Makale

Yakindogu, Ortadogu ve Kürdistan’da ABD, Avrupa ve Rusya politikalari

Ortadogu ve Yakindogu her zaman Rusya ve Batili ülkelerin savas ve çekisme alani olmustur. Yalnizca Çarlik Rusyasi ile Osmanli Imparatorlugu arasinda 16. yüzyildan 1917 yilina kadar 50’ye yakin savasin yapilmis olmasi bunun belirgin bir örnegidir. 1916’da Ingiltere ve Fransa arasinda gizlice yapilan Sykes-Picot anlasmasi uyarinca Osmanli Imparatorlugu parçalanmis ve bölgenin temel düzeni Sevr ve Lozan anlasmalari ile son seklini almistir.

Sykes-Picot anlasmasi baslangiçta Çarlik Rusyasi’nin destegiyle hazirlanmisti, ama daha sonra Ekim 1917 Devrimi’nin gerçeklesmesiyle kurulan Sovyetler Birligi bu ittifaktan geri çekildi. Bölgede Ikinci Dünya Savasi’na kadar süren bu düzen Joseph Stalin, Winston Churchill ve Franklin D. Roosevelt’in 1945 yilinda Yalta’da yaptiklari ünlü anlasmayla yeniden yapilandirildi.

Yakin Dogu, Ortadogu ve Kürdistan, Birinci Dünya Savasi öncesinden baslayarak, 1991’de Sovyet Rusya’nin yikilisina kadar bir yanini Ingiltere, Fransa ve Almanya’nin, diger yanini da Rusya’nin olusturdugu taraflar arasinda çekisme alani olmaya devam etmis, Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra

ABD’nin Batililarin safina etkin bir biçimde katilmasiyla bölge sicak bir çatisma alanina dönüstürülmüstür.

Bütün bu çatismalarin en önemli nedeni, Ortadogu ve Yakindogu’nun özellikle de Kürdistan bölgesinin, bu iki kutup arasindaki sinirlarda bulunuyor olmasidir. Taraflardan birinin bu sinirlari ihlal etmesi ve bölgedeki nüfuzunu artirmasi üzerine diger taraf hemen duruma müdahale etmis ve dengeyi yeniden kurmustur.

Aslinda bölgedeki nüfuz çatismalari 200 yildan beridir var ama bu durumu net bir sekilde görülür kilan sey Osmanli Imparatorlugu’nun yikilmasi oldu. 1991 yilinda Sovyetler Birligi de yikilinca bu güçler dengesi yeniden bozuldu. Basini ABD’nin çektigi Batili ülkeler Rusya’nin zayiflamasini firsat görerek, kendi çikarlari dogrultusunda dünyaya yeni bir düzen vermek istediler. Ancak bu isteklerini 20 yil boyunca, 2010’a kadar gerçeklestiremediler.

Bunun temel nedeni, bu süre içinde Çin, Hindistan, Misir, Iran ve Türkiye’nin, Batililarin bu projesine engelleyecek biçimde ön plana çikmasi olmustur. Bir diger önemli neden ise, Batili ülkelerin özellikle de ABD’nin, yanlis bir hesapla Rusya’nin artik yeniden güçlenip uluslararasi bir güç olabilecegini düsünememis olmasidir.

Putin’in yönetime gelmesiyle birlikte Rusya yeniden uluslararasi bir güç oldugunu gösterdi. Putin 20 yil sonra 2007 yilinda Münih’te yapilan uluslararasi güvenlik konferansinda, Rusya’nin artik tek kutuplu bir dünyayi kabul etmeyecegini ilan etti.

Bunu pratikte de göstermek üzere Rusya 2008 yilinda Gürcistan’la savasa tutustu. Daha sonra Kirim’i topraklarina katti, Ukrayna’da silah ve asker göndererek Rus ayrilikçilarini açiktan destekledi ve simdi de Suriye sorununda kendini uluslararasi bir güç olarak gösterdi.

Öyle görünüyor ki, ABD’nin basini çektigi Batili güçler, özellikle Suriye sorununda Rusya’yi uluslararasi bir güç olarak kabul etmis durumdalar ve yeni dünya düzeninin kurulmasinda Rusya ile anlasmaya gitmeye zorlaniyorlar.

ABD ve Kürdistan

Öncelikle bilinmesi gereken sey, uluslararasi güçlerin Kürtlerle olan iliskisinin, her seyden önce gelistirmis olduklari Yakindogu ve Ortadogu stratejilerine dayali olmasidir. Görüldügü kadariyla ABD’nin Kürdistan’a yönelik dogrudan bir politikasi olmamistir ve Kürdistan sorununa daha çok Türkiye, Iran, Irak ve Suriye ile olan iliskileri çerçevesinde bakmaktadir.

