Makale

Bazen devran öyle döner ki

Bazen devran ösye döner ki, hiç akla gelmeyen, hiç hesapta olmayan bir zamanda, hiç beklenmedik bir sekilde, hiç umulmadik gelismeler, hiç görülmemis haller yasanir

Bugünler geçtiginde ve muhasebesi yapildiginda insan içine çikamamasi gerekenlerin sayisinin çok yüksek olmasi beklenir. Gerçi burasi Murathan Mungan’in her sey olunup rezil olunamayacagini söyledigi bir memlekettir. Sorumlularin asla sorumluluklarini kabul etmedikleri, kimsenin hiçbir zaman hiçbir konuda hesap vermedigi ve zaten kimsenin de hele kendi kampindan saydiklarindan bir hesap sorma derdinin olmadigi bir yerdir. Aslinda neredeyse hiçbir inancin, durusun, degerin sahici olmadigi, olamadigi bir yer. Yani burada dünyayi kasip kavuran bir salgina karsi kelle-paça önerenlerin, genetik yapinin koruyucu oldugunu söyleyenlerin, mesnetsiz sallayanlarin, onlari televizyonlara çikaranlarin, o televizyonlara çikanlar hadlerini astiklarinda onlari durdurmayanlarin, asi bulunursa bunun zürriyete tehdit olusturacagini söyleyenlerin, gelmekte olan büyük felaketin engellenmemesinde sorumlulugu olanlarin bir sonraki dönemde hala ortalarda muteber kisiler olarak dolasamayacaklarinin bir garantisi yoktur. Sahip olduklari para ya da imtiyazli iliskiler nedeniyle büyük trajedilerden para kazananlarin, kudrete tapanlarin, güç karsisinda sürüngenlesenlerin, bir toplumsal yok olus tehdidiyle ülkenin üzerine gelmekte, çökmekte olan çagdas vebayi yalnizca maddi bilançosuyla degerlendirenlerin, zayiflarin zaten ezilmek için varolduguna iman edip onlari ölüme mahkûm edecek sartlarda çalistiranlarin da korkacagi bir sey yoktur. Rehberlerine umre grubunun atesi yüksek çikmasin diye parasetamol içirtenlerin, o umreye gidisi ertelemeyen, dönüsü örgütleyemeyenlerin, panik halindeki bir topluma derli toplu, ciddi, tutarli bir bilgi akisi saglamayanlarin, bir felaketin yayilmasini engellemeye yarayabilecek en hayati bilgileri paylasmamakta inat edenlerin, en agir darbeyi yemis büyük sehirlerin seçilmis yöneticilerinin yaptiklarini, çabalarini, uyarilarini toplumun ögrenmesi için ellerindeki iletisim gücünü paylasmayanlarin, onlarin çabalarina destek vermek bir yana, köstek olmak için ellerinden geleni artlarina koymayanlarin çetelesi tutulmayacak, tutulsa bile bunlarin bir bedel ödemesi hayal dahi edilemeyecektir. Fiilen ‘sürü bagisikligi’ yöntemine mahkûm edilmemizin

uyarilara, haykirislara, yalvarislara karsin buna yol açan yaklasimdan vazgeçmemenin de hesabi verilmeyecektir. Ya da bakarsiniz bu asla verilmeyecegi düsünülen o hesap verilecektir. Zira bazen devran öyle döner ki, hiç akla gelmeyen, hiç hesapta olmayan bir zamanda, hiç beklenmedik bir sekilde, hiç umulmadik gelismeler, hiç görülmemis haller yasanir. O zaman ne zamandir bilinmez ama bir zamanda o zaman gelecektir. Bu virüs ve getirdigi yikim sonrasinda bildigimiz, alistigimiz dünya pek kalmayacak gibidir. Kötümser tarafta, devletler paniklemis toplumlarin korunabilmek için kendilerine verdikleri yetkileri, denetim imkanlarini, mahremiyeti hiç kilma firsatini ellerine bir kez geçirdikten sonra birakmayacaklardir. Gelecek bu bakimdan fazlasiyla Orwellci gibi gözükmektedir. Ancak devletlerin güvenlik ve koruma gerekçesiyle elde ettikleri bu kudret, ayni zamanda kendi üzerine düseni yapmayan ya da beceriksizligi nedeniyle yapamayan yöneticinin varligini sürdürebilmesini de imkânsiz kilacaktir. Üstelik, yeni bir yaratilis anina da girildigine göre toplumlarin daha önce varligindan haberdar olmadiklari ya da önemsemedikleri bazi tercihleri yapmalari ya da bunlari talep etmeleri de ihtimal dahilindedir. Gelecek onu kimin kuracagina bagli olarak sekillenecektir. Irfan Aktan’la yaptigi söyleside Evren Balta su tespiti yapiyor:

