Burkay: Federal yapi bölünmek degildir ve asimilasyonu önler

Röportaj: Güldali COSKUN
Ergenekon’a gelince, bu bir dizi suça, komploya, faili meçhullere, darbe girisimlerine bulasmis devasa bir örgüttür. Elbet davalar ve tutukluluk halleri çok uzun sürmemeli. Ama insanlar yaptiklarinin hesabini da vermeliler
Yil 1974; Kemal Burkay, bir grup arkadasiyla birlikte Kürdistan Sosyalist Partisi’ni kurar ve Genel Sekreterlige getirilir. 2003 yilina kadar bu görevde kalan Burkay, siyasal mücadeleyi barisçi yöntemlerle sürdürdügü halde, rejim, her türden siyasal ve kültürel Kürt örgütü gibi, Kürdistan Sosyalist Partisi’ne de yasal çalisma olanagi tanimaz. 12 Eylül darbesinden bir süre önce yurt disina çikan Burkay, hakkindaki davalarin düsmesi ve siyasal ortamin yumusamasiyla 31 yil sonra 2011 de yurda döner. Daha sonra Hak ve Özgürlükler Partisine 2012 de genel baskan seçilir. Edebiyatçi yönüyle de taninan Burkay’in, gerek siyasi, gerekse Kürt tarihi ve diliyle ilgili konularda (siir, roman, tiyatro, çocuk kitabi, deneme vb.)çok sayida eseri yayinlanir. Eserlerini Kürtçe ve Türkçe olarak yazar.
1937 Tunceli’de dogan ve 1960 yilinda Ankara Hukuk Fakültesini bitiren Burkay, hiçbir zaman siddeti benimsemez hatta silahin, Kürt siyasetinin özgürlesmesinde en büyük engel oldugunu vurgulayarak, ‘iklim henüz Akdeniz degil, Subat- Mart aylari’ derken, ömrünün 50 yilini bu meseleye adamis birinin inatçi umudunu sergiler.
Naif bir kisilik, nazik ve barisçi bir dil ve de Bati standartlarinda demokrasiyi içsellestirmis, masaya yumruk vurmak yerine diyalogu seçen, Türkiye’ye bol gelen siyasi bir profil
Bir tarih duruyordu karsimda
Aklima takilanlari sordum, söyledi
Sayin Burkay, 1974 yilinda baslattiginiz Özgürlük Yolu hareketi, siddeti tasvip etmeyen ve siyasal yöntemlerle yürümeyi tercih eden, döneme göre de Kürtçe yayin yapan dergi ve gazete (Roja Welat) çikaracak kadar cesur bir hareketti. 1977 de kurulan PKK ise Bagimsiz Kürdistan için silahla mücadeleyi tercih etti. Gelinen süreçte kim nerede duruyor?
1960 ve 70’li yillar dünyada devrim dönemleriydi ve bu Türkiye’de hem sol hareketi hem Kürt hareketini etkiliyordu. Bazi kesimler silahli mücadeleyi sonuç verecek baslica yöntem olarak görüyorlardi. Biz ise ülke kosullarinin buna uygun düsmedigi görüsündeydik ve kitle içinde çalismanin, barisçi siyasal yöntemlerin dogruluguna inaniyorduk. Bu nedenle silaha, siddete yönelmedik. Basindan beri dogru buldugumuz yöntemleri bugün de izliyoruz.
PKK ise ortaya çikar çikmaz silahli eyleme yöneldi ve isin garibi bu eylemi önce bize ve diger Kürt yurtsever ve sol örgütlerine yöneltti. 1984’te Suriye’nin destegi ile bir silahli mücadele baslatti. Biz bunun basari sansi olmadigi kanisindaydik.
