Makale

Avrupa bizi anlamiyor!

Türkiye ile Avrupa Birligi arasinda ipler gittikçe geriliyor. Türkiye 1963 yilindan beri Avrupa Birligine üyelik için çaba gösteriyor.1999 yilinda Helsinki zirvesinden sonra Türkiye tam üyelik için müracaatta bulundu. O günden bu yana AB ile Türkiye normlar ve degerler bakiminda epey de yakinlastilar. Daha dogrusu Türkiye AB standartlarina yaklasti. 15 Temmuz darbe girisiminden sonra taraflar birbirlerini anlamaz oldular.

Gerek Avrupa Birligi organlari gerekse tek tek Avrupa ülkeleri darbe girisimi karsisinda geç ve zayif tepkilerde bulundular. Hükümet de bunu darbeye zimni destek olarak algiladi. AB ve Batili ülkelere karsi giderek dozu artan düzeyde elestiri oklari yöneltildi. Hükümetin AB’nin tutumunu elestirmesi esastan hakliydi, fakat usul ve üslup bakimindan yerindeligi tartisilir.

Peki, AB neden bizi anlayamiyor?

Avrupa geçmisinden ders çikarmayi bildi. Asiri milliyetçilik ve devletçiligin çikmaz sokak oldugunu anladi. Bundan dolayi da yeni normlar ve degerlerde bulustu. En basta siyasal ve ekonomik güce dayali uluslar arsi iliskiler uygulamasini bir kenara birakip, karsilikli bagimlilik ve olanak saglayan liberal anlayisla hareket etti. Devleti kutsayan anlayis yerine bireyi üstün deger olarak kabul eden bir anlayisa evirildi. Bu çerçevede Demokrasi, Insan Haklari ve Hukukun üstünlügü yönetimde temel ilkeler olarak yasama geçirildi.

Avrupa ve Amerika’da isleyen bir güçler ayriligi vardir. Yasama, yürütme ve yargi erkleri bir birinden ayrilmistir. Karsilikli denetleme ve denge sistemi kuruldu. Yargiç bagimsizligi teminat altindadir. Bir yargiç karar verirken yürütmenin hangi müdahalesiyle karsilasacagini düsünmez. Mesleginden olma ya da sürgün yasama kaygisi tasimaz.

Yürütme hem yasamanin hem de yarginin denetimine açiktir. Yasama ve Yargi denetimi demokrasinin balans ayarlaridir. Balans ayari bozulunca tipki arabalarda oldugu gibi yönetimde de sarsintilar baslar. Biz de ise, sadece Olagan Üstü Hal döneminde degil, normal zamanda bile bir yargiç çok kolay müdahaleye maruz kalabiliyor.

Avrupa’da her yurttas kanun önünde esittir. Kamu hizmeti her yurttas için bir haktir. Kamu hizmetine alimda liyakat ve ehliyet disinda baska bir sey aranmaz. Bizde çöpçü bile siyasal iktidarin rizasiyla ise aliniyor. Ehliyet ve liyakati ölçen sinavlara fesat karistiriliyor. Nesnel ölçme ve degerlendirmelere olanak taninmiyor.

Fikir, düsünce ve inanç özgürlügü mutlak dokunulmazlik içindedir. Insanlarin örgütlenme özgürlügü vardir. Sivil Toplum Örgütleri kendi dogal mecrasinda gelisiyor. Kamuoyunun yönetimi etkileme olanagi vardir. Bizde insanlar en çok fikir ve düsüncelerinden dolayi takibata ugruyor. STK’lar ise rejim için birer güvenlik tehdididir. Halen Dünyada en çok gazetecinin cezaevinde oldugu ülkelerden biriyiz kapatilan siyasi parti ve STK sayisini bilemiyoruz.

Bati insana önem veriyor. Bu çerçevede giderek daha çok yönetsel yetki merkezden yerele devrediliyor. Âdem-î Merkeziyetçilik hizla yayiliyor. Yönetim erki tabana yaydiriliyor. Bizde tüm yönetim yetkisi tek merkezde toplanmaya hatta tek adama verilmeye çalisiliyor.

