FETÖ’nün devlete yayilmasina zemin hazirlayan üç neden
Ilk sorudan baslayalim. Kabataslak dört asamadan söz edebiliriz. Önce Gülencilerin devlet içindeki gizli varliklariyla, toplumsal alandaki seffaf faaliyetlerin iç içe geçtigi, ancak toplumsal algida ikincisinin öne çiktigi bir dönemden söz etmek mümkün. Bu dönemde Gülencilerin devlet içindeki varliklari (örnegin 28 Subat döneminde) bir sorun olarak görülmek ve takip edilmek kadar, (2003 sonrasi reform döneminde) demokratik laiklik anlayisi çerçevesinde bir tarikat mensubunun memur, bir cemaat baglisinin ögretim üyesi olabilmesi, diger ifadeyle din-devlet iliskilerinin normallesmesi, demokratiklesmesi çerçevesinde ele alinir hale gelmisti. Dini gruplar üzerindeki baskinin kaldirilmasi, demokratiklesmenin temel kriterlerinden birisiydi. Buna paralel olarak cemaatin farkli deger ve inanç sistemleriyle yumusak iliski kurmasi, tolerans vurgusu, çogulculukla uyum içinde Müslüman tanimi laik seküler kesimlerde de (Ecevit dönemi, DSP tipik bir örnektir) olumlu karsilaniyordu. Velhasil Gülen cemaatiyle ilgili baskin yüz, her anlamda sivil ve açik bir yüzdü.
Ikinci dönemde, Gülencilerin siyasi yüzü ya da gerçegin siyasi yani görünür olmaya basladi. 2002 sonrasi degisim dönemi ve degisime yönelik iktidar kavgasindan istifadeyle, devlet kadrolarinda varlik ve etkinlikleri ivme kazandi. Kritik tarih 2008’dir. AK Parti kapatilma davasiyla karsi karsiya kaldigi, devlet içinde tutunacak dali olmadigi o anda yardimina kosan devlet içindeki kadrolariyla Gülen cemaati oldu. Böylece hizla tanimsiz, dogal, dindar, eski sistem aktörlerine direnç üzerine kurulu bir yakinlasmaya dayali temas ve karsilikli kollama süreci basladi. Hükümet, adini koyarak ya da koymadan cemaat mensuplarini dogal ve münferit destekçileri gibi görüp emniyet ve yargidaki cemaatçi etkinligiyle yol almaya, askeri ve direnç gruplarini sikistirmaya çalisti. Gülenciler ise bu kosullari vesile yaparak, hükümete çesitli yollardan nüfuz ederek önce kritik emniyet kadrolarina yerlesti. Özel yetkili mahkemeler kuruldugu zaman, hemen bütün kritik hâkim ve savci kadrolarini ele geçirdi. 20 kadar üniversiteleri oldu. Bu evre, büyük bir yayilma dönemiydi.
Üçüncü asamada Gülen, elindeki bu stratejik gücü, basta Silahli Kuvvetler olmak üzere kimi devlet kurumlarinda tasfiyeye gitme, tasfiye edilenleri ise ikame etme araci olarak kullandi. Ergenekon, Balyoz gibi davalari bu amaçla sahte deliller ekleyerek kullandi ve kirletti. Askeri Casusluk gibi davalari tümüyle kurguladi. Kendisini tehdit görenlere Oda Tv gibi davalarla meydan okudu. Yasanan degisim sürecinde eski ile yeni aktörler arasindaki iktidar kavgasinda yargi meselesi kilit sorun haline gelince, 2010 referandumunda ve 2011 seçimlerinde sokaga inerek AK Parti’ye verdigi büyük destegin karsiligini, siyasi iktidarin da onayiyla, HSYK’ya egemen olarak aldi. Kisa sürede ordu içindeki kritik pozisyonlari ele geçirdi. Özgürlüklerden Kürt meselesine sistem üzerinde asayisçi bir baski kurdu.
MECLIS’E SIZMA GAYRETI
Dördüncü asama ise, 2011’den itibaren Gülen’in iktidardan daha fazla pay istemesiyle bas gösterdi. MIT’i istiyorlardi. 2011 milletvekilli listelerine sizma gayretleri bizzat Erdogan tarafindan engellendi. Milli Egitim Bakanligini tam ele geçirme çabalarina Ömer Dinçer karsi durdu. O tarihlerde verdigim bir söyleside belirttigim gibi, ‘Islami kesim içinde tarihin en büyük savasi’ basladi. 7 Subat 2012’de MIT müstesarina yönelik hamle, buna karsilik hükümet tarafindan dershanelerin kapatilmasi, Gülenlerin ellerindeki devlet gücünü 17-25 Aralik’ta hükümet devirmek için kullanmalari, ardindan baslayan bir cemaatçi avi ve sikistirmasi, sikisan Gülen’in öncelikle Erdogan’i hedefleyen darbe hamlesi bunu takip etti.
Bu asamalar kendi basina, Gülencilerin 2016’daki güç seviyesine neden ve nasil ulastigini anlatir.