Kanimca gelinen durum bizi hakli çikardi. 30 Yil süren çatisma döneminin bedeli çok agir oldu; ama siddet, ne devlet, ne de PKK bakimindan bir sonuç vermedi. PKK’nin siyasi hatti ise her bakimdan zigzakli oldu. Programi azami ile asgari arasinda gidip geldi; zamanla ideolojik görüslerini, adini bile terk etti, silahli eylemi tümden biraktigini söyledi; ama sonra yine döndü
PKK ve taraftarlari, Kürtler bakimindan elde edilen kazanimlarin PKK’nin silahli mücadelesi sayesinde oldugunu söylüyorlar. Bu dogru mu, bu kazanimlar nelerdir?
Buna katilmiyorum. Daha PKK sahnede yokken, 1960’li ve 70’li yillarda Kürt ulusal hareketi hizli biçimde gelisiyor, kitlesellesiyordu. 1967 yilinda birçok Kürt ilinde ‘Dogu Mitingleri’ denen onbinlerin katildigi kitlesel mitingler yapildi, yayin ve örgütlenme çabalari basladi. 12 Mart darbesine ragmen 1970’li yillarda barisçi siyasal örgütlenme hizlandi, ulusal hareket gelisip serpildi, çogu sol renkte partiler ve dernekler kuruldu. Bizim çikardigimiz Özgürlük Yolu dergisi 10-12 bin tiraj, Kürtçe-Türkçe Roja Welat Gazetesi ise 40 bin tiraj yapiyordu. 1977 yilinda bagimsiz aday göstererek Diyarbakir Belediye Baskanligini, bir yil sonra ise yine bagimsiz adayla Agri Belediye Baskanligini kazandik. Bizim ve diger yurtsever güçlerin (KDP, DDKD, Rizgari, Kava vb.) bölgedeki etkisi hizla büyüyordu ve yurtsever güçler arasinda birlik olusturma çabasi içindeydik. Nitekim 1980 basinda üç örgüt (Özgürlük Yolu, KUK ve DDKD) ‘Uulusal Demokratik Güçbirligi’ni (UDG) olusturduk. Eger 12 Eylül darbesi devreye girmese, Kürt hareketi PKK eliyle siddete itilmese, bu birlik sayesinde daha 1980’li yillarda bölge belediyelerinin büyük çogunlugunu elde edebilir ve parlamentoya çok sayida parlamenter sokabilir, Türkiye politikasinda etkin bir güç haline gelebilirdik. Ama cunta bu gelismeyi sekteye ugratti, sol ve demokratik hareketin bütünü gibi Kürt ulusal hareketini de ezdi. PKK de izledigi yanlis yöntemlerle hem 12 Eylül öncesinde hem de sonrasinda bu olumsuz gelismeye katkida bulundu. Böylece meydan silah kullananlara, yani siddete kaldi.
Bir baska deyisle, siddet egemen olmasaydi hem bunca büyük bedel (50 bin dolayinda insanimizin ölümü, 4 bin köyün yakilip yikilmasi, milyonlarca insanin sürgün yollarina düsmesi, yüz milyarlarca liranin kirli savasa gitmesi, toplumun siddet sarmalina düsmesi, siyasi ve toplumsal kirlenme vb) ödemeyecektik, hem de ülke demokratik bakimdan bugün çok daha ileri bir konumda olacak ve Kürtlerin kazanimlari da çok daha büyük olacakti.
12 Eylül sonrasi kurulan ilk legal Kürt partisi hangisidir?
Cuntanin geri çekildigi ve siyasal partilerin yeniden sahneye çiktigi dönemde Kürt aydin ve siyasilerinin kurulusunda etkin bir rol aldiklari ilk parti 1990 yilinda kurulan Halkin Emek Partisi’dir. Ben ve arkadaslarim HEP’in kurulusunda fikri planda ve örgütlenme planinda aktif rol oynadik. Konjünktür HEP gibi demokrat ve degisimci bir partinin gelismesi için çok uygundu. Ne yazik ki hem devlet HEP’i engellemek için her seyi yapti, hem de parti ustalikla yönetilemedi ve siyasetin küçük hesaplarina alet edildi. PKK ise baslangiçta HEP’e karsi çikti, onu ihanet saydi; ama daha sonra içine girerek kontrolü ele geçirdi ve demokratik yapisina son vererek kapatilmasina yol açti.
