Makale

Muhataplik meselesi

Dünyanin her yerinde silaha basvuranlar, adina yola revan olduklarini söyledikleri halkin biricik temsilcilerinin kendileri oldugunu iddia ederler. Mücadele ettikleri devletlerden bunu tanimlarini talep ederler. Baslica iki nedeni vardir bunun: Ilki, temsilci sifati içeride mücadeleye kitlesel destegi artirir ve grubun toplumsal tabaninin büyümesini saglar. Ikincisi de, disarida, gruba çok arzuladiklari mesruiyeti saglar.

Hükümetler, silahli gruplarin bu iddiasini tanimaktan uzak durmalidirlar. Hiçbir halk yekpare degildir, hepsinin içinde farkli gruplar ve yapilar bulunur. Bu itibarla hükümetler, silah elinde bulunduran grubu ‘halkin tek temsilcisi’ olarak tanima temel yanlisina düsmemelidir. Bunun da iki önemli sebebi vardir: Birincisi, yegâne temsilcilik konumunun, bahse konu gruba gerçekte sahip oldugundan çok fazla güç atfedilmesi sonucunu dogurmasidir. Ikincisi ise, halk adina karar verme yetkisi bir gruba verildiginde, onun disindakilerin devre disi kalmasidir.

Dolayisiyla bir halkin kaderini tek bir gruba ya da örgüte mal etmemek, altin bir kuraldir ve hükümetler buna siki sikiya riayet etmelidir. Yaygin ve uzun süreli siddet içeren bir meseleyi çözmeye girisirken hükümetler, muhataplarini çesitlendirmelidir. Siddete bulasmayan gruplari da sürece dâhil etmelidir. Olmasi gereken budur.

Bununla birlikte bir altin kural daha vardir. O da, silahli grubun -ve varsa hukuki alandaki siyasi kanadinin- görüsme trafiginden dislanmamasidir. Bir halkin gelecegini bir ya da birkaç kisinin iki dudagi arasindan çikan söze baglamak ne kadar yanlissa, belli bir toplumsal destegi haiz bir silahli grubu sürecin/süreçlerin disina itmek de o denli yanlistir. Her ikisi de dogru sonuç vermez.

‘Yeni’ modalite

Basbakan Yildirim, gerek Diyarbakir’da ve gerek daha öncesinde, çözümün halkta oldugunu ve artik çözüm noktasinda PKK’nin oynayabilecegi bir rolün olmadigini belirtti. Kimileri bunun çözüm için yeni bir modalite oldugunu ve basari sansinin yüksek oldugunu savundu.

Ayni görüste degilim. Bana göre burada ‘yeni’ bir durum yok; geçmiste de bu yöntem birçok defa denenmisti. Ve yine bana göre, bundan bir basari öyküsü çikmaz; PKK’yi yok sayan, onunla herhangi bir temasi reddeden bir modaliteden hükümet çevrelerinin umdugu neticeye ulasilamaz. Bu nedenle hükümet, meseleye gerçekçi bakmali ve saglikli bir muhataplik iliskisi tanzim etmeye çaba harcamali. Kanimca muhataplik meselesi, üç yönlü düsünülebilir:

Birincisi, hükümetin deklere ettigi sekilde, dogrudan halkla ve temsilcileriyle görüsmesidir. Devlet sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri ve siyasi partilerle görüsür. Onlarin talep ve kaygilarini not eder. Yol haritasini belirlerken bütün bunlari göz önünde bulundurur. Bu faaliyetlerinde de herhangi bir ayrimcilik yapmaz, görüsmeleri seffaflik içinde yürütür ve toplumun bütün kesimlerine ulasmaya çalisir. Böylelikle tek bir grubun muhatap kabul edildigi, digerlerinin de onlara kurban edildigi endisesini ortadan kaldirir.

PKK’siz çözümün imkâni

Ikincisi, hükümetin PKK ile müzakere etmesidir. Eger gaye, silahlari gündemden düsürmek ise, politik ve sivil aktörlerin yaninda, silahi elinde tutanlarla ile görüsmek bir mecburiyettir. Zira silahin nerede, nasil ve neyin karsiliginda birakilacagi, örgütün ve mensuplarinin hukuki durumlarinin ne olacagi, vb. meseleleri dogrudan örgütle konusmaktan baskaca bir çikar yol yoktur. Evet, Kürt meselesi, salt bir PKK meselesi degildi, sadece PKK’ye de baglanamaz, baglanmamalidir. Ama PKK’siz de Kürt meselesi çözülemez.

Halki da, kendimizi de kandirmaya gerek yok. Belli bir halk destegine erisip kitlesellesen bir silahli hareketi salt güvenlik tedbirleri ile bitirmek olanaksiz. Bunun bir misali de yok. Bir müzakere süreci basarisizliga ugrayip çatismalar basladiginda taraflar bir daha müzakere olmayacak gibi dozu sert açiklamalar yaparlar. Fakat bunun gerçeklikle örtüsmedigini de bilirler. Eninde sonunda bir masa kurulur ve diyalog baslar. O halde görüsme kapisini dikkatli bir sekilde aralik tutmakta her zaman yarar vardir. Süphesiz görüsmenin sekli, içerigi ve taraflari temsil eden aktörler zaman içinde degisebilir ama görüsme yapilmadan çözüm olmaz.

Masanin dogru tarafi

Üçüncüsü ise, hükümetin herhangi bir formel muhataplik iliskisine gerek duymadan yapabilecegi düzenlemelerdir. Çok uzun bir süredir Kürt meselesi konusuyoruz. Sürekli muhasebe yapiyor, eksiklikleri ve yanlisliklari gözden geçiriyor, dünyadaki benzer vakalara bakiyoruz. Sadece Akil Insanlar Heyetlerinin raporlari ciddiyetle incelense, o raporlarda çok sayida ve hemen yerine getirilebilecek çok sayida önerinin oldugu görülür. Yani gök kubbenin altinda söylenmedik söz neredeyse yok gibi. Talepler biliniyor ve bunlarin karsilanma yollari da üç asagi bes yukari belli.

O halde hükümet zaman kaybetmeden harekete geçebilir. Bir muhatap arayisina girmeden de bazi adimlari atabilir. Mesela anadil egitimi ve dilin kamusal kullanimina iliskin öneri paketini hazirlayip Meclis’in gündemine getirebilir. Zaten demokratik haklar noktasinda hükümetin bir muhatap aramasina gerek yok. Kürtlerin talepleri söz konusu oldugunda hükümetin masanin bir tarafina Kürtleri koyup, kendisini masanin karsi tarafinda konumlandirmasi, basli basina büyük bir yanlis olur. Hükümet bu yanlistan sakinmali, kendisini taleplerin muhatabi olarak görmeli ve yapilmasi icap eden yasal ve anayasal düzenlemelere önayak olmalidir.

Ezcümle, hükümetin elini-kolunu tutan yok! Buyursun yapsin…

Vahap Coskun

Back to top button