Dilemem sonu benzesin, ama…
Namik Çinar
Bir asirlik Cumhuriyet, yataginda biriken tortu, mil, balçik, alüvyonlar yüzünden artik gürül gürül akamayan, en ufak bir kabarmada taskinlara yol açarak etrafini sele bogan, sorunlu bir nehre benziyor.
Biz bu safhaya ‘I. Cumhuriyet’ demis, çare olarak da tabandaki molozlari temizlemede en mahir aparat olan ‘demokrasi’ ögesini ilave ederek, Mehmet Altan’in ismiyle müsemma bir kavram olan ‘II. Cumhuriyet’le yola devam etmeyi önermistik.
Bu ideal, toplumun bütün dokusuna gür bir coskuyla islensin; en basta Kürt sorunu olmak üzere birikmis ne meselemiz varsa birileriyle pazarliga gerek dahi görmeden, kurnazliklara sapmadan; bütün köhnemis mevzuatimiz, ayak bagi aliskanliklarimiz, özlemlerimiz, heveslerimiz ve sonuçta çocuklarimiza miras birakacagimiz bu yeni toplumsal hayatimiz tam bir bayram sevinciyle ve devrim havasinda harekete geçirilsin; uygar dünyanin destegi de alinarak tüm yurt sathina yayilan bir imeceyle gerçeklestirmeye baslansin istedik.
Ama olmadi.
Anlamayan et kafalilar ‘bizim Cumhuriyet’imizi numaralandiriyorsunuz’ diyerek sövmeyi tercih ettiler.
Oysa tek hedef vardi.
Türkiye toplumu, tarihin bu asamasinda artik geriye dönülmesi mümkün olmayan ilkesel bir durusla ‘Demokratik Cumhuriyet’safhasina geçtigini yeryüzüne ilan etmeliydi.
Ne ki, o güzelim süreçleri ziyan ettik ve yapamadik.
Baslangiçta AKP, sanki bunu kotarabilecekmis gibi gözükmüstü.
Lâkin, basindaki sahsiyet inisiyatifi ele geçirerek, partideki kurumsal yapiyi lâgvedip de kendi sig ve hot zotçu damgasini vurdukça, din üzerinden yürüttügü Arap sevdasi su yüzüne çikti ve cânim ülkeyi tarihinde görülmedik ölçüde bir Ortadogululasma batagina sürükledi.
Akil almaz hirsizlik ve yolsuzluklar dudak uçuklatti.
Bir avuç soysuzun zenginlesmesi ugruna halk daha da yoksullasarak, sadaka kültürüne alistirildi.
Ilerleme gibi gösterilen sasirtici bir gericilik, her alana bir lâgim kokusu olarak sindi.
Halk, din, mezhep ve etnik temelde birbirine düsmanlastirilarak bölünme noktasina getirildi.
Ülkenin daglari, taslari, akarsulari, madenleri yagmalandi.
Kentleri, yesil alanlari, korulari peskes çekildi.
Öyle ki, yasam alanlarina kadar musallat olunan domuzlar, ‘bizimkiler burda galiba’ diye zannedip, sehre bile indiler.
Tarim geriletildi, cografyanin ekosistemiyle oynandi.
Kültür ve sanat, ‘Kutsal Damacana’nin Safak Sezer’i ile ‘Kurtlar Vadisi’nin Necati Sasmaz’i düzeyine indirildi.
Herkesin imam olmasi saglanacak sekilde, egitim kurumlari yeniden dizayn edildi.
Yeryüzünde adam gibi bir tane bile dost devlet birakmadilar.
Hukuk, yargi ve güvenlik düzenini, suç isleyen muktedirleri koruma kalkanina dönüstürdüler.
Örnegin, ne sanigi sanik, ne savcisi savci, ne yargici yargiç, ne iddianamesi iddianame, ne medyasi medya, ne politikacisi politikaci, ne kumpasi kumpas hâlini alip da kirlenmeyen bir Allah’in kulunun kalmadigi; tamamen kin, intikam, rövans, haksizliklar ve karsilikli ihanet aglariyla arapsaçina çevrilmis, çirkin hesaplasmalar üzerinden her safhasi soysuzlastirilmis ‘darbe davalari’ni; belki de ‘Askerî Cumhuriyet’ten ‘Demokratik Cumhuriyet’e geçisimizin simgesi olacakken, sonunda yüzlerine gözlerine de bulastirdilar.
Yasananlardan ders çikarmak için ille de bu dönemi unutturmayacak bir simge lâzimsa, tüm despotlarin yumusak karni olan ‘saray’larini ölçü almak, sanirim pek yakisik alacaktir.
Ama unutulmayacak bir baska nokta da, hepsindeki ortak payda, saraylari kadar, sonlarinin da ayni oldugudur.
———————————————–
Taraf-7 Kasim
Namik Çinar