HEP’in ardindan Demokrasi ve Esitlik Partisi (DEP) kuruldu, ama o da ayni nedenlerle uzun ömürlü olamadi. Daha sonra legal planda bizim ve PKK yandaslarinin yolu tümden ayrildi. Siddete karsi çikanlar, legal-demokratik çalisma ilkelerine önem veren kesimler Demokrasi ve Degisim Partisi (DDP) ile yollarina devam ettiler. O kapatilinca önce Demokrasi ve Baris Partisi (DBP) son olarak da, 2002’de Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) kuruldu.
HAK-PAR, heterojen bir yapilanma mi, bir Kürt partisi mi, Türkiye partisi mi?
HAK-PAR Kürt sorununun çözümünü politikasina eksen yapmis bir parti. Kadrolari agirlikla Kürtlerden olusuyor. Ama ayni zamanda Türkiye’nin diger temel sorunlarinin çözümü ve Türkiye’nin AB standardinda bir demokrasiye ulasmasi için çaba gösteren bir parti. Bu nedenle programini ve mücadele yöntemlerini benimseyen, özgürlük ve demokrasi isteyen Kürt, Türk veya baska kökenden herkese açik bir parti. Bu anlamda heterojen; saflarinda sosyalistler, sosyal demokratlar, liberaller ve dindar insanlar var.
Partinizin Kürtler için talepleri nelerdir? BDP’den farki nedir, Kürtler için alternatif siyaset üreten bir ‘ana muhalefet’ partisi midir?
Biz Kürt halki için esitlik temelinde bir çözümü savunuyoruz, bu federasyondur. Kürt halkinin nüfusça çogunlukta oldugu bölgede, yani tarihi ve cografi adiyla Kürdistan’da federal bir statü ile kendi kendisini yönetmesini savunuyoruz. Yerel hükümeti ve parlamentosu olmali. Kürtçe, ilkokuldan üniversiteye kadar egitim dili, ayni zamanda Türkçenin yani sira ikinci resmi dil olmali.
BDP ise su anda ‘demokratik özerklik’ diye bir seyi savunuyor; ama bunun içeriginin ne oldugu pek belli degil. BDP’nin görüsleri sik sik, Öcalan’in tercihlerine uygun olarak degisiyor. Son günlerde Öcalan’in bundan da vazgeçtigi söyleniyor
Biz elbet, Kürt politikasinda bir seçenegiz ve gerçekçi çözümü öneren partiyiz. Su anda BDP güçlü; ama güç konjüntüre bagli olarak degisir. Gelecegi olan parti, kitlelerin temel taleplerini, bu anlamda degisimi ve çözümü savunan partidir.
Türkiye için federasyon ideal bir sistem midir? Bu sistemin isleyisini dünyadaki örnekleriyle anlatir misiniz? Yönetim, hukuk, adalet, güvenlik, egitim, dil vs. gibi konularda nasil bir isleyis olacak?
Çok etnik gruplu, çok uluslu bir ülkeye uygun düsen federal yapidir. Türkiye böyle bir ülkedir. Her etnik grup çogunluk olusturdugu bölgede kendi kendini yönetim hakkina sahip olmalidir.
Dünyamizda federal bir yapiya sahip olan pek çok ülke var. ABD, Rusya, Çin, Federal Almanya, Birlesik Krallik, Almanya, Belçika, Isviçre, Ispanya, Irak bunlardan bir bölümü. Federal ülkelerde çözüm biçimleri ve isleyis ülkeden ülkeye degisse bile ortak özellikler vardir. Hak ve yetkiler bölgeler ve merkez arasinda bölüsülür. Bölgeler kendi yerel hükümetlerine ve parlamentolarina sahiptir. Bölgenin kendine özgü bir dili varsa o dil ayni zamanda egitim dili ve ülkenin resmi dillerinden biridir. Egitim, saglik, vergi toplama ve harcama, yerel ihtiyaçlar için ve merkezi anayasaya uygun biçimde yasa yapma, yerel güvenlik genellikle bölgesel yönetimin haklari arasindadir. Öte yandan, tüm bölgelerin katilimiyla ve demokratik biçimde, serbest seçimle olusan bir merkezi parlamento ve hükümet vardir. Dis iliskiler, savunma, ülkenin tamami için yasa çikarma, ülkenin bütününü kapsayan bütçe, bütünü ilgilendiren ekonomik projeler vb. merkezi yönetimin yetkisindedir.
