Makale

Kürdistan artik hayal degil

Savas yalniz sinirlarda olmaz .Savas bir milletin topyekün atese girmesidir. Eger bu bütünlük saglanmamissa zafer tesadüfi, yenilgi kaderdir…

Kürtler, yüzyillardir kendilerini yönetme imkanlarindan mahrum kalmis bir halk olarak, ülkelerinin hiç olmazsa bir parçasinda devletlerini kurmaya çok yakinlar. Çünkü tarihin hiç bir döneminde kosullar, halkimiz için bu kadar elverisli firsatlar sunmamisti.

Birinci dünya savasi sonrasinda Osmanli imparatorlugunun kaybettigi topraklarda, Ingiltere ve Fransa yeni devletler kurarken, Kürtlere kendi devletlerini kurma imkani taninmadi.

Böyle olmasinin faturasini, sadece emperyal güçlerin, Kürtleri denklem disinda tutan sevimsiz yaklasimlarina kesemeyiz. Bizim, siyasal cografyalarin yeniden belirlendigi her dönemde, ‘Disarida kalma becerimizi’ de göz ardi etmemeliyiz. O süreçlerde Kürtlerin ekonomik, siyasi, askeri, örgütsel ve entellektüel çabalarinin bagimsiz bir Kürt devleti kurmaya yetecek düzeyde olmadigini da ayrica kabul etmemiz gerekiyor.

Cografi ve toplumsal alt üst olus süreçlerinde, neler olabileceginin farkinda olmak ve buna göre hazirlik yapmak zorunludur. Dogru bir biçimde konumlanmak, kurumsal aklin önderliginde gelismeleri yönlendirebilmek, size tarih yapicilarin yaninda, kendi geleceginizi belirleme hakkini, avucunuza alma imkanini dogurur.

Eger toplumsal güçler arasinda siyasal ve iradi birliktelik saglanamamissa, ortak aklin yön verdigi kurumlar olusmamissa, toplumun bütün kesimleri arasinda uygun bir siyasal konsensüs yoksa, gerekli olan ekonomik, askeri ve diplomatik tedbirler alinmamissa, sizin tarihi yapanlarin masasinda oturmaya ve irade beyaninda bulunmaya hakkiniz yok demektir.

Kürdistan’in Güney parçasindaki siyasal güçlerin, yüzyilda bir ortaya çikan olanaklara bu kez siki sikiya sarildiklari, iç ve dis dinamikleri harekete geçirdikleri görülüyor. Bu kez Kürtler, hazirlikli ve devletlerini kurmaya aday bir konuma gelmislerdir. Hem içteki kosullar hem de dis etkenler buna olanak sunuyor. Uluslararasi siyasal konjüktör çok uygun görünüyor. Sartlar ve Kürtler yeterince olgunlasti.

Saddam’in devrilmesinden sonra geçen sürede, Sii ve Sünni bölgelerle kiyaslandiginda Güney Kürdistan yönetimi, hükümranlik alaninda ekonomik, siyasal ve toplumsal istikrari saglamistir. Seküler ve Ortadogu gerçekligi ile degerlendirildiginde olabildigince demokratik bir rejim kurmustur. Kürdistan’da yasayan farkli etnisite, dil ve inanç gruplarina büyük bir özgürlük alani açilmistir. Toplum güvenlik içinde yasamaktadir. Bütün bunlar zaten bir devlet için gerekli olan alt yapinin uzun zamandir Kürdistan’da olusturuldugunu göstermektedir.

Özellikle Musul’un ISID tarafindan ele geçirilmesi sonrasi ortaya çikan gelismeler, Güney Kürtlerinin artik Sii ve Sünni Araplari ile bir dönem için geçerli olan geçici yol arkadasliklarinin sonuna geldigini ifade ediyor. ABD ve müttefiklerinin, Irak’a girip Saddam’i devirdiklerinden bu yana ‘anlasilir’ bir biçimde zorla bir arada tutmaya çalistigi üç topluluk ayrisiyor.

Batililarin, Kürt, Sii ve Sünni’lerin, bir arada yasamalarinin, tarihsel, siyasal, inançsal, kültürel ve etnik nedenlerle mümkün olmadigini anlamalari için, belki de Irak hükümetinin basina Maliki gibi çapsiz bir Sii bagnazi ve ISID’in ortaya çikarak bölgeyi insan mezbelesine çevirmesi gerekiyordu. Bu gerçeklesmis görünüyor.