Bilindigi gibi Kürtler (Güney Kürdistan-PDK) ABD ile iliskiye geçebilmek için özellikle 1965 yilinda çok aktif bir sekilde çalistilar. Özellikle 1968 Irak Devrimi’nden sonra Baas rejiminin kurulmasiyla Kürtler, ABD’nin kendileriyle iliskiye geçmesini umut etmisti. Ancak ABD 1972 yilina kadar Kürtlere hiçbir sekilde yaklasmadi. Çünkü yeni Baas rejimiyle iyi iliskiler gelistirmek amacindaydi. Ne var ki, Baas rejimi ABD yerine Sovyetler’e yakinlasip askeri ve ekonomik anlasmalar yapinca ABD de Kürtlerle gizliden gizliye bir iliski kurma yolunu tercih etti.

Bu iliski 1972 yilinda, ABD’de Langley’deki CIA merkezinde gerçeklesti. Kürt delegasyonu, rahmetli Idris Barzani ile su anda Irak parlamentosunda Kürdistan’i temsil eden Dr. Mahmud Osman’dan olusuyordu. O toplantida CIA baskani Richard Helms, bazi Pentagon sorumlulari ve disisleri bakanligindan az sayida temsilciyle görüsmüslerdi.

ABD’nin istegi Iran üzerinden Kürtlerle iliskiye geçmekti. Bu gizli iliski ve destek 6 mart 1975’e kadar devam etti. 1975 yilinda Iran ve Irak arasinda gerçeklesen Cezayir Anlasmasi’yla birlikte ABD ve Iran, Kürt Devrimi’ne yardimi kesti ve Kürt halkina o çok iyi bilinen büyük trajedi yasatildi. Bu dönemde Kürt Hareketi’nin lideri rahmetli Molla Mustafa Barzani, ABD disisleri bakani Henri Kissinger’e bir mektup yazarak tehlikeli sonuçlar yaratacak olan bu trajediyi vurgulamis ve Kürt halkinin sikayet ve isteklerini dile getirmisti. Ama Kissinger’in cevabi kisa olmustu: ‘Bu siyasettir. Siyasette deger yargilari yoktur. Iki taraf bir konuda anlasirsa, bu üçüncü tarafin zararinadir”.

80’li yillarda Kürtler ABD ile yeniden iliski kurmayi denedi. Fakat ABD hiç orali olmadi ve Kürtleri dinlemek bile istemedi. Çünkü o zamanlar Iran-Irak Savasi devam ediyordu ve ABD Irak’a arka çiktigi için Kürtlerden uzak duruyordu. 90’li yillarin basinda Sovyetler’in çökmesi ve Irak’in Kuveyt’i isgal etmesiyle birlikte bölgede yeni bir durum ortaya çikti. ABD Irak ordusunu Kuveyt’ten çikartti ve ABD Baskani, Saddam rejiminin yikilmasi için Irak halkina çagrida bulundu.

Kürt Hareketi bu asamada ABD’nin kendilerini koruyacagi umuduyla bas kaldirdi. Ancak ABD sessiz kalinca Saddam Kürtlere saldirdi ve Kürtleri bozguna ugratti. 10 binlerce Kürt daglara çekilmek zorunda kaldi, yüzlerce çocuk, kadin ve yasli soguktan öldü. Bu olaydan sonra Kürtler arasinda “ABD’nin Kürtleri tekrar yalniz biraktigi'” kanaati pekisti.

YNK lideri Celal Talabani’nin Bagdat’a giderek Saddam’la görüsmesinden sonra ABD bu insani felaketle sonuçlanan olayin farkina vardi. Bunun üzerine Kürtlere güvenli bir bölge olusturuldu. Saddam devrildikten sonra Irak’ta iktidar boslugu dogdu ve istikrarsiz bir denge olustu. Kürtler, Saddam’dan sonra getirilen yasalarla federasyon hakkini elde ettiler ama Irak taraftarlari bunun mesruiyetini kabul etmemektedir.

Su anda Kürtlerin ABD ile iliskilerinde hâlâ bir belirsizlik söz konusudur. Öyle görünüyor ki bu durum daha çok, ABD’nin askeri stratejisi, jeostratejik ve jeoenerji çikarlari ve Rusya ile olan çeliskilerine göre sekillenecektir.

Rusya ve Kürdistan

Rus-Kürt iliskileri aktif olarak ilk kez 1850’de baslamistir. Ruslar yüzyillik “sicak denizlere ulasma stratejisi” nedeniyle hem Osmanli Imparatorlugu hem de Iran’la savasirken Kürtlerin varligini da bölgede bir faktör olarak görmüstür. Bu baglamda önemli olan Çarlik Rusyasi’nin jeopolitik çikarlariydi. Bu nedenle Kürtlere askeri strateji çerçevesinde yaklasmistir.

Rusya Kürtleri kendi tarafina çekmek için Kürtlerin dili, kültürü ve sosyal hayati üzerine arastirmalar yapmistir.

