Kardes kaybina alisilmaz

Mam Celâl’in ölümünü ögrenince söyleyecek hiçbir seyim kalmadi, kardes kaybina alisilmaz
Bazi insanlarin dev kisiligi ve kapladigi alan, varliklarindan ziyade yokluklarinda daha iyi anlasilir. Mam Celâl onlardan biriydi. 2012 sonundan bugüne yasananlar, onun sahneden fiilen çekilmis olmasiyla da iliskilidir. Kürt halki için yaptigini simdiye kadar kimse yapamamisti, bundan sonra da kolay kolay kimse yapamaz. Çünkü, o, bir Kürt ama âdeta Kürdistan cografyasindan daha da büyük bir uluslararasi sahsiyet olarak tarih sahnesine giriverdi. Bir bakima, Kürtleri sirtlayip uluslararasi sahneye tasidi
Kimi zaman kala kalirsiniz, duydugunuza iliskin söyleyecek hiçbir sey bulamazsiniz Oysa, bir seyler söylemeye kalksaniz, susturulamayacak kadar söyleyeceginiz çok sey vardir.
Ama kala kalirsiniz iste. Ne söyleseniz, söylemeniz gerekeni tam olarak karsilamayacaktir. Duydugunuza iliskin saskinlik duygusu degil, tam da bu, ne söylesem söylemem gerekeni karsilamayacaktir duygusuyla, agiz kilitlenir. Yüregin acidigi an, agzin kilitlendigi andir.
Mam Celâl’in (Talabani) ölüm haberini duydugumdaki halim böyleydi.
Yaklasik yarim yüzyil gerisine kadar giden sayisiz ortak aninin zinciri mi zihnime bosanmisti?
Hayir. Bunlarin önemli bir bölümüne zaten Mezopotamya Ekspresi’nde yer vermistim. Ne mutlu bana ki, kitabi önce Arapça, sonra Kürtçe çevirisinden ona okumuslardi.
Mam Celâl ile Berlin’deki bir buçuk yillik tedavisinden Süleymaniye’ye döndügü 2014 Temmuz’undan bu yana yazisarak, bir sekilde haberleserek ve yüz yüze gelerek bir tür helâllesmistik.
Zihnime üsüsen anilar degildi. Ne kadar önemli tarihî ve siyasi sahsiyeti kaybetmis olmaya dair bir söylevin tuglalari mi zihnime yigilmaya basladi?
Hayir. Mam Celâl, benim açimdan siyasi önem ve degerinin öncelikli olmayacagi cinsten, çok özel ve yakin bir kisisel dostumdu. Basmakalip cümlelerle ugrasmak, özel dostlugumuza yakismazdi ve aklimdan bile geçirmedim. Hem Mam Celâl, yaklasik bes yildir siyaseten zaten yoktu.
17 Aralik 2012 gecesi üst üste iki kez beyin kanamasi geçirdikten sonra, Berlin’de tibbin bir bakima mucizesi sayilabilecek bir tedaviyle hayata geri döndürülmüstü. Hayat, nefes alip vermeye devam etmek ise, Mam Celâl yasamaya devam ediyordu; ama artik tarih yazan, tarihî sahsiyet olarak tarihe karismisti.
Mam Celâl, konusma yetisini kaybetmisti. Vücudunun bir yarisini hareket ettiremiyordu. Bir gözü görmüyordu. Bununla birlikte, Süleymaniye’deki konutunda her sabah takim elbiseleri ve kravatiyla, oturuyor ya da oturtuluyor; hiç eksilmeyen konuklarini agirliyordu.
Mam Celâl’i, insani hüzne sevk eden, haddi olmadigi halde acima duygusuna yönelten, kendisi olmayan o haliyle iki kez gördüm. Ilki 2015 Mart’inda, ikincisi ‘iki kez olmak üzere- 2016 Subat ayinda.
Diyalog kurma imkânindan yoksun olunca, ‘ona iyi gelecegi uyarisi’yla aramizda 1973 yilindan beri birikmis sayisiz aninin en nükteli, hatta komik olanlarini anlatmaya koyuldum. Onun en çok sevdigi ve her seferinde ayni keyfi duyarak bana defalarca anlattirdigi, 1973 yilinda bir nisan sabahindaki kahvalti bulusmamizda ‘ki, ilk karsilasmamizdi- anadili disinda hiçbir dili konusmadigi için dilsiz ve sessiz dev yapili korumasiyla kendisini karistirmami ve durumu anlayana dek kendisine ilgi göstermemis olmami dinlediginde, gören gözünde bir gülücük isiltisi sezdim. Belki de bana öyle geldi.
Ama Sorani Kürtçe’sine çevrilerek Süleymaniye’de yayimlanan Mezopotamya Ekspresi’nin, ikinci baskisini yeniden yazdigim bir önsözle ona ithaf ettigim bölümü kendisine gösterdigimde, gözünün doldugunu gördüm. Bana öyle gelmedi. Mam Celâl’in olan-bitenin farkinda oldugunu ve hislendigini anlayabildim.
Talabani ile 9 Subat 2016 ‘ Süleymaniye-Mezopotamya Ekspresi’nin Sorani ikinci baskisinda ‘Talabani’ye ithaf’i gösterirken.
Ne var ki, 1940’larin ikinci yarisindan yani daha ergenlik döneminden baslayarak, dile kolay, neredeyse 70 yilin her saniyesini akil almaz bir dinamizmle geçirmis, Yirminci Yüzyil’in Yirmibirinci Yüzyil’a miras biraktigi zapt edilmez eylemci, o sessizligi ve hareketsizligi içinde farkinda oldugu hiçbir seye müdahale edemez durumdaydi.
