Makale

Iyi saatte olsunlar is basinda

Seçim öncesi kafalar epeyce karisik. Diger bir deyisle, her kafadan bir ses çikiyor.

Iyi saatte olsunlar da yine is basinda…

Bir süre önce güpegündüz adliye basilarak Berkin Elvan davasinin sorusturmasini yürüten savci öldürüldü. Kimin öldürdügü ise pek anlasilmadi, adliyeyi basan DHKP-C’liler mi, yoksa savciyi kurtarmaya çalisan özel timciler mi?

Hem hükümetin, hem PKK çevrelerinin provokasyon diye niteledikleri Diyadin olayi yasandi.

Kisa süre önce Siirt yöresinde köy korucusu bir muhtar öldürüldü. Bir gün önce valiyi ve tugay komutanini evinde yemege davet etmisti…

Sanki bir yerden dügmeye basilmis gibi Bati’da HDP’nin mitinglerine ve bürolarina, bozkurt isareti yapan gruplar saldiriyor. Bahçeli, ‘biz bu isin arkasinda degiliz, bu filmi görmüstük’ diye açiklama yapti.

Birkaç gün önce, ayni gün ve ayni saatte, HDP’nin Adana ve Mersin bürolari bombalandi. Muhalefet bu eylem nedeniyle Hükümeti suçluyor. Hükümet ise eylemi yapanin tespit edildigini, DHKP-C’li biri oldugunu açikladi.

Son olarak Mus yöresinde, biri asker iki kisi kaçirildi.

Böyle bir ortamda isin içinden çikmak, kimin neyi niçin istedigini, kimin neyi niçin yaptigini anlamak kolay degildir.

Örnegin Berkin Elvan sorusturmasini yürüten savciya yönelik eylemi yapan örgütün, ya da yaptiran odagin amaci ne?

Siirt’te köy muhtarini kim vurdu? Bu eylemi yapanlarin beklentisi ne? Bu bir PKK eylemi mi, yoksa kendileri yapip PKK’ya yikmak isteyen odaklarin bir eylemi mi?

Ya HDP’nin Mersin ve Adana bürolarina yönelik eylem? Bunu yapanlarin amaci HDP’yi sindirmek mi, kiskirtmak mi?

Tam da böylesi bir hassas ortamda Mus’ta asker kaçirmak ne anlama geliyor? Bu PKK’nin bir meydan okumasi mi yoksa PKK içinde bir elin (Türk derin devleti, Iran veya Suriye) kiskirtmasi mi?

Her bir olay bakimindan akla bir dizi ihtimal geliyor.

Ama sunu çok iyi biliyoruz: Bu ülkenin tarihi komplolar, tuzaklar bakimindan çok zengindir. Bu yöntemler devletin genlerine islemis. ‘Derin devlet’ denen çarkin baslica islerinden biri bu. Öyle ki zamanla devlet yarattigi bu cehennemi güçlere, siseden çikardigi cinlere kumanda edemez olmus. Kontrgerilla, JITEM ve daha nice uydu, paravan siddet örgütü… Bunlarin olusturdugu ag bir ahtapot gibi hem devleti, hem toplumu sarmis, siyaseti kirletmis.

AK Parti hükümeti, baslangiçta kendini savunmak için bu güçlerle cebellesti ve toplumun demokrasi güçlerinden önemli destek de aldi. Ama iktidara yerlesince durum degisti. Tam canavarin kuyrugunun yakalandigi bir asamada ve onun tümüyle etkisiz hale getirilmesi beklenirken olaylar baska türlü gelisti. Yapilan is yarim kaldi. Kuyrugunu da kurtaran canavar simdi rövansa hazirlaniyorsa hiç sasmayalim.

Seçimlerde iktidar için mücadele yogunlasir, bu anlasilir bir sey. Ama su seçim öncesi yasananlar birçok yönden demokratik bir yarisin çerçevesini asiyor. Yalan ve karalama gibi mide bulandiran yöntemlerin yani sira provokasyonlar da devreye giriyor. (Gerçi, bu ülkede her seçim öncesi manzara biraz böyleydi diyebilirsiniz.)

Resmin bütününe bakildigi zaman yukaridaki eylemleri anlamak kanimca zor degil. Belli ki seçimde yarisan aktörler sadece siyasi partiler degil, bir de görünmeyen aktörler var. Onlarin bir bölümü, en basta da son büyük vartayi atlatan derin devlet unsurlari, Ergenekoncular, JITEM’ciler ve ötekiler, kendi hesaplarina ortami germek için eylemdeler. Bunlarin kimisi devlet kurumlarinda, kimisi disinda, su ya da bu siyasi partinin, paravan veya taseron örgütün içinde.

Bunlar yaptiklari eylemlerle hem kamuoyu olusturmak, seçimleri etkilemek, hem de gerginlik yaratmak, yeni çatismalarin fitilini ateslemek istiyorlar. Bu, on yillar boyunca basvurduklari bir yöntemdir.

Böylesi bir kargasa ve çatisma ortamini darbecilerden baska kim ister? Umutlari epeyce azalmis olsa da bu kesimler tümden bitmemistir ve toparlanip harekete geçmek için uygun zamani kolladiklarina kusku yok.

Seçimlerin güvenlik içinde geçmesini saglama, provokasyonlari önleme görevi ise en basta hükümete düsüyor. Bunun için de bu tür provokatif eylemlerin faillerini bulup yargilamak, arkasindaki güçleri, örgüt agini ortaya koymak onun görevidir.

Hükümetin bu iste basarili oldugu söylenemez. Bu ülkede polis, yeni ve ileri teknik araçlari da kullanarak, herhangi bir eylemin failini kolayca bulabiliyor. Yeter ki istesin. Bazi durumlarda ise ortada yiginla delil olsa da ya faillere ulasmiyor, ya da tetikçiden öteye gitmiyor. Hrant Dink cinayetinde oldugu gibi.

Hükümet, isine geldigi zaman bürokrasiyi, savci, yargiç, polis, subay demeden hallaç pamugu gibi atiyor; ama suç da sorumlularda orta yerde oldugu halde, Roboski kiyiminin üzerine gitmedi.

Yüzde on baraji, medyanin hükümet yanlisi ve hükümet karsiti olarak ikiye ayrilmasi ve bunun disindaki kesimlere uygulanan ambargo, yani böylesine esitsiz bir durum bir yana, 7 Haziran seçimlerine böylesine güvensiz, gergin bir ortamda gidiyoruz.

Cumhurbaskani Erdogan’in, AK Parti’nin asil lideri gibi seçim meydanlarina inmesi ve kullandigi gergin dil, birilerine Kuran’i göstermesi, birilerini ‘Zerdüstilikle’ suçlamasi ise basli basina ortami geren ayri bir sorun…

Kemal Burkay

Back to top button