Bu arastirmalar 1850’li yillarin basinda Bitlis, Van, Erzurum, Hoy ve Musul’da kurduklari konsolosluklarda baslatilmistir. Rusya’nin o zamanki konsolosluk ve elçiliklerinde görev yapanlarin çogu akademisyendi. Örnegin Alexander Jaba ve Minorsky adli diplomatlar Kürt dili, kültürü ve toplumsal hayati üzerine önemli çalismalar yapmislardi. Daha sonra Petrograd Rus Akademisi de Kürtler üzerine arastirmalar baslatmistir.

Çarlik Rusyasi’nin Kürtlerle siyasi iliskiye girmesi de iste o tarihlerde basliyor. Bu süreç Seyh Übeydullah’in baskaldirisindan Bedirxaniler’e, Barzaniler’e, Kör Hüseyin Pasa, Cihangir Aga, Seyid Taha, Simko’ya kadar uzuyor. Çarlik Rusyasi arsivlerine göre Ruslar, Iran Kürdistani’nin Hoy kentinde 1913 yilinda Abdürrezak Bedirxhan ve Simko’nun (Ismail Axayê Sikakî) yardimi ile Kürt dilinde (kiril alfabesi ile) bir okul ve hastane açiyorlar. Ayrica bir basim evi de kuruyorlar. Ayni dönemlerde Mahabad’ta Kürdistan Gazetesi yayina basliyor.

Çarlik Rusyasi Kürtlere hep pragmatik olarak yaklasmistir. Ilk elde Kürt kartini, Osmanlilari ve Acemleri hizaya getirmek için bir koz olarak kullanmistir. Ikinci olarak da Ingilizler, Fransizlar ve Almanlar gibi Batili ülkelerin Kafkasya’ya ulasmalarini engellemek için Kürdistan’i bir tampon bölge olarak kullanmistir. Kürtler de Rusya ile olan iliskilerini ata sözünde denildigi gibi “Düsmanimin düsmani, dostumdur” ilkesine göre kurmustur.

Bilindigi gibi Ingiltere, Fransa ve Çarlik Rusyasi gibi emperyalist ülkeler (müttefikler) Birinci Dünya Savasi’ndan önce bu bölgeleri kendi jeostratejik çikarlarina uygun biçimde dizayn etmek istiyorlardi. Iste bu amaçla bölge ülkelerini sinirlari içinde barindiran Osmanli Imparatorlugu’nu parçalamak için 1916 yilinda gizli Sykes-Picot anlasmasi yapildi.

Buna göre Irak, Ürdün, Kürdistan’in güneyi (bir bölümü), Hayfa’nin etrafi yani Filistin Ingiltere’ye; Suriye, Lübnan, Kürdistan’in güneyi Fransa’ya ve Kürdistan’in kuzeyinin bir kismi ile bugünkü Türkiye topraklarinin bir kismi Rusya’ya baglanacakti. Ama 1917 yilinda Rusya’da devrimi gerçeklestiren Bolsevikler bu “emperyalist paylasim anlasmasini” reddettiler.

Sovyetler döneminde de Rusya’nin Kürtlere olan tutumunda temelde bir degisiklik olmadi. Tek degisiklik, Kürt sorununa ideolojik olarak antiemperyalist açidan bakmalariydi. Yoksa ayni pragmatik yaklasimi onlar da sürdürmüstür.

1920’lerde Sovyet Rusya’nin Kürtlerle olan iliskileri devam ediyor. Birçok asiretle ve Kürt beyi ile temas halindeler. Sovyet Rusya arsivlerinden görüyoruz ki, Ruslarin Molla Selim’le, Istanbul Özgürlük Komitesi’yle ve bazi Kürt liderleriyle, örnegin Yusuf Ziya Bey ile iliskileri vardi. 1930 yilinda Erivan Radyosu’nun açilmasi resmiyette her ne kadar Sovyet Kürtleri için geçerli olsa da gerçekte önceligi Kürdistan içindi.

Sovyetler 1940 yilina kadar Kuzey Kürdistan’da olaylar olunca, dogrudan ya da dolayli olarak Kürtlerle iliski içindeydiler. 1930’lu yillarin sonlarinda ve 1940’li yillarin basinda Nazi Almanyasi’nin o zamanki Tahran Hükümeti üzerindeki nüfuzu artinca Sovyet Kizil Ordusu ve Ingiliz Ordusu Iran topraklarina girdiler. Sovyetler bu müdahaleyle birlikte Çarlik Rusyasi’ndan beri Iran’daki Kürtlerle olan iliskisini tazeledi.

1931 yilinda Rusya ile Türkiye arasinda saldirmazlik ve tarafsizlik anlasmasi yapildi. 1945 yilinda Stalin, bu ittifakin hukuki olmadigini ve anlasmanin Sovyetler’in zayif döneminde yapildigini ileri sürerek bu anlasmayi geçersiz ilan etti. Stalin bunun ardindan Postdam Konferansi’nda ”Türkiyenin antlasmalar çerçevesinde olusan Gürcistan ve Ermenistan topraklarini geri vermesini açik bir sekilde talep etti.

