Kemal Burkay: Türkiye’nin adi, ‘Anadolu’ olmaliydi

Kürt Aydin Kemal Burkay, Hülya Okur’a konustu.”PKK tek yanli silah birakmali… APO ile protokol yaptim… Bir ülkenin iki resmi dili olabilir KCK, Murat Karayilan’a bagli… PKK’nin ordu içinde müteffikleri var… Duran Kalkan, derin devletin adami… Türkiye’nin adi, ‘Anadolu’ olmaliydi… Bahçeli milliyetçiligi tüketmekle mesgul… CHP, MHP’lesti Kiliçdaroglu, keske baris ve demokrasi için cezaevini göze alsa” diye konusan Burkay, çözümün yollarini Hülya Okur’a anlatti.
“Onun için, ‘Asil’ diyorum, hem kovandan bal alan kisi olmasi nedeniyle, hem yedeginin bulunmayisi, hem de meyveli agaç misali tüm agirligina ragmen boynunu egmeyerek, tabiata karsi koymasindan. Belki üzerinden dileklerimizi gerçeklestirmeyi umdugumuz bir Ardiç agaci, belki meyvelerinin yaninda taslarinin da oldugunu da bilen olgun ve bilge bir agaç kendisi Ama sundan eminim ki, o bir Hasit-i Perwer, maslahat yolunu takip eden bir Hazar Denizi. Onun farki, savasin adini agzina almadan, barisi savunmasi. Bu nedenledir ki, bu röportajin ön yüzündeki baris aniti resmini herkes göremeyebilir. Görebilenler için Kemal Burkay sizlerle ’
HÜLYA OKUR- HABERX
‘YOKSUL VE KÖYLÜ BIR AILEDE DÜNYAYA GELMISIM’
1937’de Tunceli’nin Mazgirt Ilçesi’nde dünyaya geldiniz. Nasil bir aile ortami ve nasil bir dünya karsiladi sizi?
Yoksul ve köylü bir ailede dünyaya gelmisim. Çok çocuklu tabi. Bazi kardeslerimiz daha çocukken öldüler. Annem 9 çocuk dogurmus, ancak 4’ümüz büyüyebildik. Babam egitmen olmustu. Askerlikte çavusluk yapmis. Onun egitmenlik yaptigi köyde okudum. Sonra ögretmen oldum ve daha sonra hukuk fakültesi…
‘TÜRKMEN DEGILIM’
Bir sürü mesleginiz var, onlari siralayacagiz ama… Gazi Üniversitesinden bir grup bilim adami, Türkmen asiretinden oldugunuz tespitinde bulunmuslardi. Asiretiniz Sadilli asiretinin Türkmen orijinli oldugu iddia edilmisti. Bu iddiada oldugu gibi Kürt kökenli oldugu halde kendisini Türk, Türkmen kökenli oldugu halde kendisini Kürt olarak tanitanlardan misiniz?
Hayir dogru degil. O ciddi bir arastirma degil. Türkiye’de Kürtlerin kökenini çarpitmak için yapilan çabalardan bir tanesinin ürünü. Böylesi bilim adami geçinen bazilari, ne yazik ki buna alet oluyorlar. Ben Türkmen de olabilirdim tabi, bununla kiyamet kopmazdi, ama Türkmen degilim, Sadiyan asireti bir Kürt asiretidir, Sadilli degil, ayrica. Kürtleri asimile etme sürecinde, Kürt asiretlerinin adlarini bile çarpittilar. Sadiyan asireti, eskiden beri ünlü bir Kürt asireti. Ve hem bizim yörede var hem de Koçgiri yöresinde ve Erzurum’da var; hatta Horasan’da bile var. Ama Horasan’a sonradan gitmisler, Osmanli-Iran savaslari sirasinda bir bölümü oraya göç etmis ve Horasan’a yerlestirmisler. Bunlar her yerde Kürtçe konusurlar. Yani Türkçe, Türkmence konusan bir Sadiyana rastlanmamistir.
‘HERSEYE KÜRT PENCERESINDEN BAKMADIM’,
‘KÜRT YURTSEVERIYIM AMA AYNI ZAMANDA BIR DÜNYALIYIM’
Inkar edilemeyecek tanimlar var sizin için. ‘Kürd’üm, sosyalistim, yazarim, dünya vatandasiyim. Bu kimliklerin her biri esit önemdedir, biri digerinden öncelikli degildir’ diyorsunuz. Peki Kürt bir aydin olarak kendinizi en çok neyle vazifelendirdiniz?
Tabi ülkenin, halkin içinde yasadigi sorunlardan kopuk olamam. Belli bir bilinç kazandigim günden beri, ki bu daha çok üniversite yillarina rastliyor. Bizim çocuklugumuzda hem Kürt hareketi, hem sol hareket canli degildi. Kürtler sindirilmislerdi, Kürt sorununu tartismak bile tehlikeli sayiliyordu. Insanlar bunu ancak fisilti halinde konusabiliyorlardi, o da çok az sayida insanlar. Kürt meselesinden söz etmek oldukça tehlikeliydi. Solcular da belli operasyonlar yasamislardi, o da fisilti halinde konusulan bir seydi. Ama üniversite yillarinda ben hem Kürt sorunuyla tanistim, hem sol hareketle. Kisiligimde her ikisi de etkili oldu. Bir bakima birlestirdim onlari. Yani hem emekçilerin haklari, hem de Kürtlerin hak ve özgürlükleri için mücadele etmek, bana birbiriyle çelismeyen bir bütün olarak göründü. Benim kisiligim öyle sekillendi. Bir sosyalisttim, bir Kürt yurtseveriydim, ama öte yandan tabi ki bir dünyaliydim. Benim Kürt sorununa bakis açim, hiç bir zaman dar Milliyetçi olmadi. Her seye Kürt penceresinden bakmadim; bir insan oldugumu unutmadim, bir dünyali oldugumu unutmadim. Ve dünyanin öbür ucundaki insanlarin sorunlarini da kendi sorunlarim gibi bildim.
‘SILAHTAN, ÇATISMADAN ORTAMI TERÖRIZE ETMEK ISTEYENLER YARARLANDI’
Ismet Berkan, ‘Kemal Burkay’i rahmetli Bülent Ecevit’e benzetebilir, biraz naif bulabilirsiniz belki; ama inançli bir barisçi olduguna, her sart altinda kendi inançlarini tavizsiz savunduguna kusku yok.’ diye yazmisti. Taraflari kirmayan söylem gelistirmeniz kisisel bir özelliginiz mi ,vatani bir görev bilincinden mi?
Tabi bu bir üslup. Benim üslubum çok yumusak midir, bilemiyorum. Barisçi oldugum dogrudur. Özellikle de silahlarin fayda yerine zarar verdigi bir ortamda, iyi hesap yapmak gerekir. Silah tutkusu kendi basina bir amaç olamaz. Ama insanlarin özgürlük mücadelesinde silah kullandigi dönemler de olmustur, devrimlerde bunlar olmustur. Bunlari tümden yok sayamayiz. Vietnam halki bir ulusal kurtulus mücadelesi verdi. Cezayir halki, bir ulusal kurtulus mücadelesi verdi. Bunlar silah da kullandilar. “Ha bu olmamaliydi” denemez. Marks’in deyisiyle, bazi seyler baska türlü olamadigi için öyle olmustur. Öte yandan bu su demek degildir: her kosulda silahi abartmak, bir fetis haline getirmek ve bir çözüm unsuru saymak… Hayir. Günümüzde silah kullanilmadan da bazi sorunlari çözmek mümkündür. Ben de bizim kosullarimizda silahin bir sonuç vermeyecegi inancindaydim, güç dengelerini degerlendirerek bu sonuca vardim. Ve ülkemizdeki kosullar, uluslararasi kosullar bana göre silahli eylemden çok, barisçi siyasal eylemin sonuç vermesine daha uygundu. Onun için hem Türkiye Isçi Partisine girdigim günden beri, hem de Kürdistan Sosyalist Partisi’nde ayni görüsleri savundum. Yanildim mi? Bence yanilmadim; çünkü Türkiye’de ne sol, ne de Kürt hareketi son 30 yil içinde silahla bir sonuca varamadi. Ama aksine, silahlar, çatismalar yardimiyla ortami terörize etmek isteyen güçler(militarist, darbeci) yararlandi bundan. Su anda yargilanmakta olan, yargi süreci baslayan 12 Eylülcülerin de yaptigi bu oldu. Solun ve Kürt hareketinin içine kendi elemanlarini sizdirarak, kiskirtarak, baski yaparak bir bakima terörize ettiler ve bundan yararlanip darbe yaptilar. Bundan da ülkemiz bir sey kazanmadi.
‘SOL ÇIZGISINDE OLDUGUM IÇIN ARANIYORDUM’
12 Eylül darbesinde vatandasliktan çikarilmis, Turgut Özal döneminde ise 1992’de çikarilan bir yasa ile yurttasliginiz iade edilmisti. Vatandasliginizi tahkik noktasina tasiyan seyler nelerdi? Bugün onlarin tamami ortadan kalkti mi?
