikilan destek çok iyi biliniyor.
Söylenenlerin üzerinden çok geçmedi, yazilanlarin çizilenlerin mürekkebi henüz kurumadi. Kaldi ki günümüzde, geçmiste yazilanlar, artik bir “tik” uzakliginda. Herhangi bir arama motorundan konuya iliskin tüm haber ve yazilanlari bulmak mümkün.
Elhak, PKK bu konuda çok istikrarli. Öcalan’in, yakalandiktan sonra baslattigi “yeni konsept” bugüne kadar degisik adlar ve farkli örgütler tarafindan yürütüldü. Degismeyen tek sey ise, Kürdistani kavramlarin içinin bosaltilmasiydi.
Ortadogu önemli degisimlere gebe. Kürdistan’in tamaminda Kürdlerin ulusal bir statüye kavusma ve olan statülerini daha üst bir asamaya çikartma olanaklari bugün her zamandan daha fazla.
Buna paralel olarak Öcalan ve sürekasi da kavramlarin içini bosaltmaya ve Türkiyelilesmeye hiz vermis bulunuyorlar. Ulusal devlet fikrini çöpe attiklarini” söylüyorlar. Devletlesmeyi dislayan “demokratik özerklik”in, Kürd sorununu çözecegini; Kuzey Kürdistan’in 4 Kantona bölünebilecegini anlatiyorlar.
Hakimiye-yi milliye kavrami bugünlerde agizlarindan düsmüyor. Araplari devletlestiren Islam’in, ne yazik ki sömürgecilerin elinde Kürdlerin özgürlüklerini engellemede kullanilan bir silah oldugunu ve bu konuda daha önce yaptiklari belirlemeleri unutmusa benziyorlar. Islam’in birlestirici özelliginden dem vuruyorlar.
Güneybati Kürdistan’da, kendi disindaki güçleri dislayarak ve onlara dayatarak hayata geçirmeye çalistiklari Kanton sistemini, MIT-Imrali görüsmelerinde üzerinde anlasmaya vardiklari konsept uyarinca Kuzey’de de uygulamak istiyorlar.
Bu politika tutar mi?
Ya da Kürd sorununun çözümünü için esitlik temelinde bir federasyon ya da bagimsiz devleti öneren kesimler, kavramlarin içinin bosaltilmasina engel olabilirler mi?
Kürd sorununun sömürgeci devletlerin çizdigi çerçeve disinda çözümünü saglayabilirler mi?
Bilinen nedenlerden dolayi su anda bunu basarmak zor.
Ama atese atilan Ibrahim Peygamberi söndürmek için agziyla su tasiyan karinca olmak mümkün.
Hikaye biliniyor. Nemrut, Ibrahim Peygamberi atese attiginda bir karinca agzina aldigi suyla Peygamberi söndürmeye kosar. Öteki karincalar, “bosuna ugrasma bu kadar suyla söndüremezsin” deyince, su tasiyan karinca, “biliyorum söndüremem ama safimi belirlemis olurum” diye cevap verir.
Iste, bugün tam o gündür.
Bugün safi belirleme günüdür.
Bugün ulusal degerlere ve taleplere sikica sarilma günüdür.
Mesud Tek