Ona göre Türkiye ile Sovyetler arasindaki sinirin 1914 yilinda oldugu haline dönülecek sekilde yeniden düzenlenmesi gerekiyordu. Stalin’in amaci Sykes-Picot anlasmasi ile 1916’da Çarlik Rusyasi’na peskes çekilen Kuzey Kürdistan’i simdi Sovyet topraklarina katmak idi. Bilindigi gibi Rus ordusu Birinci Dünya Savasi’nda Kuzey Kürdistan’in içlerine kadar ilerlemisti.

Simdi baktigimiz zaman, Rusya Suriye’ye gelirken ayni zamanda Rusya Türkiye ve Ermenistan sinirinda Ermenistan’da ODKB isbirligi çerçevesinde askeri tatbikatlara basladi. Rusya hem Akdeniz’de hem de Kuzey Kürdistan Ermenistan sinirlarinda Türkiye’ye ‘komsu oldu’. Bu stratejik açidan Türkiye için tehdit içeren bir sinyaldi. Bundan dolayi Türkiye tekrar (arada bir gösterdigi ikircikli tavirlari birakip) NATO ile yakinlasmaya basladi.

1946 yilinda Sovyetler öncülügünde Kürdistan Mahabad Cumhuriyeti kuruldu. Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra Kizil Ordu Iran’dan çekilince Iran Kürtlere saldirmaya basladi. Kürtler bu savasi kaybedince Mahabad Kürt Cumhuriyeti ortadan kaldirildi. Mahabad Kürt Cumhuriyeti baskani Qazi Muhemmed ve arkadaslari asildilar. Mustafa Barzani ve Pesmergeleri bu olaydan sonra Sovyet Rusya topraklarina çekildiler.

Barzani ve arkadaslari yaklasik 12 yil Sovyet Rusya’da kaldi. 40’li ve 50’li yillarda hüküm süren Soguk Savas kosullarinda Sovyetler’in amaci, Kürt hareketini kendi çikarlari dogrultusunda Batili ülkelere karsi kullanmakti. Sovyetler’in bir Kürt cumhuriyeti kurma fikri, Ingiltere ve ABD’nin Ortadogu’daki nüfuzunu azaltmayi hedefliyordu.

Sovyet arsivlerindeki belgelere göre Sovyetler Politbürosu 1950’li yillarin sonunda Suslov araciligiyla Barzani’ye Kürtlerin otonomi hakkini taniyacaklarina dair söz vermistir. 1958 yilinda Ingilizlere yakin olarak bilinen Nuri Said hükümeti devrilmisti. Bunun üzerine hemen Irak’a dönen Barzani, Sovyetler araciligiyla Kasim’la görüstü. Kasim Irak cumhurbaskani olmustu. Onun kurdugu hükümetin istikrarli olmasi Sovyetler için önem arz ediyordu.

Daha sonra Kürtlerle Bagdat’in iliskileri bozuldu ve iki taraf arasinda savas basladi. 1966’ya gelindiginde Sovyetler araciligiyla Kürtler ve yeni cumhurbaskani Arif arasinda görüsmeler basladi. Sovyetler’in bölgedeki çikarlari Irak’ta istikrar olmasini gerektiriyordu. Bu nedenle Kürtleri ve Bagdat’i anlasmaya zorluyordu. Sovyetler’in araciligiyla 11 mart 1970 tarihinde Irak anayasasinda Kürtler için otonomi hakki açik bir sekilde beyan edildi.

Denilebilir ki, 1950’lerin sonuna kadar Sovyetler’in Yakindogu’da tek müttefiki Kürtlerdi. Sovyetler Irak’taki Ingilizlere yakin olan Nuri Said hükümetini Kürtlerin yardimiyla devirdi. Nuri Said hükümetinin devrilmesiyle birlikte Sovyetler Yakindogu’da Suriye ve Misir gibi ülkelerle de ittifak kurdu. Bu gelismeler Sovyetler’e bölgede belirgin bir siyasi nüfuz saglamisti. Bu nedenle artik Kürtlere ihtiyaci kalmamisti. 1970’ten 1990 yilina kadar Kürtler ile olan iliski açik bir sekilde kesildi, Kürtler görmezlikten gelindi.

Saddam Hüseyin’in 2003’te devrilmesinden sonra Kürtler yeniden Rusya’nin gündemine geldi. Rusya’nin Sesi radyosunun Kürtçe bölümü Kurmanci ve Zazaca lehçeleriyle açildi (2008). Rusya dünyanin güçlü devletleri arasinda Erbil’de ilk konsolosluk açan ülkelerden biri oldu.

Avrupa Birligi ve Kürtler

Avrupa Birligi (AB), dünyanin en önemli ekonomik güçlerinden biri oldugu için uluslararasi politikada da küresel bir rol oynamak istiyor. Ancak etkin bir askeri gücü olmadigi için bu rolü oynayamiyor. AB ülkeleri dis politika konularinda ortak tavir almakta da ciddi zorluklar çekiyor. Kürt sorununa yaklasimlarinin politik olmaktan daha çok insan haklari baglaminda oldugu da söylenebilir.