12 Eylül rejiminin ardindan binlerce insanimiz,; solcu, Kürt, demokrat hatta barissever; bunlar ülkeyi terk etmek zorunda kaldilar. Çünkü ülke bir açik hava hapishanesine döndü. Ben de bunlardan biriyim. Ben darbe olmadan önce çikmistim, bir kaç ay sonra darbe oldu, dönemedim. Tabi aranan kisiler arasindaydim ben de. Biz herhangi bir silahli mücadeleye girmemistik, elimize silah almamistik; ama yayin yapmistik, görüslerimizi söylemistik, Kürtler ve emekçiler için hak taleplerinde bulunmustuk. Bu yüzden araniyordum. Vatandasliktan çikarildim. Bu Özal dönemine kadar devam etti. Özal döneminde beli bir yumusama oldu. Türkiye, bizim vatandasligimizi çikardigi bir kanunla iade ederek, uluslararasi planda bir düzeltme yapmaya çalisti. Özal’in yaptigi, olumlu bir isti.
‘TÜRKIYE 30 YILINI KAYBETTI’,
’12 EYLÜL DARBESI OLMASAYDI BELKI DE KÜRT SORUNUNU ÇÖZMÜSTÜK’
Yurtdisina çikis hikayeniz, darbenin ayak sesleri ile oldu. Suriye’den disari çikmak zorunda kalisinizin acisini, geri dönüs hediyesi unutturdu mu?
Dogrusunu isterseniz, 31 yil uzun bir zamandir. Baslangiç dönemindeki acilar, etkinligini yitiriyor. Yani su anda bir aci var mi, onu hissediyor muyum, düsünmeliyim. Rahatim su anda. Ama elbet en verimli yillarimi yurtdisinda geçirdim. Ve ülke 30 yilini kaybetti. Bunun olumsuz etkileri, bir süre daha devam eder. Hala toparlanmaya ve yaralarimizi sarmaya çalisiyoruz. Ben yasli bir insan olarak ülkeme döndüm, toplumun belli beklentileri var, hem Kürtlerin hem de Türk demokratlarinin, barissever insanlarin. Sorumluluk duyuyorum. Diyelim ki benim yasimda bir insan, kösesine çekilmeyi ve dinlenmeyi düsünür artik. Ben de düsünmedim degil; ama ne yazik ki insanlarin bir beklentileri de var. Bu nedenle hala yapabilecegim seyleri yapmak istiyorum. Gençligimiz gitti Halbuki daha o zaman darbelerle, baskilarla engellenmeseydi, bu enerjiyi, bilgiyi, birikimi, ülkenin demokratiklesmesi, özgürlesmesi için harcayabilirdik. Belki de toplum -Kürtler, Türkler olarak- bugün çok farkli bir noktada olurduk. Belki Kürt sorununu simdi çözmüstük. O durumda ülkemiz çok daha demokratik bir ülke olacakti ve bugün yüz yüze oldugumuz birçok sorunla bogusmayacaktik. Bunu düsündügünüz zaman, tabi ki aci duyuyor insan. Kisisel olarak degil; kisisel acilar asilabiliyor, toplumsak acilar ve hala süregelen seyler, insana onu hatirlatiyor.
‘BENIM MÜCADELEMDE TUTARSIZLIK DIYE BIR SEY YOKTUR’,
‘SOL, DIS POLITIKADA ANTI AMERIKANCILIGI, IÇ POLITIKADA ANTI AKP’CILIGI OTOMATIGE BAGLAMIS’
Beklentiler dediniz de….Dersim’de ‘Pir Sultan Abdal’la ilgili tiyatroyu basanlara karsi TIP saflarinda savastiginizi söyleyen Ömer Agin, sizden, Behice Boran’in tavrinin tipkisini beklemenin hakki oldugunu belirtmisti. Sizin için beklentileri ne kadar fazla?
Ömer Agin’in beklentileri nedir bilmiyorum, herkesin beklentileri farkli olur. Ben yurt disinda da bu tür tavirlari gördüm, döndükten sonra da. Insanlar genellikle ön yargili oluyorlar. Saflarini seçmisler, bu durumda kendileri gibi davranmayanlari suçlamaya çok hazirlar. Bunu asmamiz gerekiyor. Hosgörü kazanmadikça, birbirimizi anlamaya çalismadikça sorunlari da kavrayamayiz ve çözemeyiz. Onun için bahsettiginiz arkadas, Behice Boran’in tavri derken neyi bekliyor benden, bilemem. Behice Hanim sevip saydigim bir insandi, gurbette öldü. Ben de acaba gurbette mi ölmeliydim? Bu muydu bekledigi? Benim mücadelemde tutarsizlik diye nitelenebilecek bir sey yoktur. Ben döndükten sonra bazilari böyle göstermeye çalistilar. Ben önyargili degilim, bence bu kusur degil, meziyettir. Önyargilar solun birbirini anlamasini zorlastirdi, sol örgütler arasinda mezhep kavgalarina yol açti. Eger 12 Eylül darbesi olduysa, biraz da bundan oldu. Solun bir kesimi, dis politikayi, anti-Amerikanciligi otomatige baglamis, iç politikayi ise anti- AKP otomatigine… Böyle politika olmaz. Sol, çagimizdaki degisimi görebilmeli. 1915’lerde yasamiyoruz, Marks döneminde de yasamiyoruz. Sol, politikalarini yenilemeli. Kürtler de öyle yapmali, politikalarini yenilemeliler bence.
‘GITTIGIMIZ DÖNEMDE DEVLETTEN KAÇTIK, GELDIGIMIZ DÖNEMDE ISE HÜKÜMET ADAMLARI BIZE ‘HOSGELDINIZ’ DEDILER’,
‘KÜRT OLDUGUMUZU SÖYLEDIGIMIZ IÇIN ÜLKEYI TERK ETMEK ZORUNDA KALDIK’
Behice Boran gibi yurtdisinda mi ölmeliydim, dediniz de…1950’li yillarda vatandasliktan çikarilan, vatan özlemiyle ölen Nazim Hikmet’e göre daha mi sansliydiniz, mücadelenizin uzaklarda sonlanmasi sizi daha mi kahraman yapardi?
Yo, hayir. Diyorum ya, bazi insanlar önyargilarla konusuyorlar. Ben yurtdisindayken de, niye yurtdisindayim diye elestirilerle çok karsilastim; niye ülkeme dönmüyorum, ülkemde degilim? tabi kosullari yoktu, olsaydi gittigimin ertesi günü belki dönerdim. Ve zaten bu kadar çok kalacagimi da hiç bir zaman düsünmemistim. Dönüs kosullarim yoktu. Mesele gurbette ya da burada ölmek degil, bence mesele, insanin ilke-prensip sahibi olmasidir. Çikar için dogru bildiginden caymamasidir. Ben 75 yillik hayatim boyunca tutarsizlik diye nitelenebilecek bir sey göstermedim. Nazim’a göre sansli sayiliriz elbet; Nazim uzun yillar ülke hasretini çekti ve gurbette öldü. Bizimkisi öyle olmadi. Ben ve pek çok insan dönebildik. Bu ayni zamanda ülkemizdeki degisimi de gösteriyor. Nazim gurbete çiktigi zaman sol hareket yasakliydi, görüslerini özgürce dile getiremiyordu; ama simdi ülkede komünist partiler serbestçe faaliyet gösterebiliyor, sol rahatça örgütlenebiliyor. Ben yurtdisina çiktigim zaman Kürt meselesi yine öyleydi. Bir makale yüzünden tutuklanabiliyordunuz. Yani bir bakima, Kürt oldugumuzu söyledigimiz için, Kürtlerin haklarini savundugumuz için ülkeyi terk etmek zorunda kaldik. Bir bölümümüz iskence evlerine girdik, bir bölümümüz gurbete gittik. Ama döndügüm zaman Istanbul Vali muavini bana havaalaninda, Kürtçe, ‘Hos geldiniz’ dedi. Bu da bir degisimi gösteriyor. Bir Bakan, geldigimin ertesi günü benimle görüsmek istedi. Kültür Bakani Sayin Günay, otele kadar gelme nezaketini gösterdi. Bu da olumlu bir degisimi gösteriyor. Bazilari bunu anlayamiyor. Birileri yazdi: “Nasil olur da bir sair bir bakanla Türk bayragi önünde görüsür?” Bu ülkenin bir bayragi var. Bir Bakan da o bayrak önünde açiklama yapabilir ve ben orada bulunabilirim. Bunda o kadar öfke duyulacak ne var ki? Sembollere göre siyaset yapilmaz. Degisimi görmek lazim. Gittigimiz dönemde devletten kaçtik, geldigimiz dönemde ise hükümet adamlari bize ‘Hos geldiniz’ dediler. Ama her sey çok mu degisti, bütün istediklerimiz yerine geldi mi? hayir. Tabi ki her sey güllük gülistanlik olmus degil; ama biz de daha da iyi olmasi için çaba gösteriyoruz. Dün yurtdisinda gösteriyordum, simdi yurtiçinde devam ediyorum.
