Türkiye barut kokuyor
Manzara: Elde enva-i çesit harita, kapi kapi dolasip komsularindan, bölgeden, dünyadan mütemadiyen hak talep eden, görüslerini dayatan, olmadi istedigini zorla alan bir Türkiye! Müzakere, diyalog, istisare, uluslararasi hukuk normlari ile isi olmayan zorba bir devlet.
Tipki içerde uygulanan ve halkin hatiri sayilir bir bölümünü dislayan ‘rejime mahsus hukuk’ anlayisi gibi disarda da taraf oldugu veya olmadigi uluslararasi akitleri hiçe sayan ve kendi uluslararasi okumasini dayatan bir rejim. Fark su ki, içerde dislananlarin çogu, mesele disariya ayar vermeye gelince reislerinin arkasinda hazirolda.
Türkiye’nin, cumhuriyet öncesine kadar giden ve muharebe meydanlarindaki siperleri hatirlatan dis politika pozisyonlari vardir. Kazarsin siperi, milim adim atmazsin. Cumhuriyetin temel taslarindan olan bu duruslar Osmanli’dan devralinan sorunlarin dondurulmus halleridir.
Sorunlarin baslicalarimâlum: Ermeni, Kürd, Rum/Yunan sorunlari. Birkaç zamandir rejim bu donmus sorunlardan ikisini, Kürd ve Rum/Yunan sorunlarini kendi bildigi gibi çözmeye kalkismis durumda. Artik siperden çikip taarruza geçen bir ülke Türkiye. Bu yeni durumun tek dise dokunur istisnasi 1974’te isgâl edilen Kibris’in kuzeyi; orada taarruza geçileli 45 sene oldu ama 1974 sonrasinda kazilan siper de artik bozuldu. Gelecegim.
Ermeni sorunundan baslayalim. 1916’da soykirimin sonundan bu yana içerde, disardaysa 1920’lerde Meclis Hükümetince kotarilan Kars, Gümrü ve Moskova anlasmalari vasitasiyla Ermenistan ile süren statükoda pek bir degisiklik yok. Türkiye siperde, Ermeni Soykiriminin dünyada taninmasi ve bilinmesine karsi sürdürdügü top atislari berdevam. 1990’larin basinda Daglik Karabag meselesinde yeni bir siper kazildi. 2009’da ise siperlerden çikarabilecek ‘protokol’ hamlesi hizla akamete ugradi. Yalniz, içerde 19. yüzyil ortasindan beri iyi kötü isleyen Patrik seçimine alenen müdahale etmesi, yeni bir hamle. Genel itibariyle Ermeni Soykirimi Türkiye’nin asabiyesini belirlemeye devam edecek.
Gelelim Rum/Yunan meselesine. Çok boyutlu bu meselede Türkiye’nin sözü ve fiiliyati açikça bilinçli bir taarruza isaret ediyor.
Kibris’ta ibre fiilî ilhâki gösteriyor. Gündemden çoktandir düsmüs olan yeniden birlesme olasiliginin önündeki son ‘engel’ cumhurbaskani Mustafa Akinci, muhtemelen önümüzdeki Nisan’da seçtirilmeyecek ve KKTC külliyen Ankara’nin güdümüne girecek. Hükümet 1974 statükosunudahî takmadigini gösteren ilk adimi atti ve hayalet sehir Varosa’yi (Maras) iskâna açacagini ilân etti. Türkiye’nin isgâl siyaseti daima insaatla birlikte yürür mâlum.
KKTC üzerinden Kibris Cumhuriyeti’nin Münhasir Ekonomik Bölgesine (MEB) karsi baslatilan fosil yakit arama taarruzu simdilik ayar, tehdit ve kabadayilik üslûbuyla ilerlese de Dogu Akdeniz’de sicak çatisma olasiligi giderek artiyor. Rejim koro hâlinde her firsatta ‘mesru haklari savunmak için her yol mubahtir bize’ seferberlik türküsünü söylüyor.
Rum/Yunan meselesinde, Kasim sonundaki Libya ile haritada belirlenen deniz siniri ile yeni bir asamaya geçildi. Türkiye, kendi karasularini ve MEB’lerini belirlemek için uluslararasi anlasmalar ve tahkim yerine kendi belirledigi hukuk ve parametrelerle savasa kadar gitmeye hazir oldugunu söylüyor artik. Zira bu deli saçmasi deniz sinirini hayata geçirebilmek için Yunanistan’la savasmak gerekiyor. Bu kadar basit.
