Haber

Kemal Burkay’in Der Standard gazetesi ile yapilan röportaji

Kemal Burkay: Kürt halkinin talepleri, dünyamizda her halkin sahip oldugu veya olmasi gereken temel hak ve özgürlüklerdir

Bu söylesi Avusturya’da yayinlanan Der Standard gazetesi için gazeteci Rusen Timur Aksak ile yapildi ve gazetenin 15 Ekim 2012 tarihli sayisinda „Kürt politikacisi Burkay siddetten vazgecilmesini talep ediyor,’ basligiyla yayinlandi. Okurlarimiz için Türkçesini asagida veriyoruz. (Dengê Kurdistan)

Aktivist ve politikaci Kemal Burkay: 31 yillik sürgünden sonra tekrar Türkiye’de.

31 yil Isveç’te sürgünde yasayan Kemal Burkay, dönüsünden sonra Kürt sorununu siddetsiz cözmek istiyor. Yazar Kemal Burkay ögrencilik yillarinda da politik olarak aktifti ve Türkiye’de Kürtlerin haklari için mücaadele ediyordu. Yazar ve yayinci olarak birçok politik dergi ve gazete çikardi, kitaplar yazdi; defalarca yargilandi ve hapis yatti. Kürdistan Sosyalist Partisi’ni (PSK) kurdu, PKK’dan önce Kürt Diasporasi üzerinde güçlü etkisi vardi. 1980 darbesinde Türkiye’yi terk etti ve 31 yil Isveç’ te sürgünde yasadi. Türkiye’ye dönüsü pozitiv bir sinyal olarak algilandi. Dönüsünden bu yana defalarca PKK’nin silah birakmasini talep etti. Burkay Türkiye’de kürt sorununun her zaman siddetsiz çözümünden yanaydi.

Suriye’deki durum Türkiye’deki Kürtleri nasil etkiliyor? Akçakale’deki Kürtler neden saldiriya ugradi?

Suriye’nin Türkiye ile 910 kilometrelik bir siniri var ve sinirin her iki yaninda yasayan nüfusun ezici çogunlugu Kürttür. Yani Birinci Dünya Savasi’nin ardindan Suriye olusurken Kürdistan bir kez daha bölünmüs, bir parçasi yeni olusan Irak’ta, bir parçasi da Suriye sinirlari içinde kalmistir. Akçakale bu tür kasabalardan biridir. Bu nedenle Suriye’de 1,5 yildir süren kanli iç savas ister istemez sinirin her iki yanindaki Kürtleri de etkiliyor. Suriye’deki Kürtler, iç savasta aktif olarak yer almasalar bile haklarina kavusmak ve kendi kendilerini yönetmek istiyorlar.

Federal devlet talebi sikça gündeme geliyor, lakin dagilan ve sorun yasayan federal yapilar var (eski Yugoslavya, Lübnan, Sovyetler Birligi,…) Federalizm etkinlik ve basari açisindan geride kalmiyor mu? Etnik temelli devlet yapilanmalari Kürtler arasinda nasil degerlendiriliyor?

Sosyalist sistem çökerken onun olusturdugu federal yapilarin da dagilmasi anlasilir bir seydir. Ancak bu federal yapinin geçerli oldugu tüm ülkeler için genellestirilemez. Pek çok ülkedeki federal yapi da basarili biçimde devam ediyor. ABD, Isviçre, Federal Almanya gibi. Bazilarinda (Kanada, Büyük Britanya, Belçika, Ispanya gibi) zaman zaman sorunlar yasansa da birlik devam ediyor. Çünkü otonom bölgeler veya federal yapi, farkli etnik gruplarin, uluslarin bir arada yasamasinin biçimidir. Üniter devlet bu çok renkli yapiya uygun düsmez.
Kürtlerin büyük çogunlugu kendilerini yönetmeye elverir bir devlet biçimi istiyor. Bu otonom bölge veya federasyon olabilir.