“AYAGIMIZ ORADA BASIMIZ BURADAYDI”
Stockholm’ü çok sevdiginiz halde bir siirinizde söyle diyorsunuz: ‘Ben burada bir yabanciyim. Öfke isyan aciyim’ bunlari da yasadim’. Peki kendinizi ülkenin yabancisi gibi hissetmemek, aidiyetlik duygusunu kaybetmemek için neler yaptiniz?
Stockholm’de çok uzun bir zaman kaldim. 31 yil. Orasi da benim bir tür vatanim oldu. Zaten oranin vatandasligini da aldim. Stockholm, bir sair için siir yazdiracak kadar güzel bir sehirdi. Ailem oradaydi ama buna ragmen zaman zaman kendimi bir yabanci gibi hissettim. Yani o demokratik ülkede, son derece rahat kosullarda… Siirlerime de bunu yansittim. Çünkü biz, belli inançlari olan, belli bir mücadelenin içindeki insanlardik. Gurbete çikis özgür tercihimiz olmamisti. Zorunluluktandi, bu nedenle de aklimiz hep ülkedeydi. Bazi arkadaslarimizin deyisiyle, “Ayagimiz orada basimiz buradaydi.” Ve ülkede olup biteni günü gününe izledik, orada da ülkenin sorunlariyla yasadik. Orada da bihayli Türk, Kürt var. Onlarin dernekleri var, siyasi partileri var, kültürel çalismalari var. Bütün bunlarin içinde olduk, o yüzden ülkeden hiç kopmadik. Görüslerimizi yazdik, ilettik, basildi. Burada benim bir çok kitabim basildi, anilarimin son iki cildi de dahil olmak üzere onlarca kitabim basildi. Burada çikan gazetelere, dergilere sürekli yazilar gönderdim. Dönemim sagladigi olanaklara uygun olarak, televizyon, internet, cep telefonundan yararlanarak, ülkedeymis gibi adeta mücadelemizi sürdürdük.
‘BENIM GÖSTERECEGIM ÇABALAR, HALKIN TALEPLERINE UYGUN DÜSÜYOR’
Mücadelenizin beklentiler noktasina dönecek olursak, Bülent Arinç,’ Kemal Burkay’dan beklentimiz bu güzel ülkenin güzel insanlari arasindaki kardes kavgasinin sona ermesi için bir aydin sorumlulugu ile çaba göstermesidir.’ demisti. Çabalamak istediginizde karsilastiginiz en büyük zorluk nedir?
Ben ülkede baris ve demokrasi mücadelesine destek vermeyi esas amaç olarak belirledim. Daha gelmeden önce de, gittigim zaman ne yapabilirim, diye düsündüm. Silahlarin susmasi, ülkeye baris gelmesi, Kürt sorununun esitlik temelinde çözümü konularindaki görüslerimi yurt içinde de sürdürürüm diye düsündüm. Bana göre toplumumuzun ihtiyaç duydugu budur. Uzun yillardir bir tür iç savasin acisini çekmis, önemli bedeller ödemis olan kesimler artik silahlarin susmasini istiyorlar. Toplum çatismadan bikmis. Hem Kürtler, hem Türkler… Her iki kesimde de belki hala siddetten yararlananlar vardir, bunlar silahlarin susmasini da istemezler, bundan rant saglayanlar da var; ama halkin ezici çogunlugu öyle düsünmüyor.Hhalkin çikarlari, çatismada degil, baristadir. Tabi ayni zamanda demokraside ve özgürlüklerdedir. Benim gösterecegim çabalar, halkin taleplerine uygun düsüyor. Bu yüzdendir ki iyi karsilandim. Arkadaslarim, dostlarim ülkenin degisik yerlerinden kosup geldiler. Bunlar benim görüslerimden, siyasi tutumumdan dolayi idi. Daha sonra sokaklarda benim gelisimi iyi gören, bunu sicak bir yürekle dile getiren birçok insanla karsilastim.
‘BEN AK PARTILI DEGILIM, BANA ‘HOSGELDINIZ’ DEDIKLERI IÇIN AK PARTILI OLACAK DEGILIM’
‘KULLANILMAYA MÜSAIT BIRI DEGILIM’
Bülent Arinç, bir soru üzerine sizi, PKK’ya ya da Abdullah Öcalan’a karsi kullanmanin akillarindan dahi geçmedigini belirmisti. Siz böylesi bir pozisyonda kalsaniz, bunun adina “kullanilmak” der misiniz?
O sekilde haksiz suçlamalar oldu. Sanki AK Parti hükümeti beni, kendi rakiplerine karsi kullanacakmis gibi. Sayin Arinç da ondan sonra bunlari söyleme geregini duydu. Ama beni taniyanlar, benim kullanilmaya müsait bir insan olmadigimi bilirler. Ben barisçi, yumusak bir insanim; ama ayni zamanda kendi tutumum, görüslerim nedeniyle de inatçi bir insanim. Benim bütün hayat hikayem bunun kanitidir. Hiçbir zaman post için görüslerimi degistirmeye tenezzül etmedim. AK Parti konusunda da tavrim farkli degil. Ben AK Partili degilim, bana ‘Hos geldiniz’ dedikleri için de AK Partili olacak degilim. Ama o tavir uygar bir tavirdir. Bana gösterilen dostça tavirdan sikayetçi de degilim.
‘PKK’YI 12 EYLÜL ÖNCESINDEN BERI ELESTIRIYORUM’,
‘DEVLET ÖCALAN VE PKK ILE GÖRÜSÜYOR’
PKK ile görüsmeler sirasinda, size sözcülük, aracilik, danismanlik görevi verilse ne yaparsiniz?
PKK konusunda benim elestirici tavrim öteden beri vardir. Bu da dogal. PKK’nin yaptigi yanlislari basindan beri elestirdim; bazen sert bir sekilde elestirdim, bazen PKK’nin bu yanlislardan kurtulmasi için çaba gösterdim. Bazilari buna bakarak, benim PKK karsitligi yaptigimi düsünebilirler. PKK’yi 12 Eylül öncesinden beri elestiriyorum. Bunun AK Parti politikalariyla bir ilgisi yoktur, PKK yanlis yapmasa ben de elestirmem. Görüsmeler içinse benim danismanlik yapmam söz konusu degil, ona gerek yok. AK Partinin yeteri kadar danismani var. Ama baris sürecine katkida bulunabilirim. Bunun için Öcalan ile görüsmek gerektigini düsünmüyorum. Hükümet veya onun onayiyla bazi kurumlar, örnegin MIT, zaten belli dönemlerde Öcalan ile PKK ile görüsüyor. Ama ben çözüme, diyaloga iliskin görüslerimi zaten söylüyorum. Bunlar gizli kapakli degil. PKK’nin da, Öcalan’in da bundan haberi var. 1993 yilinda, Sam’da Öcalan ile bir protokol imzaladik. O protokole ben hala sadigim. Silahlarin tümden susmasi isteniyordu, Kürt sorununun çözümü için Türk tarafina 10 maddelik belli talepler iletilmisti, bunun yani sira sorunun nihai çözümü için federasyon olabilecegi söylenmisti… Bunlar benim bugün de savundugum seylerdir.
‘BIZ PKK’DAN ÇOK DAHA ESKI BIR ÖRGÜTÜZ’,
‘ÖCALAN, “DEVLETIN SIRTINDAN PKK GIBI BIR ÖRGÜT YARATTIM” DEDI’
PKK ile aranizin açildigi zamanlara dönmek isterim…PKK’nin hakkinizda ‘hiç iyi bir sey düsünmedigini’ söylüyorsunuz. Peki PKK ile aranizi açan sey, silahlari birakmalari noktasinda mi, ‘Biji Serok Apo’ (Yasasin Baskan Apo) gibi sloganlar nedeniyle mi, yoksa daga çikmak için hiçbir neden yok, deyisinizle mi ilgiliydi?
Benim PKK’da elestirdigim, iliskilerimizin gerilmesine yol açan nedenler çok çesitlidir. Bir kere PKK, sahneye çiktigi günden beri bizi düsman ilan etti. Biz PKK’dan çok daha eski bir örgütüz. Benim siyasi mücadelem TIP ile basliyor. 1960’li yillardan basliyor, bugüne kadar geliyor. 1974’te de Kürdistan Sosyalist Partisini kurduk. O zamanlar Öcalan henüz sahnede yoktu. Öcalan sahneye 1978’lerden itibaren çikti. 1978, PKK’nin kurulusudur. Ve çikar çikmaz, bizi düsman ilan etti. Yalniz bizi degil, o dönemde var olan tüm Kürt gruplarini, Kürt siyasi hareketini bir bütün olarak düsman ilan etti ve dedi ki, “Benim Kürdistan’i kurtarmam için bunlari öncelikle ortadan kaldirmam gerekir” Bu olacak sey degildi… Gerçekten Kürt halkinin özgürlügü için mücadele eden herhangi bir örgüt bunu yapmazdi. Bunu ancak Kürt halkina zarar vermek isteyen bir örgüt yapardi. Öcalan daha sonraki açiklamalarinda bunu söyledi zaten. Sunu söyledi:” PKK kuruldu, 3 yil süreyle ekmegimizi, silahimizi devlet verdi ve korumamizi devlet sagladi” Öcalan bunu röportajlarinda söyledi, kitap halinde çikti…Yani Öcalan bazen oldukça açik konusan bir insan. Ha bunlari niye söyledi o ayri bir konu. “Devletin sirtindan PKK gibi bir örgüt yarattim” diyor. Daha sonra da Öcalan bize karsi bu yöntemleri sürdürdü. 1985-86 yillarinda yurtdisinda, derneklerimizi yaktilar. Nevruz gecelerimize saldirdilar, arkadaslarimizi vurdular.
