Islam’da ana tema mademki ‘adalet’tir…
Referensi islam inanci ve motifleri üzerine kurgulu oldugu varsayilan, ancak islam ahlakini yasamak yerine kendi ve yaratilarinin ironisini, ibretligini orta doguya dayatan Dais’in, Kürtlere yönelik katliamlari ne islam dünyasinda ne de bati aleminde olsun, Charlie Hebdo katliamina kadar beklenen ilgi ve tepkiyi gördügü söylenemez. Bu anlamda aklin yolu bendlerle, önyargilarla hep örülü kaldi.
Buna karsin, ne zaman bu katliami yapanlarin kimlikleri ve radikal islamla baglantilari ortaya çikti, gecikmeli bile olsa bati dünyasinda hem islami anlayis hem Charlie Hebdo’nun yayin politikalari üzerine yükselen farkli sesler ortak bir paydada bulusarak radikalizme, fetisizme karsi uzlasinin önemi kavranabildi. Uzlasinin önemine ragmen, kendi alanlarina çekilen kimi islami çevrelerin, iç siyasete endekslenerek adeta zihinlerindeki daisin disa vurumuyla efelenmeler ve ‘ama’larla sonuçlanan ifadelerin artik islami algiyla sorgulanmasi ve toplumun vicdanindan çikarilmasi gerektigini de ortaya çikarmis bulunmaktadir. Tartismalarda ortaya çikan ana tema her ne kadar söz konusu mizah dergisinin hangi inanç grubuna yönelik olursa olsun, dini hassasiyetleri incitici anlamda karikatörize edilmesi ifade özgürlügü olarak kabul edilemeyecegi, söz konusu motifler övülemeyecegi gibi bu çevrelerin cihad mantigiyla siddetsel eylemlere maruz birakilmasinin müslüman olmakla ilintili olmadigini islami çevreler yüksek sesle ifade etmeliydi. Kaldi ki hille ve desiselerle çizilmis olsa bile, karsi karsiya kalinan bu yersiz muamele, Hz. Peygamber’in sekli semalini, insani ve ahlaki vasiflarini ortaya koyarak islamda radikalizm ve fetisizmin olmadigini ispatlayarak yanitlamak elbette mümkündür. Çünkü tarihi sahsiyetlerin en sereflisi islam peygamberinin sekli semaline yer verilmis hayli eser vardir. Bunlardan biri, dini eserleri inceleme uzmanlarindan M. Asim KÖKSAL’in yazdigi iki cilt Islam Tarihi’dir. (Ilk baski 1966. )Bu anlamda gerçegi yansitmayan ileri geri tahminlerden ve taassubi fikirlerden uzaklasilmasi, dinler ve inançlar arasinda uzlasinin önemini vurgulamak amaciyla, M. Asim Köksal’in Islam Tarihi (Mekke Devri) adli yapitindan alintiyla Peygamberin sekli semalini, insani ve ahlaki vasiflarini siz degerli okurla paylasmayi faydali buldum.
Islam Peygamber’inin, küçük yasta yanina alarak büyüttügü, damat edindigi amcazadesi ve en yakin halifesi Hz. Ali, peygamberi söyle tarif etmektedir. ‘Peygamber (As. ) ne uzun boylu ne kisa boylu idi. O, her herkesten ayrilan bir orta boyda idi. El ve parmaklari irice, basi büyükçe idi. Omuzlari, dizleri ve bilekleri kemikli idi. Yürürken adimlarini canli ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi önüne dogru egilirdi. Saçi ne öyle kivircik ne düzdü. (Hareli idi. )Yüzü çok yuvarlak degildi. Gözleri büyükçe, göz bebeklerinin siyahi pek siyahti. Kirpikleri sik ve uzundu. Iki küregi arasi enli, omuz kemikleri arasindaki peygamberlik hatemi belli idi. ‘
‘Insanlarin en coskun ve en cömert gönüllüsü, en dogru sözlüsü, en yumusak huylusu idi. Onu yakindan taniyanlar, ona en derin sevgiyle baglanirlardi. Yürürken cemaatinin gerisinde yürürdü. Birisiyle karsilastigi zaman önce kendisi selam verirdi. Meclisine karsi daima güleçti. Kimseyle çelismez, bagirip çagirmazdi. Halki üç seyden kendi haline birakirdi. Hiç kimsenin ne yüzüne karsi ne de arkasinda konusmaz, ayiplamazdi. Kimsenin ayip ve kusurunu arastirmazdi. Kimseye hakkinda hayirli olmayan söz söylemezdi. Gerçege uygun olmayan övünmeyi de kabul etmezdi. Konuya, komsuya karsi insanlarin en iyi davranani, sakinlik ve yumusak huylulukta en ulusu idi. Dogru sözlülük ve güvenilirlikte en basta geleni, kötülüklerden de en çok sakinani ve en çok uzaklasani idi. ‘Kendisini evinde ziyaret eden yerli yabanci konuklarin ayakkabilarini kapinin önüne kendisi dizerdi. Hatta uzak diyarlardan ziyaretine gelen emirlerin, asiret baslarinin ‘Biz buraya evin büyügüyle görüsmeye geldik. Hani nerde?’dedikleri zaman Hz. Peygamber’in, kapinin önünden ‘konuga hizmet eden kim ise, evin büyügü odur, ‘diye yanitladigi bilinmektedir.
