Bayram Bozyel’in HAK-PAR 5. Büyük Olagan Kongresinde Yaptigi Konusma

Sayin Divan,
Saygideger konuklar,
Çok sevgili arkadaslarim,
Partimizin 5. Büyük Olagan Kongresine hos geldiniz,
Hepinizi sevgi ve saygiyla selamliyorum
Kongremizin partimize, halkimiza, özgürlük ve demokrasi güçlerine hayirli olmasini yürekten diliyorum.
Konusmama baslamadan önce, kurucu Genel Baskanim sevgili Abdulmelik Firat olmak üzere, yasamini özgürlük ve demokrasi mücadelesine adamis bütün kadin ve erkekleri saygiyla aniyorum.
Geçen yil hepimizi büyük acilara bogan Van ve Ercis depreminde yasamlarini yitiren ve Uludere’de hunharca katledilen insanlarimiza Allah’tan rahmet diliyorum.
Degerli arkadaslarim,
Bölge, Türkiye ve Kürt halki olarak tarihi bir süreçten geçiyoruz.
Kuzey Afrika’dan yakin sinirlarimiza kadar uzanan bölge, derin bir altüst olus içindedir.
Türkiye, köklü bir degisimin sancilariyla kivranip durmaktadir.
Kürt halki, var olus tarihinde ilk kez özgürlüge bu kadar yakin duruyor.
HAK-PAR ise özgürlük ve demokrasi mücadelesinde zorlu bir on yili geride birakarak, yeni bir on yila adim atmanin heyecanini yasiyor.
Üst üste çakisan tüm bu gelismeler, hiç kuskusuz, Partimizin 5. Büyük Olagan Kongresine farkli bir anlam kazandiriyor.
Ortadogu
Degerli arkadaslarim
Insanligin üçüncü bin yila girisi sadece kronolojik bir olayi ifade etmemekte, ayni zamanda bir çag degisimini beraberinde getirmektedir.
Soguk savasin dünyamizda biriktirdigi enerji, önce Dogu Avrupa’dan Kafkaslara uzanan fay hattinin kirilmasi ile bosaldi.
20 yillik bir gecikmeyle bu kez magripten masriga uzanan fay hattinda derin bir kirilma yasaniyor.
Bundan iki yil önce, Tunuslu genç, Muhammed Buazizi bedenini yaktiginda, bu kivilcimin yol açacagi sarsici etkinin farkinda miydi, bilinmez.
Ama bugün artik yalin bir gerçek var. Degisim dalgasi, Kuzey Afrika’dan baslayarak Ortadogu’ya uzanan, insanligin besigi sayilan bir bölgeyi sallayip süpürüyor. Düne kadar esamesi okunmayan toplumlar, kendi kaderlerini belirlemek için, büyük bir cesaretle ayaga kalkiyorlar. Sesi kesilmis, onuru ezilmis, hiçe sayilmis bölge halklari; özgürlük, demokrasi ve esitlik talepleriyle meydanlara çikmaktadir. Halklarin özgürlük ve demokrasi talepleri karsisinda dayanamayan baski ve dikta rejimleri, domino taslari gibi pes pese yikiliyor, kaçacak köse bucak ariyorlar. Halklarin uyanisi ve degisim süreci kimi yerlerde barisçil bir biçimde gerçeklesirken, bu süreç Libya’da ve simdi Suriye’de oldugu gibi, ne yazik ki kanli ve sancili bir biçimde ilerliyor. Çagdisi rejimlerin olusturdugu acimasiz baski ve siddet çarki; karsi siddet, asiriliklar ve katliamlara yol açarak tarifi imkânsiz acilara neden olmaktadir.
Sürecin içerdigi bütün asiriliklara ve yasanan acilara ragmen statükonun gidisi ve degisim kaçinilmazdir. Bölge halklarinin özgürlük ve insanca yasam ugrundaki ayaklanmalari mesrudur. Siyasal, sinifsal, etnik ve dini sorunlarla kivranan bu bölgede taslarin yerli yerine oturmasi, öyle görülüyor ki bir süreç alacaktir.
Suriye
Degisim dalgasinin süpürüp savurdugu ve büyük katliamlara sahne olan ülkelerden birisi de, bilindigi gibi Suriye’dir. Suriye’yi babadan kalma bir çiftlik gibi kullanan Baas yönetimi ve Esad ailesi, korku ve santaj üzerine kurulan despot rejimi korumak için, gözlerini kirpmadan kendi halkini katlediyor. Ne var ki Baas rejimi bakimindan geri sayim çoktan baslamistir. Kan ve katliamlarla geçen her gün, Esad rejiminin mesruiyetini asindirmakta ve onu daha çok yalnizliga itmektedir. Dis güçlerin bencil çikarlari için sundugu destek, Esad rejiminin ömrünü biraz daha uzatsa da onu yikimdan kurtaramaz. Eninde sonunda Suriye halklari kazanacak ve Kürt halki özgürlügüne kavusacaktir. 5. Kongre vesile ile Suriye’de, Kürt halkinin özgürlük ugrunda yürüttügü hakli mücadeleyi selamlamak istiyorum.
Gelinen asamada, Baas rejiminin bir an önce tasfiye edilmesi disinda baska bir seçenek yoktur. Yapilacak sey, Kürt, Nusayri, Suni, Dürzi bütün etnik ve dini kesimlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri çogulcu, demokratik ve federal yeni bir Suriye’nin kurulmasidir.