‘PKK, KÜRT HAREKETINDE TEKEL KURMAK ISTEDI’,
‘PKK’DAKI DAHA IKTIDAR OLMADAN, DIKTATÖRLÜK ANLAYISI’,
‘PKK IÇINDE HIÇ BIR ZAMAN DEMOKRASI OLMADI’
Biz hiç bir zaman PKK’ya böylesi bir siddet yöneltmedik. Onlari elestirdik ama ayni yöntemlerle cevap vermedik. Çünkü o yöntemlerin yanlis oldugunu biliyorduk, bizi bir kör dövüsüne sürükleyecekti, bundan uzak durduk, bilinçli bir sekilde Ama buna ragmen PKK, bizim yakamizi birakmadi. Çünkü PKK, Kürt hareketinde tekel kurmak istedi. Benim disimda kimse olmasin anlayisiydi bu. Daha iktidar olmadan diktatörlük anlayisi Zaman zaman iliskilerimiz yumusadi. Bahsettigim protokol döneminde(1993) mesela. Sonra yine sertlesti. Mesela 2000’li yillarin basinda, PKK, güney Kürdistan’da bir grup insani tutuklamisti. Bunlarin idam edilecegi söylendi, ben de yayinladigim bir demeçle bu insanlarin hayatlarina dokunulmamasini istedim. Yani farkli görüslerden dolayi insanlari cezalandirdiklarini biliyordum, böyle seyler çok oldu PKK’nin içinde. PKK içinde hiçbir zaman bir demokratik bir islerlik olmadi. Farkli düsünenleri en acimasiz sekilde cezalandirdilar ve bu çogu zaman da ölüm oldu. Ama bildiri yayinladim ben de. Bu bildiri nedeniyle tekrar bana karsi bir kampanya açtilar. Beni suçladilar. Simdi de son dönemde bana karsi yeniden bir kampanya açtiklarini görüyorum. Murat Karayilan, aleyhime yazdi, Duran Kalkan daha önce yazmisti(Selahattin Erdem adiyla), arkasindan Cemil Bayik yazdi, baskalari yazdi, sol kesimden bazi devsirmeler de Bana karsi bir kampanya açtilar, belli. Neden? Ben PKK aleyhinde, kanal kanal gezip konusuyormusum Benim kendi televizyon kanalim yok, PKK’nin 3-4 tane var, sabahtan aksama kadar düsüncelerini söylüyorlar, baskalarini suçluyorlar. Benim hizmetimde olan özel bir kanal yok. Ama medyada çesitli kanallar benimle söylesi yapmak istiyorlar, firsat buldukça yapiyorum. Bu kadar hakkim yok mu?
‘ABDULLAH ÖCALAN KÜRTLER ARASINDA KENDISINI PUTLASTIRDI’,
‘ÖCALAN’IN ISTEGINE GÖRE GÜLÜP, AGLAMIYORUZ’
1999 yilinda PKK ile aranizdaki kavga, sizin Öcalan’in putlastirildigini söylemeniz, PKK yandaslarinin PSK’yi “bölücülükle” suçlamasi üzerine büyümüstü Bu kavga simdi alevlenerek devam ediyor yani?
PKK’nin yöntemlerini de elestirdik. Mesela bize karsi siddet kullanmasini elestirdik. Bunun disinda, kendi içinde demokrasinin olmamasini, kendi içindeki muhalif seslere siddet uygulamasini, zaman zaman halka siddet uygulamasini tabi ki elestirdik. Bunlar devrimci yöntemler degil. Bunun disinda elestirdigimiz seyler de var, iste su kisi putlastirma meselesi Bu da devrimci ve demokratik bir yöntem degil. Kisi putlastirma, bir sapmadir. Devrimci hareketlerde bu tür sapmalar yasanabilir, mesela Stalincilik, Dünya Sosyalist Hareketinde böylesine bir sapmaydi. Bunun asiri örneklerini bugün de görebiliyoruz. Mesela Pol Pot Rejimi böylesiydi. Kizil Kmerler, Kamboçya’da yabanci güçlere karsi bir savas yürüttüler, ama iktidara geldikten sonra öylesine cinayetler islediler ki 2 milyon Kamboçyaliyi kirimdan geçirdiler. Entellektüel olmak bir suçtu, gözlük kullanmak bile bir suçtu onlar için! Bu korkunç bir sapkinliktir, devrimcilik degildir. Nitekim Kamboçya halkini Pol Pot rejiminden kurtarmak da Vietnam halkina düstü. Simdi Kuzey Kore’de görüyoruz bunu. Hem komik hem trajikomik bir durum. Devlet Baskaninin putlastirilmasi…Simdiki Baskanin, dedesi de, babasi da böyle putlastirildi. Bu olacak sey degil. Bir insan olaganüstü bir hale getiriliyor, tanrilastiriliyor, buna karsilik da toplum alçaltiliyor. Yani siz, sizi yöneteni o kadar büyütürseniz, kendiniz alçalirsiniz. Bir toplumun, toplu olarak aglamasi, aglamaya zorlanmasi ne demek? Ben söz konusu manzarayi gördügüm zaman tiksinti duyuyorum. Onun için bizim elestirilerimiz bosuna degil. Bunlar, dünyamizda yasanan seyler, Ortadogu’da devleti yönetenleri putlastirma modasi yeni bir moda degil, eskidir. Son örneklerinden biri, Saddam Hüseyin’di. Kaddafi Libya’da, Hafiz Esad Suriye’de kendilerini putlastirmislardi. Abdullah Öcalan da Kürtler arasinda kendisini putlastirdi, bir bölümünde en azindan. Bunu tamamlayabilmis degil. Henüz Öcalan’in istegine göre gülüp, aglamiyoruz. Ama öyle yapanlar var. Bunlarin durumunu ben dogal karsilamiyorum, bu bir sapma halidir. Bu bizim için ayiptir. Kürt toplumunun böyle bir toplum olmasini istemiyorum. Biz Kürtlerin özgür olmalarini istiyoruz, yoksa put yaratmalarini degil.
‘BENIM IÇIN BIR AF SÖZ KONUSU DEGIL’
Dediniz ya, PKK’nin kendi kanallari var, ben çagrildigim yere gidiyorum diye. Öcalan, sizin 35 yillik cezanizin bir gecede kalkisiyla, KCK tutuklularina karsi muamele farkliligina dikkat çekmis, KCK tutuklularina bir kelime Kürtçe konusmasi izin verilmezken, size resmi kanalda Kürtçe konusturulmasini elestirmisti. Böyle bir çifte standart var mi?
Benim 35 yillik cezam affedilmis degil. 35 yillik cezam yok. 31 yil önceki davadan söz edilebilir. 1980’de açilmis bir davaydi, 2011 yilinin basinda bu dava düstü. 31 yilda en büyük davalar düser. Benimki siyasi bir davaydi. Böylesi davalarda zaman asimi 10 yildir, uzatmalarla birlikte 15 yila kadar gidebilir. Aslinda o dava zoraki uzatilmisti. Daha 15-16 yil öncesi düsmesi gerekirdi. Dolayisiyla bana yapilmis bir iyilik falan yok. Hakkimdaki dava talik edilmisti, mürur-u zaman nedeniyle düstü. Ikincisi, benim için bir af söz konusu degil, bunu yapan da yargi, ama o yargi gecikmis zaten. Bunun hükümetle bir ilgisi yok.