AB Kürt sorununu ulusal ve politik bir sorun olarak görmemektedir. Bu nedenle Kürt sorununu Kürdistan’i parçalayan ülkelerle olan ekonomik iliskilerinde kazanç saglamak için bir kart olarak kulanmaktadir. Mülteciler sorununu da buna ekleyebiliriz.

Ikinci Dünya Savasi öncesi uluslararasi egemen güç olan Ingiltere, Fransa, Almanya gibi AB ülkeleri, özellikle de Fransa ve Ingiltere, Kürdistan’in parçalanmasinin mimarlaridir.

Bu devletler, Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra Sovyet Rusya ile ABD çekismesinin arasinda kaldilar. Bir yandan Sovyet Rusya’yla iliskileri iyi tutmaya çalisirken öte yandan fazlasiyla ABD’nin etkisi altina girdiler. Son dönemlerde uluslararasi politikada yeniden bas rol oynama çabalari görülmektedir.

ABD baslangiçta açik bir sekilde Avrupa Birligi’nin olusmasina karsiydi. Rusya ise böyle bir birlige stratejik olarak daha olumlu bakiyordu. Çünkü Avrupa böylece ABD’nin karsisinda ayri bir güç faktörü olacak ve ABD’nin uluslararasi dengelerdeki etkinligi azalacakti. ABD hâlâ belirgin bir sekilde AB’nin varligindan pek hosnut degil. Bu nedenle Rusya’nin zorlamasi halinde AB dagilabilir.

AB’nin birlesik bir askeri gücü olmadigi için uluslararasi dengelerde ve özellikle de Ortadogu’da tayin edici bir taraf olamamaktadir.

AB ülkeleri arasinda bölgede önemli bir rol oynamak isteyen iki ülke vardir: Ingiltere ve Fransa. Ingiltere burada ABD ile isbirligi halinde hareket etmektedir. Fransa daha bagimsiz davranmakta, ancak ABD ve Rusya ile asik atma gücüne sahip degildir.

Bilindigi gibi Fransa’nin geçmiste Suriye’de önemli bir rolü vardi. Osmanli’nin parçalanmasindan sonra Suriye koloni olarak Fransa’nin yönetimine verildi. Fransa, Suriye’yi etnik ve dini farkliliklara göre 1920 yilinda 4 otonom parçaya böldü: Büyük Lübnan, Alevi Devleti, Sam Devleti ve Halep Devleti. 1921 yilinda Dürzü Devleti, Cebel-i Dürzi ve Iskenderiye Sancagini kurdu 1925’de bunlarin hepsi kaldirilarak önce Sam ve Halep devletleri Suriye Federasyonu adi altinda birlestirildi.

Sonra da bu federasyonun adi Suriye olarak degistirildi. Bir yil sonra da Lübnan’da Hiristiyan çogunluga dayali ve Fransa’ya bagli bir Cumhuriyeti kuruldu. 1936 yilinda Alevi ve Dürzü devletleri de Suriye’ye baglandi. O dönemde Fransa’nin Levanten (Troupes du Levant) ordusunda Alevi, Dürzü, Çerkez ve Kürt azinliklarindan olusan bir birlik kuruldu.

Suriye 1946 yilinda bagimsizligina kavustu. Kisa bir süre sonra da birçok askeri darbe birbirini izledi. Darbelerle birlikte ordunun en üst kademelerini Aleviler olusturdu. Bu durum hâlâ devam etmektedir.

Kürtler ve Yeni Durum

Kürtlerin Rusya ile olan iliskisi, ABD ile olan iliskisinden hem daha eskidir hem de daha zengin bir tecrübeye dayanmaktadir. Rusya’nin 300 yil boyunca Imparatorluk olmasi ve Sovyet Rusya döneminde Rusya’nin dünyanin iki askeri ve politik kutbundan biri olmasi bunun baslica nedenidir. ABD’nin uluslararasi gücü Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra artti. Kürtlerin Rusya ve sonra da Sovyetler’le olan iliskisi, yaklasik 150 yildir sürmekte. ABD’yle iliskiler ise 1960’li yillarin sonu ve 70’lerin baslangicinda baslamistir. Fakat bu görece yeni olan iliski, son 20 yilda ABD’ye Kürtler hakkinda çok tecrübe kazandirmistir.

Ikinci Dünya Savasi’ndan sonra NATO ve Varsova Pakti’nin kurulmasiyla Dünya Rusya-ABD ekseninde ikiye bölünmüstür. Iki tarafin egemenlik alanlari belliydi ve kimse kimsenin sinirina müdahale edemiyordu. Fakat taraflar bazi bölgelerde rekabet içindeydiler. Ortadogu, Yakindogu, Latinamerika bu rekabet bölgelerinin en önemlileriydi. Bu rekabet Sovyetler’in 1991’de dagilmasina kadar devam etti.