Bu ise tek basina Türkiye ve ya baska bir ülkenin tek yanli güç kullanimiyla gerçeklestirilemez. Türkiye’nin Suriye’ye olasi bir müdahalesi, Suriye’deki mevcut kaosu derinlestirmek ve bölgesel bir savasa dönüstürmek disinda bir sonuca yol açmaz. Suriye’de yasanan gelismelerin ulastigi trajik boyut, Birlesmis Milletlerin, soruna bir an önce müdahalesini gerektirecek bir noktaya ulasmistir.
Öte yandan, statükocu güçler Baas rejiminin yikilmasinin kendileri için stratejik bir yenilgi anlamina geldiginin farkindadir. Esad rejiminin canhiras savunulmasinin bir nedeni de budur. Suriye’de rejimin yikilmasindan sonra siranin kendisine gelecegini düsünen Iran, bunun için bu denli tedirgin. Türkiye ise bir yandan muhalefetin hamiligine soyunuyor, öte yandan, Suriye’de rejim degisikliginin Kürtlere saglayacagi özgürlükten duydugu endise nedeniyle kuskucu ve kararsiz davraniyor. Türkiye, bu tutumuna degisik bahaneler gösterse bile, esas neden, kendi içindeki Kürt sorunudur. Kendi iç sorunu olmasa, Türkiye’nin Suriye Kürtleriyle alip veremeyecek bir seyinin olmayacagi ortadadir
Türkiye
Oysa korkunun ecele faydasi yok.
Ortadogu’da Kürtleri kölelige mahkum eden statüko çatirdiyor. Kürtlerin yüz yillik makus talihi dönmeye basladi artik. Irak’ta yasayan halkimiz 20 yildir özgür ve kazanimlarini kurumlastirma yolunda güvenli adimlarla ilerliyor. Suriye’de Kürtlerin özgürlüge kavusmasi artik bir zaman meselesi. Iran’i ise tatsiz sürprizler bekliyor.
Baska bir ifade ile Türkiye içerden ve disardan ciddi bir degisim ihtiyaci ile karsi karsiya. Bundan kaçis yolu, yok denecek kadar imkânsizdir. Suriye’de sinira gelip dayanmis degisim dalgasi ise, Türkiye’nin yasamakta oldugu süreci daha da hizlandiracaktir.
Degerli arkadaslarim,
Türkiye, Kürt sorununda inkar ve baski politikalarini 90 yil boyunca, büyük bedeller ve kayiplar pahasina tecrübe etti. Kürt halkinin özgürlük taleplerini bastirmak için basvurulmayan yöntem, kullanilmayan araç kalmadi. Geçen yüzyilda Kürt halkina reva görülen mezalimin dünyada bir baska örnegi yoktur. Ne var ki Kürdistan’i bir yangin yerine çeviren devletin, günün sonunda elde ettigi sey, bir Pirus Zaferi’nden öteye geçememistir.
Çünkü onca trajediye karsin ne Kürt sorunu çözülmüs ne de Kürt halkinin özgürlük talepleri ortadan kaldirilmistir.
Dahasi, Türkiye seksen yil boyunca girdigi bu yanlis yolda enerjisini bosa tüketerek kendi kendini tahrip etti.
Açilim ve reform
Oysa Kürt sorununda izlenen inkâr ve baski politikasinin sürdürülemez oldugu basindan itibaren açikti. Denizin tükendigi son yillarda bu gerçek daha çok sorgulanir hale geldi. 1999 yilinda baslayan Avrupa Birligi’ne üyelik sürecinin de etkisiyle, Türkiye bir degisim arayisina yöneldi.
Türkiye, son on yildir degisim sancilariyla kivranip durmaktadir.
Temel sorun saglikli bir degisimi gerçeklestirecek iradenin olmayisidir. Baska bir ifade ile Türkiye’de dogumu gerçeklestirecek basiretli bir ebe yok.
Degerli arkadaslarim,
Her seye ragmen, geçen dönemde demokratiklesme yönünde yapilan yasal ve anayasal degisiklikleri ve sarf edilen çabalari yok saymak mümkün degil. Hükümetin 2009 yilinda baslattigi Açilim ve Habur dönüsü, kadük kalsa bile önemliydi. TRT 6’in açilmasini, bazi üniversite bünyelerinde Kürtçeye iliskin çalismalarin baslatilmasini; inkâr politikalarindan dönüsün bir isareti olarak yorumladik ve daha köklü adimlarin atilmasi için tesvik ettik. HAK-PAR olarak demokrasi ve Kürt sorununun çözümü yönünde atilan adimlari, maksimalist davranarak reddetmek yerine, destekledik.
Demokratiklesme baglaminda yapilan söz konusu düzenlemelerin her birisi tek basina çok sey degistirmese de, toplamda Kürt sorununa iliskin iklimin yumusamasina katkida bulundu. Söz konusu süreç sayesinde Kürt sorunu, hiç olmadigi kadar konusulur hale geldi ve Türkiye’nin gündemine oturdu. Yasanan söz konusu süreç sayesinde Türkiye toplumu, Kürt sorununa daha çok asinalik kazandi, soruna iliskin korku ve tabular belirli ölçüde kirildi.
