Bir kez daha PSK’nin legallesmesi ve HAK-PAR üzerine – 2. Bölüm

Bir önceki bölümde hem PSK’nin legale çikmasi geregine, hem de HAK-PAR’in kurulus nedenlerine ve çalisma tarzina iliskin görüslerimi özetle dile getirmis, izlenmesi gereken iki ilkeye özellikle vurgu yapmistim: Birincisi, HAK-PAR tümüyle demokratik biçimde çalismali, kendi organlarinda özgür tartismayla karar almali ve disaridan bir müdahale olmamali; ikincisi, kaynasmayi saglamak ve kitlesellesebilmek için parti içinde grupçu tutumlara meydan verilmemeli.
Ayrica HAK-PAR, sistemin Öcalan ve PKK eliyle Kürt hareketini kendi denetimine almaya, pasifize etmeye çalistigi bir asamada, Kürt halkinin mesru taleplerini savunmak ve bunun mücadelesini vermek üzere, yani seçenek olarak ortaya çikmisti; bu özelligini titizlikle korumali, kendi hattinda kararli biçimde yürümeliydi.
Ne yazik ki HAK-PAR bakimindan islerin böyle yürüdügü söylenemez. Örnegin 2011 seçimlerine girmek için gerekli hazirliklar yapilmadi, BDP ile ittifak adina milletvekili pazarliklarina girisildi, bu pazarliklar istendigi gibi yürümeyince de örgüt boslukta kaldi ve BDP’nin kuyruguna takildi. Bilindigi üzere ben bu tutumu o dönemde birkaç bölümlük bir yazi ile elestirmistim.
Demokratik çalisma tarzina iliskin baslangiçta öngördügümüz ilkesel tutuma da yine pek uyulmadi. Bunun örneklerine, yurda döndükten ve HAK-PAR 5.Kongresinde genel baskanliga seçildikten sonra bizzat tanik oldum. Su anda yasadigimiz sorunlarin önemli bir nedeni de budur.
PSK 10. KONGRESI VE HAK-PAR’A GETIRILEN ÖNERI
PSK’nin 10. Kongresi’nden elbet haberim oldu. Kongreye giden bazi arkadaslar bu kongrede legale çikilmasi yönünde hazirlik yapildigini söylediler. Bunu olumlu buldugumu söyledim. Ancak PSK’nin kendi adiyla ve mevcut programiyla legale çikmasina gerek olmadigini, bunun HAK-PAR’da çalisma biçiminde olmasi gerektigini söyledim; yani buna iliskin daha önceki görüslerimi tekrarladim.
Ilgili arkadaslar Kongre’den döndükten sonra alinan kararlarla ilgili benimle görüstüler. Alinan kararlardan beri, HAK-PAR’in adinin basina Kürdistan kelimesinin eklenmesi halinde bu birlesmenin rahat olabilecegi idi. Benim örgütün basinda olmamin da bunu kolaylastiracagini söylediler. Bu öneriyi bana ileten arkadas HAK-PAR’da Genel Baskan Yardimcisi idi.
Ben bu konuda farkli düsünüyordum. Ama teklifin örgüt tabaninda ve yönetimde konusulup tartisilmasindan yanaydim. Kendisine, ‘organa getirin, konusalim, organlar ne karar verirse o olur,’ dedim. Yani demokratik süreci islettim. Ilgili arkadas önerisini yazili hale getirip sundu. Konu önce Baskanlik Kurulu’nda konusuldu. Arkasindan Partinin Kongre’den sonraki en yüksek karar organi olan Parti Meclisi’ne getirildi. Bu arada ben bir genelgeyle öneriyi örgüt birimlerine ilettim ve genel üye toplantilarinda tartisilip sonuçlarinin iletilmesini istedim.