BDP liler Zana’nin ‘Erdogan bu sorunu çözer’ sözlerine karsi çikti; Zana BDP’de yalnizlasti mi veya Kürt hareketinde yalnizlasti mi?

BDP içinde Zana gibi düsünenler vardir. Özellikle PKK’nin artik silah birakmasi gerektigini düsünenler az degildir. Ama bu talep BDP’nin yetkili organlari eliyle dile gelmedi. Bu nedenle Zana yalniz kaldi ve su anda sessiz. BDP destek vermese de Zana gibi, PKK’nin artik silahlari birakmasi gerektigini düsünenler, silahi çözüm degil, engel olarak görenler Kürt hareketinde birhaylidir. Bu bakimdan onun yalniz oldugu söylenemez.

Diyorsunuz ki PKK olsa da olmasa da Kürt halkinin durumu ve istekleri belli, devlet bu istekleri karsilayip Kürt sorununu çözmeli. Bu durumda Kürtlerin ille de bir örgüte bir söz sahibine ihtiyaci yok mu?

Kürtlerin hakli mücadelelerinde örgütlü olmalarinin geregi elbette tartisilamaz. Ben de yillarca örgütlü mücadelenin içinde olan biriyim. Su anda da Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) üyesiyim. Ama tek örgüt PKK degildir, Kürt halkinin tek temsilcisi de degildir. PKK’nin geçmisten beri söyledigi ve yaptiklari içinde Kürt halkinin yararina olmayan çok sey var. Bu nedenle ben çözümün PKK’ya endekslenmemesi gerektigini düsünüyorum. Kürt halkinin talepleri bellidir. Bunlar dünyamizda her ulusun, her halkin sahip oldugu veya olmasi gereken temel hak ve özgürlüklerdir. Kendi kendini yönetme, dilini kültürünü özgürce kullanma ve gelistirme, üzerinde yasadigi cografyanin dogal kaynaklarindan yararlanma vb…Türk devleti Kürt sorununu çözmek istiyorsa bu haklari tanimalidir.

Türkiye de Kürt kimlikli bir parti veya olusum PKK dan otonom olabilir mi?

PKK ortaya çikmadan önce Kürt kimlikli partiler vardi ve bugün de var. PKK’nin bunu istemedigi ve mümkün oldugunca engellemeye çalistigi malumdur. Ama bu ancak diktatörlük rejimlerinde olur. Özgürlük için bunca bedel ödeyen Kürt halki diktatörlük degil, özgürlük ve demokrasi istiyor.

Oslo süreci bilgilerin sizmasiyla sabote edildi, lakin Erdogan, son olarak yeni Oslo süreci olabilir dedi? Faydasi olur mu, yoksa PKK ile olumlu çözüm yolu kapali mi?

Ben, PKK’yi silah birakmaya ikna için de olsa Türk hükümetinin PKK ile görüsmesini dogal ve gerekli buluyorum. Bu Kürt sorununu çözmeye yetmese bile katki yapar. Ama hem gelip geçen Türk hükümetleri çözüm konusunda radikal, cesur bir programa sahip olmadilar (AK Parti küçümsenmeyecek bazi olumlu adimlar atti, ama bunlar Kürt sorununun boyutlarina göre yine de küçük adimlardi; simdi ise hükümet heyecanini yitirmis durumda) hem de PKK üzerinde, baris sürecini engelleyen, ona olumsuz isler yaptiran iç ve dis etkenler var. Örnegin içerde Türk derin devletinin PKK içindeki eli, disarda ise zaman zaman Suriye, Iran ve benzeri, Türkiye ile kozlarini paylasan devletler… Her iki nedenle de çözüm ve baris süreci zor ilerliyor.

Sizin veya Hüseyin Aygün gibi kisilerin Kürtler arasinda durumu nedir, Kürt milliyetçi tabana karsi koyabilecek güçte midirler?