Ne Kürdistan’da, ne Irak’ta, ne Orta Dogu’da ve uluslararasi sahnenin herhangi bir yerinde.
Bazi insanlarin dev kisiligi ve kapladigi alan, varliklarindan ziyade yokluklarinda daha iyi anlasilir. Mam Celâl onlardan biriydi. 2012 sonundan bugüne yasananlar, onun sahneden fiilen çekilmis olmasiyla da iliskilidir.
O olsaydi tarihin yönü farkli mi akardi?
Muhtemelen öyle. Celâl Talabani, tarihte bireylerin oynayabildigi olaganüstü rolün parlak örneklerinden biriydi.
1992 yili olmali, bir seferinde, Turgut Özal, kendisine ‘Mesut Barzani’nin güvenilir, Talabani’nin ise çok oynak oldugu ve güvenilmez bulundugu’ bilgisinin verildigini ve ne düsündügümü sormustu. Besbelli ki, Türk devleti, Cumhurbaskani Özal ile Irak Kürt liderligi arasinda tarihin buzlarini kiran bir iliski kurulmasini hazmedemeden, Kürtlere yönelik ‘böl-yönet’ mekanizmasini harekete geçirme pesine düsmüstü. Mesut Barzani ile Celâl Talabani’nin arasini açabilmek için Türkiye’nin katkisinin ne olabilecegi üzerinde kafa yoruluyor olmaliydi.
‘Bir adam düsünün’ diye cevap vermestim, ‘1940’lardan, 14 yasindan beri, çevresi Türkiye, Iran ve Suriye gibi Kürt karsiti devletler tarafindan kusatilmis cografyada Bagdat’a karsi mücadele etmis, daglarda savasmis olsun, hatta Kürt hareketinin bir dönem tarihî ve efsanevi lideri Molla Mustafa Barzani’ye de muhalefet etmis, karsi çikmis olsun ve Orta Dogu gibi nice savas, iç savas, suikast görmüs bir cografyada hâlâ hayatta kalabilmis olsun. Dahasi, giderek yükselmis ve Türkiye Cumhurbaskani yani sizin tarafinizdan kabul edilecek kadar davasini ilerletmis olsun. Bu, ancak onun zekâsi ve siyasi kivrakligi ile açiklanabilir. Zekâ ve siyasi kivrakliga sahip bir müttefike sahip olmak, Türkiye Cumhurbaskani’ni rahatsiz edecek bir durum olmamali ’
O Celâl Talabani’nin bir gün Irak Cumhurbaskani olmasi, Saddam’dan sonra o koltuga ‘Kürt kökenli’ olarak degil, ‘Kürt’ kimligiyle ve o sayede oturmasi, tehlikeli ama rengârenk ve capcanli siyasi kariyeri açisindan görkemli bir ‘taç giyme töreni’ydi.
Ama Mam Celâl’i Mam Celâl yapan temel özellik, siyasi kivrakliktan ziyade bir dâvâ adami olmasiydi. Çocuk yaslarindan itibaren mensup oldugu halkin varolus ve binlerce yil yasamis oldugu bölgede adil bir yere sahip olmasinin dâvâsini güttü. O dillere destan siyasi kivrakligi, ayakta kalabilmek ve kendine tarihte yer hazirlamaktan ziyade, dâvâsini ilerletmenin ve hedefe ulastirmanin araci olmaktan baska bir sey degildi.
Mam Celâl, tam da dâvâ adami olmanin yansittigi içtenliginden dolayi, kendisini belirli bir düzeyde ve ölçüde tanima sansini edinmis herkes tarafindan çok sevildi.
Kendisiyle temas imkâni bulan neredeyse tüm siyaset adamlari ona saygi duydular. Hayatinin herhangi bir döneminde dokundugu ya da onu dokunmus olan tüm bireyler ise onu çok sevdiler.
Candan, vefali, coskulu, nüktedan, sevecen güzel bir insandi Mam Celâl.
Kürt halki için yaptigini simdiye kadar kimse yapamamisti, bundan sonra da kolay kolay kimse yapamaz. Çünkü, o, bir Kürt ama âdeta Kürdistan cografyasindan daha da büyük bir uluslararasi sahsiyet olarak tarih sahnesine giriverdi. Bir bakima, Kürtleri sirtlanip uluslararasi sahneye tasidi.
Tarihinin en kritik dönemlerinden birinden geçmekte olan bir halka, kendi halkina Mam Celâl’in bu katkisindan daha degerli ne olabilir?
Gerçi 2012 yilindan beri, Orta Dogu bölgesi ve Kürtler o yokmus gibi yasamaya baslamislar ve buna alismislardi ama hiç konusmasa da, yeryüzü üzerindeki varligi yine de bambaskaydi Mam Celâl’in. Yokluguna alismak ‘basta Kürtler için- kolay olmayacak.
Benim gibi 40 yili asan, yarim yüzyila yaklasan bir dostu için, öyle bir aliskanlik hiç olmayacak. Oglu Kubad Talabani, taziye mesajima cevabinda ‘O senin kardesindi, sen de onun’ diye yazdi.
Kardes kaybina alisilmaz. Benim açimdan, bir dönem sona ermis oldu.
Iste tam da bu nedenle, Mam Celâl’in ölümünü ögrenince, söyleyecek hiçbir seyim kalmadi. Ne söylesem, söyleyebilecegim olamazdi. Söylemem gerekeni karsilayamazdi.
Bes yildir konusamayan Mam Celâl, artik hiç konusamayacak.
Biz de sustuk. Basimizi önümüze egdik.
Bu yazi ilk kez gazeteduvar.com.tr’de yayimlanmistir
———————————————————-
Gazete Duvar- 5 Ekim
Cengiz Çandar