Kemal Bey, bir kesimde bölünme=federasyon algisi var ve bu ciddi kaygi yaratiyor, bunu nasil asmayi düsünüyorsunuz?
Dogrudur, Türkiye’de federasyon ya da otonomi denince toplumun bir bölümünde bunu bölünme diye yorumlayan, kaygi ve korkuyla karsilayan bir algi var. Bu korkunun tarihsel ve toplumsal nedenleri var elbet. Ülke halki geçmiste bir imparatorlugun çöküsüne tanik olmus. Yönetim, yüzyila yakin bir süre ‘Vatanin ve milletin birligi’ adina Kürtleri yok saymis, asimile etmeye çalismis, Kürt halkinin mesru taleplerini ise ayri devlet kurma çabasi ve bölünme olarak nitelemis, yani korkulari beslemis. Oysa federal biçim bölünme degil, farkli halklarin, farkli etnik gruplarin bir arada yasamasinin biçimidir. O haklari tanidiniz mi ortaya federasyon çikar. Tanimadiginiz zaman ise haksiz bir düzen olusur ve bundan hir çikar, ülke baris yüzü görmez. Baski ve esitsizlik üzerine kurulan böyle bir sistemi ilânihaye sürdürmek imkânsizdir. Ayrilik fikirlerini besleyen ve büyüten baski ve esitsizliktir. Eger bu gerçekler halka iyi anlatilirsa zaman içinde önyargilar, yersiz kaygilar silinir ve toplum böylesi adil bir çözümü benimser.
Bu sistem, asimilasyona engel olabilir mi ve tam da bu noktada ulusal bilincin korunmasi ile milliyetçilik arasindaki farki açiklar misiniz?
Farkli diller, kültürler dünyamiz için ve her bir ülke için zenginliktir. Zor ve baski yoluyla asimilasyon ise bir insanlik suçudur. Federal bir yapi her halkin, farkli grubun haklarini (örnegin dil, kültür, egitim haklari) tanir ve asimilasyonu önler.
Zulme baskiya karsi bir halkin ya da ulusun gösterdigi direnç, bu türden ulusal (milli) hak talepleri dogaldir, mesrudur. Bu irkçilik diye nitelenemez, suçlanamaz. Ama kinanmasi, karsi çikilmasi gereken, baska bir halki ya da ulusu baski altinda tutmaya gerekçe edilen ideoloji ve uygulamalardir. Esitsizligi sürdürmeye, imtiyazlari korumaya yönelik bu tür milliyetçiligin mesru bir yani yoktur ve o çogu zaman irkçiliga varir, zulüm ve sömürünün araci olur.
Siz, birçok demecinizde silahin Kürt siyasetinin özgürlesmesinin önündeki en büyük engel oldugunu söylüyorsunuz. Yeni süreçte, silahlarin susmasi ve baris gündemde. Sizce Hükümet samimi mi, bu meseleyi gerçekten çözmek istiyor ya da bu beceriye sahip mi?
Kürt hareketi 1970’li, 80’li yillarda devlet tarafindan siddete adeta itildi. Ama silahli eylemlerin toplumsal hayatin her alaninda yarattigi büyük tahribata ragmen bir sonuç vermedigi görüldü. Devlet hem silahli eylemi gerekçe yaparak baski ve siddetini arttirdi, hem de sorunun çözümünden kaçinmak için bir gerekçe yapti. Geldigimiz asamada silahin çözüm için sistemi zorlamadigi, aksine, diyalogun ve çözümün önünde bir engel haline geldigi açik biçimde görünüyor. Kitleler de savastan biktilar ve baris istiyorlar. Bu durumda siyasetin normallesmesi, diyalog ve çözüm sürecinin önündeki psikolojik engellerin asilmasi için silahlar bir an önce susmali ve PKK tümden silah birakmali.