Hüseyin Aygün bugünkü Anamuhalefet Partisi(CHP) içinde siyaset yapan ve bana göre genç bir siyasetçi. Kürt, ama Alevilik yani agir basan bir siyasetçi. Alevi-Kürt Dersim yöresinden iyi bir oyla seçilmeyi basardi.

Ben ise geçmisten beri solda ve Kürt ulusal hareketinin saflarinda siyaset yapan biriyim. 1960’li yillarda sosyalist Türkiye Isçi Partisi’nde çalistim. Dersim yöresinde az bir farkla parlamento seçimlerini kaybettim. Daha sonra bir grup arkadasla birlikte Kürdistan Sosyalist Partisi’ni (PSK) kurduk ve 30 yila yakin bir süre yönettim. Parti illegaldi ama oldukça kitlesel bir destege sahipti. Örnegin 1977 yilinda Diyarbakir’da, 1978 yilinda Agri’da bagimsiz adaylar yoluyla belediye baskanligini kazandik. Üzerimizde baskilar çoktu ve 12 Eylül darbesinin ardindan Avrupa-Isveç’e iltica ettim, 31 yil süreyle mültecilik kosullarinda yasadim. Bir yildan beri yeniden yurdumdayim.

Simdi legal HAK-PAR üyesiyim, BDP kadar olmasa da epeyce taraftarimiz var. Bu Parti PKK disindaki çizgiyi, barisçi-demokratik mücadeleyi temsil ediyor.

Kürtlere yönelik Türk halkinin tutumu degisti mi veya nasil degisti? Atilgan Bayar’in “Müslüman Roma” kitabinda Türkler de artik Kürtlesmeli deniyor, siz nasil buluyorsunuz bu tavsiyeyi?

Geçmise göre olumlu bir degisim var. Artik Kürtlerin varligi hem kamuoyunda, medyada hem de resmi çevrelerde kabul ediliyor. Kürt sorunu geçmisten farkli olarak oldukça serbestçe tartisiliyor. Örnegin HAK-PAR’in programinda federatif çözüm talebi yer aliyor ve bu nedenle bir sorun çikmadi.

Bu degisime yol açan yasanan deneyimdi. 30 yila yakin süredir devam eden çatisma ortami bir sonuç vermedi. Ne devlet inkar politikasi ve baskiyla Kürt hareketini önleyebildi. Ne de PKK silahli eylemlerle amacina ulasabildi. Her iki taraf da ‘Kürtler ve Türkler- savastan yoruldular. Sagduyu ve barisçi çözüm egilimi güçlendi. Ancak PKK’nin devam eden silahli eylemleri bu sürece ket vuruyor ve hükümet politikalarinin da sertlesmesine yol açiyor.

Atilgan Bayer’in kitabini okumadim. Ama bu sözü anliyorum, bence yerinde. Uzun yillar bu ülkede Kürtler Türk yapilmaya çalisildi. Oysa buna gerek yoktu. Bir arada, birbirimizi kabul ederek, farklarimizla baris içinde yasayabiliriz. Bunun yolu esitlikçi bir yapilanmadir.

PKK özellikle Suriye sürecinden beri statükonun garantisi olmadi mi? Terör ve teröre karsi mücadele devam ettigi sürece durumun fazla degismeyecegi belli degil mi?

Evet, bu bir fasit dairedir. PKK’nin özellikle geçen yil (2011) Haziran seçimlerinin ardindan silahli eylemlere yönelmesi süreci çikmaza soktu. Oysa BDP seçimde iyi bir basari saglamisti, yeni ve demokratik bir anayasa hazirligi vardi. Ayrica PKK lideri Öcalan’da, bulundugu Imrali’dan, „artik savasa gerek yok, devletle anlastik,’ demisti. Ama Öcalan baypas edildi ve diyalog kesintiye ugradi.