Avrupa’da nüfusu on bini geçen göçmen topluluklarin çocuklarina ana dilde egitim veriliyor. Bizde otantik bir halk olan ve nüfusu 25 milyon oldugu tahmin edilen Kürt yurttaslarin anadilde egitim haklari yoktur. Avrupa’da hemen hemen tüm yerli halklarin anadilleri ayni zamanda resmi dildir.

Avrupa’da yönetimler hesap veriyor. Yöneticilerin sinirsiz yetkileri yoktur. Sinirli yetkileri vardir. Bu sinir, yasalarla, kamuoyu baskisiyla, yargi ve yasama denetimi ile saglanmistir. Vatandasin protesto hakki var. Keyfi yönetime izin yoktur. Bizde yönetim yönetilenlerin canina okuyor. Vatandastan toplanan vergiler çarçur edilirken vatandas gikini bile çikaramiyor.

Avrupa Birligi hemen hemen her ilerleme raporunda Terörle Mücadele Yasasinin kapsaminin daraltilmasi ve Kürt sorunun çözümü hususlarinda tavsiyelerde bulunuyor. Terörle Mücadele kanunun 7 maddesi hakikaten terör suçlarinin kapsamini o denli genisletiyor ki, neredeyse her türlü fikir ve düsünce o kapsamda degerlendirilebiliyor. Hükümetin bu kapsami daraltmamadaki israrinin nedenini kestirmek zor degildir. Bu madde ayni zamanda demokrasinin vaz geçilmez unsuru olan muhalefet üzerinde Demokles’in kilici gibi sallandirilmak için bulunuyor. Oysa demokrasilerin en önemli kriteri fikir ve düsünce özgürlügüdür. Avrupa Insan Haklari Mahkemesinin içtihatlarina göre sok edici fikir ve düsünceler de hukuk teminati altinda olmalidir.

Avrupa’da Basta Milletvekilleri olmak üzere tüm siyasiler ve yöneticiler fikir ve düsüncelerinden dolayi sorumlu olmazlar. Onlar ancak, ihaleye fesat karistirmak, rüsvet ve çesitli yolsuzluklardan dolayi sorusturulur. Biz de durum tam tersinedir. Bir siyasal makamda 3 yil yetkili olan kisi, üç kusak sonraki neslinin de gelecegini garanti altina aliyor.

Kürtler bu toplumun üçten biridir. Degil Avrupa gibi demokrasilerde görece demokratiklesmemis ülkelerde bu nispetteki yurttas kesiminin kendi kendini yönetme hakki var ve dilleri resmi dil olarak kabul ediliyor. Rusya’da 36 resmi dil onlarca federe devlet ve özerk bölge vardir.

Avrupa’da milletin temsil yetkisine saygi hem hukuken hem de uygulama olarak saglanmistir. Bizde yurttas mahdut ehliyetli kabul edilip, temsilcileri gece yarisi operasyonlarla zindana atiliyor. Seçtikleri yerine siyasal Saiklerle kayyum atanabiliyor.

Avrupa’da isleyen bir sosyal devlet vardir. Yoksul, engelli, yasli ve geçinemeyenler asgari geçim yeterliliginde devletten maas aliyorlar. Bizdeki gibi yesil kart, sosyal yardimlasma vakfi gibi iktidara oy devsirme mekanizmalari yoktur. Avrupa’da yurttas yurttastir, bizdeki gibi tebaa degildir. Haklarla donatilmis, inayete muhtaç degildir.

Avrupa bizi anlamiyor. Acaba hakli ve yerinde sebepleri yok mudur? Hamaset yaparak Avrupa’ya meydan okuyacagimiza, Avrupa gibi biz de yurttasi yurttas yerine koyarsak Avrupa da bizi anlayacak Amerika da.

29.11.2016

Av.Abdulmenaf KIRAN
HAK-PAR Gnl.Bsk.Yrd.

Abdulmenaf Kiran

Balkêş e ?
Close
Back to top button