Birimlerde yapilan tartismalar sonucunda, böyle bir degisim için kosullarin henüz uygun olmadigi görüsü agir basti. Parti Meclisi’nde de sonuç ayniydi. Benim de görüsüm ayni dogrultudaydi. Kimse elbet Kürdistan adina karsi degildi; aksine bu hepimizin hosuna giderdi. Ancak böyle bir adim Parti’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatilmasina yol açabilirdi. Çünkü mevcut Siyasi Partiler Yasasi’na göre ‘etnik ve bölge isimleriyle’ parti kurulamazdi. Yani böyle bir sey bile bile lades olurdu. Ve böyle bir durumda yeni bir parti kurup seçimlere girebilecek sekilde örgütlemek çok zor olurdu. Çünkü seçimlere girebilmek için mevcut illerin yarisindan fazlasinda (en az 41 il) ve bu illerin ilçelerinin en az yarisinda (yüzlerce ilçe) örgütlenmek gerekiyordu. Bu ise, hele hele ‘Kürdistan’ adiyla yapilamazdi. Hatta parti kapanmasa bile, HAK-PAR’in böyle bir isimle birçok ildeki mevcut örgütlerini korumasi bile zorlasirdi. Isim degisikligi ilerde uygun kosullarda yapilabilirdi. Önemli olan yaygin biçimde örgütlenmek, kitleler içinde çalismak, görüslerimizi kitlelere mal etmekti.
Ama bazilarina göre ne yaygin örgütlenme, ne görüslerimizi kitleler içinde yayma, böylece güç kazanma, büyüme önem tasimiyordu. Onlari Diyarbakir’da -ve belki çevredeki bir-iki ilde daha- bir sokaga asilacak ve basinda ‘Kürdistan’ yazacak bir parti levhasi tatmin ediyordu. Kapanirsa da kapansindi! Seçimlere girmek zaten bazilarina göre hiç önemli degildi ve bazi sekter çevrelerde ‘boykot’ türünden böylesi bir moda zaten vardi Bunlar seçimlerin ve parlamentoda temsil edilmenin kitlelere sesimizi iletmek, görüslerimizi yaymak, taraftar kazanmak ve ülke politikasini etkilemek bakimindan tasidigi önemi kavramiyor, ya da önemsemiyorlardi.
Ama kanimca gerek örgüt tabanimiz, gerek Parti Meclisi dogru olan, akla uygun olan karari verdi. Zaten Kongre arifesindeydik. Ilgili arkadaslar isteseler önerilerini oraya da getirebilirlerdi; ama getirmediler.
Böylece isim konusundaki tartismanin kapanmasi gerekiyordu; ama kapanmadi.
PSK adina, ‘kendi degerlerimizle legale çikacagiz’ diye açiklama yapildi ve ayri bir örgüt kurmaya çalismasi baslatildi.
Nedir PSK’nin kendi degerleri? Sadece ismindeki Kürdistan kelimesi mi? PSK sosyalist bir parti. Sosyalist dünya görüsü ve sosyalizme iliskin hedefler de PSK’nin degerleri degil mi? Hadi diyelim HAK-PAR söz konusu öneriyi kabul etseydi, bununla is bitiyor muydu? HAK-PAR sosyalist bir parti degil ki.
Demek ki sorunu böylesine bir isim degisikligine indirgemek dogru bir tutum degil.
Peki biz neyi önerdik? Bu asamada sosyalist bir devrimin bizi beklemedigini, Dünya sosyalist sisteminin çöküp dagilmasindan sonra kosullarin degistigini, bu asamada Kürt halkinin önündeki tarihi hedefin özgürlük ve demokrasi, yani demokratik bir devrim oldugunu; bunun için de genis yurtsever kesimleri bir araya getirecek HAK-PAR türünden legal, demokratik bir partide bütünlesmenin yeterli oldugunu söyledik. Biz Kürt sosyalistleri, sosyalist olmayan, ama HAK-PAR’in, federasyon talebini de içeren özgürlükçü demokratik programina evet diyen diger yurtsever, demokrat insanlarimizla birlikte böyle bir örgütte çalisabiliriz, çalismaktayiz dedik.
Zaten HAK-PAR’in tabanini ezici çogunlukla PSK, bir diger adiyla ‘Özgürlük Yolu’ hareketinden gelen arkadaslar olusturuyor. Isim degisikligini zamansiz bulanlar da yine çogunlukla onlardi.