Batililar, Ortadogulularin, onlar açisindan çok anlamsiz görünen, toplumsal reaksiyonlarini anlamaya çalisa dursun, Irak’taki gelismeler hangi çözümlerin daha rasyonalist oldugunu gün geçtikçe gözler önüne serdi. Ortadogu’nun tarihsel dokusundan süzülen gerçekler karsisinda, eski statükocu argümanlarin bir anlami kalmadi. Iran ve kimi Arap devletlerinin ‘Irak parçalanmamali’ adi altinda sürdürmeye çalistiklari siyasetin, herhangi bir pratik degerinin olmadigini anlamalari da uzun sürmeyecektir.

Irak’in Sii ve Sünni bölgelerinde Saddam’in düsürülmesinden bu yana devam eden, ekonomik, siyasal ve toplumsal istikrarsizlik daha epey bir zaman sürecege benziyor. Bu alanlarda anti demokratik ve özgürlüklerin olmadigi rejimler olusmustur. Dinsel inançlarin yön verdigi topluluklar, bir birlerini yok etmeyi amaçlayan acimasiz bir siddet sarmalinda atomlarina kadar bölünmüstür. Köklerine kadar ayrismis ve ayrismakta olan bu topluluklari bir arada tutmaya ve birlikte yasamaya zorlamak yanlistir. Daha kötü gelismelere yol açabilecek bir siyaset yönelimidir.

Güney Kürdistan için, her sey olumlu görünürken, ayni zamanda Iran ve ISID gibi Kürdistan’i her an büyük bir yanginin içine çekebilecek güçlerin varligi, tehdit olarak durmaktadir. Bu nedenle Güney Kürdistan, çok ciddi potansiyel riskler altindadir. Iran, Irak merkezi hükümeti, ISID ve diger Araplar bagimsiz bir Kürt devleti kurulmasina karsidir. Engellemek için ellerinden gelen herseyi yapacaklarini deklere etmislerdir. Bu deklarasyon ‘Bagimsizlik için savas’ ihtimalini güçlendirmektedir. Böylesi bir durum öncesinde Kürdistan yönetiminin ciddi ittifaklara ihtiyaci olacak. Batili güçler, Israil ve Rusya olasi bir bagimsizlik ilanina karsi çikmayacaklarini çesitli yetkilileri araciligiyla ifade ettiler. Simdilik kaydiyla ABD’nin, Irak’in parçalanmamasini savunan eski doktrine bagli oldugu görünüyor. Nedenleri biliniyor; ABD Irak’ta kurulacak bir Sii devletinin Iran’in nüfuz alanina dahil olacagini ve Iran’in bölgesel genislemesine yardimda bulunacagindan endise ediyor. Ayrica Sünni bölgesinde olusacak devletin üzerinde, herhangi bir etkisinin olamayacagini ve gelismekte olan radikal Islamciligin büyük belalara neden olacagini düsünüyor. Her iki durumda da bölgesel çikarlarinin ve Israil’in güvenliginin büyük bir risk altina girecegini hesapliyor.

Görünen o ki, ‘Irak’in dagilmasi durumunda, Kürtlerin bagimsiz bir devlet kurmalarinin haklari oldugunu’ söyleyen Türkiye ile Güney Kürdistan yönetimi arasinda, AKP hükümeti ile birlikte baslayan sicak iliskiler, stratejik ortakliga dogru evrimleniyor. Böyle olmasinda Kürtler açisindan herhangi bir sakinca yok. Suriye’de ve Irak’ta ortaya çikan gelismeler, her gücün pozisyonunu yeniden gözden geçirmesine ve farkli arayislara girmesine neden oldu. Ortadogu’da ki güçler ayrismasinda ayni eksen içinde yer alan Türkiye ve Kürdistan yönetimi, kosullarin olgunlasmasiyla iliskilerini daha da ileriye götürüyor. Karsilikli çikar iliskisine dayali olarak gelisen ortaklik, esit iki tarafin, yani hükümran olan iki devletin birlikte hareket ettigi, dogal ve siyasetin özüne uygun bir iliski olacaktir. Ayrica iki toplumun kültürel dokusu, tarihsel iliskileri, ekonomik, sosyal imkanlari ve siyasal tercihleri buna daha fazla imkan vermektedir. Türkler ve Kürtler, Ortadogu halklari arasinda en arzulu Batililasma istemine sahip olmalari nedeniyle özgün bir konumdadirlar. Dogulu halklar olsalar da, yüzleri batinin evrensellesmis degerlerine dönüktür.