Yeri gelmisken, kimsenin ‘Türkiye yüzde yüz haksizdir, digerleri yüzde yüz haklidir’ dedigi yok. Ancak Ege sularinda paylasim savasla olusturulabilecek bir sey degil. Yegâne kalici formül, masaya oturup, uluslararasi içtihadi dikkate alarak ama Ege’ye mahsus bir paylasim ve belki ortaklik temelinde anlasmaktir. Nerede o günler?
Bugün Türkiye’nin, Yunan adalarinin ve Kibris’in kita sahanligi ile MEB hakkina sahip olmadigini baska bir ülkeye veya herhangi bir uluslararasi kurulusa kabûl ettirmesi mümkün degil. Ne böyle bir müktesebat var, ne de tutarli bir politika.
1982 BM Deniz Hukuku anlasmasina taraf olmayan nâdir ülkelerden biri Türkiye. Buna ragmen Rusya ile Sovyet döneminden kalma bir MEB’i var. Keza Kibris Cumhuriyeti’nin MEB’i olamaz demeye getirirken ikide birde KKTC’nin MEB’inden dem vurur. Geçen hafta yazdigim, karanlik çevrelerce kotarilmis Mavi Vatan doktrini geregince Türkiye artik, sahildar ülkelerin birakin MEB’ini karasuyunu bile dikkate almiyor. Bu, o adayi topraktan saymiyorum demek.
MEB üzerine daha çok yazacagiz, öyle anlasiliyor. Ama bugün itibariyle gerçek su ki Türkiye’nin Rum/Yunan meselesindeki tektarafli ve yayilmaci politikasinin üçüncü taraflari ve uluslararasi kurumlari ikna etmesi mümkün görünmüyor. Ama bundan da önemlisi Rum/Yunan tarafini savas alaninda alt etmesi de mümkün görünmüyor.
Gelelim diger kadim sorun olan Kürd sorununa. 19. yüzyil ortasinda Botan Emiri Bedirhan Bey’in merkezin sultasi altina alinmasiyla ortaya çikan fiilî durum, inisli çikisli olarak bugüne kadar geldi. Önce Kürdlerinnisbî siyasî varligi ortadan kaldirildi, sonra Kürd olarak varliklari inkâr edildi. Bugün var olduklari yeniden kabûl görülse de siyaseten var olmalari artik kesinlikle reddediliyor.
Rejim Sri Lanka’da Tamillerin akibetini Kürdlere uygulamakla mesgûl. Üstelik taarruz Türkiye ile sinirli degil, Suriye’yi de kapsiyor. Ne var ki tipki Rum/Yunan meselesinde oldugu gibi Türkiye’nin Kürd meselesinde de tektarafli ve yayilmaci politikasinin üçüncü taraflari ve uluslararasi kurumlari ikna etmesi mümkün görünmüyor. Ama bundan da önemlisi Kürd tarafini savas alaninda alt etmesi de mümkün görünmüyor.
Bütün bu sorunlar gücü ellerinde tutanlarin 1910’lardan itibaren Sünnî Türk egemenligini Sünnî Türk olmayanlarla paylasmayi kesinlikle reddetmesiyle ortaya çikti. Reddiye, katliam, zulüm ve dayatma ile sonuçlandi. Ortaya çikan fiilî durum bugüne kadar idare etti ancak bu artik Türkiye’ye yetmiyor. Meseleler hem kangrenlesti hem uluslararasilasti.
Baskomutan Erdogan idaresindeki Türkiye, millî ve yerli muhalefetin destegi ve kamuoyunun tasvipkâr suskunlugu ile uzun vâdeli çatismalara dogru hizla ilerliyor. Ufkun açik oldugunu söylemek mümkün degil.
Yaziyi noktalarken, Trablus hükümeti ile Ankara arasinda varilan askerî anlasma uyarinca Libya’ya asker yollanabilecegini ‘müjdeledi’ reis. Libya da baska bir batak, hadi bakalim, bu kaçinci cephe?
—————————————————————-
Marmara Yerey Haber- 11 Aralik 2019
Cengiz Aktar