‘KCK, ILLEGAL BIR ÖRGÜT VE MURAT KARAYILAN’A BAGLI’,
‘ BDP’LI POLITIKACILAR, KCK’YA ÜYE EDILIYOR’,
“BIZ DILENCI DEGILIZ, ESIT HAKLAR ISTIYORUZ”
KCK olayina gelince…KCK nedir? KCK, legal bir parti midir, degil, KCK illegal bir örgütlenme. Legal parti var, kendilerinin destekledigi BDP. Seçimlere giriyor, 100’e yakin belediye ellerinde, 30’u askin milletvekili ve önemli bir kitle destegi var. Peki bu varken KCK’ya neden ihtiyaç duyuyorlar? Eger illegal örgütse PKK var, silahli gücü de var. Bu silahli gücün basinda da Murat Karayilan var. KCK da ona bagli. Yani siz, legal planda mücadele eden BDP’li politikacilari aliyor, KCK gibi bir illegal örgüte üye ediyorsunuz. O illegal örgüt de Murat Karayilan’a, yani silahli mücadele yürüten birisine bagli Bu olacak sey midir? Ondan sonra da bu davalar niye var, diyorlar. Bu davalar olur. Sen illegal örgütleniyorsun, hem de silahli mücadele yürütüyorsun, savastigin güç de seni tutukluyor. Sorun burada. Sanki sivil politikacilar tutuklaniyormus gibi bir numara! Hayir, KCK, illegal bir örgüttür, niye buna gerek duyuyorlar? KCK tutuklamalarini siyasi yönden yanlis buldugumu söyledim; ama hukuksal açidan aldigimiz zaman illegal bir örgüt, silahli bir örgüt ve savasan bir örgüt Savasanlar için bu bir sürpriz midir? Bana gelince, barisçi çözümden, legal çalismadan yanayim, bu asamada illegaliteye de gerek olmadigini düsünüyorum. Bir tanesi söylemis: “Kemal Burkay federasyon istedigi halde ona dokunmuyorsunuz, ama demokratik özerklik isteyen, yani sistem içerisinde kalip, fazla bir sey istemeyenlere niye dokunuyorsunuz?’ Ben federasyon istiyorum, ama elimde silah yok. Ben kimseyi öldürmedim ve öldürmüyorum. Bu çok farkli. Öteki demokratik özerklik diyor, bir sey istemiyor, ama elinde silah var Niye silah var elinde? Yani madem bir sey istemiyorsun, niye ölüyorsun, niye öldürüyorsun? Ortaligi karistirmak, süreci sabote etmek için mi? Bakin, ben silahlarin susmasini, Kürt halkinin mücadelesinin barisçi yöntemlerle yürütülmesini istiyorum. Ayni zamanda Kürt halkinin tüm hakli taleplerine sahip çikiyor, esitlik temelinde bir çözüm istiyorum, federasyon diyorum. Diyorum ki “Biz dilenci degiliz, esit haklar istiyoruz.”
‘BDP’LILERIN ISTEDIGI ÖZERKLIK, SADECE BIR KANDIRMACA’,
‘FEDERASYON VEYA OTONOMI BIR ÜLKEYI PARÇALAMAZ’
Leyla Zana, ‘Kürtler, kendi topraklarinda kendi geleceklerini belirleme hakkina sahip olmali. Özgürlük, özerklik, federalizm ve bagimsizlik da Kürtlerin hakki. Örnegin Türkiye, Almanya’daki gibi bir federal sistem olusturabilir,’ diyor, ama federasyon halklari düsman etmeden nasil olur?
Hayir , ister özerklik olsun, ister federasyon, ülkeyi bölmez. Ha sunu da söyleyeyim: BDP’lilerin istedigi özerklik, özerklik falan degil, hiçbir sey degil, sadece bir kandirmaca. Ve böyle bir kandirmaca için savasmalarini anlayamiyorum. Kürtleri oyalamak için çikarilmis, bos bir sey. Zaten taleplerini 6 ayda bir degistiriyorlar. Bizim istedigimiz federasyon ise, esitlik temelinde bir çözümdür, dünyada pek çok örnegi vardir. Federasyon veya otonomi bir ülkeyi parçalamaz. Tam tersine federal biçimler farkli halklarin, farkli etnik gruplarin bir arada yasamasi için hayata geçirilen biçimlerdir. Mesela Leyla Zana da misal vermis, Quebec (Kebek) olayi… Kanada’da Quebec bölgesi, Fransizca konusan bölgedir, ayrilikçi bir partisi de var. O parti Quebec’in, Kanada’dan tümden ayrilmasini istiyor, ayri bir devlet olmasini istiyor . Ama Kanada da, o bölgeye çok genis bir otonomi tanimis, resmi dili Fransizca, yerel parlamentosu var, yerel hükümeti var. 3 yil önce bir referandum yapildi, Quebec halkina soruldu, “Ayri mi yasamak istiyorsunuz, yoksa otonom statü içinde Kanada ile birlik halinde mi?” diye. Quebec halki, otonom statüyü tercih etti, ayriligi istemedi. Öyle olunca Türkiye’de bazilarinin federasyonu veya otonomiyi ayri devlet, parçalanma gibi göstermeleri yanlistir. Federal bir çok devlet var; Almanya, Isviçre, Belçika, Rusya, Çin…Onlarca örnek verebilirim. Irak da öyle. Irak’ta Güney Kürdistan, yani Kürt bölgesi federal bölgedir. Erbil’de Kürtlerin kendi hükümeti var, kendi parlamentolari var, Kürt dili de Irak’ta resmi dildir.
‘BIR ÜLKENIN BIRDEN FAZLA RESMI DILI OLABILIR’,
‘KIBRIS’TA FEDERAL ÇÖZÜMÜ BILE AZ BULUYOR, KONFEDERAL ÇÖZÜM ISTIYORUZ’
Bir gün Gazetesine, 2009 yilinda, ‘Kürtçe de Türkçenin yani sira ülkenin resmi dili olmali.’ diye demeç verdiniz, hala ayni seyi düsündügünüzü biliyoruz; fakat, bir ülkenin iki tane resmi dili nasil olabilir, bunun da bir örnegi var mi?
Birden çok resmi olabilir. Ikiden çok resmi dili olabilir. O ülkenin etnik yapisina bagli bir olaydir bu. Yani tek dil konusan bir ülke ise, iki tane resmi dil tabi ki olmaz. Birden çok dil konusuluyorsa, orada çözüm o dillerin özgür olmasidir. Esit ve resmi olacak. Isviçre’de 3 tane önemli dil konusuluyor. Fransizca, Italyanca, Almanca…Isviçre, kantonal yapiya sahip . Bu kantonlarin bir kismina Fransiz bölgesi deniyor, Italyan bölgesi ve Alman bölgesi Isviçre’de o üç dil de resmi dildir. Bir merkezi parlamento var, bir de Kantonlarin kendi parlamentosu var. Merkezi parlamento’da da; Fransizca, Almanca, Italyanca resmi dildir, konusulur, yani milletvekilleri her üç dilde konusurlar, resmi belgeler her üç dilde hazirlanir. Hatta Isviçre’nin bir yerinde Roman azinlik var, nüfuslari saniyorum 50 bin’den az; ama onlarin dili de resmi dil. Esitlik taniyorlar, az diye ayirmiyorlar. Türkiye’de Kürtler, az falan degiller. Türkiye’de Kürtler neredeyse Türkler kadarlar. Kaldi ki Kürtler 20 milyon degil de, 5 milyon da olabilirlerdi, yine de onlarin dili resmi dil olmali. Kibris’ta Rumlar, nüfus olarak Türklerden çok fazla. Ama orada Türkçe de, Rumcanin yani sira resmi dil. Kibris için federal bir çözümü bile az buluyor, konfederal bir çözüm istiyoruz, iki devletli vs. Belçika’da iki resmi dil var: Valonca (Fransizca) ve Flamanca. Belçika üçlü bir cumhuriyettir. Valon bölgesi, Flaman bölgesi ve bir de baskent Brüksel. Ama federal tek bir devlet.
‘BIZIM HIZBULKÜRT DIYE BIR SEYIMIZ YOK’
‘Öcalan’in Imrali Günleri’ adli kitapta, Abdullah Öcalan, Temmuz 1999 tarihinde militanlari sinir disina çekme kararini açikladiginda, dönemin MIT Müstesar Yardimcisi Emre Taner’in kendisine yönelttigi 13 sorudan birinde siz vardiniz. “Kemal Burkay, Hizbulkürt sizden sonra ne yapabilir?”
O soruda Hizbulkürt ifadesi var miydi, hatirlamiyorum ama Kemal Burkay ne yapabilir? sorusunu biliyorum. Bizim Hizbulkürt diye bir seyimiz yok. Kürdistan Sosyalist Partisi var. Onun disinda da bir dizi parti var. Evet o soruyu sormus. Demek ki benim ne yapabilecegimi merak ediyorlar, Öcalan’dan da fikir danisiyorlar.
‘ÖZERKLIK DENILEN SEYIN, BIR BÖLGESI OLUR’
Bu merak aslinda iki Kürt yapili parti olarak cevap buluyor. KADEP ve HAKPAR’in asgari müsteregi: Ademi merkeziyet. Bu sürecin ikinci adimi nedir, sizin siyasetiniz bu mecrada mi sürecek?
Onlarin talepleri ile bizim taleplerimiz ayni seyler degil. Ama ortak müsterek için Adem-i Merkeziyetçilik denebilir. Onlar demokratik özerklik diyorlar, biz federasyon diyoruz. Demokratik özerkligin ne oldugu da henüz netlesmis degil. Ama onlarin anlattiklarina bakilirsa bir sey degil o. Çünkü özerklik denilen seyin, bir bölgesi olur. Belli sinirlari olur. Bu ayri devlet demek degildir, ama her otonom bölgenin sinirlari vardir. Bizim istedigimiz ise federasyondur.