Türkiye’de ilk okullarda Kürtlere Türkçe egitim verilmesi sizce asimilasyon mu? Avusturya’da Kürt (ve Türk cocuklarina) ilk olarak Almanca ögretilmesi ayni asimilasyon kategorisine girer mi? Yoksa Türkçenin yaninda Kürtçe dersleri mi olsun?

Kürtlerin Cumhuriyetin basindan beri kendi anadillerinde okuyamamalari ve yalnizca Türkçe egitime zorlanmalari elbette asimilasyondur ve temel insan haklarina aykiridir. Kürtler küçük bir göçmen grup degiller, Ortadogu’nun sayili kadim halklarindan biriler, kendi cografyalari üzerinde (Kürdistan’da) çogunlugu olusturuyorlar. Türkiye sinirlari içindeki nüfuslari toplam olarak 25 milyon dolayindadir. Bu kosullarda Türkiye en azindan iki dilli bir ülke olmali. Kürtçe de Türkçe gibi resmi dil ve egitim dili olmali.

Avusturya’daki Kürt ve Türklerin durumu elbet farkli bir seydir. Ama bu ülkede de Kürt ve Türklerin kendi çocuklarina ana dillerini ögretebilmeleri ve bunun egitim sisteminde uygun biçiminin bulunmasi gerekir. Bildigim kadariyla Avusturya hükümeti bu konuda bazi adimlar atmis bulunuyor.

Yeni Diyarbakir Emniyet müdürü su sözü kullandi: “Dagdaki ölen teröriste aglamayan insan degildir”. Elestirenler oldu, siz nasil karsiladiniz?

Bu sözleri çok insanca buldum. Emniyet müdürü onlari daga çikaran kosullari elestirdi ve bu kosullarin ortadan kaldirilmasi gerektigini söyledi. Bunun bir emniyet adamindan gelmesi çok daha önemliydi. Sorumlu mevkideki politikacilar bunu yapacaklarina, söz konusu Emniyet Müdürü’nü suçlama yarisina girdiler. Aci bir manzara ve yazik!

“Kürtler de kendi aralarinda demokratik ve uygar iliskiler kurmalidir. Hakim olmak ve hakim olana tabi olmak anlayisi olmamalidir” diyorsunuz. Kürtlerin bu konuda en büyük sorunu asiret/feodal yapi degil midir ve nasil asilabilir?

Ben öteden beri Kürtler arasindaki siyasi rekabette siddetin bir yöntem olarak kullanilmasina karsi çiktim, uygar ve demokratik tartismayi savundum. Kuracagimiz toplum da, az once söyledigim gibi demokratik bir toplum olmalidir.

Kürtler yüzyillar boyu süren feodal bir dönem yasadilar ve feodalizm siddet ve cebir içeren, zor iliskilerinin dogal karsilandigi bir sistemdir. Ama Kürt toplumu da elbet, özellikle son yüzyilda birhayli degisti. Eski feodal beylikler kalmadilar, feodal kurumlar zayifladi; ama izleri hala sürüyor ve politik yasamimizi etkiliyor. Modern dönemin siyasi örgütlerinin bile birbirlerine katlanamamalarinin, sorunlari çözmede siddeti geçer akçe görmelerinin nedeni budur. Ama özgürlük mücadelemiz gibi, demokrasi için çabalarimiz da devam ediyor.

Çok tesekkür ederim.

Ben de ilginiz ve zahmetiniz için tesekkür ederim.

————————————————

Kemal Burkay 1937’de Tunceli’de (Kürtçe adiyla Dersim’de) dogdu. Ankara’da hukuk okudu. Daha ögrencilik yillarinda Kürtlerin haklari için mücadele ediyordu. 40’in üzerinde kitaplari olan yazar, düzenli olarak gazete ve dergilere makaleler yaziyor. 31 yillik sürgünden sonra, dönüsü oldukça büyük ve coskulu bir kitle tarafindan karsilandi.

Dengê Kurdistan

Back to top button