FETÖ’nün devlete bu denli sizmasini mümkün kilan her seyden önce, sistemin açiklari, zaaflari ve bu yapinin zaaflari degerlendirme kabiliyeti olmustur. Bunlara Gülen sebekesinin ekonomik, sosyolojik, dini kaynak, güç dagitimi açisindan organize olma biçimi, Gülen’in seferber edici yetenekleri ile 1999 sonrasi dis istihbarat örgütleriyle kurdugu muhtemel iliskiler ve aldigi muhtemel destek eklenirse, büyük resim ortaya çikar. Burada en önemli, en kritik meselenin, ‘sistemin açik ve zaaflari’ olduguna süphe yoktur. Belirleyici zaaf, Türk siyasi ve idari sisteminin kimlikler ve egilimler üstü liyakat ve ehliyet esasina göre hareket etmemesidir. Tersine gerek laik gruplarin gerek muhafazakarlarin elinde devlet isleyisi ve zihniyeti yillar yili ‘aidiyet ve sadakat’ anlayisi üzerine kurulu olmustur.
Siyasetin temel olarak hemen her zaman devleti kontrol kavgasi olarak tezahür etmesi, bir dönem laiklik uygulamasi örneginde oldugu gibi devlete dair ilkelerin kimlikçi yapilanmalar ve dislamalar üzerine kurulu mekanizmalari harekete geçirmesi, hemen her zaman üç ciddi sonuca yol almistir: 1. Kimlik-siyaset-devlet iliskilerinin seffaflasip, normallesememesi, 2. Güç ve aidiyet arasindaki belirleyici iliskilerin olusmasi, 3. Tanimsiz, kontrolsüz, ilkesiz enformel iliskiler ve aglarinin, kimlik, aidiyet, dayanisma gruplarina sistemde özel ve belirleyici bir alan açmasi.
Gülen sebekesinin devlete yayilmasinin zemini budur.
Gülencilerin devleti kontrol girisiminin 2003 sonrasi doruk noktasina ulasan geometrik bir gelisme gösterdigi ortada. Diger bir ifadeyle en büyük gedik AK Parti döneminde açilmistir. Açilan bu gedigin üstü örtülmüs, hatta sahiplenilmistir. 2010 ve 2011’de Avci, Sik’in tutuklanmasi üzerine cemaat konusunda yaptigim uyarilar, 2012’de MIT krizi döneminde yazdigim yazilar ve dile getirdigim ‘tasfiye geregi’ üzerine bizzat AK Parti çevrelerinden gelen ‘fitne’ci, ’28 Subatçi’, ‘fisçi’ suçlamalari, benim hikayemde, bu açidan küçük bir örnektir.
HASTALIKLI ANLAYIS
AK Parti döneminde, din-devlet iliskilerini normallestirmek, dini topluluklara kamuda denetimsiz, ilkesiz, faydaci kapi açma seklinde yasanmistir. AK Parti siyasi alani genisletirken, bu alani demokrasi ve ehliyet ilkelerine göre yeniden yapilandirmamis, kaotik bir kimlik politikasini tercih etmistir. 2007’de baslayan iktidar savaslari ve kimlik kavgalari döneminde siyasi ihtiyaçlar, güç arayisi bu bakisi ve egilimi derinlestirmistir. Belirtmek gerekir ki, AK Parti ve dönemi, sistem zaaflari kaleminde, ciddi bir sorumluluk tasiyor. Devlet kurumlari yapisi ve degisim sürecinin geldigi nokta açisindan, AK Parti’nin 13 yillik iktidar pratiginde ortaya çikan tablo, Islami egilim ve hareketler bakimindan agir bir iflas tablosudur. Nitekim Türkiye, 2013’ten bu yana devletteki Gülenci varliginin tasidigi risk ile onlara karsi alinan tedbirlerdeki keyfiligin birlikte ürettigi çifte otoriterlesme baskisi altinda yasiyor. Gülenci gruplarin varlik ve etkinliklerini devam ettirmeleri, siyasi iktidarin izledigi ‘sürekli endise, sürekli risk ve sürekli tedbir’ politikalarini mutlaklastiriyor.
Yazinin basinda sordugum, ‘bu darbe girisiminin sonuçlari neler oldu ya da nereden nereye geldik?’ sorusu da bu noktada karsimiza çikar.
Yasanan iflasi görmeden, siyasi sorumlulugu tartismadan FETÖ’yle mücadele edilebilir mi? Ya da edilirse ne olur? Veya önce, ana yatagi olusturan hastalikli bir sadakat anlayisinin sorgulanmasi, timar edilmesi ve buna göre bir yeniden yapilanma gerekmez mi?
Ne var ki, bugün yapilan tam tersidir, FETÖ’yle mücadele kisi avi üzerinden ve sadakat temelli yürütülmektedir. Yapilan tasfiyelerin önemli bir kismi, sadik kisi, kurum ve aktörlerin duyumlari ve kanilari üzerinden sürdürülmektedir. Yeni kadrolar liyakat degil sadakat esasina göre olusturulmaktadir. Yeni yapida savcilar, yargiçlar, idareciler, basin bu bagimlilik ve biat mantigina göre hareket etmektedir. AK Parti yasadigi tehlikelere önlem olarak otoriter bir kimlik cumhuriyeti insa etmeyi tercih etmektedir. Siyasi alaninin daraltilmasi, tek tiplestirilmesi, Gülenciler kadar, Kürtlerin, muhalefetin, solcularin da tasfiyesi bu durumun bir yansimasidir.
Gelinen nokta gelecegimiz açisindan kritiktir. Masumlar suçlanabilmekte, suçlular magdur gömlegi giymekte, istihbarat devletini insa edilmekte, Gülencileri besleyen eski hatalar tekrarlanmaktadir.
Dün uyarmistik, tekrar uyaralim.
—————————————————————-
17 Temmuz- Düzce Yerel Haber
Ali Bayramoglu