Duraksama ve geriye dönüs
Ne var ki, Kürt sorununda ilk zamanlarda umut verici girisimlerde bulunan Ak Parti hükümeti, geçen dönem içinde Kürt sorununun dogasini ve derinligini kavrama kapasitesini gösteremedi. Kalici bir baris ve esitlikçi bir çözümü saglayacak bir anlayis gelistiremedi. Sorunun çok boyutluluguna uygun bir kararlilik sergileyemedi. Bu öngörü ve irade yoklugu nedeniyle erken tökezleyen AK Parti, milliyetçi ve güvenlikçi bir yönelime savruldu.
Terk edilen, Kürt sorunuyla ilgili çaba ve arayislar degil tek basina. Son on yilda reform çabalarini motive eden Avrupa Birligi’ne üyelik perspektifi terkedilmis, yeni anayasa yapim çalismalari neredeyse sogumaya birakilmis durumda. Bir dönem gündeme giren Alevi açilimi unutulmus, askeri vesayetin kirilmasina dönük kararlilik ise, yerini tekrar ordu ile is tutmaya birakmis görünüyor.
Gelinen noktada AK Parti hükümeti, reform çizgisi konusunda bir kafa karisikligi içinde. Türkiye tekrar siddetin çikmaz sokagina girdi. Sayin basbakan, son dönemde Kürt sorununun çözüldügünden dem vuruyor. Kürtçe egitime karsi aldigi negatif tutumu ile hükümetin gerçeklikten ve çözümden ne denli uzaklastigini gösteriyor. Ona göre çözülmeyen tek sey ‘terör’dür ve ‘terör sorunu’ örgütlü devlet terörü ile çözülebilir ancak. Son bir yil içinde siddetin çigirindan çikmasinin nedeni, hükümetin yöneldigi bu güvenlikçi tercihtir. Böyle bir yolun ise Roboskiye uzanmasi artik sürpriz sayilamazdi.
Roboski katliami güvenlikçi politikanin sonucu
Degerli arkadaslarim,
Hükümetin teslim oldugu güvenlikçi politikanin sonucunda, 34 Kürt köylüsü Roboski’de hunharca öldürüldü.
Bilindigi gibi günlük geçimlerini saglamak amaciyla kaçakçilik yapan yoksul bir grup insan, 28 Aralik 2011 tarihinde, Türkiye’ye giris yaptigi sirada, Türk Hava Kuvvetleri’ne bagli savas uçaklari tarafindan bombalanarak paramparça edildi. Bu vahsi saldiri sonucunda içlerinde körpecik çocuklarin bulundugu 34 Kürt köylüsü toplu bir biçimde katledildi. Dünya, yeni bir yila girmenin coskusunu yasarken, devlet Roboski’de gerçeklestirdigi katliamla Kürt halkinin yüregini dagladi.
Bir insani öldürmek, insanligi öldürmektir der, kutsal ayet. Buna göre Roboski’de insanlik bir kez degil, 34 kez katledildi.
Esas trajik olan ise apaçik gerçeklesen bu katliama karsin, simdiye kadar etkin ve seffaf bir sorusturmanin yürütülmemis, bu konuda siyaseten bir özrün dilenmemis olmasidir. Tersine, Genelkurmay baskanina tesekkür ederek hükümet bu katliama arka çikti. Kamuoyundan yükselen özür beklentisi karsisinda, Sayin basbakan’in ‘tazminat ödedik daha ne istiyorsunuz’ ifadesi ise Kürt halkinin yarasini bir kez daha kanatti.
Gerçek olan su ki, Roboski katliami Kürt toplumunda derin bir kirilmaya yol açti. Bu konuya iliskin alinacak tutum, Kürt sorununda, bundan sonra yapilacaklar bakimindan turnusol kâgidi niteliginde olacaktir.
Degerli arkadaslarim,
Son yillarda atilan adimlara ve bütün iyi niyetli çabalara karsin bir yol alinamamasinin ve tekrar basa dönülmesinin bir nedeni var. Bu da Kürt sorununun dogasini kavrayamamak, onun çok boyutlulugunu görememekten kaynaklaniyor. Kürt sorununu dogru tanimlamadan ona iliskin bütünlüklü bir çözüm gelistirilemeyecegi açiktir.
Kürt sorununu dogru tanimlamak
Degerli arkadaslarim,
Kürt sorunu, en genel anlamiyla Kürt halkinin ulusal demokratik haklarinin gasp edilmesinden kaynaklanan bir sorundur. Ortadogu’da ülkesi dörde bölünerek parçalanmis, 40 milyonluk kadim bir halkin ulusal özgürlük sorunudur. Bu halkin yarisindan çogu Türkiye sinirlari içinde, kendi adiyla anilan Kürdistan’da yasiyor. Öte yandan, Kürt sorunu tek basina Türkiye, Irak, Iran ve Suriye sorunu olmaktan çikarak bölgesel bir boyut kazanmistir. Baska bir ifade ile Ortadogu’da baris ve istikrarin tesisi, Kürt sorununun esitlikçi ve adil çözümünden geçmektedir. Sorunun bu boyutunu görmezlikten gelen çözüm çabalarindan bir sonuç elde edilemeyecegi açiktir.
Artik herkesin kavramasi gereken bir gerçek var.
Kürt halki, kendi ülkesinde, yan yana yasadigi halklarla birlikte esit, özgür, onurlu ve güvenlik içinde yasamak istiyor. Bu hak, onun halk olmaktan kaynaklanan mesru hakkidir. Bu, ayni zamanda uluslar arasi evrensel hukukun geregidir. Kalici bir barisin, sürdürülebilir bir istikrarin tesisi, Kürt halkinin temel haklarinin teslim edilmesinden geçer.
