Makale

Dersim’in ve Ermenilerin yasini tutmak

Dersim katliaminin yildönümündeyiz. Memleket olarak geçmisimizle yüzlesemedigimiz ve iyilesemedigimiz için, Dersim’i asamiyoruz bir türlü. Çünkü Dersim hakkinda vicdanlarina degil de, kaba saba tornanin ezberlerine takili kalanlar zihin konforlarini ve onun sagladigi garantili kimlik avantajlarini terkedemiyorlar.

Bu konforlarini ve avantajlarini savunmak için bol tarihi belge ile süslenmis ‘bilimsel’ yollar, düz retorik, ‘rasyonellik’, yalan, kalpsizlik ne varsa kullaniyorlar.

Garip tesadüf ya da ‘ulus-devletin lapsus’u deyin isterseniz; Onur Öymen ‘sayesinde’ ulus-devletin yalan söyleme, cinayet saklama adeti çirilçiplak açiga çikmisti örnegin. Ama ayni zamanda çirilçiplak kalpsizligi de görmüstük. Eski rejimin aparatçiki bu kisi alenen ‘tabii ki analar aglayacak’ diyebilmisti.

Kimisi basliyor saymaya… ‘Dersimli çetelerin saldirisinda 2 subay, 3 asker sehit oldu! Asker ne yapacakti yani?’ diye soruyor ve bizden koro halinde ‘tabii hocam n’apsin, vuracak elbette!’ cevabini vermemizi bekliyor. Magaralarda, kadinlarin, bebeklerin yasli insanlarin öldürülmesinden bahsedecek oluyorsunuz… Utanmasa, daha havali ve kabul edilir olsun diye ve ‘kurunun yaninda yas da yanar’ demeye cesaret edemedigi için daha teknik ‘collateral damages’ lafini kullanacak neredeyse…

Baskasi ‘bilimsel bilgi’ bulmus bir yerlerden: ‘O dönemde Türkiye’de gaz yoktu ki! Demek ki magaralarda insan gazlanmis olamaz’ soguk ‘analizini’ yapmaya çalisiyor.

Ve Muhsin Batur’un, hayat hikayesini anlatirken, tam da Dersim’e özel görevle gittiklerini anlatmaya baslarken, neden aniden durup, ‘okuyucularim kusura bakmayin, hayatimin bu faslini anlatamayacagim’ dedigini merak etmiyor. Muhsin Batur’un kalbinde bir nebze kalmis ‘insanligin’, ‘utancin’ açik ettigi bilgiyi bilimsel jargonunun içine sokamiyor.

Ama bütün bunlar çok anlasilabilir pozisyon alislar. Bu efendiler burada tutunmak zorundalar. Eger onlar tutunamazlarsa, onlarin ideolojik baston olarak gördükleri islev çökecek ve arkasi çorap sökügü gibi gelecek.

Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Dersim’in vahsetini ortaya çikarmak ‘bu memlekette baska vahsetler de oldu’ bilgisinin kapisini ardina kadar açacak. O zaman yarim yamalak ‘acilarinizi paylasiyoruz’, ‘gerekirse özür dileriz’ gibi, -Ohannes Kiliçdagi’in deyimiyle- Türkiye için dev ama insanlik için küçük adimlar bile yetmeyecek.

O zaman 1915’te Ermenilere yapilanlari saklamak için atilan bütün adimlar görünür olacak. Dersim’i örtmek için basvurulan vicdansizligin, kendine yontmanin (‘ama onlar da bizi öldürdüler’, ‘savas vardi’) ya da rasyonel açiklamalarin aslinda aynilarinin Ermeni meselesi için kullanildigini farkedecegiz. Ve o zaman farkedecegiz ki, bu topraklarda yasayan milyonlarca Ermeni kadin, yasli ve çocugu sürmenin, öldürmenin hiçbir ‘soguk’ gerekçesi olamaz. O zaman farkedecegiz ki, -Cenevre adli sehirde imzalanan bir takim hukuksal metin ya da tanimlara uysun ya da uymasin, isterseniz o kelime kullanilsin ya da kullanilmasin- Ermenilere yapilan bal gibi soykirimdir…

O zaman tekrar Dersim’e dönecegiz ve farkedecegiz ki, Dersim’im ovalarinda, magaralarinda kursuna dizilen, gazlanarak öldürülen, alelacele idam edilen insanlar bir soykirima kurban edilmistir.

Çünkü farkedecegiz ki, bu memlekette çok fazla günah var. Bu günahlari yalanla, dolanla saklayarak, örterek geçen yillarimiz hepimizi günahkar kiliyor ve tövbe etmeyi aklimiza getirmek bir yana, tam tersine yeni günahlar isleyebilme kapasitemizi gayet güçlü bir sekilde muhafaza ediyoruz.

Bu nedenle, öfkeyle yatip kalkan bir toplumda, ulus-devletin isledigi günahlardan temizlenmek için Dersim’in, 1915’in alenen karsisina geçip, oralarda birikmis acilari hissetmemiz gerekiyor.

Ermenilerin, Dersim’li Kürtlerin yasini tutmak aslinda kendi yasimizi tutmak anlamina gelecek. Ve yas tutmak iyilestirecek.

(BasHaber Gazetesi)

25 Kasim

Ferhat Kentel

Back to top button