Egede göçmen trajedisi, Kürdistan’da yangin ve yikim…

Son dönemde yine içimizi burkan önemli acili olaylar cereyan ediyor veya cereyan etmeye devam ediyor.
Bunlardan biri mültecilerin, özellikle de Suriyeli mültecilerin süregelen drami, digeri ise Kürdistan’da yeniden tazelenen ve bu kez Kürt kent ve kasabalarini kasip kavuran çatismalar.
Okurlarim bilir, daha önce mülteci drami üzerine birkaç kez yazdim. Bu dram, daha dogrusu trajedi, ne yazik ki sürüp gitmekte. Gün yok ki Türkiye sahillerinden yola çikan mülteci tekneleri batmasin ve bir bölümü çocuk olmak üzere onlarca mülteci bogulmasin. Çünkü bu tekneler hem çürük çarik, hem tika basa dolduruluyor. Bu nedenle yola çiktiktan kisa süre sonra suyun dibini boyluyorlar.
Günlük olaylar haline gelen bu is kamuoyunda nerdeyse kaniksandi.
Bu isi yapanlarin kisa ve kolay yoldan bol para pesinde kosan vicdansiz, acimasiz mafyalasmis gruplar oldugu çokça yazildi çizildi. Ama görünen o ki ülkeyi yönetenler, en yukardan en asagiya, bunu umursamiyor, bu katliami engellemek için gerekeni yapmiyorlar.
Kuskusuz bu isin en büyük sorumlusu hükümet. Ama öyle anlasiliyor ki, bu illegal geçislere göz yumarken onun da hesaplari var. Türkiye’yi yönetenler bu mülteci akiniyla, Türkiye üzerindeki mülteci yükünü hafifletmeye çalisiyorlar, hem de Avrupa’yi bile bile bunaltip zora sokmayi düsünüyorlar. Onlari, Suriye politikasinda kendilerine destek olmadiklari için bir bakima cezalandiriyorlar.
Avrupa Birligi ve ABD, Rusya gibi dünyanin büyükleri de Suriye’de ve genel olarak bölgede ortaya çikan durumdan sorumludurlar. Onlar isteselerdi savasan taraflara baski yapip Suriye iç savasini çoktan durdurur, ISID gibi bir kanser tümörüne dönüsmüs olanlar hariç, taraflari bir baris masasi çevresinde toplar, bu soruna bir çözüm bulurlardi. Oysa bunu yapacaklarina kendileri taraf durumuna geldiler. Bir yandan ABD, öte yandan Rusya, su veya bu kesimden yana Suriye’yi bombalayip duruyorlar.
Suudi Arabistan, Iran ve Türkiye gibi bölge ülkeleri de zaten basindan beri, bu savasta taraf durumundalar.
Bu nedenledir ki Suriye, intihar eden bir ülke gibi yanip yikilmaya ve insanlar kitleler halinde bu ülkeden kaçmaya devam ediyor. Suriye’nin alevleri, zaten henüz dengesini bulamamis Irak’i, Iç savaslar ülkesi Lübnan’i ve kendisi küçümsenmeyecek iç sorunlar yasayan, bunlari çözmeyi basaramayan, eski yanlis yöntemlerde israr eden Türkiye’yi de tehdit ediyor.
Bu yazi yayina sokulmadan az önce ABD ve Rusya’nin Suriye’de bir hafta içinde ateskes saglanmasi konusunda uzlastigi haberi geldi. Bu olumlu ve önemli bir haberdir. Bu basarilirsa uzlasma yönünde yeni adimlar atilabilir ve bu kez Cenevre görüsmeleri barisla sonuçlanabilir; dilegimiz budur.
BU YANGIN NASIL SÖNECEK
Türkiye’de Kürt sorunuyla ilgili olarak adina ‘çözüm ve baris süreci’ denen göstermelik süreç sona erince PKK’nin silahli eylemleri ve devletin operasyonlari, yani 30 yili askin zamandir süregelmekte olan çatismalar yeniden basladi. Bu kez PKK, ‘özyönetim’ ve ‘halk savasi’ adi altinda eylemlerini Kürt kent ve kasabalarina yaydi. Bu nedenle Varto, Yüksekova, Cizre, Nusaybin, Sirnak, Lice, Silvan gibi birçok kent ve kasaba, hatta Diyarbakir savas alani oldu, yer yer yanip yikildi ve daha simdiden onbinlerce insan bu kent ve kasabalari terk edip mülteci durumuna düstüler.
Durumun bu noktaya varmasinda devletin ve doksan küsur yildir ülkeyi yöneten gelmis geçmis hükümetlerin elbet büyük sorumlulugu var. Onlar Kürt sorununun adil bir çözümüne yanasmadilar, inkâr ve baski politikasi izlediler. Son olarak AK Parti hükümeti de yarattigi bazi umutlara ragmen çözüme iliskin olarak gereken adimlari atmadi ve barisi saglayamadi.
