Kürtler onursuz, benliksiz, haysiyetsiz mi?
Diyarbakir Büyüksehir Belediyesi es baskanlari 25 Ekim 2016 gecesi gözaltina alindi. Ertesi gün, HDP sözcüsü mecliste yaptigi konusmasinda yasanan gözaltilarin, tutuklamalarin ‘Kürt halkinin onuruna, kimligine, benligine, varligina, haysiyetine yönelik dogrudan bir saldiri’ oldugunu ileri sürdü. Bir baska açiklamada, ‘saldirilar herhangi bir Kürt siyasi düsüncesine ve hareketine degil, Kürtlerin tümüne yapildi.’ denildi(http://anfmobileun.news/kurdistan/kck-tum-kurt-halki-iradesine-saldiriya-karsi-ayaga-kalkmali). Kürtler direnmeye çagirildi.
Çagrilara ‘siradan’ vatandaslarin yaklasimina geçmeden önce baska boyutlar irdelenmelidir.
O tarihten itibaren her gün oldugu gibi 28 Ekim günü de belediye çalisanlarindan bina önüne çikarak protesto gösterilerine katilip iradelerine sahip çikmalari istendi, ancak 300 kisi bile katilmadi. Oysa ki, Diyarbakir Büyüksehir Belediyesi, belediyenin internet sayfasina göre, 2 bin 234 personele sahiptir. Burada bir hesap hatasi var! Ya HDP’yi dinleyen çok az personel var ya da dinlemeyenlerin tümü isini kaybetme, gözaltina alinma endisesi yasiyor. Ya da bilinmeyen baska durumlar var.
Belediye çalisanlari HDP’nin bu çagrisina uymak zorunda mi ya da HDP’nin bu çagriyi yapmasi ne kadar dogrudur? Belediye personeli HDP’nin emir erleri midir? Çagriya katilmadiklarina göre, demek ki, personel HDP’nin emir erleri, fedaileri degilmis. Bu kabullenilmeli ve saygi duyulmali!
Dikkat edilirse hendek ve barikat süreci boyunca da tüm ilçe ve kentlerde çagrilar yanitsiz kalmisti. Yani demek ki, tipki diger tüm kamu çalisanlari gibi belediye çalisanlari da o dönem hendekler için yapilan destek çagrilarina sirtlarini dönmüstü. 100’e yakin belediyenin on binlerce çalisani var. Bunlarin bir kismi da ‘deger ailesi’ mensuplari! Meydanlarda görünmeyen on binler!
Belediye personelinin bu eylemlere katilmamalari ‘onurlarina, kimliklerine, benliklerine, varliklarina, haysiyetlerine’ sahip çikmadiklari anlamina mi gelmektedir?
Yine meydanlarda göremedigimiz HDP, DBP, STK’larda çalisanlar ya da meclis üyelerinin, muhtarlarin, azalarin ve onlarin ailelerinin ortalama sayisini belirlemeyi de size birakiyorum. Bu kesimler de tereyagindan kil çeker gibi meydanlarda ‘yok’lar!
Tüm bu kesimlerin ‘yok’luguna sessiz kalinirken, yoklugu kiyasiya tartisilan, elestirilen sadece bir kesim var. Bu kesim; yukarida sayilan kesimlerin disinda kalan herkes, yani hepimiziz.
Belediyelerin, HDP, DBP ve diger tüm birimlerin personeli, gönüllü çalisani bile gözalti, tutuklama ve kayyimlari ‘onuruna, kimligine, benligine, varligina, haysiyetine yönelik dogrudan bir saldiri’ olarak algilamadigina göre, kendileri disinda kalanlarin meydanlara çikmasi hangi nedenle istenebiliyor?
‘Halkin’ meydanlarda görünmemesini ‘kitle pasifizasyonu’ ile ya da yorgunlukla, sindirilmislikle, korkaklikla açiklamaya çalisan vicdansizlar bile var!