Kürt sorunu iki saatlik seçmeli ders sorunu degildir. Kürt sorununun TRT 6’in açilmasiyla çözüldügünü iddia etmek büyük bir aymazliktir. Kürt sorunu, kendini merkez sayan birilerinin lütuf niteliginde gidim gidim verdikleriyle çözülemez. Sorunu zamana yayma girisimleri ise onu daha çok katmerlestirmek disinda bir sonuca yol açmaz. Demokrasi ve çözüm yönünde atilan adimlari elbet yok saymiyoruz, ancak bununla ‘Kürt sorunu çözüldü’ iddialarini siddetle reddediyoruz.
Gelinen asamada, iktidari ve muhalefetiyle Türkiye, Kürt sorunu baglaminda tarihsel bir sinav ile karsi karsiyadir. Bu sinav gerçek anlamda bir demokratlik sinavidir. Demokrat olmak baskalarinin farkliligini tanimaktir. Demokrat olmak, farkliliklarin hak ve özgürlüklerine saygi duymaktir. Ve baskalarinin da sizin kadar esit haklara sahip olmasini kabul etmektir. Bu da lafla olmaz. Kürt ve Türk halkinin esitligini gerçekten istiyorsaniz bunun yolu bellidir. Bu yol, Türkiye’nin siyasi, idari ve zihinsel yapisini iki halkin hak esitligine ve ülkenin çogulcu yapisina göre yeniden dizayn etmekten geçer.
Bu ise son tahlilde yeni bir anayasa sorunudur.
Yeni anayasa
Degerli arkadaslar,
12 Eylül 2010 tarihinde yapilan referandumdan sonra, yeni bir anayasa beklentisinin Türkiye’nin gündemine girdigi biliniyor.
HAK-PAR olarak, yeni anayasa yapim sürecini basindan beri önemsedik. Bunu, Türkiye’nin askeri vesayetten kurtulmasi ve Kürt sorununun çözüm yoluna sokulmasi için bir firsat olarak nitelendirdik.
Buna iliskin görüsümüzü Kürtçe, Türkçe ve Ingilizce olarak bir dosya halinde yayinlayarak hem kamuoyuna sunduk hem de TBMM Baskani ve Anayasa Uzlasma Komisyonu ile paylastik.
Yeni bir anayasa yapmanin katilimci bir süreç gerektirdigini, bunun için demokratik, barisçil ve güven verici bir siyasal iklimin olusturulmasinin elzem oldugunun altini çizdik. Yeni anayasa tartismalari bakimindan eksiksiz bir ifade ve örgütlenme özgürlügünün önemini vurguladik. Siddet ve çatismalarin gölgesinde yeni bir anayasa yapilamayacagini, bunun için barisçil bir ortamin saglanmasi geregini israrla dile getirdik.
Degerli arkadaslar,
Yapilacak anayasanin yeni olabilmesi için, onun her türlü ideolojik ve kurumsal vesayeti reddetmesi, degistirilemez maddeler içermemesi, Kemalizm’i referans almamasi gerektigi açiktir.
Partimizin yeni anayasadan beklentisini su basliklar halinde bir kez daha özetlemek isterim.
Öncelikle, yapilacak yeni anayasanin, ülkenin çogulcu yapisini dikkate alarak Kürt halkinin kimligini tanimasi zorunludur.
Ikincisi, Kürt nüfusunun yogunlukta yasadigi bölgelerde, Kürtçe egitim dili olarak kabul edilmeli, Türkiye’nin geri kalan bölgelerinde de seçmeli ders olarak ögretilmelidir.
Üçüncüsü, Kürtçe, Kürdistan’da Türkçenin yani sira ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli.
Egitim ve kamusal alanda kullanilmayan bir dilin eninde sonunda yok olmaya mahkûm oldugunu söylememize gerek yoktur. Bu talebe karsi çikanlarin esas amacinin, Kürt dilini unutturmaya terk etmek ve giderek Kürt kimligini sönümlemek oldugu açiktir.
Dördüncüsü, Parti olarak Kürt sorununun esitlikçi ve adil çözümünün federasyondan geçtigini ve yeni anayasanin da bu ihtiyaca uygun olarak yapilmasi gerektigini israrla söylüyoruz.
Degerli arkadaslarim,
Burada bir parantez açarak Kürt sorununa çözüm tartismalari baglaminda iki sicak konuyu biraz açmak istiyorum.
Bunlardan ilki Kürtçe egitim sorunudur.
Kürtçe egitim konusu yeni anayasa yapim sürecinden bagimsiz olarak gündemin önemli bir maddesi. Ve yine bu süreçten bagimsiz olarak çözülmesi gereken bir sorun. Kürtçe egitim konusunda ortaya konulacak bir irade, hem sürecin normallesmesi hem de Kürt sorununda esitlikçi bir çözüm için son derece önemlidir. Kürt halkinin kendi diliyle egitim görmesi bir lütuf degil, onun dogustan gelen hakkidir. Bu, Kürt ve Türk halkinin esitligi ve kardesliginin de bir geregidir. Kürtçe egitime karsi çikanlarin esitlik, kardeslik ve baristan söz etme hakki olmaz. Kürtçe egitime karsi çikmak ne muhafazakar demokratlikla ne de sosyal demokratlikla bagdasir. Hele dindarlikla hiç bagdasmaz. Iktidar ve muhalefetin bu konuya iliskin olarak takindigi tutum, demokrasi açisindan tümüyle utanç vericidir. Bir halkin kendi diliyle egitim hakkina, beyinleri sovenizmle yikanmis, demokrasiden nasibini alamamis insanlar karsi çikabilir ancak. Türkiye’yi, Kürt sorununda getirip bataga saplayan da zaten bu zihniyet degil midir?