Sovyetler’in ardili olan Rusya güçsüzlesti ve uluslararasi arenada tek süper güç olarak kalan ABD, Ortadogu ile Yakindogu’ya yeni bir düzen getirmek istedi. Ancak ABD’nin bu yeniden dizayn etme projesi, bölgedeki yerlesik güçlerin çikarlarina uygun degildi.

ABD bu girisimini baslangiçta Renkli Devrimler adi altinda uygulamaya soktu. Fakat, isin ‘rengi degisince’ bu kez askeri güce basvurdu. Ne var ki, 20 yil sonra yeniden bir süper güç olarak sahneye çikan Rusya, simdi ABD’nin bölgede istedigi gibi at kosturmasina izin vermiyor. Rusya simdi ‘yeni düzenin kurulmasi benden de sorulur’ diyor.

Uluslararasi güçler Ortadogu ve Yakindogu’ya özellikle Kürdistan’a ‘Makroregion’ konteksinde bakmaktadirlar. Kürdistan’in büyük bir cografyada parçali olmasini ve nüfusu en büyük ”transnationale” -uluslararasi- bir ulus olmasini bir sorun olarak gündemlerinde tutuyorlar. Kürdistan’in bu parçali durumu uluslararasi güçlerin ve bölgede çikarlari olan ülkelerin isine geliyor.

Bu ülkeler Kürt sorununa her zamanki gibi jeoekonomik, jeostratejik ve askeri çerçeveden bakiyorlar ve Kürdistan’i parçalayan ve Kürdistan’a yakin olan ülkeleri Kürt sorunu araciligiyla hizaya getiriyorlar.

Süphesiz ki, büyük ülkeler Kürt sorununa kendi çikarlari dogrultusundan bakiyorlar, ama bu yeni dönem, Kürtler açisindan amaçlarina ulasmak için elverisli kosullar yaratmistir.

Özellikle ABD’nin son 20 yilda tek uluslararasi süper güç olmasi ve dünyaya hükmetmesi Kürtlerle olan iliskilerini derinlestirip iyilestirmistir. Kürtlerin onlara oldugu kadar, onlarin da Kürtler’e muhtaç oldugu belirgin bir biçimde ortaya çikmistir. Kürtlere aslinda amaçlarina ulasmak için bu altin firsati biraktilar.

Simdi dünyada ve bölgede yeni bir düzen olusmus durumda. Dünya artik tek kutuplu degil. Rusya yeniden uluslararasi bir süper güç konumuna geldi. ABD artik Rusya’yi da hesaba katmadan Ortadogu ve Yakindogu’da kendi basina hareket edememektedir. Bu da Kürdistan Ulusal Kurtulus Hareketi için yeni bir durumdur.

Eger dikkatli bakilirsa bu yeni durumun Kürdistan için çok olumlu oldugu görülecektir. Iki süper güç de Kürdistan sorununa pozitif bir sekilde yaklasmaktadir. Her ne kadar Suriye, Irak, Türkiye ve Iran politikalarinda çeliskiler olsa da Kürt sorununda ciddi bir çeliskileri yoktur. Bu yeni durum Kürtler için ustalikla degerlendirilmesi gereken tarihi bir firsattir.

Süphesiz simdiki durum Kürtler için geçmis 20 yila oranla daha karmasiktir. Çünkü bu dönemde ABD bölgede tek egemen güçtü ve Kürt Hareketi’yle yakinlasmisti. Kürdistan’i parçalayan Türkiye ve Iran gibi ülkelerle iliskileri pek iyi degildi. Ancak simdi Iran’la yapilan uluslararasi atom anlasmasindan sonra Iran’in Avrupa ve ABD ile ekonomik ve siyasi iliskileri canlanmaya basladi.

Türkiye’nin Incirlik Hava Üssü’nü ABD’ye açmasi ve ISID’e karsi uluslararasi koalisyona katilmasiyla ABD ve Türkiye’nin arasi da yeniden düzelmeye basladi.

Ayrica Rusya’nin tekrar bölgeye gelmesiyle Türkiye’nin ABD’yle isbirligi daha da artti. Açiktir ki, bu durum Kürtler’in çikarlarina uygun düsmüyor. Rusya’nin Suriye’deki askeri varligi sorunu daha da karmasiklastiriyor.

Ancak simdi var olan bu geçeklik çerçevesinde bile Kürtler kazanabilir. Çünkü bu dönemde hem dünyada hem de Ortadogu ve Yakindogu’da siyaset çabuk degisim göstermektedir. Dün dost olanlar bugün birden bire düsman olabiliyorlar. Son zamanlarda Kürtlerin arasinda yayilan sözde ‘taraf tutma’ lar yanlis egilimlerdir ve böyle bir tavir almak için çok erkendir. Kürtlerin pragmatik bir siyaset uygulayip açik bir sekilde taraf tutmasi gerekmiyor.