HAK-PAR 6. KONGRESI’NE PSK ADINA YAPILAN MÜDAHELE
29 Eylül 2014’te yapilan HAK-PAR Parti Meclisi toplantisi, 6. Kongre öncesi son toplanti idi. Ben zaten daha önce, önümüzdeki kongrede Genel Baskanliga aday olmayacagimi açiklamistim. Arkadaslarim görev almam için israrci oldular; ama kabul etmedim. Baskan olmasam da yeni yönetime destek olacagimi söyledim.
Kongre öncesi Genel Baskanlik için üç aday çikti: Önce Fehmi Demir arkadas, sonra Bayram Bozyel ve Mehmet Baykara. Bazi arkadaslar Kongreye çok adayla gidilmesinin bölünmeye yol açacagini, benim müdahale etmemi istediler. Ben ise böyle bir müdahalenin yanlis olacagini söyledim. Birden fazla aday çikabilir, ben kimseye çekil diyemem, bu demokratik bir yaristir, baskan kongrece belirlenir, dedim.
Kongre sabahi, toplantinin baslamasina bir saat kalmisken, yurt disindan gelen dört arkadas da benimle görüsmek istediklerini söylediler. Onlar da ayni görüsü dile getirdi; bu üç adayin da çekilmesi ve bir dördüncü arkadasin tek aday olarak önerilmesi için benim müdahale etmemi istediler. Onlara da böyle bir yetkimin olmadigini söyledim ve sunlari ekledim:
‘Ben diktatör degilim, hem sosyalistim, hem demokratim; Öcalan gibi davranamam. Bu parti de PKK degil, demokratik bir partidir. Baskanlik için birden çok aday ve Parti Meclisi için iki liste çikabilir. Bundan korkmamak gerekir. Sonucu Kongre belirler. Demokratik islerlik budur, kongrelerin bir görevi de budur. Bunu bölünme diye görmek için neden yok. CHP kongresini daha yeni yapti, Kiliçdaroglu’nun karsisina bir arkadasi genel baskan adayi olarak çikti, kazanamadi; ama sonuçlara saygili davrandi ve birlikte çalismaya devam ediyorlar. Bizim de böylesi bir demokratik isleyisi basarmamamiz için neden yok. Sizler yillarca Avrupa’da kaldiniz, parti içi demokratik isleyisi iyi bilirsiniz,’ dedim.
Ama ne yazik ki benim bu sözlerim onlari ikna etmeye yetmedi. Üstelik bu arkadaslardan bazilari, kendilerinin dedigi gibi yapmadigim, ‘agirligimi koyup’ müdahale etmedigim için bana karsi tavir aldilar, hatta ‘demokratik davranmadigimi’ ileri sürecek kadar ileri gittiler.
Eh burasi bir Ortadogu ülkesi ve Ortadogu insani ne yazik ki böyledir. Yillarca Avrupa’da kalmis olmak, hele hele kendini sosyalist filan sanmak da bazi kisilerin demokratik isleyisi kavramalarina yetmiyor.
Demokrasiyi içine sindirememek, demokratik kurallara uyum saglayamama, yalnizca söz konusu birkaç arkadasla sinirli degildi. Kongre öncesi delegelerin iradesine ipotek koymak için de yogun bir çaba gösterildi.
Söz konusu üç baskan adayindan her birinin, adayligini ilan ettikten sonra delegelerle temasa geçip kendilerine oy verilmesini istemeleri elbet dogaldi. Ama öyle olmadi. PSK adina hareket ettigini söyleyen bir ekip, dörtbir yani dolasip Bayram Bozyel’in PSK adayi oldugunu ve ona oy vermenin bir ‘parti görevi’ oldugunu söyleyip yogun kulis yaptilar. Is Kongre günü yurt disindan delegelere telefon etmeye kadar vardirildi.