Açmak istedigim diger bir konu ise federal çözüm önerimizdir.
Federasyon deyince Türkiye’de bazilarinin hop oturup hop kalktiklarini biliyoruz. Bu noktada tam bir dezenformasyon ile karsi karsiya bulundugumuz ortada. Bu nedenle birkaç noktanin altini çizmekte yarar var.
Bir, Kürt sorununun esitlikçi çözümünün federalizmden geçtigini öngörüyoruz. Ancak bu sadece Kürtler için bir federasyon istedigimiz anlamina gelmez. Türkiye’nin geri kalan bölgeleri de cografik, ekonomik, nüfus ve benzeri ölçekler bazinda federe bölgeler olarak yapilandirilabilir.
Iki, Parti olarak federal sistemin ayni zamanda ademi merkeziyetçi olmasindan yanayiz. Bunun anlami sudur; federe bölgeler kendi içinde katilimci ve çogulcu olmak zorunda. Hangi federe bölge kapsaminda olursa olsun, bütün etnik ve dini topluluklarin dil, din ve kültürleri anayasal güvence altinda olacaktir. Batida, sözgelimi Istanbul’da yasayan Kürtlerin Kürdistan’a dönmesine gerek yok. Onlar bulundugu yerlerde kendi anadili ile egitim görebilir, kendi kültürünü yasayabilirler. Benzer sekilde Kürdistan’daki Türk, Arap ya da Süryani topluluklar da, bulunduklari yerde kendi dil, kültür ve dini inanislarini özgürce yasayabilir.
Üç, bazilarinin bilinçli saptirmalarinin aksine federal bir sistemde, federe bölgeler Çin Seddi ya da gümrük duvarlariyla birbirinden ayrilmaz. ‘Türkiye federal sisteme geçince, Diyarbakir’dan Ankara’ya gitmek için pasaport gerekir’ benzeri safsatalara çocuklar bile inanmiyor artik.
Dört, federal bir sistemde federe bölgelerin etnik açidan homojenlestirilmesi diye bir sey yoktur, dolayisiyla nüfus mübadelesi iddiasi da kocaman bir yalandir.
Degerli konuklar,
Türkiye’nin mevcut üniter devlet yapisi ve kati merkeziyetçi sistemi sadece Kürt sorununun çözümü açisindan bir sorun teskil etmiyor. Ayni zamanda demokrasinin isleyisi açisindan da ciddi bir engel olusturuyor. Merkezi iktidar yetkilerinin yerel ya da bölge yönetimleriyle paylasilmasi, katilimci demokrasinin bir geregidir. Kürt sorunu olmasaydi da Türkiye’nin ademi merkeziyetçi bir dönüsüme ihtiyaci olacagina süphe yoktur.
Degerli arkadaslar,
Yukarida açtigim parantezi kapatip izninizle anayasa konusunu baglamak istiyorum.
Basta olusan yogun ilgi ve heyecana karsin, gelinen asamada yeni anayasa yapimina iliskin toplumsal ilgi, katilim ve heyecan azalmis, bu is Anayasa Uzlasma Komisyonu’nda yer alan partiler arasi taktik savasinin bir arenasina dönüsmüstür. Böyle bir ortamda degil yeni ve demokratik bir anayasa yapmak, hiçbir seyin çikmayacagi açiktir. Yeni anayasa yapimini dört partinin uzlasmasi kosuluna baglamak ise diger bir handikaptir. Bunun anlami, yeni anayasanin kaderini MHP’ye teslim etmektir ki, bu da yeni anayasa yapmamanin diger bir yoludur.
Her seye ragmen süreç tümüyle tükenmis sayilamaz. Yeni anayasa yapim çalismalarini toplumun katilim ve tartismasina açarak bu süreci yeniden diriltmek mümkündür. Dört partinin uzlasmasina dayali yöntem terk edilerek, bu konuda uzlasilacak partilerle yola devam edilebilir. Parti olarak bu iste taraf olmak ve basta oldugu gibi, sürecin her asamasinda aktif destek sunmak istedigimizi belirtmek isterim.
Baskanlik sistemi
Yeni anayasa yapimi baglaminda gündeme tasinan konulardan birisi de baskanlik sistemidir. Bu konunun sayin basbakanin ismiyle birlikte anildigi sir degil. Görünen o ki Sayin Erdogan 2014 yilinda yapilacak cumhurbaskanligi seçiminde, yetkileri güçlü bir baskan olarak seçilmek istiyor.