‘KITLELERI KAZANMAMIZ LAZIM.’
Mehdi Eker sizin için, ‘Kemal Bey, sorunlara daha uzlasmaci bakan, yumusak kisilikli bir insan. Bölgede onun gibi politikacilara ihtiyaç var.’ demisti. Bölgeyi, politik açidan tesiriniz altinda tutma çabaniz neden yok?
Tesir nedir? politika ile ugrasan her insan tabi ki etkin olmak ister. Yalniz bölgede degil, Türkiye’de etkin olmak isteriz. Kendi görüslerimizin kitlelere mal olmasini isteriz. Kaldi ki hem Türkiye’nin demokratiklesmesini istiyoruz, hem de Kürt sorununun adil bir sekilde çözümünü. Onun için de görüslerimizi kitlelere mal etmemiz lazim. Kitleleri kazanmamiz lazim.
‘TÜRKIYE FEDERAL BIR DEVLET HALINE GELIRSE, KÜRT SORUNU ÇÖZÜLÜR’,
‘KÜRTLERI ÇOK BASIT HAKLARLA IKNA ETMEYE ÇALISIYORLAR’
Çözüm arayisi üzerine, siz yurt disindayken yayinlanmis yazilariniz vardi. Mesela Dema Nu`da “Kelepir fiyatina çözüm!” basligiyla yayinlanan bir makaleniz vardi. Bu soruna iliskin en ucuz çözüm önerisi ne olabilir?
Ucuz diye bir sey olmaz da, bazi politikacilar ucuza kapatmak isterler. Yani ‘kelepir fiyatina’ kapatmak isterler. Biz de sorunun çözümünün ancak adil olabilecegi görüsündeyiz. Kürt halkinin kendi kaderini tayin hakkini elbet biz de savunuyoruz; ama bunun biçimi olarak federal bir çözüme basindan beri vurgu yapiyoruz. Yani eger Türkiye federal bir devlet haline gelirse, Kürt sorunu çözülür, Kürtlerin ayri bir devlet talebine de gerek kalmaz, diyoruz. Çünkü önemli olan haklariniza, özgürlüklerinize sahip olmanizdir, Türk halkiyla birlikte tabi ki Kürtler yasayabilirler. Bir yerde zaten iç içe geçmisler. Gerçekçi olan odur; ama Türkiye’de bir kisim politikacilar, Kürtleri çok basit haklarla ikna etmeyi deniyorlar. Bu dogru bir sey degil. Türklerin sahip oldugu haklara Kürtler niçin sahip olmasin? Kardeslikse, esitlikse böyle…
‘KÜRT SORUNU KENDILIGINDEN ORTAYA ÇIKMADI’,
‘ÇATISMA ORTAMININ SORUMLUSU, DEVLET POLITIKALARIDIR’,
‘PKK’NIN TEK YANLI SILAH BIRAKMASINDAN YANAYIM’
Rauf Tamer diyor ki:’Bizim terörist dediklerimize, onlar kahraman diyorlar. Olabilir. Ama kahramanlarin ille de ölmesi mi lazimdir?’ Size göre çözüm kahramanlardan mi beklenmeli?
Bir yerde savas varsa insanlar ölür. Mesele savasa firsat vermeden sorunlari çözmek. Türkiye’deki Kürt sorunu kendiliginden ortaya çikmis bir sey degil. Sorunlarimizi çözmeyi basaramadigimiz için siddet ortaya çikti. Devlet, Kürt halkinin taleplerini siddetle bastirdi. Bununla sonuç alabilecegini sandi, zora dayali bir asimilasyon politikasi izledi ve buna karsi Kürtler tepki gösterdiler. Zaman zaman direndiler, is siddete döküldü. Ortam terörize oldu. Son yasadigimiz da bu türdendir. Tabi ki eger sorunlarimizi uygarca çözmeyi basarirsak, ne ölmeye ne öldürmeye gerek kalmaz. Onun da yolu, Kürt halkinin haklarini tanimaktir. Kan dökülüyorsa, çatisma ortami varsa, bunun sorumlusu en basta, Kürt sorununu basindan beri yok sayan, Kürtleri zorla asimile etmeye çalisan, Kürt kimligini, dilini ortadan kaldirmaya çalisan devlet politikasidir. Devlet, demokratik bir çözümü basaramamis. Ama tabi gelinen noktada da yapilmasi gereken, silahlarin susmasi ve Kürt halkinin haklarinin taninmasidir. Bu asamada, PKK’nin tek yanli silah birakmasindan yanayim. Yani devlet bu asamada haklarimizi tanimamis diye, savasi devam ettirelim gibi bir anlayisi yanlis buluyorum. Çünkü silahlarin bir sonuç vermedigi kanisindayim. Çözüme hizmet etmedigi kanisindayim. Silahlarin sigorta olmadigi kanisindayim. Silahlar karsilikli olarak susmali; hatta PKK, tek yanli bile sustursa bu Kürt halkinin da Türkiye’nin de yararinadir.
APO ILE PROTOKOL YAPTIM’
Ergenekon ile birlikte, bazi planlar sizin tabirinizle suya düstü. Mesela Aydinlarin öldürülmesi… Ergenekon’un desifre olan gizli bir tanigi vardi. Apo’nun kasasi diye lanse edildi. 8 Haziran 1993 yilinda Lübnan’in Bareliyas kasabasinda çekilen bir fotografta; siz, Öcalan, Ahmet Türk ve Talabani’nin arasinda duruyordu. Bu fotografa ragmen Ergenekon’un içine çekilmeyisinizi neye bagliyorsunuz?
Ergenekon ile o fotografin bir ilgisi yoktur. O fotograf, PKK’nin tek yanli ates kestigi bir dönemde çekilmistir. O dönem de, benim Apo ile protokol yaptigim döneme denk geliyor. Özal bir çözüm arayisinda idi. Zaten PKK’nin ates kesmesi de bu yüzden mümkün oldu. Celal Talabani aracilik yapti. O arada biz de bir protokol imzaladik. Ates kes nedeniyle Bareliyas’ta bir basin konferansi sirasinda çekilmistir o resim. Türkiye’den onlarca gazeteci vardi. Ben de vardim, Ahmet Türk Türkiye’den gelmisti, yani o gizli kapakli bir sey degildi. Bunun Ergenekon ile ilgisi yok. Ergenekon ve onun iliskileri farkli seylerdir.
“ERGENEKON, KONTRGERILLA ÖRGÜTÜNÜN DEVAMIDIR”,
“ERGENEKON’UN PKK IÇINDE ELI VAR”,
“BDP’NIN BOYKOTU DERIN DEVLETIN ISIDIR”,
O resimden çikan bir figür, bugün Ergenekon’un temellerini olusturdu. Sizce Ergenekon nasil bir örgütlenme? PKK’dan daha mi tehlikeli?
Ergenekon, kontrgerilla örgütünün devamidir. Kontrgerilla örgütü, 1950’lerde olusmus bir örgüttür. NATO ülkelerinin tümünde anti komünist amaçlarla olusturuldu. Yani herhangi bir Sovyet isgaline karsi gerilla yöntemleriyle sözde direnis yapacak bir örgüt olarak kurulmustu. Ama hemen hemen bütün NATO ülkelerinde iç politikada bir araç olarak kullanildi. Muhalif güçlere karsi, solculara karsi. Türkiye’de Kürtlere karsi da kullanildi, Maras olaylarinda, Çorum olaylarinda, 1 Mayis olaylarinda benzer bir dizi eylemde kontrgerillanin rolü vardir. Bunu daha o zamandan biliyorduk. Bu konuda kitaplar yazildi. Daha bu Ergenekon tabiri çikmadan önce… Ergenekon, Türk kontrgerillasinin 1990’li yillarin sonuna dogru aldigi biçimdir. Sovyetler Birligi çöktükten sonra kontrgerilla, NATO ülkelerinde tasfiye edildi. En son Italya’da kanli bir sekilde tasfiye oldu. Ama Türkiye’de kontrgerilla tasfiye olmadi. Kürt sorununda kullanilmaya devam etti. Bir çesit illegal örgüt olarak. PKK’dan daha tehlikeli olup olmamasi ayri bir konudur. Kontrgerilla sirf PKK’ya karsi kullanilmadi. Kontrgerilla, sola karsi, demokrasi güçlerine karsi kullanildi. PKK ise farkli bir olaydir. Kontrgerillanin PKK içinde de eli vardi. Simdi demez misiniz, niye PKK ortaya çiktigi gün, bizi düsman ilan etti ve Kürt gruplarina saldirdi? PKK’nin ortaya çikisinda derin devletin eli vardi. Simdi de hala PKK’nin içinde Ergenekon’un eli var. Kuvvetli bir eli var. Özellikle Öcalan yakalandiktan sonra Ergenekon örgütü, PKK içinde ag kurdu. Zaman zaman bu agi çalistiriyor. Mesela diyalog sürecini sabote etmeleri budur. Seçimlerden sonra, niçin BDP, parlamentoya gelip mücadele edecegine, boykota yöneldi ve niye arkasindan silahli zincirleme eylemler basladi? Çünkü derin devlet faaliyette. Çünkü derin devletin PKK içinde çok güçlü kollari var. Ortaligi karistirmak, gerginlestirmek için harekete geçirdiler, hala militarist güçlerin darbe yapma umutlari bitmis degil. Hala bu dogrultuda çaba gösteriyorlar. Hala provokasyon süreci isliyor, ve bunun bir kismi PKK eliyle hayata geçiriliyor.