Dogaldir ki böyle bir tutum bizim legal partiye disaridan müdahale edilmemesi yönündeki anlayisimiza açikça tersti ve çok kaba bir müdahale idi. HAK-PAR’in yeni yönetimini tümüyle demokratik biçimde seçmesi yerine, delegelerin iradesine PSK adina ipotek konmak isteniyordu. Kongre esnasinda il baskanlarini topladim, hem yeni parti meclisi konusunda önerilerini aldim, hem de bu konuyu gündeme getirdim ve örgütün kongresine disaridan böylesine bir müdahalenin kabul edilemez oldugunu söyledim. Kimse size ve delegelere, ‘filan kisiye oy vereceksiniz, bu parti kararidir’ diyemez, bu sekilde delegelerin iradesine ipotek koyamaz. Delegeler kimi uygun görüyorlarsa ona oy verecekler; demokratik islerlik budur,’ dedim.
Daha sonra her üç adayi bir araya getirdim ve sunu dedim: ‘Il baskanlarinin Parti Meclisi’ne iliskin önerilerini aldim. Genel Baskan olarak, sizin de önerilerinizi alip ortak bir liste sunabilirim. Bu konudaki önerileriniz nedir? Tek liste mi olsun, yoksa kendi listenizle mi seçime gireceksiniz? Bozyel ve Baykara, her baskan adayinin kendi listesiyle seçime girmesini tercih ettiklerini, böylece birlikte çalisabilecekleri insanlarla olacaklarini söylediler. Fehmi Demir ise ‘Genel Baskan’in Parti Meclisi için ortak bir liste yapip sunmasi partimizde gelenektir, öyle olsa iyi olur; ama arkadaslar herkesin kendi listesini yapmasinda israr ediyorlarsa ben de kendi listemi yaparim dedi.’
Böylece ortak liste veya çarsaf liste gündemden kalkti. Bayram Bozyel kendi listesini zaten hazirlamisti, Fehmi Demir ise bu görüsmenin ardindan listesini hazirladi.
Kongre sonuçlari biliniyor. Her üç aday da Kongre’de birer konusma yaptilar. Baykara çekildi. Seçimlerin üçüncü turunda Fehmi Demir ve onun listesi seçildi.
Ben Kongre’nin daha baslangicinda yaptigim konusmada, birden fazla aday ve PM listesi bakimindan bunun demokratik bir yaris oldugunu ve herkesin sonuçlara saygi göstermesi gerektigini söyledim.
Ne var ki kaybedenler sonuçlara hiç de saygi göstermediler. Baykara’yi destekleyen birkaç kisi istifalarini sundular. Bozyel’i destekleyen bir ekip ise öfkeyle, allahasmarladik bile demeden çikip gittiler. Van Il Örgütü hemen istifasini sundu ve haber gönderip ‘Gelin esyalarinizi alin, ili bosaltin!’ dediler. Ardindan ayni sey Diyarbakir ve Manisa’da yapildi.
Genel Baskan Fehmi Demir ve yönetimdeki diger arkadaslarin, söz konusu arkadaslarla görüsüp bir kopma olmamasi, birlikte çalismanin sürmesi için iyi niyetle çaba gösterdiklerini biliyorum. Hatta bunun için yurt disina çikip PSK Genel Sekreteri Hidir Tek’le de görüstüklerini de biliyorum. (Artik legaliteye çikildigina göre yoldasimizin asil adini kullanmakta sakinca yok sanirim, herhalde dogrusu da budur. Ben kendi payima bu isi daha 1980 yilinda yapmistim). Ama tüm bu çabalar söz konusu arkadaslari ikna etmeye yetmedi.
