Mercedes’ini satan seyhülislâm
‘Ferrari’sini satan bilge’ gibi, Mehmet Görmez Hoca’nin hikâyesinin de derin boyutlari var. Özellikle su ‘ibret-i âlem’ lafinin. ‘Âlem’, genel bir ifade, yine de ‘lüks ve israf’ elestirileri karsisinda makam aracinin iade edilmesi öncelikli olarak ‘devlet büyükleri âlemi’ni ve bu âlemdeki satafat ve debdebeyi ‘ibretlik’ bir durum olarak nazara veriyor.
Kisaca Diyanet Isleri Baskani’nin bir özelestiri ve özür gibi algilanmasi gereken bu inceliginden, basta Cumhurbaskani olmak üzere her daim israf elestirilerine maruz kalan devlet büyükleri ibret almali. Düsünün bir kere, Görmez Hoca’nin jestinin, Cumhurbaskani tarafindan tekrarlandigini ve ‘ibret-i âlem için’ Bestepe’deki israf abidesi Ak-Saray’in yok fiyatina özel sektöre devredildigini. Lüks araçlarin ikinci eli pek para etmiyormus. Olsun ibretlik olmasi, cari giderlerin kesilmesi, benzerlerinin caydirilmasi ve halktan üstü kapali özür dilenmesi bile az sey mi? Bu yüzden Diyanet Isleri Baskani’ni bu örnek davranisindan dolayi tebrik etmek ve ibret olmasini beklemek en dogrusu.
Görmez Hoca’nin ‘Mercedes’ini satmasi’nin baska boyutlari da var. Diyanet Isleri Baskanligi, Osmanli’daki ‘seyhülislâmlik’ kurumunun daha etkin ve kapsamli hale getirilmis hali; bu yüzden devletin en kritik kurumlarinin basinda geliyor. Inkilâp kanunlari içindeki yerine bakarsaniz, anayasal olarak Türk Silahli Kuvvetleri ile ayni agirlikta oldugu anlasiliyor. Nitekim, yakin zamana kadar ‘Diyanet Isleri Baskanligi’nin kaldirilmasi talebine parti programinda yer vermek’ dogrudan parti kapatma gerekçesi olarak görülüyordu. Diyanet Isleri Baskanligi ‘dini devlet kontrolünde tutmak’ için tesis edildi, bu durum Sünnî inanç içindeki devletin kritik konumu ile uyustugu için devlet ile toplum arasinda en kapsamli uzlasmaya dönüstü. Sünnî inanca uzak olanlarin kavramakta çok zorluk çektikleri bir uzlasmadir bu. Meselâ DIB bünyesinde Muvakkitlik ve Mushaflari Inceleme Kurulu adiyla iki kurum bulunur. Birincisi namaz vakitlerini ve hicrî takvimi, dolayisiyla Ramazan ayi gibi özel aylarin gününü belirler, ikincisi ise basilan bütün Kur’an-i Kerimlerin aslina uygunlugunu denetler. Her iki konuda da bu isleri bilen bir âlim veya uzmanin görüsü yeterli degildir, Sünnî inanca göre bu görüsün devlet otoritesi tarafindan onaylanmasi gerekir. DIB, Sünnilerin aradigi bu tür onaylari devlet adina vermektedir ve bünyesinde yer alan fetva makami Din Isleri Yüksek Kurulu ile birlikte asil önemi buradan gelmektedir.
Diyanet Isleri Baskanligi, Tek Parti Dönemi de dahil, tarihinin en bunaltici evresinden geçiyor. Devletle Sünni toplum arasindaki uzlasmayi temsil eden bu kurum aslî fonksiyonunu yerine getiremiyor, dinin asiri siyasallasmasinin ve siyasî çikar saikiyle istismar edilmesinin altinda eziliyor. Devlet ihalelerinden alinan ‘bagis’lardan, sade dindarligin asiri lüks ve israfa duydugu tepkiden Diyanet çok zarar görüyor. Devlet içinde uzun süreli iktidarin getirdigi hegemonyadan en çok hasar gören ve kismî özerkligini tamamen kaybeden kurum olarak DIB öne çikiyor. Fetvayi artik bu kurum degil, siyasetçi veriyor ve DIB’e bu fetvalarin altini doldurmak düsüyor. Hirsizlik ve rüsvet konusunun hutbelerden çikartilmasi, tek basina bu kurumun çektigi zorlugun nerelere uzandigini göstermek için yeterli.
Mesele Mercedes degil. Mehmet Görmez Hoca, elinde Kur’an’la miting yapan Cumhurbaskani ile arasina mesafe koymak için makam aracini iade etti. Cumhurbaskani’nin Anamuhalefet Lideri’ni hedef alan ‘kendi sahsinda Kur’an’in yerinin ne oldugu malûm’ sözünün nerelere varacagini en iyi anlayacaklardan biri Görmez Hoca’dir. Erdogan, Kiliçdaroglu’nun kisiligine ve özel hayatina degil, dogrudan mezhebine-inancina atifta bulunuyor ve seçim rekabetinde bütün Alevîleri hedef aliyor. Diyanet’in altinda kalacagi ve devletin halkiyla kurdugu hassas dengelerin tamaminin alt-üst olacagi bir felaket tablosu bu. Görmez Hoca, Seyhülislâm tepkisi veriyor ve Kur’an’a degil, Kur’an’i tutan elin Beytü’mal’deki israfina dikkatimizi çekiyor.
—————————————-
Zaman-7 Mayis
Mümtazer Türköne