Makale

Siyaset ve Yalan

Geçen cumartesi günü Alternatif Düsünce Kurulusu’nun (ADK) Ankara’da düzenledigi bir panelde idik. Panelin konusu ‘Toplumsal Travmalarin Arka Plani-Siyaset ve Yalan’ idi.

Panelin dört konusmacisindan üçü akademisyendi. Belki bundan, sunumlari fazlaca akademikti, bir felsefe dersi gibi…

Oysa konu önemli ve ilginçti. Siyasetin ortaya çikis süreci ile yalanin ona eslik etmesi, egemenlerin sömürü ve baski çarkinin yalansiz olmadigi, olamayacagi; bizzat bu ülkenin yakin geçmisinden ve bugününden zengin örneklerle anlatilabilirdi.

Halk arasinda pek yaygin bir kani vardir: Siyaset yalansiz olmaz… Çogu insan siyasetle yalani bir tutar. Eh bunda pek de haksiz sayilmazlar; onlara siyaset adina o kadar çok yalan söylenmistir ki…

Oysa böyle bir genelleme yanlis olur. Yalani her zaman kendileri bakimindan adeta kaçinilmaz bir araç sayan egemenlerin siyaseti ile, onlarin yalan bombardimanina maruz kalan sömürülenlerin, ezilenlerin siyasal mücadelesini birbirinden ayirmak gerekir. Bu ikincilerin yalana degil, dogruya, dogru bilgiye ihtiyaçlari vardir.

Yalan egemenlerin, sömürenlerin, zalimlerin elinde, kendi çarklarini sürdürmek için bir kilif olmustur hep. Devleti ellerinde tutanlarin bir araci kendi yaptiklari kanunlarsa, yargi ve hapishane, polis ve jandarma ise, digeri de yalandir. Yalan kilica eslik etmistir hep.

Egemenlerin siyaseti yalan üzerine kurulmustur dersek yalan olmaz.

Örnegin bu ülkenin yüz yildan fazladir yüz yüze oldugu su Kürt sorununa bakin. Ülkeyi yönetenler, siyaset adamlari bu sorunla ilgili olarak kendi halklarina ve dünyaya ne yalanlar söylemedi ki! Kürtlerin varligi, dili bile su son yillara kadar inkâr edildi, ‘Kürtler Türk’tür, Kürtçe dedikleri dag Türkçesidir,’ dendi…

Neden sonra bu zirvalar artik dikis tutmayinca Kürtlerin varligi sözde kabul edildi, ‘kardes’ diye sirtlari oksandi. Ama onlarin hak taleplerine sira gelince, ‘Kürtler ne istiyorlar, hangi haklari eksik ki?!’ biçiminde yalan ve saçmalama furyasi devam etmekte.

Ya 1930’lu yillarda devreye konan, dünyanin bütün dillerini Türkçeden dogmus gösteren su ‘Günes Dil Teorisi’ ile tüm milletlerin kökenini Türklere dayandiran ‘Türk Tarih Teorisi?..’ Etileri, Sümerleri, Kizilderilileri, Mayalari bile Türk gösteren zirvalar?..

Ya bir ‘karsilikli vurusma’ gibi gösterilmek istenen 1915 Ermeni Soykirimi?..

Ya Turan hayali, macera tutkusuyla ve akil almaz bir tedbirsizlikle Sarikamis’in karli, dondurucu sogugunda topluca yok edilen, ama bugün, acili öyküleri bir kahramanlik menkibesi gibi halka yutturulmak istenen 90 bin genç insanimiz?.. (ADK Baskani Fazilet Çulha açis konusmasinda bu örnegi verdi.)

Yalan üstüne kurulmus böyle tarih olur mu?

Dünya tarihi egemenler bakimindan böylesine yalan üstüne oturmustur, denebilir.

Firavunlar ve Nemrutlar ya güçlerini tanrilardan aldiklari, ya da dogrudan tanri olduklari iddiasindaydilar.

Köleci dönemde efendiler için kölelere sahip olmak, onlari satma ve öldürme de dahil, yasalardan dogan bir hakti…

Avrupali sömürgeciler Amerika, Afrika ve Asya’yi isgal edip söz konusu halklari kölelestirirken, bu ülkelere medeniyet götürdükleri iddiasindaydilar…

Cezayir’deki egemenliklerini sürdürmek için savasan Fransiz sömürgecileri ‘Cezayir Fransa’dir’ derken yalan söylüyorlardi; sonuç da öyle olmadigini gösterdi.

Alman sermaye sinifinin çikari için bir yayilma savasina girisen Alman fasistlerinin büyük yalanlarindan biri ‘Cermen irkinin üstünlügü’ idi.

Öte yandan, siyaset salt egemenlere özgü bir eylem degildir. Baski altindakiler, ezilenler, sömürülenler de zulme ve sömürüye karsi mücadele ederken kendi taleplerini, kendi gerekçelerini, diger bir deyisle kendi siyasetlerini ortaya koymuslardir. Bu siyasete yalan denemez.

Spartaküs hak ve gerçek ugruna savasiyordu. Sömürgecilige karsi direnen halklar da.

Marks’in söyledikleri yalan degildi. O kapitalizmin baskiya, sömürüye, ayni zamanda yalana dayali mekanizmasini gözler önüne serdi.

Özetle, siyasetin tümünü yalan saymak gibi bir kolayciliga ‘ve elbet yanlisa- kaçmamak, onun bu iki biçimini birbirinden ayirmak gerekir.

Dogruyla yalanin savasi her zaman bir arada var oldu ve bugün de vardir. Onurlu her insana düsen, bu savasta yanlis tarafta, yalanin yaninda durmamaktir.

‘Çarin’ (Rubailer) adli siir kitabimin önsözünde siir ve siyaset iliskisi üzerinde dururken söyle diyorum:

Güncel siyaset çogu zaman sabun köpügü gibidir, uçup gider; ama siir kalir, eger siirse tabi…

Siyasette de kalici olan yok mu, siyasetin her seyi unutulmaya mahkum mu? Degil elbet. Eger toplumun iyiligi ve insanligin gelecegi için iyi seyler düsünmüs ve bunun kavgasini vermisseniz bunlar yitip gitmez. Siyasette de güzel vardir.

Ne var ki siyasette kalicilik, ün, olumluya özgü degildir. Tarih böyle bir ayrim yapmaz. Tarihte ünlü haydutlar da az degildir; oysa zaman kötü siiri eler.

2 Subat 2015

Kemal Burkay

Back to top button