Diyarbakir kirgin, Kürtler endiseli
Diyarbakir’dayim. Uçagim günesli bir Diyarbakir’a iniyor.
Ama, havada aci, ölüm, endise, korku, tedirginlik var.
Tahir Elçi’nin ailesine ve Diyarbakir Barosu’na taziye ziyareti yapmak, Sur’u ve çarsiyi dolasmak, insanlarla konusmak istiyorum.
Bir sivil toplum insiyatifi olan ‘Denge ve Denetleme Agi’ndan küçük bir grup arkadasla birlikte buraya geldik. Tahir ve Diyarbakir Barosu’da agin bir üyesiydi.
Ilk önce baroya, sonra, Tahir’in evine taziye ziyaretine gidiyoruz. Hepimiz, bir taraftan, içten, zarif, büyük yürek bir insani, bir baris elçisini kaybetmenin üzüntüsü ve acisini yasiyoruz; diger taraftan, Tahir’e yapilan hunhar saldiriya Türkiye’nin her tarafindan gelen tepki ve baris çagrisi hepimize birazcik gelecek için umut veriyor.
Tahir, barisin, demokrasinin, birlikte yasamanin, hak ve adaletin önemli bir baris elçisi olarak yasayamaya devam edecek. Buna inaniyoruz.
Ve, bu duyguyla, Sur’a, çarsiya yola çikiyoruz.
Sur’a ve çarsi yoluna vardigimizda karsilastigim manzarayla, itiraf edeyim, büyük bir sok yasiyorum, için sikisiyor.
Son üç yilda siklikla, tek basima ve ailecek geldigim, gezdigim, yeni yapilan otellerinde kaldigim, dostlarimla kahve içtigim, insanlarla konustugum, çamurlu sokaklarindan yürüdügüm, camilerine, kiliselerine gittigim Diyarbakir’in kalbini, çarsiyi, Sur’u, yikik, dökük, silahlarin, kum torbalarinin, çatismanin, korkunun hüküm sürdügü bir yer olarak buluyorum.
Insanlarin terk ettigi, tarihinin yikildigi, ölümün ve korkunun kol gezdigi bir mekana dönüsmüs buralari.
‘Diyarbakir, bunu hak etmiyorsun’ diyorum. Yüksek sesle söylemisim, insanlar yanima geliyor. ‘Anlatin bunlari hocam, bak, bu hale geldi burasi’ diyorlar.
Hasan Pasa Han’inin önünde duruyorum, etrafa bakiyorum.
Hissediyorum, Diyarbakir kirgin, hem de çok kirgin; Tahir’in ölümü, tarihinin silahlarla, yanginla yok edilisi, dükkanlarinin kapanisi gözünün önünde yasaniyor.
Sur içinde PKK’lilarla caddede yer alan güvenlik güçleri çatisiyor, bombalar patliyor, silahlar sikiliyor, insanlar göçe zorlaniyor.
Önümden, yüzlerinde endise ve korkuyla yürüyen insanlar geçiyor. Bana merhaba derken bile yüzlerinde, gözlerinde endise ve korku var.
Sanki çözüm sürecini yasamamisiz gibi, sanki burasi Türkiye degil gibi.
Böyle olmamali. Böyle bir manzarayi, ne Diyarbakir, ne Türkiye, ne Kürtler, ne de bizler, bu ülkenin insanlari hak etmiyor.
HDP KONUSULMUYOR
Konustugum herkes ‘çatismanin, silahin, bu durumun bitmesini’ istiyor.
‘Çözüm sürecine geri dönelim’ çagrisi güçlü bir vurguyla dile getiriliyor.
Basta Cumhurbaskani Erdogan, Basbakan Davutoglu ve AK Parti hükümeti olmak üzere, ‘devletin müzakere sürecini baslatmasi’ isteniyor.
Abdullah Öcalan’in ‘devreye girmesini, sürece dönme mesajini vermesini’ istiyorlar.
Konustugum insanlarin ortak istegi bunlar.
Sivil toplum örgütlerinden temsilcilerine, Sur etrafinda dolasirken konustugum Diyarbakirlilara ve dostlarima soruyorum.
Niye konusmalarda hiç HDP’nin adi geçmiyor? Niye kimse HDP’den bahsetmiyor, sadece PKK ve AK Parti, daha somutta Cumhurbaskani Erdogan konusuluyor?
Evet, HDP, 1 Kasim seçimlerinde oy kaybetti. Fakat, bugün, iki kere % 10 ülke barajini geçen, 59 milletvekili olan,Meclis’in 3. büyük partisi, 2. büyük muhalefet partisi konumunda. Siyasi etkisi milletvekili sayisindan çok daha büyük olabilecek bir parti. Türkiye’nin ve Meclisin, gerek çözüm süreci, gerek Kürt sorunun çözümü, gerekse de demokrasinin pekismesi ve güçlenmesi alanlarinda ‘kilit partisi’ durumunda bir aktör, bir parti HDP.
HDP konusulsun, HDP’den beklentiler anlatilsin, diye bekliyorum.
Ama, kimse HDP konusmuyor.
HDP’nin Meclis’teki yerinin ve bu özelliklerinin artik burada, bölgede, önemi kalmamis gibi.
HDP, sanki burada ve bölgede, etkinligini yitirmis durumda.
Çünkü, burada artik siyaset degil savas konusuluyor.
Çünkü, siyasi alan bitmis gibi.
Çünkü, Tahir’in ölümüyle, Sur’un yikik haliyle, umudun yerini korku ve endise; siyasetin yerini çatisma; normallesmenin yerini belirsizlik almis durumda.
Tahir, ‘çatisma, silah, operasyon istemiyoruz’ dedikten 15-20 dakika sonra, çatisma ve operasyon ortaminda silah ile öldürüldü.
Sur, çarsi, o güzel tarih, simdi, yikik, dökük; silah, çatisma, operasyon tarafindan yok ediliyor.
Diyarbakir, bunu hak etmiyor.
TEKRARDAN SIYASETE VE BARISA DÖNÜLMELI
Diyarbakir’dan Istanbul’a dönerken uçakta, ‘nereden nereye’ diye düsünüyorum. Üzgünüm. ‘Böyle olmamali’ diyorum kendime, ‘Kabul edemiyorum bu durumu’.
Tahir’i kaybettik; Tarihi, camilerimizi, hanlarimizi, hamamlarimizi, kültürümüzü kaybediyoruz; birlikte yasamayi kaybediyoruz; Baris umudu azaliyor.
Diyarbakir, tedirgin, endiseli, ve kirgin, bizlere, Türkiye’nin her tarafina, hükümete, devlete, ve PKK’ya, KCK’ya, Kandil’e bakiyor; ‘Artik yeter’ diyor.
Gerçekten, silahlari birakma, çözüm sürecine, barisa ve müzakereye, siyasete, Meclis’e dönme zamani.
Dogal olan, Türkiye-Kürtler birlikteligi, isbirligi, ve beraberligidir.
Türkiye, içinde ve bölgesel/küresel boyutta, dogal olana hizla dönmeli: içeride, sürdürebilir baris için müzakere ve siyaset, çatisma ve silahin yerini almali; disarida da, Türkiye-Kürtler isbirligi insa edilmeli.
Çok geç olmadan….
Daha fazla cana ve tarihe kiyilmadan
———————————————————————-
Radikal-16 Aralik
Fuat Keyman