“PKK’NIN ORDU IÇINDE MÜTEFFIKLERI VAR”,
“ULUDERE OLAYINI SIKE OPERASYONU OLARAK GÖRÜYORUM”,
“AHMET TÜRK VE LEYLA ZANA, TUZAGA BOYUN EGIYORLAR”,
“DURAN KALKAN, DERIN DEVLETIN ADAMIDIR”,
“DURAN KALKAN, ERGENEKONCUNUN TA KENDISIDIR”,
“MURAT KARAYILAN KENDISINI KOMUTAN SANIR, AMA HIÇ BIR SEY DEGILDIR”,
Duran Kalkan, PKK’nin ideologu görünüyor. Duran Kalkan ayni zamanda, Kandil’de, PKK’nin önemli komutanlarindan biri. Daha seçimlerden önce niye halk savasi teorisini ileri sürüyor? “Düsman AK Partidir, AK Partiyi yikabiliriz, ordu da zaten AK Partiye karsi, halk savasimizin zafere ulasmasi için kosullar elverisli ” Bu nasil bir teoridir, bu nasil bir politikadir? AK Parti’yi hedefe koyuyorsunuz, devleti degil Üstelik orduyu da müttefik aliyorsunuz, demek ki ordu içinde sizin baglariniz var, köprüleriniz var. Bu ordu içindeki köprüleriniz eliyle zaman zaman sike operasyonlar oluyor, sinir karakollari basiliyor, en son Uludere olayini da böylesine bir sike operasyonu olarak görüyorum. Sayin Basbakan, ordu halkini bombalamaz, dedi ama,”Heronlari düsürün’ diyenler var ordunun içerisinde, “Ordunun içinde PKK’nin içindeki adamlarla birlikte sike karakol baskinlari düzenleyenler var. Bütün bunlar medyaya yansidi. Ergenekon’un güçlü bir eli PKK’nin içerisinde. Öcalan’in yakalanmasindan sonra bazi yerlerde kopmus olan aglar, tamir edildi. Toplum olarak biz Kürtler, PKK ve derin devletin birlikte olusturduklari bu aga düsürüldük. Simdi nasil bu agdan çikabilecegimizi düsünüyoruz. Bu kadar açik konusuyorum, onun için zaten benden rahatsizlar. Onun için Duran Kalkan benimle ilgili makale yaziyor, ANF denen ajanslarinda. Benim için Murat Karayilan diyor ki, “Kemal Burkay siyasi korucudur” Çünkü görüslerimi söylüyorum. Onlarin bütün tuzaklarini, oyunlarini desifre ediyorum. Bunu Ahmet Türk yapamaz, bunu Leyla Zana yapamaz. Onlar bu tuzaga boyun egiyorlar. Duran Kalkan, derin devletin adamidir. PKK’nin, dagdaki önde gelen komutani Duran Kalkan, derin devletin adamidir. Ergenekoncunun ta kendisidir. Murat Karayilan da cesareti olmayan bir adamdir. Kendisini komutan sanir, ama hiçbir sey degildir. Bu çark içinde sürüklenip giden bir adamdir. Ne dagdan inebiliyor, ne de bir sey yapabiliyor aslinda.
“TÜRKIYE’NIN ADI, ‘ANADOLU’ OLMALIYDI”
‘Kürt Sorunu ve Kafasi Karisik Olanlar…’ baslikli yazinizda,”Türkiye’ sözcügü de etnik adi yansitmiyor mu? ‘Türklerin Yurdu’ anlamina gelmiyor mu? Öte yandan burasi neden Türkiye, ne zamandan beri? Bizim ülkemiz Kürdistan’a ne oldu, haritadan mi silindi?”diye sormussunuz.
O sözlerin arkasindayim.
Peki diyorum ki ben de…1922’de bu ülkeyi kurtaranlar bu ülkeye ne ad vermeliydiler?
Kürtleri ve Türkleri temsil edecek ortak bir isim bulmaliydilar. Mesela Çekoslavakya, Çeklerle Slovaklarin memleketi anlaminda bir isimdi. Böyle bir isim olabilirdik. Çeklerle, Slovaklar ayrildilar ama biz ayrilmayabilirdik, birlikte yasayabiliriz. Bakin Irak ismi belli bir etnik grubu temsil etmiyor. Irak’ta Kürtler ve Araplar federal biçimde birarada yasamak için ortak bir Anayasa kabul ettiler. Henüz sorunlari bitmedi ama Irak, ne Kürt etnik grubunun adini tasiyor, ne Arap etnik grubunun adini tasiyor, ortak bir isim. Suriye öyledir, Iran öyledir. Iran’da kaç etnik grup var bakin, Kürtler, Farslar, Azeriler, Beluciler, Araplar… Iran da demokratik bir ülke olacaksa, federal olmalidir. Ismi Iran’dir, cografi bir isimdir. Biz de böyle cografi bir isim bulabilirdik. ‘Ortak Yurt’ anlamina gelebilecek. “Anadolu” deseydik. Hem Türklerin, hem Kürtlerin, hem Lazlarin, Çerkezlerin hepimizin ortak yurdu olurdu. Simdi bakin Türkiye diyoruz , ama Türkler, bu ülkeye 1000 yil önce geldiler, ondan önce Türkiye degildi, ondan önce kimler vardi burada? Nüfus yapisi degisti, ama biz Kürtler o zaman da vardik, daha eskiden de vardik. Biz bu cografyanin çok eski bir halkiyiz. Kendi ülkemiz var, oraya Kürdistan diyoruz. Öyle bir isim bulalim ki, ne Kürdistan olsun, ne de Türkiye olsun…Ortak bir isim, Anadolu.
“DEVLET, PKK’NIN SILAHI BIRAKMASINI ISTEMEDI”,
“BAHÇELI’NIN HIÇ BIR ÇÖZÜM PROJESI YOK”
“Bir dönem Kürt gençlerini daga gönderenler adeta simdi de dagdan inmelerini engellemek için çaba gösteriyorlar.” dediginizde bu, Bahçeli’ye gönderme gibi algilandi. Milliyetçilik, terörü besleme, büyütme özelligi tasiyan bir tehlike mi sizce? Bahçeli’nin Kürt sorununa iliskin tavrini nasil yorumlarsiniz?
Salt Bahçeli’ye yönelik degil, ama Bahçeli’de üzerine alabilir onu. Çünkü Bahçeli’nin hiç bir çözüm projesi yok. Habur olayinda, o da CHP ile birlikte çok sert tepki gösterdi. Ordu ile birlikte. Kürtleri daga yönelten devlet politikalari oldu ve biraz da bilinçli oldu. Kürt sorunu bilinçli sekilde terörize edildi. 12 Eylül darbecileri de ayni politikadan yararlandilar. Kenan Evren ve arkadaslari, terör için kaldirim taslarini kendileri dösediler. Sonra da o taslara basarak darbe yaptilar. Öcalan yakalandiktan sonra, silahlari tümden susturmak istedi, pisman oldugunu dile getirdi, artik silahli mücadeleyi biraktik, dedi, bir daha da silahlari elimize almayacagiz, dedi. Ama devlet buna yanasmadi. PKK’nin silahi birakmasini istemediler, çünkü lazim olur, dediler. Ecevit bunu açikça söyledi: “Herkes kullaniyor, biz niye kullanmayalim?” dedi. Herkes dedigi Suriye, Iran , hatta Irak ve baskalari PKK’yi kullanmak için onu silahli ve dagda tutmayi tercih ettiler. Bunu militarist güçler yapti. Türkiye’nin barisa ulasmasini istemeyen güçler yapti, kendi hegemonyalari için. Çünkü onlarin daima çatismaya ihtiyaçlari var.
