Makale

Ayasofya konusu

Geçen hafta Cenova’da oldugumu yazmistim. ‘Neo- Ottomanizm’ oturumunda Italyan konusmacilar Ayasofya’nin camiye çevrilmesi ihtimalinden ve hazirligindan söz ettiler.

Dönüste de Italyanlar’la isim bitmedi. Istanbul’u tanimak üzere gelmis bir grup için konusma istemislerdi. Burada bana soru soran emekli profesör de ‘Nedir bu is’ diye sordu.

Yani Italyanlar bu konuda dikkatliler. Ve tabii, alkislanacak bir hareket olarak degerlendirmiyorlar durumu.

Italyanlar’la bunu konusmak, bir rastlanti. Bugün Avrupa’da kiminle olsa, ‘Türkiye’de neler oluyor?’ konusu açildi mi, söz mutlaka buraya gelir. Hiçbir yerde de, böyle bir girisimin yaratacagi tepki, bundan farkli olmaz.

Her zaman örtülerin altinda bir yerlerde varligini bildigimiz bir konuyu gene kim isitti, masaya sürdü, bilmiyorum. Bunun Tayyip Erdogan’a karsi bir ‘provokasyon’ oldugunu söyleyenlere de rastladim. Öneri olarak getirince Erdogan zor bir durumda kalacak. ‘Haydi, yapalim,’ derse Bati’nin artan süphelerine yeni yakit atmis olacak ve ‘ara açacak’; ‘Simdi sirasi degil’ derse, fokurdayan tabanini hayal kirikligina ugratacak… Olur mu, olur.

Olur da, böyle bir provokasyonun yapilmasinin, yapilmasindan önce geçerli bir taktik olarak düsünülmesinin ortamini Erdogan kendisi yaratti. Bati’yi düsman ilân eden, ona buna hakaret yerme geçecek sekilde, ‘papaz’ diyen, böylece Bati’nin bu ‘düsman’ rolünü –son kertede– Hiristiyan olmalarina baglayan kendisi. Kazliçesme’den Köln’e insanlara kefen giydirip meydanlara salan, akildisi bir ajitasyosn zemini yaratan, bir ‘iç ve dis düsmanlar’ edebiyati yapan da kendisi. Herhangi bir ‘Ayasofya cami olsun!’ kampanyasinin basarili, etkili olabilmesi için en uygun zemini Basbakan kendisi hazirlamis durumda. Ayrica, bu girdigi ruh halinde bunu kendisinin de isteyecegini tahmin ediyorum.

Böyle bir sey de olur mu, bilemiyorum. Buna da, olur mu, olur, diyecegim.

Bugünlerde sik sik karsilastigimiz bir durum var: herhangi bir ‘öyle mi, böyle mi’ karari bir politik karar, stratejik karar, rasyonel karar olmaktan çikiyor; oldukça kör bir itismeye baglanan, varolussal bir karar haline geliyor. Son analizde bir ‘ahlâk seçme’ yolçatinda buluyoruz kendimizi. Ve bunu bir buhran olarak yasiyoruz. ‘Buhran’, çünkü o yolçatini bir uzlasmazlik vesilesi olarak kullaniyoruz.

Fatih Mehmed’in fetih sonrasinda ilk islerinden biri Ayasofya’yi camiye dönüstürmek olmustu. Fatih Mehmed bu ülkede öncelikle Islâmci kesimin sevgilisidir. Yani bugün Ayasofya’yi yeniden cami yaptigimizda, Fatih Mehmed’in çizgisini ve mirasini sürdürmüs oluruz.

Öyle mi gerçekten.

Osmanli mesrebine ve Islâmiyet yorumuna göre, ‘ehl-i kitab’ denilen cemaatler vardir: Hiristiyanlar ve Yahudiler. Onlarin kitaplarini biz de –özünde– kabul eder, sayariz. Ama onlar çesitli nedenlerle bozulmustur. Allah en son Muhammed’i seçmis ve ‘hak dini’ni onun agzindan yaymistir. O, ‘ahir zaman peygamberi’dir.

Biz, ‘ehl-i kitab’in ibadethanelerine de saygi duyariz. Bir yeri fethetmissek, en belli basli ibadethanelerini camiye çevirmemiz, bir fütuhat övünmesi degil, öncelikle bu sayginin ifadesidir. Camiye çevirmekle, o binayi, aslinda olmasi gereken sey yapmis oluyoruz.

Bufetih, 1453’te. O yil ve yillarda, bu bir hegemonya degil, bir medeniyet, hosgörü ve açiklik ideolojisiydi.

Zaman geçer, zaman birçok seyi degistirerek geçer. Bir çagda ‘âdil’, ‘hosgörülü’ olarak kabul edilen seyler öyle olmaktan çikar. 815 yilinda ‘kölene sevgi göster, yumusak davran’ diyen bir adam için, bugünün terminolojisinde ‘ilerici adam’ diyebiliriz. 1915 veya 2015 yilinda bu tavsiye hâlâ ‘ilerici’ bir tavsiye midir?

2014 yilinda eski bir kiliseyi camiye çevirmek, 1453 yilinda camiye çevirmekle ayni sey degildir. Bunu yapanin niyeti, anlayisi, ahlâk ölçüleri ayni degildir; dolayisiyla dünyada algilanisi da ayni olamaz.

Daha çok sey var bu konuda söylenecek.

——————————————-

Taraf-27 Mayis

Murat Belge

Back to top button