Islam dünyasinin, duygulardan önce Cenab-i Hak’kin Zümer suresinde buyurdugu gibi ‘Sakin cahillerden olma. Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’hükmü ve peygamberin ahlakini islama kültürel temel yapmak ve bilgi üretmek yerine Cemel Vakasi (Kasim 656) ve Kerbela’nin (10 Ekim 680) öcünü alici refleksle mezhebi ayrisma yaratip bir taraf kendini Selefi Salihin ilan ederek ister seyh, ister molla, ister kral düzeyinde veya kendini sultan varsaymalar olsun, islam ahalakini yasamadan, helal haram düsünülmeden muzzam servetlerinin sorgulanabilirligi telasiyla, medeni dünya ile islam ahlaki arasinda bir simetrik bag kurulmasini engellemek için belirleyici güçlerini kullanarak kendi ironilerini islam ahlaki yerine koymalar, siyasi ve dünyevi menfaatlerle ayetleri akillarina göre yorumlanmasini saglarken, kendini Harici ilan eden taraf ise ayni istençlerle Kerbela’da ugranilan zulmü de katarak hep birbirleriyle ugrasmaktan geri kalmamislar. Ümeyye ogullari ile Hasimiler arasindaki rekabetle baslayan hosgörüsüzlük ve önder kadrolarin ekonomik ve politik istençleri 1400 yildir kendi içinde acimasizca çatisiyor, bu çatismalara fikren ve zikren islami yasadigi düsünülen olusumlar müdahale etmiyorsa, elbette dini ehliyete , ilmi iradeye sahip olmayan çevrelerce disaridan gelen elestiriler, ilelebet suçlu aramak bahanesiyle müdahalecilik sayilacak ve medeniyetler çatismasina dönüstürmenin yollari aranacaktir. Oysa Peygamber (s. a. s. ) bir hadisinde ‘Helali aramak, her müslümana farzdir. Haramla beslenen bir vücut cennete degil, cehenneme daha layiktir, ‘ derken veda hutbesinin bir yerinde de ‘Zamanla bazi amirlerinizi dinleyeceksiniz. Yalanlarini göreceksiniz. Ancak itiraz edemeyeceksiniz. Onlarin onaylayanlari da çok olacak. Ne onlar ne onaylayanlari benden degil, ben onlardan degilim, ‘diyerek Cemel Vakasi’dan çagimiza degin yasananlari isaret etmektedir.
Veda hutbesinden haberli herkesin bildigi gibi Peygamber ögretilerinin merkezinde insan hak ve özgürlükleri, dil, din, irk, renk ayrimi yapmaksizin sefkat, paylasmak ve merhamet olmasina ragmen, islam hala kendi içindeki mezheplerle barisamiyor, diger inanç gruplarina karsi tahammülsüz varsayiliyor ise bunun ilk nedeni birilerinin, inancin merkezinden evrensel anlamda insan olmayi kaldirip kendi ironisini, ibretligini dini ahlakin yerine koymaktan kaynaklaniyor. Günümüzde bunun en çarpici örnegi, irki kodlarla Türk milliyetçiligini referans almis, derinlerden yapilanan Türk-Islam sentezciligidir. Bu cenk mantiginin islami inanci daraltici, mezhebi ayrisma yaratabilirligin ne teoride ne de pratikte islamla alakali olmadigi tartisilmamaktadir. Kaldi ki hangi inanç grubunda olursa olsun, dini, irki yapilara göre budamak, düsünsel alanini daraltmak sadece fetisizmdir ve o irki üstün kilmadigi gibi sadece o irka karsi kuskuyla bakilmasina neden olmaktadir. Nitekim Ergenekon denilen terör örgütünün bu yapi içinden çikmasi, Kürt ergenekonu denilen Ergenekon-feodalizm ortakliginin Kürtlere dayattigi kirim, unutun tehditleriyle adalete layik görülmeyen mazlum ve magdur insanlarin kabusu olmaya dönüstürülürken medeni dünya hala sorgulamakta.
Hal böyleyken Kürt ergenekonunun celladi yapilanmasi dindar olusumlari, cemaatleri, bir ayagini cennet-i alada varsayan ve bu kibirle kaprisinden geçilmeyen muhafazakar müslümanlari düsündürüyor mu. . ? Madem bu açlar ve acilar cografyasinda yapmadigimiz ancak tanik oldugumuz zulümden de sorgulanacagimiza inaniyoruz, o zaman her müslüman adalete taniklik yapmali. Kur’an i Kerim’in 666 ayetinden 365’i zulümden söz etmektedir.
Kürtlerin acilarini siyasi ve ekonomik ranta devsirime ustasi çigirtkanligin, her seçim öncesi alisilmis klasik söylencelerine siginmalar, dindar olsun olmasin kimseyi sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü islam, mazlumdan yana olmayi ve adaleti emreder.
ALI KIZILAY
Emekli Ögretmen-YAZAR
Ali Kizilay