“KÜRTLERIN ANA DILDE EGITIM GÖRÜP GÖRMEYECEGI GENEL KURMAY BASKANIN ISI DEGILDIR”,
“BAHÇELI VE PARTISI BARISIN ÖNÜNDE ENGEL OLDULAR”
Açilim sürecini AK Parti baslatti, Habur bir girisimdi, dagdaki silahli insanlari indirmek için olumlu bir ortam vardi, bu devam edebilirdi; ama muhalefet öylesine bir kazan kaynatti ki, ihanetle suçladilar AK Partiyi. O da Geri adim atti. Ordu da tepki gösterdi. O zaman Genel Kurmay Baskani Basbug idi. Silopi’ye gitti, orada adeta direktif verir gibi, dedi ki: “Af yok, ana dilde egitim yok, biz buradayiz!” Peki Basbug’un isi midir bu? Af çikaracaksa bu ülkede parlamento çikartacak. Ana dilde egitim olacaksa, bunu hükümet ve parlamento belirleyecek. Basbug bir Genel Kurmay Baskanidir, onun isi gerektigi zaman savasmaktir. Kendi halkiyla degil ama… Yeni Genel Kurmay Baskani da ayni seyi söyledi. “Ana dilde egitim olmaz” dedi. Peki niye diyor bunu? 20 milyon Kürt’ün, ana dilde egitim görüp görmeyecegine Genel Kurmay Baskanlari mi karar veriyor hala bu ülkede? Tahammülsüzlük burada. Neden bu dünyada herkes ana dilinde egitim görecek de Kürtler görmeyecekler? Mesele burada zaten, sorun burada.
“BAHÇELI’NIN HIÇ BIR ZAMAN DEMOKRASI DIYE BIR DERDI OLMADI”,
“BAHÇELI, TÜRKES’TEN MIRAS ALDIGI TÜRK MILLIYETÇILIGINI TÜKETMEKLE MESGUL”
“BAHÇELI’DEN ÜLKE IÇIN HAYIRLI BIR SEY ÇIKMAZ”
Basbug’un akibetini nasil buluyorsunuz? Bahçeli: ‘Basbug terörist ise Imrali’daki Öcalan nedir?’ , Kiliçdaroglu:’ Bir ülkenin Genelkurmay Baskani teröristse basbakani ne olur?’ demisti. Siz ne diyorsunuz?
Demagoji yapiyorlar bence. Yani hem Bahçeli hem de Kiliçdaroglu demagoji yapiyor. Basbug’un tutuklanmasinin nedeni belli. Andiç olayi nedeniyle bir dizi General ve Albay tutuklandi. Bunlar dediler ki, andiçi onaya sunduk, Genel Kurmay Baskaninin haberi var, o da onayladi. Bunu yargilama süreci belirleyecek. Bir ülkenin ordusu, Generalleri, bunu yapabilir mi? Hükümeti devirmek için soguk savas yürütmek ve bir takim siteler açmak, bu siteler üzerinden kara propaganda yapmak, bu olacak sey mi? Ama bu ülkede bütün bunlar oldu, pek çok darbeler oldu, Basbakanlar asildi, parlamentolar kaç kez dagitildi, mevcut Anayasalar yerle yeksan edilip, askerlerin keyfine göre yeni Anayasalar yapildi, Anayasa adi altinda bir takim polis tüzükleri yapildi, hala degistiremiyoruz, gücümüz yetmiyor. Bahçeli’nin demokrasi diye bir derdi olmadi hiçbir zaman. Bahçeli, Türkes’ten miras aldigi Türk Milliyetçiligini tüketmekle mesgul. Ondan da ülke için hayirli bir sey çikmaz.
“BU ÜLKEDE BIR CEPHE SAVASI VERILIYOR”,
“CHP, MHP’LESTI”,
“KILIÇDAROGLU’NUN DURUMUNA ACIYORUM”,
“CHP NE SOSYAL OLABILIR, NE DE DEMOKRAT”,
“CHP, ÇIKMAZ SOKAKTA”
Bahçeli’nin durumunu anliyorum ama CHP nedir? Demokratik bir parti mi, sosyal demokrat mi? CHP, bu halleriyle ne demokrat olabilir, ne sosyal olabilir, olamadi zaten, MHP’lesti. Kiliçdaroglu, hemserimdir, onun durumuna aciyorum. Kiliçdaroglu ne yapiyor, Baykal politikalarindan farkli nesi var? Belli bir umut yaratti, belki CHP degisir biraz diye
Keske degisse, ben de istedim onu, hala da istiyorum. Baykal, “Ergenekonun avukatiyim” dedi, bu olacak sey miydi? Ergenekon örgütünün ne oldugu ortada. Bunca provokasyon, bunca cinayet, darbe hazirliklari onlarin eli altindan çikiyor, bu
ülkenin sosyal demokrat parti liderinin baska isi kalmadi mi bunun avukatligini yapacak? Niçin bunun ortaya çikmasi için çaba göstermiyor? Demokrasi isteyen bir adam, bunu yapar. Kiliçdaroglu, Baykal’in yaptigi her seyi sürdürüyor. O da dedi ki, “Nerede bu Ergenekon örgütü, ben gidip üye olayim?” Bunu söylemek için ayda yasamak lazim. Bu ülkede darbeler olmadi mi, darbe girisimleri olmadi mi, Basbakanlar asilmadi mi, darbe girisimleri nedeniyle Talat Aydemir ve arkadaslari asilmadi mi, son balyoz davasi vs…o halde mesele nedir? Bir yerde siz darbecileri yargilamaya çalisiyorsunuz, darbecileri etkisiz kilmaya çalisiyorsunuz, Ergenekon adli gizli bir örgüt var. Bu örgüt nice cinayete, faili meçhule, nice provokasyona imza atmis, demokrasinin önünde bir engel, ve bir tehdit. Siz bir yandan ülkeyi askeri vesayetten kurtarmaya çalisiyorsunuz, öte yandan ülkenin sosyal demokrat geçinen partisi ve liderleri cansiparane bu örgütü savunuyorlar. Onlarin yargilanmasini önlemeye çalisiyorlar. Biraksinlar da yargi bir sonuca varsin. Yani Basbug’un bu iste günahi var mi, yok mu? Bunu yargilama süreci ortaya çikartacak. O halde bu telas nedir? Bu açik:”Bir cephe savasi veriliyor bu ülkede” Hükümet sikistigi zaman, öyle engellerle karsilasiyor ki, bazen geri adim atiyor. Açilim sürecinde geri adim atti. Hadi Bahçeli’yi bir kenara birakalim ama Kiliçdaroglu, bu süreci destekleseydi, hükümet çok daha rahat adim atardi. Ve bunun basarisi ayni zamanda CHP’nin basarisi olurdu. “Bu ülkenin demokratiklesmesinde bizim katkimiz var” diye övünürdü. Belki halkin teveccühünü kazanirdi ama su an bir çikmaz sokaktalar. Ne yazik!
“KILIÇDAROGLU, KESKE ERGENEKONCULARI SAVUNURKEN DEGIL, BARIS VE DEMOKRASI IÇIN CEZAEVINI GÖZE ALSA”,
“CEZAEVINI GÖGÜSLERIM”
Nazli Ilicak, bir sözünüzün “terör örgütünün propagandasini yapmak” olarak yorumlanabilecegi ihtimaline dayanarak, sizin için endiselendigini yazmisti. Sizin için sürgün edilmenizin yerine geçen endiseleriniz var mi?
Nazli Hanima, benim için endiselendigi için tesekkür ederim; ama ben riskini göze alarak geldim ülkeme. Bu risk, herkes için var. Görüslerim çok açik, bu belli çevrelerin hosuna gitsin diye degil, AK Partiye destek olsun diye de degil, ben inandigim görüsleri savunuyorum. AK Partiye karsi önyargili degilim. Görüslerim arasinda, AK Partiye destek olanlar da var, ama elestiriler de var. Ama elestirilerim düsmanca degil. Görüslerim nedeniyle, bu yastan sonra hala ceza evi görünecekse bana, ben onu gögüslerim. Kahramanlik yapmak için söylemiyorum, Kiliçdaroglu gibi. Kiliçdaroglu gerekirse biz cezaevine gireriz, diyor ya…Keske o cezaevine girmeyi, baris ve demokrasi için mücadele ederken göze alsa, yoksa Ergenekonculari savunurken degil.
“SIYASETIN IYISI DE, SIIRIN IYISI DE MUTLAKA KALICIDIR”
Hiç sairane tarafiniza deginmedik. 1963’te yazdiginiz, ‘Haydi Gülümse’ siirinin hepimiz için önemi var. Bu kitapta, ‘Karsitlariniz yalnizca siyasetinize degil, siirinize bile karsidirlar.” Siirlerinize siyaset disinda nasil gölgeler degdi?
Siyasetin gölgesi düstü zaman zaman, benim siirlerimin üzerine. Bazi çevreler yalniz siyasi görüslerinize karsi degildirler, bu konuda ön yargili degiller, giderek, siirlerinize de karsi çikarlar. Bunlar olur. Bunu da anliyorum; ama siyasetin iyisi de, siirin iyisi de mutlaka kalicidir. Yani toplum için iyi seyler yapan insanlarin da emegi bosa gitmez, siirin hakkini verenin de hakkini zaman verir. Bir dörtlügümde söylüyordum: “Yürekten gelen, düsünce ile bezeli siiiri, deniz dibinde de olsa erbabi bulur çikarir”
16 Ocak 2012
Kaynak: Haber X
Dengê Kurdistan