Üstelik son olumsuz gelisme tam da 7 Haziran seçimlerinin ardindan basladi. Cumhurbaskani Erdogan ve AK parti hükümeti, 7 Haziran seçim sonuçlarini sindiremediler, koalisyona yanasmayip erken seçime gittiler, ‘çözüm ve baris’ süreci denen seyi rafa kaldirdilar. Bu ise yeni bir gerilim ortamina ve provokasyonlar için uygun bir zemine yol açti.
Parlamentoda yeniden hükümet kuracak çogunlugu elde etmek için girisilen bu taktik, AK Parti açisindan sonuç verdi, 1 Kasim seçimlerinde AK parti yeniden yüksek oy alarak hükümeti tek basina kurabilecek çogunlugu sagladi. Ama bu politika öte yandan ülkeye pahaliya mal oldu. Kitlesel bir kiyima yol açan Suruç, Ankara ve Sultanahmet patlamalari böylesi bir ortamda meydana geldi ve gerilimi daha da büyüttü.
PKK ise yanginin üstüne körükle gitti. Oysa 7 Haziran seçimlerinde HDP baraji asarak 80 mebusla parlamentoya girmisti. Ayrica yüzü askin belediyenin yönetimini elde tutuyordu. Bu olanaklarla iyi bir siyasi çalisma yapabilir ve eger gerçekten Kürt halkinin hak ve taleplerini savunacaksa bunu siyasi kanallardan, barisçi yöntemlerle etkili sekilde yapabilirdi. Böylece iç ve dis kamuoyundan güçlü bir destek de saglardi.
Oysa PKK tam tersini yapti. HDP’ye ve genel olarak barisçi siyasal mücadeleye sans tanimadi. Isi yeniden siddete döktü. Kürt sehir ve kasabalarini kendi eliyle savas alanina çevirdi.
PKK, sözde bagimsiz Kürdistan kurma adina, 1980-90 döneminde Kürdistan’in kirsal alaninda yürüttügü savasla 4000 Kürt köyünün bosalmasina ve milyonlarca Kürdün anayurdunu terk ederek batidaki metropollere göç etmesine, perisan olmasina yol açmisti. Ama sonra, Öcalan yakalanip Türkiye’ye getirildikten sonra, bagimsiz Kürdistan talebinden vazgeçti, hatta federasyon, otonomi gibi talepleri bile gereksiz saydi; Türk üniter devletinin ve Kemalizmin bir nolu savunucusu oldu.
Böyle bir durumda, PKK, simdi bu sözde ‘özyönetim’ ve ‘halk savasi’ denen seyle, Kürt kentlerini bir cehenneme çevirerek ne yapmaya çalisiyor? Bu kez de kentleri bosaltmak, kalan insanlarimizi da çil yavrusu gibi saga sola dagitmak mi?
Evet, Kürt kent ve kasabalarinda çok kötü seyler cereyan ediyor. PKK yanlisi gruplar hendek kaziyor, uzun menzilli silahlar, bombalar ve roketlerle polis ve askerle çatisiyor, her iki tarafindan insanlar hayatini kaybediyor, arada çocuklar, masum insanlar ölüyor, evler yikiliyor, bu kent ve kasabalar cehenneme dönüyor ve insanlar kitleler halinde oralari terk ediyorlar.
Daha dün, bizzat Öcalan’in ve Cemil Bayik’in agzindan silahlarin miadi dolmustur, neden savasalim diyen PKK, simdi ne yapiyor? Bununla nereye varacak? Amaç Kürt kentlerini yanip yikilmis, insansiz bir Kobani’ye mi çevirmek?
Kobani ISID’in saldirisina karsi savunuldu; bu savunma her bakimdan mesru, gerekli, zorunluydu; orada ortaya çikan manzaranin sorumlusu elbet Kürtler degildi. Ama su anda Kuzey Kürdistan’da yapilan ne?
Ülkesini ve halkini seven, bu manzara karsisinda aci duyan tüm akli basinda insanlarimiza düsen, PKK’nin bu akil almaz tutumu karsisinda tavir almaktir. PKK’nin sonu gelmez yanlis eylemlerine ve böylece Kürt halkina verdigi zararlara dur demektir.
Bu yanlis eylemler önlenmedikçe ortaya çikan aci manzara karsisinda agit yakmanin bir anlami yok, yarari da yok.
Yangini durdurmak için ilk adim PKK’nin silahlari susturmasi ve kentlerden çekilmesidir. Ama bu tek basina sorunun çözümü olmaz. Siddeti toplum yasamindan çikarmak ve kalici, gerçek bir barisa ulasmak için devlet, basta Kürt sorunu olmak üzere yüz yüze oldugu sorunlari yani bir anlayisla, adalet temelinde çözmeli ve çagdas bir demokrasiyi hayata geçirmek için gerekli köklü degisim ve dönüsümler saglanmalidir.
Bu olmadikça devlet ve ülkeyi yöneten siyaset adamlari yasanan trajedinin bas sorumlusu olmakta devam edecektir.
11 Subat 2016
Kemal Burkay