Deneyler, sivil toplumun güçlü, demokratik degerler ve kurallarin kurumlasmis, iktidar gücünün yerel yönetimlerle paylasilarak dengelendigi ülkelerde, baskanlik sisteminden sonuç alinabilecegini göstermektedir. Türkiye gibi, bütün iktidarin Ankara’da merkezilestigi, ikinci sinif demokrasi ile yönetilen, Kürt sorununu çözememis bir ülkede baskanlik sistemine geçmek sorunlari azaltmaz, artirir. Böyle bir uygulamanin, demokrasi kusurlusu, mevcut rejimi daha otoriter bir noktaya götürerek, tek adam diktatörlügüne yol açacagini öngörmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Bizim Basbakan’a naçizane önerimiz sudur; hiçbir basbakanin sahip olmadigi avantajlara sahipsiniz, arkanizda önemli bir kitle destegi bulunuyor. Ihtiyaç duydugunuz güç ise, yeterince gücünüz var zaten. Bunun için güçlü bir baskan olmaniza gerek yoktur. Sizi tek sef haline getirecek baskan olmak yerine, Kürt sorununu kalici bir çözüme kavusturarak tarihe geçin. Tarih, çözüm için sizi davet ediyor, bu çagriya icabet etmek elinizde sayin basbakan.
Normallesme ihtiyaci
Degerli arkadaslar,
Gelinen asamada, yeni anayasa yapimi, ülkenin demokratiklesmesi ve Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engellerden birisi de süre giden çatisma ortamidir. Türkiye’de can yakmaya devam eden siddet ve çatisma ortaminin durdurulmasi yakicilik kazanmistir. Siddet ve çatismalari durdurmak elbet Kürt sorununun çözümü anlamina gelmez. Ancak siddetin durmasi, sorununun çözüm çabalarina rahat bir nefes aldirarak ona yeni bir ivme kazandirabilir.
Bunun için bir normallesme sürecine acil ihtiyaç var.
Yeni bir anayasa yapmadan önce, hatta yeni bir anayasa yapmak için de bu gerekli.
Bunun için;
– Kürtçe egitim konusunda ortaya konulacak irade son derece önemlidir. Kürtçe egitim alaninda atilacak adim, çözüm sürecinin ileriki asamalari bakimindan bir samimiyet ve güven duygusu ilham edebilir.
-Atilacak adimlardan birisi de düsünce ve ifade özgürlügü önündeki her türlü engelin kaldirilmasi, siyasi partiler ve seçim yasasinin demokratiklestirilmesidir.
-Normallesme için olmazsa olmaz kosullardan birisi de genel bir siyasi af çikartmaktir. Genel bir af sayesinde cezaevlerinden bulunan binlerce tutuklu ve hükümlü disari çikar, dagdakiler iner, yurtdisinda bulunanlar döner ve böylece yeni bir sayfa açilir.
-Siddeti dislamak kosuluyla Kürt ve Kürdistan ismiyle her türlü örgütlenmenin önü açilmali, yasakli Kürt partilerinin siyasal sürece katlimi saglanmalidir.
Bu adimlarin atilmasi PKK’nin silah birakma kosuluna endekslenmemeli ve bir pazarlik konusu yapilmamalidir.
Böyle bir zeminde siddette israr edenlerin bulacagi karsilik azalacaktir. Böyle bir sürecin, silahlari susturmasi yönünde PKK üzerindeki baskiyi artiracagina süphe duyulmamalidir.
Kürt sorununa esitlikçi çözüm perspektifi yitirilmeden, silahlarin susturulmasi ve giderek birakilmasi için PKK ve çevresi ile de görüsülebilir. Unutulmamalidir ki Kürt sorununu silahlarin susturmasina indirgeyen bir anlayis ile ne silahlar susturulur ne de Kürt sorunu çözülebilir. Tek basina silahlarin susturulmasina odaklanmis girisimler, toplumun baris ve çözüm beklentisini heder etmek disinda bir sonuç vermez.
Öte yandan, normallesme yönünde isletilecek bir süreç, seffaf ve kamuoyunun katilimina açik bir biçimde isletilmeli. Kürt tarafi; legal demokratik partileri, sivil toplum örgütleri ve aydin birikimi ile bu sürecin içinde aktif bir biçimde yer almali. Daha da önemlisi, bu yöndeki çabalar, Kürt sorununa esitlikçi çözüm öngören yeni anayasa yapim süreci ile eszamanli bir sekilde sürdürülmelidir.
PKK ve siddet
Degerli arkadaslar,
Kürt sorununun çözümünde esas sorumlulugun devlete düsmesi, Kürtlerin, ya da Kürtler adina ortaya çikan örgütlerin sorumlulugunu ortadan kaldirmiyor. Bir davada sonuç almak için hakli olmanin yetmedigini biliyoruz. Bunun için ayni zamanda gerçekçi olmak, çagin kosullarini ve toplumsal algilari dikkate almak gerekiyor.
Sözü PKK’nin yillardir yürüttügü silahli mücadeleye getirmek istiyorum.
Devletin inkar ve baski politikalari gibi, PKK’nin yürüttügü silahli eylemlerin de çagin gerisinde kaldigina kusku yoktur. Deneyler, devletin inkar ve baski politikalari ile bir yere varamadigini, benzer sekilde Kürtlerin de silahla haklarina ulasamayacagini gösteriyor. Gelinen asamada silahli mücadelenin Kürt halkinin özgürlük davasina zarar verdigi ortadadir. Çatisma ortami, kisitli legal demokratik mücadele zeminini tahrip ediyor, bu alani bloke ederek elde edilen kazanimlari riske sokuyor. Bu nedenle, hükümetin tutumundan bagimsiz olarak PKK çatismalari durdurmali, silahli güçlerini Türkiye sinirlari disina çekerek barisçil çözüme sans taninmalidir.
Tabi, bunun için, devletin bu süreci provoke edecek tutumlardan ve operasyonlardan kaçinmasi gerekiyor.