Hükümet silahlarin susmasini istiyor ve bu önemli; ama bu tek basina sorunun çözümü degil, olsa olsa çözüm yolundaki önemli bir esigin asilmasidir. Hükümetin ne yazik ki su anda, sorunun boyutlarina uygun, çözüme yeter kapsamli bir projesi yok. Ama Kürt halkinin hakli mücadelesi devam edecek ve ben barisçi kitlesel mücadelenin hem Türk hem de dünya kamuoyundan destek görerek çözümü saglayacagina inaniyorum. 20 milyonu askin Kürt halkinin oyu 20 milyon tüfekten daha önemlidir.
Bu görüsmelerde Kürtler için talep edilenler nedir, bir statü çikmasini bekliyor musunuz?
Hükümetin açiklamalari ve kamuoyuna sizan bilgiler, Öcalan’la görüsmelerin PKK’ya silah biraktirmaya yönelik oldugunu gösteriyor. Bundan Kürtler için bir statü çikmaz. Kaldi ki Öcalan, silahlarin susmasi konusunda PKK üzerinde etkili bir aktör olsa bile, çözüme iliskin olarak tek basina Kürtler adina konusamaz.
Öcalan ile görüsmek ister misiniz?
Hayir, böyle istegim yok ve su durumda buna gerek de yok. Onunla 1993’te görüsmemiz ve o zaman imzaladigimiz protokol farkli kosullarin ürünüydü.
KCK ve Ergenekon tutuklularinin yeni yasa ile tutuksuz yargilanmasi mümkün olacak, bunu nasil yorumlarsiniz?
KCK ve Ergenekon olayi farkli bence. KCK Imrali sürecinde Öcalan ve PKK ile varilan uzlasma sonucu, Kürt hareketini kontrol için olusturulan bir devlet projesidir. Bir bakima skandal niteligindedir. Yine de KCK örgütlenmesinde siddete bulasmamis politikacilarin tutuksuz yargilanmasi iyi olur. Ergenekon’a gelince, bu bir dizi suça, komploya, faili meçhullere, darbe girisimlerine bulasmis devasa bir örgüttür. Elbet davalar ve tutukluluk halleri çok uzun sürmemeli. Ama insanlar yaptiklarinin hesabini da vermeliler. Bu ülkede dünün darbecilerini yargilamak zaten mümkün olmadi, bir de onlara toptan bir af sunmak, onlarin eyleminden aci çeken yüz binlerce, milyonlarca insana, hatta bir halka karsi toptan, büyük haksizliktir. Tutuklulugun gerekli olup olmadigina, simdiye kadar oldugu gibi yargi karar vermeli.
Kemal Bey, 4. Yargi paketi ve Baskanlik sistemi hakkindaki düsünceleriniz nedir? Yeni Anayasa nasil olusmali ve Burhan Kuzu’nun anadilde egitim ile ilgili açiklamalari için ne söylersiniz. ( Kuzu, anadilde egitimin bölünmeye neden olacagini söylüyor)
Paketin içerigini henüz net olarak bilmiyoruz. Söylendigi gibi düsünceyi suç olmaktan çikarici türden ise elbet olumludur. Öte yandan hükümetler son 20-25 yilda sayisiz ‘reform’ veya ‘çözüm’ paketleri çikardilar. Ama bunlar derde derman olmadi. Perakende veya palyatif tedbirlerle sorunlar çözülmüyor. Bunlar belki ates düsürücü ilaçlar, ama hastaligin tedavisine yetmiyor.
Baskanlik sistemi denen seyin Türkiye’nin sorunlarini çözüm için zorunlu oldugunu sanmiyorum. