Makale

Ne darbe, ne OHAL ne de sikiyönetim; tek çare çogulcu demokratik sistem

Türkiye on bes Temmuz 2016 gecesi bir darbe girisimine tanik oldu. Geçmiste her on yilda bir aliskin oldugumuz askeri darbelere ( 1960, 1970, 1980) pek de benzemeyen bir girisimdi bu. Darbeciler TBMM’ni bombaladi, bogaz köprüsünü tuttu, bir çok stratejik önemde yeri bombaladi ya da isgal etmek istedi.

TBMM’nin bombalanmasi aliskin olunan bir durum degildi. Keza sivillerin alanlara dökülerek darbeye, dolayisi ile askerlere karsi koymasi, buna karsilik askerlerin de dogrudan sivillere ates açmasi ve 250 ye yakin sivili sokak ortasinda öldürmesi yeni bir darbe yöntemi ve bir ilkti.

Bu girisim ile birlikte sivil halkin sokaklara dolusarak tanklarin önüne atlamasi, askerleri engellemesi, darbeci askerleri yakalayarak polise teslim etmesi ve gece gündüz demeden meydanlarda ‘demokrasi nöbeti’ tutmasi da yeniydi ve bu durum da bir ilkti. Etnik ve siyasal kimligi , yasam tarzi, inanci, aidiyeti ve dinsel inanci farkli farkli insanlar demokrasiyi korumak, darbecileri engellemek ve darbeye geçit vermemek için ortak bir bilinçle direndi. Bu direnç darbecileri geriletti, darbeyi önledi.

Tipki bir ‘iç savas’ edasi ile baslayan bu kalkisma bertaraf edildikten sonra hükümet sözde demokrasiyi ‘korumak’ adina OHAL (Olaganüstü Hal) ilan etti.

OHAL bu günkü Anayasanin hükümete ve cumhurbaskanina tanidigi bir yetkidir. Ne var ki bu gün bu yetkiyi cumhurbaskanina veren anayasanin kendisi de bir ‘ darbe’ anayasasidir. Yani iktidar bir darbeyi önlemek için bir baska darbeden miras kalmis bir anayasa maddesine sarilmis bulunmaktadir.

90 yillik cumhuriyet tarihinin 40 yildan fazla bir dönemi askeri darbeler, sikiyönetim ve OHAL ile geçti. Bu demokratik sistemlerin hiç birinde görülmeyen bir durumdur. Kuskusuz ki bu 40 yillik ‘sikihal’ lerden en çok Kürtler nasibini aldi. Hemen her darbe ve sikiyönetim en basta Kürt dinamiklerini hedef aldi. Sark Islahat Plani, Takriri Sükun, Mecburi Iskan, Umum Müfettislikler, Istiklal Mahkemeleri, Sikiyönetimler ve Kürdistan’da yillarca sürmüs olan OHAL’ler hep en basta Kürt halkinin ulusal demokratik güçlerine yöneldi.

1960 darbesi yildönümleri son zamanlara kadar ‘Hürriyet ve Anayasa Bayrami’ olarak kutlandi. Oysa ki bu darbe bir çok ‘hürriyeti’ yok saymis ve kendi anlayisini topluma empoze etmek için de bir ‘anayasa’ yapmisti. O darbenin anayasasi onlarca yil sürdü. Ardindan bir baska darbe oldu ve bu kez onlar da yeni bir anayasa yaptilar.

Türkiye bu gün hala 12 Eylül darbe anayasasi ile yönetilmektedir.

Hatirlanacagi gibi 1960 ‘ihtilali’nde Ankara sokaklarinda ‘Kürdüm diyenin suratina tükürün’ pankartlari asilmisti. Darbe sonrasinda çikan aftan Kürt siyasi tutuklular, (49’lar, 23’ler ve 55’ler) yararlandirilmamis ve ‘hürriyet ve anayasa’ Kürtlere ne ‘hürriyet’ getirmis ne de Kürtlerin demokratik haklarini anayasal güvenceye kavusturmustu.

Ret, inkar, katliam, sürgün, iskan, tedip ve tenkilin en koyu yasandigi dönemler geçmisteki o 40 yillik ‘olaganüstü’ dönemlerde gerçeklesmistir.

1960′ taki darbe demokratik yollarla iktidara gelmis bir basbakani ve iki bakanini idam etmisti. Bu askersel devirmeyi ‘ilerici’ ad eden bir çok kisi hala var. 40 yillik ‘olaganüstü halleri’ Kürtlere reva gören ‘devletçi’ler de hala mevcut.