Barisçil bir zeminde, güçlerini birlestirecek Kürt ulusal demokratik güçlerin, mesru ve sivil yöntemlerle basaramayacagi hiçbir sey yoktur. Legal ve mesru zeminde israr etmesi halinde, Kürt halkinin hakli talepleri karsisinda hiçbir güç duramaz.
Bunun için, PKK’nin kendi tutumunu gözden geçirme ve yapici bir rol oynamaya karar verme zamanidir.
Kürtlerin birlik sorunu
Degerli arkadaslarim,
Altini çizmek istedigim bir konu daha var. Kürt halki eger bir gün özgür olacaksa ki mutlaka olacak, bu onun kendi eseri olacaktir. Özgürlük bahsedilmez, mücadele edilerek hak edilir. Bu ise Kürt halkinin mücadele gücünü, ulusal bir program etrafinda ortak harekete geçirmesini gerektirir. Bu noktada, Kürt ulusal demokratik güçleri bakimindan birlik ve diyalog ihtiyaci karsimiza çikiyor. Kürt sorununun bölgesel düzeyde çözüm sürecine girdigi bir dönemde, bu her zamankinden daha da önemli.
Bunun için en azindan iki temel ilkede uzlasmaya ihtiyaç var.
Bunlardan birincisi sudur; Kürt ulusal demokratik güçlerin birlik ya da ittifaki savas ve siddet yöntemleri üzerinden saglanamaz. Kürtler, günümüzde ulusal birligi barisçil, demokratik ve sivil itaatsizligi esas alan bir mücadele çizgisinde olusturabilir ancak. Böyle bir zeminde bir araya gelebilecek ulusal demokratik güçlerin, amacina ulasmasi görece daha kolaydir. Barisçil ve sivil yöntemlerle yürütülecek hak ve özgürlük mücadelesinin, hem Türk toplumunda hem de uluslararasi kamuoyu nezdinde daha büyük bir karsilik bulacagina süphe yoktur.
Ikincisi ise dil ve üslup sorunudur. Kürtler arasi diyalog ve isbirlikleri ayni zamanda ona uygun barisçil, yapici ve birlestirici bir dil gerektirir. Benmerkezci ve ötekilestirici anlayislarla ulusal ittifakin saglanamayacagi açiktir. Kürtler arasi iliskilerde karsilikli saygi, kabul ve güven son derece önemidir. Devlet ile olan sorunlarini uzlasma ve diyalog yöntemleriyle çözmeyi hedefleyen bir toplumun, kendi iç sorunlari bakimindan diyalog ve uzlasidan kaçinmasi bir paradoks degil mi? Kendi iç barisini gerçeklestirmeyen bir toplumun, devlet ya da Türk toplumuyla barismasi mümkün olabilir mi? Normallesme ihtiyaci, sadece Kürtlerle devlet bakimindan degil, ayni zamanda Kürtlerin kendi iç iliskileri bakimindan da geçerli. Içerde ve disarida giderek olgunlasan kosullari halkimizin lehine çevirmenin yolunun, bu konuda dogru ve gerçekçi bir politika olusturmaktan geçtigini belirtmek isterim.
Demokrasi güçleri ile etkin diyalog
Degerli arkadaslarim,
Kürtlerin birlik sorunu kadar önemsememiz gereken diger bir konu da Türkiye demokrasi güçleriyle etkin bir diyalog ve isbirligi ihtiyacidir. Partimiz, Kürt sorununun çözümü ile ülkenin demokratiklesmesi arasindaki yakin bagin farkindadir. Bu çerçevede, Türkiye’de militarizmin etkinliginin kirilmasi, hukuk devleti anlayisinin hakim kilinmasi, demokrasinin evrensel ilkeler temelinde insa edilmesi için yürütülecek mücadeleyi son derece önemsiyor. Bu hedefe ulasmak için, demokrasi ve degisimden yana güçlerin isbirligi ve dayanismasi son derece önemli. Bu bilinçle, geçen dönemde ‘hükümet-muhalefet- farki gözetmeksizin Türkiye’nin degisimden yana bütün kesimleriyle etkin bir diyalog ve isbirligi arayisi içinde olduk ve olmaya devam edecegiz. Türkiye demokrasi güçleri ile isbirligi konusunda kategorik sablonlardan çok, pratik bir yaklasimdan yanayiz. Isbirligi bakimindan siyasal aktörlerin ideolojik referans ya da niyetlerine degil, pratiklerine bakariz. Dün oldugu gibi yarin da demokrasiye, barisa, Kürt sorununun çözümüne hizmet edecek bütün adimlari, kimden gelirse gelsin, arkasindaki niyete bakmaksizin desteklemeyi sürdürecegiz.
HAK-PAR’in misyonu ve 10. yil
Degerli arkadaslarim,
Bütün bu görevlerin üstesinden gelmek için sözü HAK-PAR’a getirmek istiyorum.
Parti olarak, Kürt halkinin yüz yila varan mücadele birikim ve deneyimine deger biçiyor ve bu onurlu mirasa sahip çikiyoruz. 1960’li yillardan baslayarak filizlenip gelisen halkimizin özgürlükçü, demokratik ve barisçil mücadele geleneginden devraldigimiz çok sey var.
Ancak HAK-PAR esas olarak yeni zamanlarin partisidir.