‘Hemen bütün salgin hastaliklar, felaketler bir yandan kisa vadeli yikimlara yol açiyorlar ama öte yandan o toplumu olusturanlarin o an hiç görmedikleri biçimlerde toplumlari dönüstürüyorlar da. Tam da bu nedenle bilinmeyene, tahmin edilemeyene genis bir aralik birakmak gerekiyor. Korona virüsünün bu açidan nasil sonuçlari olacagini simdilik öngöremesek de, hiçbir seyin eskisi gibi olmamasina neden olacagini söyleyebiliriz.’ Yeninin neye benzedigini öngörmek zor olsa ve geçmisin deneyimi fazla iyimser olmayi zorlastirsa da, kabul etmek gerekir ki Türkiye’de bu krizde toplumun yapici, yaratici ve dayanismaci kaynaklari da ortaya çikti. Saglik personelinin cansiperane çalismasi, onlarin kalabilmesi için bazi otellerin odalarini açmasi, dayanisma gruplarinin olusmasi, 3D teknolojisiyle gerekli malzemelerin üretilmesi, Büyüksehir belediyelerinin kisitli imkanlari ve engellemelere ragmen, gerekli oldugu anlasilan karantina kararinin inatla ilan edilmemesine ragmen yapabildikleri bambaska bir gelecegin pekâlâ da mümkün oldugunu aslinda gösteriyor. Hayatin asil aktigi yerler, ülkenin enerjisinin asil biriktigi alanlar olarak büyük sehirler ön plana çikiyor. Bunu engelleme çabalari, ülkenin merkeziyetçi zihniyetini deldirmem yaklasimi muhtemelen salginin dayattiklari karsisinda gerileyecektir. Albert Camus Veba romaninda salginla mücadelenin tek yolunun düzgün olmaktan geçtigini söyler. Romanin kahramani Doktor Rieux için de düzgün olmak isini iyi yapmaktir. O halde bugünün vebasi ile mücadele etmek yalnizca tibbi ya da siyasi bir konu olmanin ötesinde etik bir meseledir. Toplumlarin özünü ortaya çikaracak, Balta’nin kötümser tarafinda yer aldigi, insanlarin kisa vadeli çikarlariyla, daha iyi ve dayanismaci bir gelecek arasindaki tercihlerinin ne olacagini belirleyecek bir sinavdir hemen tüm toplumlarin karsi karsiya oldugu. Sonucu belli degildir. Ama tüm bunlarin ötesinde salgin büyük acilarin tasiyicisidir. Ölülerin cenaze

namazi kilinmadan gömüldügü, ailenin mevtayi göremeden onu son yolculuguna alisik olunan ve insani bir nebze rahatlatan ritüellerden geçirmeden apar topar göndermek zorunda kaldigi bir döneme girdik. Rober Koptas’in insanin ruhunu allak bullak eden yazisi bu aci durumu söyle tespit ediyor:

‘Ölüler gömülür, gözyaslari dökülür ve hayat sürer gider. Bizler ancak böyle devam edebiliriz hayata. Bugün yakinlarini kaybedenlerin ise böyle bir sansi olamayacak ve bunun belki su an tahayyül dahi edemeyecegimiz amansiz etkileri onlari ve belki sonraki kusaklari karabasanlara bogacak…Simdi bu sonsuz ve ugursuz silsileye bir de, üzerine apansiz, gizli sakli toprak örttügümüz insanlar ekleniyor…Onlar sevdikleriyle vedalasamiyor, sevdikleri onlari son bir kez öpemiyor, cansiz bedenleri yikanirken baslarindan asagi iki tas su dökemiyor, sogumus ellerine dudaklarini degdiremiyor, cenaze törenlerinde sevdiklerine sarilarak aglayamiyor, üzüntülerini, yaslarini yasayamiyorlar.’ Belki de böylesi bir acinin yarattigi toplu travma yazinin basindaki karamsarligi da önüne katip götürecek bir güç yaratacaktir. Kim bilir

Soli Özel

Back to top button