Iliskilerin istenilen düzeye gelmesi ve maksimum verim alinabilmesi için, Türk devletinin, öncelikle Kuzey Kürtleri ile barismasi ve Kürt sorununu kabul edilebilir bir biçimde çözmesi ile mümkündür. Fakat ne yazik ki hükümet tarafinin çözüme iliskin köklü bir projesi yoktur. Sorunun ismini koymaktan ve niteligini belirlemekten israrla uzak duruyor. Kurumsal çözümler yerine palyatif, kalici bir degeri olmayan uygulamalarla çözümü durmadan erteliyor. ‘ Benim için artik Kürt sorunu çözülmüstür’ demekle sorun bitirilmis olmuyor. Tam tersine böyle yaklasmakla problem daha karmasik ve içinden çikilamaz hale geliyor.

Öcalan’in ve onun temsil ettigi hareketin de, sorunun agirligiyla orantili siyasal bir çözüm projesi bulunmuyor. Öcalan’in ve PKK’nin söylediklerine bakildiginda, üzerinde düsünebilecegimiz degerde bir sey olmadigini görüyoruz. Insanlarin kafasini muglaklastiran ve çözüme herhangi bir katkisi olmayan söylemler, Imrali’dan topluma durmadan enjekte ediliyor. Böylelikle Kürt toplumu güçsüzlesiyor ve ne istedigini bilmez bir duruma düsüyor. Zamanini ve enerjisini ‘Ekolojik Toplum, Ortadogu Halklar Konfederayonu’ gibi bos söylemlerle harciyor. Bu kerameti kendinden menkul sözlerin Kürtlere hiç bir yarari yoktur. Bos anlamsiz ve içerikten yoksun tespitlerin tartisilip degerlendirilmesi de gerekmemektedir. Çünkü, Öcalan’in tespit ve istemleri Kürt toplumuyla alay etmekten baska anlamalara sahip degildir. Örnegin ‘Biz devlete karsiyiz veya devlet istemiyoruz ‘ tespitinde bulunan birilerinin bütün devlet olusumlarina karsi olmasi gerekmez mi? Öcalan ve çevresinin, ‘Biz devlete karsi oldugumuz için, Türk devletine de karsiyiz, Türk devleti de olmasin’ demesi gerekmiyor mu? Ama onlar ‘Biz devlete karsiyiz’ söylemiyle ‘ Biz Türk devletine karsi degiliz ama, Kürtlerin devlet kurmasina karsiyiz’ demek istediklerini anlamak gerekiyor. Ayni zamanda Federasyona ve Özerklige karsi oldugunu defalarca açiklayan Öcalan’in, böylelikle Kürt sorununun gerçek anlamda çözümünden uzak durdugunu ve Kürtler adina onlarin haklarini kurumsallastiracak ve güvencelere baglayacak istemlere karsi oldugunu beyan etmis oluyor. Bütün bu olumsuzluklara ragmen Kuzey’de silahlarin susmasi olumludur ve mutlaka sürdürülmesi gerekmektedir. Silahlarin olmadigi bir süreç özellikle Kürtler için çok olumlu gelismelere yol açar.

Fakat iki tarafin da sorunun özüne dokunmayan yaklasimlari, çok ciddi tahribatlara yol açabilecek riskler tasimaktadir. Uzun vadede böyle devam edemez. Eger soruna zamaninda, dogru yaklasilmaz ve çözüme kavusturulmaz ise Türklerle Kürtler arasinda aynen Irak’ta Sii’lerle Sünni’ler arasinda gerçeklesen bütünlüklü kopus yasanabilir. Ve bir daha hiç bir sey eskisi gibi olmaz.

Umarim Türk yöneticileri Ortadogu’daki resme bakip, daha akilci bir siyasal tutum benimseyebilir ve Kürtlerle esit ve gönüllü birliktelik esasina dayali bir iliski kurabilirler.

Sözün özü: Yüzyillar sonra hiç olmazsa Kürdistan’in bir parçasinda Kürdistan devleti artik hayal degil.

Bu yazi Deng dergisinin 96. sayisindan alinmistir.

Murat Dagdelen

Back to top button