HAK-PAR’i, 21. yüzyilin kosullarinda Kürt toplumunun beklentilerine cevap vermek üzere kurduk. Baska bir ifade ile geçmisi yok saymadan gözünü gelecege diken bir partiyiz. Ideolojik ve grupsal kaygilardan uzak, çogulcu ve demokrat bir parti olma iddiasindayiz.
Degerli arkadaslarim,
5. Kongremizin önemini artiran diger bir faktör de HAK-PAR’in 10. kurulus yildönümüne denk gelmesidir. Baska bir ifade partimiz soyundugu tarihsel misyonunda 10 yili geride birakmis durumda. Bu, büyük emeklerle, insan üstü fedakarliklarla, büyük bir dava bilinci ve askiyla kotarilmis bir on yildir, saygindir ve kutludur. Bu 10 yillik soylu yürüyüste tas üstüne tas koyan herkesi, huzurunuzda saygiyla selamlamak istiyorum.
Degerli arkadaslarim,
Partimiz, su son on yilin yogun pratigi içinde sinanarak olgunlasti. Politik hattini ezberlerden degil, halkimizin ve kosullarin gereklerine bagli olarak sekillendirdi. HAK-PAR, geçen 10 yil içinde politik rüstünü ispatladi. Içerde ve disarida hakli bir sayginlik kazandi.
Simdi yeni bir 10 yila giriyoruz.
Kosullar geçmise göre daha elverisli.
Politik tutum ve taleplerimiz toplumda her geçen gün daha çok destek buluyor.
Geçen on yillik süreçte örgütsel ve politik anlamda önemli oranda kurumlastik. Yeni dönem bakimindan önemli bir zemin olusturduk. Simdi yapmamiz gereken bu zemin üzerinden hedefe kararli adimlarla ilerlemektir. Önümüzdeki en büyük görev toplumla bulusmak olmalidir. Toplumla aramizda bir güven bagi insa ettigimizde çok sey degisecek.
Bu kararlilikla yürüdügümüzde HAK-PAR güçlenecek, Kürt halki mutlaka kazanacaktir
Son sözler
Degerli arkadaslarim, partimiz onuncu yilini geride birakirken ben de dört yillik genel baskanlik görevimin sonuna geliyorum. Parti tüzügümüzün öngördügü iki dönemlik genel baskanlik görevim bitiyor. Önceki dönemde partinin kurucusu ve bir nefer olarak, son dört yilda da genel baskan sifatiyla partim ve halkim için çalistim. Hep birlikte çalistik. Çalisanlarin, pratik hayat içinde olanlarin yanlis yapmama lüksü yoktur.
Birbirimizi üzdügümüz anlar oldu, hepimiz çok yorulduk. Ancak bu dava, bu sikintilara deger. Sonuçta hepimiz hakli bir mücadelenin gururunu yasiyoruz.
Kendi hesabima, bugün buradan geçmise husu ile bakiyorum. Gelecege iliskin ise umut doluyum.
Degerli arkadaslar,
Her kongrede oldugu gibi bu Kongre’de de görev degisimi yasanacak. Parti meclisimiz yenilenecek. Kürd davasinin emektari, degerli agabeyimiz Sayin Kemal Burkay yeni dönemde Genel Baskanlik görevini devralacak. Kendisinin bilgi, birikim ve ruspiligiyle partimize çok sey katacagindan süphem yok. Ona ve seçilecek yeni Parti Meclisimize simdiden üstün basarilar diliyorum. Yeni dönemde, Partimizin önüne koydugu tarihi hedeflere ulasmak için, hep birlikte, kararlilikla yolumuza devam edecegiz.
Tesekkürler
Ve konusmamin sonuna geliyorum.
Beni sabirla dinlediginiz için hepinize ayri ayri tesekkür ediyorum.
Su dört yil boyunca büyük bir dava duygusu ile birlikte yürüdügümüz, Parti Meclisi üyesi arkadaslarima tesekkür etmeyi burada bir görev sayiyorum.
HAK-PAR’in esas yükünü tasiyanlar hiç kuskusuz partimizin il ve ilçe baskanlari ve yöneticileridir. Partimizi bir sütun gibi omzunda tasiyan bu vefakâr arkadaslarimi sevgiyle selamliyorum.
Geçen dönemde büyük bir enerji ve idealizm ile çalisan genç, yasli, kadin bütün dava arkadaslarima tesekkür etmeyi bir görev sayiyorum.
Avrupa’da yasayan kardeslerimizi burada, huzurunuzda, selamlamak istiyorum. Çünkü bu mücadelede onlarin bize kattiklari çok sey var.
Parti çalisanlarimizin emegini unutamam. Onlara çok tesekkür ediyorum.
Öte yandan bu zorlu mücadelede bizi yalniz birakmayan, maddi, manevi imkânlari, yürekleri ve bilinçleriyle bizi destekleyen bütün HAK-PAR dostlarina ve halkimiza tesekkür etmeyi bir borç biliyorum.
Son tesekkürüm ise her zaman oldugu gibi eslerimize ve çocuklarimizadir.
Çünkü yaptigimiz seylerin hiçbirisi, onlarin essiz sevgisi ve dayanismasi olmadan gerçeklesemezdi.
Onlar, partimizin gerçek kahramanlaridirlar.
Onlara en derin sevgi ve saygilarimi sunuyorum 04.11.2012/Ankara
Haydi HAK-PAR, ilerle
Yolumuz açik olsun
Bayram Bozyel
Genel Baskan
Dengê Kurdistan