Bu arkadaslar 7 Haziran 1 Kasim seçimlerinde HAK-PAR çalismalarina omuz vermediler. PSK adina 7 Haziran seçimleri için HAK-PAR’a oy verilmesi için bir açiklama yapildiysa da, 1 Kasim seçimlerinde bu bile yapilmadi. Bu arada PSK Genel Sekreteri Mesut Tek’in Türkiye’ye gelmesi ve ‘PSK’nin legale çikmasi’ adi altinda ayri bir parti kurma çabasi gündeme girdi. Daha önce HAK-PAR üyesi olan bazi arkadaslar HAK-PAR’dan ayrildi. Bunlar arasinda yillardir HAK-PAR yöneticiligi, hatta genel baskanlik ve genel baskan yardimciligi yapanlar da vardi. Arkadaslarimiz bununla da yetinmediler, dörtbir yani dolasip PSK’li olmayan HAK-PAR üye ve yöneticilerini bile istifa ettirmek için yogun çabalara giristiler. Meger yoldaslarimizda ne enerji varmis Keske bu enerjiyi birlikte oldugumuz zaman da örnegin bir il veya ilçe teskilati kurmak için gösterselerdi! (Oysa PSK 10. Kongresi’nin legaliteye çikma kararinin bir sikki, Legal parti’ye, yani HAK-PAR’a zarar vermemeye dairdi. Bu arkadaslar ise zarar vermemek surda kalsin, onu tümden dagitmaya can atiyorlar. Böylece bizzat gölgesine sigindiklari söz konusu karari çigniyorlar.)
Peki bu dogru bir tutum mudur? Gerek isim degisikligi, gerek Kongre’de yönetimin belirlenmesi konusunda baglayici karar alip, böyle gösterip, HAK-PAR gibi legal bir partinin iç islerine böylesine kabaca müdahale etmek, üyelerin ve delegelerin iradesine ipotek koyma çabasi kabul edilebilir mi? Bu demokratik ilkelerle bagdasir mi?
Besbelli bagdasmaz. Ama öyle anlasiliyor ki, PSK’nin merkez komitesi bu hakki kendinde görüyor. ‘Ben karar alirim ve üyelerim de uymak zorunda, uymayanlari disiplin kuruluna verir, cezalandiririm’ diyor. Ne var ki böyle bir anlayis her zaman demokrasiye uygun düsmez. Siyaset bu kadar sekilci bir is degildir. Bazen örgüt karari, çogunluk karari denen veya öyle gösterilen sey hayatin ve demokrasinin gerekleri ile, partinin ve halkin çikarlariyla çelisir. Ustalik, parti kararlariyla hayatin gerekleri arasinda uyum kurabilmektir. Bunu yapamadiginiz zaman kararlar boslukta kalir. Nitekim PSK’nin son Kongresi ve MK’si bakimindan da böyle oldu. Bu Kongre delegelerinin nasil seçildigi, PSK tabanini ne oranda temsil ettikleri, hatta yapilan isin Kongre kararina bile uygun düsüp düsmedigi ise ayri bir konu. Bu konularda tabanin görüsünün alinmadigi, ezici çogunlugu PSK üye ve sempatizanlarindan olusan HAK-PAR tabaninin söz konusu kararlara tepki göstermesiyle somut olarak görüldü. Böylece kagit üstünde alinmis bu kararlar hayata geçmedi ve iyi ki geçmedi.
Öte yandan, eger HAK-PAR’in son kongresinde Fehmi Demir degil de Bayram Bozyel ve onun listesi kazansaydi, bugün yasadiklarimiz olur muydu? Onlar yine de ayri bir parti kurarlar miydi? Hayir, böyle bir sey binde bir ihtimalle dahi olmazdi.
NE YAPMALI?
Gelinen asamada ne yapmak gerekiyor? Tüm PSK ve HAK-PAR üyeleri olan biteni degerlendirip ona göre tavir almalilar.
Benim bu konudaki görüsüm son derece net ve bunu birçok kez dile getirdim: Su anda ayri bir parti kurmaya gerek yok, HAK-PAR var ve bu birligimizi temsil ediyor. Sosyalist devrim gündemde olmadigi için ve Kürt halki bakimindan yakin ve hayati görev özgürlük ve demokrasi oldugu için HAK-PAR bu is için en uygun örgüttür.
