Makale

‘Bagimsiz’ Kürdistan

Sözde ‘Islam Devleti’ni kuran ve sözde hilafetlerini de ilan ediveren ISID’in göstermis oldugu ‘basari’ esliginde, bölgede derin bir kriz yasaniyor. Gözlerimizin önünde Ortadogu haritasi yeniden olusuyor. Türkiye, izledigi dis politikayla bu süreçten asla bagimsiz degil. Diger yandan ise AKP hükümetinin BDP (HDP) / PKK çizgisiyle yürütmüs oldugu ve artik devlet politikasi oldugu tescillenen baris / çözüm sürecinin izleyecegi yol yeni sonuçlar doguracak.

Bu iki süreç birbirini etkiliyor ve etkilemeye devam edecek.

Öncelikle, bu krizin kuskusuz arka plani var. Gerek emperyalist hesaplarin yarattigi garabet sinirlar, gerekse yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere verdigi ortaklik sözünü hiçbir zaman yerine getirmemis olmasi nedeniyle bölgenin siyasi cografyasi hiçbir zaman insani ve kültürel cografyaya tekabül etmedi. Aradan neredeyse yüzyil geçti ve bu topraklarin insanlari diktatör bozuntularinin, otoriter rejimlerin dayattigi deli gömleklerine hep mahkum oldu ve içten içe yanan kor bugün atese dönüstü.

Saddam’in, Amerikan istilasinin ve Esad’in yarattiklari korkunç miras üzerine adeta cehennemden dogan örgütler bugün ortaligi kan gölüne çeviriyorlar.

Öyle görünüyor ki, bu hengameden belki de sadece Kürtler ‘ulusal bagimsizliklarini’ ilan ederek, en az zararla çikabilme potansiyeline sahipler.

Ancak kökenleri Westfalia anlasmasina, Fransiz devrimine, burjuvazinin sinif çikarlarina ve modern sanayi kapitalizminin siyasi tezahürlerine tekabül eden bir ‘ulus’ yapisina neden mahkum olmamiz gerektigi teorik olarak hiçbir zaman ispatlanamaz. Hele ‘gecikmis uluslasma’dan bahsetmek; ancak söz konusu ‘ulus’un modernist ve batici tarih anlayisiyla bütün toplumlarin geçmek zorunda olduklari bir ‘asama’ oldugunu iddia etmekle mümkün olabilir ya da ‘olmakta olan ulus’a sempati duyuyorsak anlasilabilir bir sey olabilir… Ama ancak o kadar olur. ‘Ulus’ tarihi bir gereklilik degildir. Ulus tamamen bir kurgudur ve belli bir cografyada ortaya çikip, hegemonik bir söylemle adeta ‘dogallasmis’ bir kavram haline gelmistir.

Fakat ‘ulus’un bir ‘kurgu’ olmasi, etnik kimlikleri yok sayilmis, ezilmis halklarin kurtulusu ‘etnik temelli bagimsizlik’ta görmelerini engelleyemez ve böyle bir talebi haksiz çikaramaz. Çünkü eger hata varsa, bu ezilenlerin degil, o etnik grubu ezen, asimile etmeye soyunan kibirli ‘erken’ uluslarin ‘hata’sidir. Ve geç kalan sey, ezilenlerin kurdugu ‘ulus’ degil; ezenlerin kibirlerinden, hatalarindan bir türlü dönmemeleridir.

Bastan asagi bütün Türkiye Cumhuriyeti tarihi de, devlet dilini kullananlarin ‘makbul vatandas’ olmayanlara ettigi hakaretlerle dolu bir tarihtir. Uyguladigi bütün baski, inkar ve asimilasyon politikalarina ragmen, ayni anda bitmez tükenmez bir sözde ‘esitlik’ söyleminden de hiç vazgeçmeyen bir devlettir.

Ibrahim Sediyani’nin Ufkumuz internet sitesinde Seyh Said’in idam edilmesiyle ilgili olarak yazdigi ‘Kürt Tarihinin En Aci Günü: 28 Haziran 1925’ baslikli yazida kolordu komutani Mürsel Pasa’nin Said’e sarfettigi sözler gibi:

‘Dîn kalkti diyordun! Namazini kilmiyor muydun haa? Camilerde ezan okunmuyor muydu? (…) Biz kime zûlmetmisiz, Seyh Efendi? Kürtler dahil memlekette herkes özgür. (…) Kürtler hatta bundan böyle daha özgürce yasayacak. Kürt halki için daha güzel bir gelecek hazirliyoruz.’

Eger tarihsel olarak, deli gömleginden baska bir sey olmayan ulus-devlet modelinden çikip, sadece etnik meselelerde degil, hayatin her alaninda gerçekten esitlikçi, yepyeni bir birliktelik hayal edemezsek, hâlâ ‘agabey’ rolü oynamaya devam edersek, bugün Ortadogu’da sadece sinirlarimizin ötesinde yeni bir kurgu olarak ‘Kürdistan ulusu’na degil; bizim sinirlarimizi da etkileyecek sekilde yepyeni bir haritaya hazirlikli olmakta yarar var.

Remezana we bi xêr be… Ramazan-i Serifiniz Mübarek Olsun…
———————————————————-
7 Temmuz- Kaynak: Düzce Haber

Ferhat Kentel

Back to top button