Keza 12 Mart ‘balyoz harekati’ ve 12 Eylül darbeleri de öncelikli olarak Kürt demokratik muhalefetini hedef almis, ardindan Türkiye’deki ilerici-demokratik muhalefeti de tirpanlamistir. Bu darbelere gerekçe olarak ‘ bölücülük ve Komünizm’ gösterilmistir. Aslinda bu ülkede hiç bir dönemde bir ‘Komünizm’ tehlikesi yasanmadigi bilinen bir seydir. Komünizmi ‘dinsizlikle’ es lanse ederek ülkede ‘anti-Komünizm’ hep diri tutuldu. Solcu ve ilerici kesimler, sosyal demokratlar ile iktidara muhalif kesimler ‘kominist’ olarak lanse edildi. O dönemler sol kesimlere duyulan öfkenin ciddi bir nedeni de o kesimlerin kismen de olsa Kürtlerden ve ‘dogu sorunundan ‘ söz etmesi ve demokratik haklara yesil isik yakmasindan kaynaklanmaktadir.

Geçmiste Komünizm tehlikesi bir manipülasyon olarak kullanildi. Çünkü, Fasist kesimler ve karanlik mihraklar böyle istiyordu. Seksenli yillardan sonra ‘gladyo’ , ‘ derin devlet’ ve ‘kontr gerilla’ kavramlari siyasal literatüre girdi. Bu karanlik odaklar toplumda derin yaralar açti. Binlerce insana kiydi. Ülke yangin yerine çevrildi. ‘OHAL’ ile Kürt demokratik muhalefeti kusatildi, Kürt mücadelesi ‘terörize’ edildi. Cirit atan cinayet sebekeleri de ‘devletin bekasi’ için pervasizca terör estirdi.

Ne yazik ki, Kürt sorunu her zaman bir ‘tehdit’ algisi olarak görülmüstür.

Görülecegi gibi Türkiye’de 90 yildan fazladir hüküm süren cumhuriyette, 40 yildan fazla süren ‘sikyönetim, askeri yönetim, cunta yönetimleri ve OHAL’ gibi demokrasi disi yönetimler halka reva görülmüstür. Bu baskici yönetimlerin nedeni Kürt sorununun ‘askeri ve güvenlikçi’ yöntemler disinda çözülmek istenmemesinden kaynaklanmaktadir.

Basta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin diger temel sorunlarin demokratik yollarla çözümü ertelendikçe siddet tirmanmis, özgürlükler kisitlanmis, demokrasi yasam bulup köklesememistir. Bu gün de bu sorunlar çözülmedikçe ‘darbe’ tehlikesi hep varligini koruyacaktir.

Özetle eger bundan böyle Türkiye’de darbe korkusunun asilmasi isteniyorsa, OHAL yönetimleri degil özgür ve demokratik bir yasam kurmak gerekir. Türkiye’nin çogulcu yapisini esas alan yeni bir yapilanmaya gitmek gerekir.

Demokratik hak ve özgürlükler kisitlanarak degil, genisletilerek ancak darbe korkusu, baska bir deyisle darbe tehlikesi asilabilir. Askeri darbeleri, diktatörlükleri ve siddeti toplumdan uzak tutmanin yegane çözüm biçimi demokratik ve federal bir yeniden yapilanma ile mümkündür. Bu yapilmadigi sürece sorunlar çözülemez.

Bu gün darbe ve siddete karsi gelisen halk muhalefeti üzerinden gelecegi kurgulamak için yeni olanaklar arastirmak gerekir. Çünkü Türkiye’de askere karsi sivil itaatsizlik ve karsi koyus bir ilktir ve bu yeni bir bilincin köklesmesine yarayacaktir. Darbelere, siddete, zorbaliga karsi, demokratik ve barisçil kitle eylemleri, sivil itaatsizlikler ve kitlesel karsi koyuslar gelecege miras olacak sekilde akilda tutulmali ve bu yeni kültür, bu ortak bilinç, bundan böyle her an zinde tutulmalidir.

Kuskusuz ki bu eylemler üzerinden kitlelerle bag kurmak, temas etmek ve yeni iliskiler gelistirmek için yeni olanaklar ve firsatlar da dogmustur. Bu olanaklardan yararlanmak için demokrasi güçleri kitle eylemlerine seyirci kalmamali bu kitle iradesini önemsemeli, yanlis yollara savrulmasini önlemeli ve dogru mecralara kanalize etmenin yollarini bulmalidir.

Son kitlesel olaylar da gösteriyor ki en can alici sorunlari bile demokratik yollarla çözme olanagi var ve bu yol en dogru olan yoldur. Barisçil ve demokratik eylemler savasi, siddeti ve zorbaligi geriletmenin en dogru yoludur.

Demokrasinin köklesmesi için halkin ona sahip çikmasi ve onu korumasi gerekir. Bu günkü tabloya bakip ‘dinci’ gösteri gibi ucuz betimlemelere gitmek yeterli degildir. Öyle bile olsa bu eylemleri degersiz göstermek dogru degildir. Çünkü Dünyanin bir çok yerinde, örnegin Hiristiyan demokratlar ve Yahudi demokratlarin varligi tedirginlik yaratmadigi gibi, pekala Müslüman demokratlarin varligi da tedirginlik yaratmamali, tersine memnuniyet yaratmalidir. Ancak bu eylemlerin giderek bir siyasal anlayisa ve iktidara destek biçiminde politize hale gelmemesi gerekir. Bu eylemlerin siyasal fetisler ve kültler yaratmamasi için gerekli önlemler alinmalidir.