Ayrica bu arkadaslarin derdinin sosyalizm için mücadele olmadigi da ortada. Eger her seye ragmen ‘Bize sosyalist bir parti gerek, biz sosyalizm için mücadele edecegiz, PSK’yi de bunun için legalde kuracagiz’ deseler buna saygi duyar, hatta gururlanir, ‘Vay be, yoldaslarim ne yaman sosyalistlermis, demek emeklerimiz bosa gitmemis!’ derdim. Ama yillardir bu yoldaslarin sosyalizme iliskin bir söz ve yazilarina tanik olmadim. Üstelik özellikle son dönemlerde kimi Kürt çevrelerinde sosyalizmi, hatta demokrasi mücadelesini nerdeyse Kürt davasina zararli sayan ve tu kaka eden görüsler bir moda gibi yayilip bizim tabanimizi bile etkilerken, bu arkadaslarin bu yanlis görüslere deginmek ve sosyalizmi, onun demokrasiye, sosyal ve siyasi hayatin çesitli alanlarina iliskin degerlerini savunmak için herhangi bir sey yaptiklarina tanik olmadim. Yoldaslarim, bu görevi de yine zaman zaman, ‘kirk yil sonra da is yine basa düstü!’ deyip yapmaya çalistigimi bilirler
Evet, sorun sosyalizme bagli olup olmamak, bu nedenle Kürdistan Sosyalist Partisi’ni adi ve programiyla legale çikarip çikarmamak degil. Zaten öyle olsa, bu isi 1990’dan bu yana yapardik. Yurt içinde sosyalist partiler 1980’lerin sonunda ortaya çikti. O zaman biz de HEP, DEP, DDP, DBP ve HAK-PAR gibi demokratik partiler degil, dogrudan sosyalist bir parti kurar ve 12 Eylül öncesi oldugu gibi, hem Kürt halkinin kurtulusu için, hem de sosyalizm için mücadeleyi bir arada yürütürdük. Oysa öyle yapmadik. PSK olarak sosyalistlerin yani sira, liberal, dindar, sosyal demokrat diger yurtsever kesimlerin de içinde birlikte çalisabilecekleri, programi buna uygun düsen bir legal parti düsündük. Bunu yaparken içimizden biri de çikip, yo ille de sosyalist bir parti olsun demedi.
Peki simdi ne oluyor? Sosyalist damarimiz simdi mi birden kabardi?
Bütün bunlara ragmen bir bölüm arkadas simdi, kendi elimizle ve bir seçenek olarak kurdugumuz, 14 yildir ayakta olan, son dönemde önemli bir gelisme egrisi kazanmis HAK-PAR gibi bir parti varken, onu gözden çikarip ille de ayri parti kuracagiz derdilerse ve bunu yapmakta iseler, benim yapabilecegim bir sey yok. Evet, ben diktatör degilim ve eger söz para etmiyorsa elimde bu arkadaslari caydiracak baska araç, örnegin bir cebir gücü yok, olmasini da istemiyorum.
Ben uzun siyasal ve örgütlü yasamimda hep sorunlari örgüt içinde organlarda ve gerektiginde kamuoyu önünde açikça tartisarak, yoldaslarimi ikna etmeye çalisarak çözmeye çalistim. Bugün de kisi olarak bana düseni böyle yapabilirim.
Ama herkes de, dogru ya da yanlis, kendi yolunda yürümekte özgürdür.
Ben HAK-PAR’da çalismanin, ona güç ve destek vermenin bu dönemde yapilacak en dogru is olduguna inaniyorum. Su dönemde yasadiklarimizi bir bölünme, ayrisma gibi görüp üzüntü duyan arkadaslara da söyleyecegim sudur: Siyasi hayatta her sey her zaman gönlümüzce yürümez. Mücadelemiz uzun soluk isteyen bir yürüyüstür. Bu uzun yürüyüste yanlis yapanlar da çikar ve eger onlar yanlis yapmakta israrci iseler biz bunu önleyemeyebiliriz. Bu durumda yapilacak is dogru safta durmaktir. Suyu getirenle testiyi kirani ayni kefeye koymamali. Eger üyelerin, kadrolarin büyük çogunlugu bu dogru tavri gösterirlerse korkulan olmaz ve hareket yoluna devam eder; gücü azalmaz, artar.
Yanlisin ise zaten gelecegi yoktur. Kirk yillik hareketimizin tarihi bunun örnekleriyle doludur.
13 Aralik 2015
—————–
Bir kez daha PSK’nin legallesmesi ve HAK-PAR üzerine 1. Bölüm
Kemal Burkay