Yapilacak olan sey, her iki tarafla da iyi iliskiler gelistirmektir. Ne Rusya’nin ne de ABD’nin Kürtleri taraf tutmaya zorlamasi söz konusu degildir. Iki taraf da böyle bir zorlamanin kendi çikarlarina uygun olmayacaginin farkindalar. Böyle bir durumda Kürtleri tamamen kaybedeceklerini görmektedirler. Kürtler bu dengeyi iyi degerlendirmeli ve bu nedenle taraf tutmaktan kaçinmalidirlar.

Her iki taraf da zaten en az Kürtler kadar Kürtlerin ne istedigini biliyorlar. Rusya’nin bölgeye gelmesi hakkinda Mesud Barzani’nin “Biz ISID’e karsi uluslararasi koalisyonun içinde yer aliyoruz. Fakat Rusya’nin da ISID’e karsi savasmasindan memnuniyet duyariz’ demesi olumlu bir söylemdir. Mesud Barzani bu yeni durumda ne bir tarafi tutmak ne de bir tarafin karsisinda olmak istiyor. Bu realist, yararci ve ulusal bir siyasettir. Bu yeni durumda Kürtlere tarihi firsatlar doguyor.

Kürdistan sorununu çözmek için 3 alternatif

1-Güney Kürdistan’in bagimsizligi
2-Güney ve Bati Kürdistan’in bagimsizligi (birbirine baglanmasi)
3-Büyük birlesik (4 parça) Kürdistan’in bagimsizligi (Kuzey Kürdistan’in bazi bölgeleri olmaksizin. Örnegin Antep, Sivas, Adiyaman vb.)

Kürdistan Ulusal Kurtulus Hareketi kendini bu degisimlere hazirlamalidir. Kürt Haraketi uluslararasi siyaseti izlemek ve ulusal bir politika gelistirip uygulamak için bir koordinasyon ve danisma merkezi olusturmalidir. Özellikle ABD ve Rusya’nin politikalari çok yakindan izlenmelidir.

Kürdistan sorunun çözümünde Güney Kürdistan, hem tek parçada hem de birlesik Kürdistan sorununun çözümünde motor rolü oynayabilir. Bunun uluslararasi güçler tarafindan makul görüldügünün isaretleri vardir.

Bu son birkaç yilda Kürdistan’da gerçeklesen olaylar her ne kadar Kürdistan’a büyük tahribatlar vermis olsa da çok olumlu bir sonuç da yaratmistir: Kürtlerin bilinç altinda Kürdistan’i parçalayan düsmanlarla ayrilma fikri güçlenmis ve bu düsmanlara hiçbir sekilde inanmamalari fikri yerlesmistir. En küçük firsatta onlardan kopma istegi pekismistir.

Her ne kadar Kürtlere düsmanlarini hos göstermeye çalisanlar olsa da (Stockholm Sendromu) artik bunun hiç yarari yoktur. Kobane ve Sengal’deki katliamlardan sonra Siyasi Islam’in maskesi de yere düsürüldü. Siyasi Islam’in oynadigi Truva Ati rolü Kürtler için gözbagi olmaktan çikti.

Bugün Kürtler için en büyük tehlike, dört parçada Kürtler adina olusturulmus olan örgütlerden geliyor. Bu örgütler “Halklarin Kardesligi, Demokratik Cumhuriyet” sloganlariyla Kürtleri oyalamakta ve Kürtler için hiçbir statü istememektedirler. Bu sloganlar, Kürtlerin bilinçaltina asimilasyon ve entegrasyonu kabullenme teslimiyetini yerlestirmektedir.

Ortadogu ve Yakindogu’da bugün gerçeklesen olaylar, açikça bölgenin tekrar parçalanacagi sinyallerini vermektedir. Ama bu parçalanma Birinci ve Ikinci Dünya Savasi’ndaki gibi jeopolitik bir parçalanma olmayacak. Bu parçalanma ulusal ve mezhepsel ‘ethnoconfessional’ bölünme biçiminde olacak. Bölgenin bu temelde yeniden yapilandirilmasi halinde bu stratejinin en büyük favorisinin Kürdistan oldugu görülmektedir. Son 20 yilin ardindan gelinen bu asamada bölgede “mezhepler ve halklar arasi” düsmanlik net bir sekilde bas göstermis ve bunlarin bir arada saglikli bir sekilde yasayamayacagi ortak bir görüs haline gelmistir.

Rusya ve ABD görünürde bölgedeki ülkelerin formel birligini resmi dille savunurken, gerçekte bölge ülkelerinin parçalanmasini ve paylasilmasini öngören bir siyaset yürütmektedirler. Eger bu büyük devletler bölgenin paylasimini birlikte ve bu temel üzerinde insa ediyorlarsa, Kürtler adina hareket ettigini ileri sürüp aslinda Kürtlerin devletlesmesini engellemeye çalisan örgütler, ileride çok rahat bir sekilde Rusya ve ABD ile de savasabilirler.