Meydanlara davet eden açiklamalarda yer alan ‘saldirilar herhangi bir Kürt siyasi düsüncesine ve hareketine degil, Kürtlerin tümüne yapiliyor’ ifadesi özellikle tartisilmalidir.
Yasanana göre, devlet bir çevrenin tüm varligina yöneliyor. FETÖ’cülere ne yapiyorsa, diger çevreye de aynisini yapiyor, ne eksik ne fazla. Çevrenin tüm alanlarina intikam duygusuyla giriyor ve dagitiyor.
Müslümanlar FETÖ’cülere yapilanlar için ‘devlet Müslümanlari cezalandiriyor’ demiyorsa, Kürtler de yasananlar için ‘devlet Kürtleri cezalandiriyor’ demiyor. Ancak, sonuçlarinin hepimizi kötü etkiledigi de ortadadir.
Devlet kapattigi tv kanallarinda siyasi kanal, çocuk ya da kültür kanali diye ayirt etmiyor, hedefledigi çevrenin her seyine toptan müdahale ediyor. ‘Zarok tv ya da Yumurcak tv çocuk kanalidir.’ demiyor. ‘Bu baklavaci buna karismayalim, sadece gözünü korkutalim.’ demiyor. Devletin yakin geçmisi kendine ihanet olarak gördügü anlasiliyor. Müdahalelere bakildiginda; planli, programli ve yeni bir konsept ile hareket edildigi açik ancak nasil ve nereye kadar devam edecegi hala kestirilemiyor.
Meydanlara çikilmasi için çagri yapan açiklamalarda açikça ve yogunca Kürtlüge vurgu yapiliyor. Ilk paragraftaki linkte yer alan metni yazanlar, yani kendilerini Kürtlerin temsilcisi sanan oryantalistler, Vedat Aydin’in 1992’de öldürüldügünü saniyor. Metne Seyh Said, Lozan, kimyasal silah vb serpistirenler güveni tekrar kazanabilecekleri yanilgisini yasiyor.
Halbuki, bölgenin perisan hali ortadadir. 6-8 Ekim olaylarinda sokaklarda örgütledikleri çocuklarimizi hendeklerde yok ettiler. Göz karartici AKP nefretinin pompalanmasi, çocuklarinin gözü önünde öldürülen siyasilerin insan oldugunu Kürtlere unutturamadi. Diyarbakir’da belediye baskanina oy vermis yaklasik 400 bin seçmenin tepkisizligi basit bir tutum degildir, ancak bu tutum tutuklanmaya destek verildigi anlamina da gelmese gerek. Kisacasi, mahallemiz artik o eski mahalle degil.
Onlarca yildir toplumumuza zarar veren ve bu zararlari asla önemsememis olanlar, kendilerini doguran o kaynakla bas basa birakilmaktadir. Artik neyin ‘onur, kimlik, benlik, varlik, haysiyet, güven verici’ olup olmadigi tartisilmamalidir. Siz, size ait bir kavgada taraf olursunuz. Toplumumuz o kavgada taraf olmak, taraf olmaya zorlanmak istemiyor.
Kimin ‘onuruna, kimligine, varligina, haysiyetine’ sahip olup olmadiginin karar vericisi gibi davranirsaniz, bunlari hak etmeleri için bir davranis sergilemesini isterseniz, o davranisin sergilenmemesi durumunda durup düsünmeniz gerekir.
Süreç sunu isaret ediyor;’halkimiz’ sadece bu günlerde degil, bu tür çagrilara en az iki yildir tepkisiz kalarak ‘onuruna, kimligine, benligine, varligina, haysiyetine’ sahip çikmaktadir.
Ulusal onur sadece Türklere, Ruslara, Araplara, Amerikalilara, Japonlara, Farslara özgü degildir.
Sasirarak, öfkelenerek, asagilayarak karsilanan bu sessizlik, bu tepkisizlik; topyekün direnisin, Kürt ulusal onurunun ta kendisidir.
Aziz Yagan