Hal böyle iken son darbe kalkismasinin askeri bir cuntaya dönüsmesini engelleyen kitle eylemleri ve ortak davranis bilinci olmamis olsa darbe basarili olacakti. Darbe basarili olsaydi ‘darbeciler’ de ‘ gizli’ kalmamis olacakti. Askerler harekete geçtikleri anda piyasadan kayip olan kimi ‘yüksek rütbeli’ askerler belki yönetimin basina geleceklerdi.

Enistesinden darbeyi haber aldigini kamuoyuna duyuran Cumhurbaskanina MIT’in neden zamaninda bilgi vermediginin nedeni de anlasilacakti. Kimi gizli ajandalar açiga çikacakti. Bu kusku uyandiran durumlarin varligi bile düsündürücüdür. Kim bilir, ABD ve Avrupa ülkelerinin darbeye iliskin yorumlarinin gecikmesi de belki bu kuskulardan ötürüdür.

Dikkat çeken bir diger durumda sudur. : Bölgedeki PKK eylemleri, barikat ve hendek savaslari da PKK’nin ‘eylem kes’ tavri ile, darbe kalkismasi günlerinden baslamak üzere bir hafta boyunca durdu. PKK’nin böyle bir zamanda eylemlerini durdurmasi da manidardir. Bu durumu PKK kitlesi sorgulamalidir.

Hükümetin bu darbe kalkismasi sonunda ülke genelinde ‘OHAL’ ilan etmis olmasi da baska bir kaygiyi dogurmustur. ‘ Demokrasiyi korumak adina ‘ böyle bir yönteme bas vurdugunu ileri süren iktidar, bunun bir ‘sikiyönetim’ olmadigini ve halkin ‘demokratik hak ve özgürlüklerini kisitlamaya yönelik’ olmadigini açiklamis olmasi pek de inandirici degildir. OHAL’in kendisi zaten ‘olaganüstü’ bir durumu çagristirmaktadir. Her sey normale dönmüs ve kontrol altina alinmissa peki öyleyse OHAL ne için ya da kimler için gerekli. ? Endise bu yöndedir.

OHAL pekala da ‘siki’ bir yönetim tarzidir. ‘sikiyönetim’den tek farki askerlerin degil devlete bagli bürokratlarin genis yetkilerle donatilmasidir. Elbette ki bu genis yetkilerin kullanilmasi için de kolluk kuvvetleri her an için ‘teyakuz’ durumundadir. Bu nedenle OHAL de darbe gibi demokrasi disi bir yönetim biçimidir ve hos görülmesi düsünülemez.

Ne darbe ne de OHAL demokrasinin dostu degildir. Her ikisi de demokrasiyi yaralayan, kisitlayan ‘sikiyönetime’ bogan yöntemlerdir.

OHAL olagan olmayan bir haldir. Böyle hallerde demokrasi kimsenin umurunda olmaz. Çünkü bu tarz yöntemler hukuksuzlugu, demokrasiden uzaklasmayi, kisitlama ve keyfiyeti mesru görmeyi beraberinde getirecektir.

Darbe girisiminin akabinde, bu gün görünen o ki, devlet bürokrasisi yeniden sekilleniyor. On binlerce kamu görevlisinin isten el çektirilmesi ya da kovusturmaya tabi kilinmasi onu göstermektedir. Bu yeni sekillenmeye gidilirken devlet bürokrasisinin ‘tek tarafli’ sekillenecegi endisesi de mevcut. Hakim ve savcilardan tutun da ögretmen ve memurlara toplumun hemen bütün kesimlerinden bir çok insan ‘ FETÖ/ PDY’ terör örgütü ile baglantilari gerekçe gösterilerek is ve/veya meslekten el çektirilmektedir. Bu operasyon ne kadar hakli ve adildir bu bile basli basina yeni sorunlara neden olacaktir. Tutuklanan bunca insanin yargilanmasi uzun bir süre alacaga benziyor. Bu da OHAL’in kolay kolay sonlandirilarak normal hale dönüsün uzun sürecegi kanisini güçlendirmektedir.

Sonuç olarak en kötü yönetim olaganüstü yönetimlerden, en kötü hukuk hukuksuzluktan, en gevsek yönetim sikiyönetimden ve en kötü demokrasi de darbelerden daha iyidir.

Bu nedenle bir kez daha diyoruz ki:

NE DARBE, NE OHAL NE DE SIKIYÖNETIM. TEK ÇARE ÇOGULCU DEMOKRATIK SISTEM

Latif Epözdemir

Back to top button