ABD ya da Rusya, Kürdistan’in bir parçasinin ya da Büyük Kürdistan’in kurulmasini isterse, bu güçlerle karsi karsiya gelebilir. Böyle bir durumda bu örgütler, ya savasmadan kurulacak bir Kürt devletini kabul edecek ya da bu ülkeler ikinci bir yol izleyerek Kosova, Asetya ya da Abaza devletleri örnegi ortadadir.

ABD ve Rusya gibi ülkeler stratejilerini küçük gruplar için degistirmezler. Rusya bölgeye girerek AB ve bazi bölge ülkelerini, örnegin Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’i Suriye sorunundan uzaklastirdi. Bir yandan ABD Türkiye ve Suudi Arabistan’i Suriye sürecine sokmak isterken, öte yandan Rusya da AB’yi, Misir, Iran ve Ürdün gibi ülkeleri bu sürece sokmaya çalismaktadir.

Bölgedeki gelismeler böyle devam ederse, Kürtlerin bölgede SANGAY, BRISK, Avrasya Birligi Ülkeleri ve ODKB’ye üye ülkelerin de dahil olabilicegini bilmesi gerekir. Eger yarin Çin’in uçaklari, Rusya’nin Suriye’deki Tartus üssüne inerse kimse sasmasin. Sürpriz olmaz!

Kürdistan Ulusal Kurtulus Hareketi, bu tarihi ve siyasi çalkantili dönemde gözünü açmali ve ulusal bir politika yaratmalidir. Politika imkânlar sanatidir. Politikada daimi dost ya da düsman yoktur, daimi çikarlar vardir. Kürtler de pragmatik bir politika izlemeli ve kararli bir biçimde kendi ulusal çikarlarini savunmalidir.

Kaynak:

-??????? ???????? ???????????????. ??????? ?????? ?? ????? ? ?? ????????. ?????????? ??????. 2006.

-?????????? ?.? ???????? ? ??????. ????????????: ???, 1996.

-?????? ?.? ????????? ? ???????? ?????? ? ???????? ?????? ? ?????? (90-? ???? ?? ????-?????? ??I ???? ).

-??????? ?. ?????. ?., 1964

-??????? ?.?. ???????? ?????? (1891’1917). ?., 1972

-???????? ?.?. ???????????? ???????? ?????? ? ????? (1917’1947??.), ?., 1988
-???????? ?.?. ????? ?????? ? ???????? ?????. ??????, 1990

-????????? ?.?. ???-????????? ????????? ? XVII ‘ ?????? XIX ?. ?., 1991

-???? ?.?. ???????? ???????????? ?????? ? ????? ? ???????? ?????. ?., 1991

-????? ?????????: ????? ?? ?????? ???????????? ??? ? ?? ???????? ?? ?????http://pda.iarex.ru/articles/5116/

-?????, ?. 2000, ?. 1002, ?. 203. ????????? ?? ????? ??? ?? 3 ?????? 1909 ?.

Arsîva Tarîxê a dewletê ya navendî a artêsê rapora artêsa navça kafkasyayê. 3 januari 1909

– ??? ???, ?. 418, ??. I, 1908 ?., ?. 10048, ??. 3-8. ??????? ?????? ????????? ????? ??? ?? ????-?????? 1908 ?

Arsîva Tarîxê a dewletê ya navendî a artêsê hêzên deryayî. rapora artêsa navça kafkasyayê. Temûz-tebax 1908.

– ?????, ?. 2000, ?. 1002, ?. 203. ????????? ?? ????? ??? ?? 3 ?????? 1909 ?. Arsîva Tarîxê a dewletê ya navendî a artêsê. rapora artêsa navça kafkasyayê. 3 januari 1909.

-????, ?. “??????????”, 1907-1914 ??., ?. 380, ?. 68; ? ????????? ????-?????? ? ???? ????????? ?? 2 ???? 1913 ?.

Arsîva siyaseta Ûrisyeta Qeyserî a derve ‘arxîva sîyasî’ 1907-1914. Rapora konsulê Ûrisyeta Qeyserî li Wanê Akîmsvîç 2 Temûzê 1913.

-Ahmed Davutoglu Stratejik Derinlik Türkiyenin uluslararasi konumu. Istanbul. Küre yayinlari. 2001.

-Pehlivanoglu,Öner,A.,Orta Dogu ve Türkiye,Kastas Yayinevi,Istanbul,2004

– Erdal Simsek Türkiyede Istihbaratçilik ve MIT.Kumsati Yayinlari. Istanbul 2004

-Knut Ståhlberg Två kära ovänner Churchill och De Gauelle. Norsteds, Stockholm 2011.

-Bagda-Bob, menige Jessice Lynch och cirkus Saddam. Irakkriget iscensat i Svenska medier. Gert Z Nordsröm.Krisberedskaps Mundigheten 2003.

Not: Bu yazi Kürtçeden Cevrilmistir.

[email protected]

Doç. Dr. Ekrem Önen

Back to top button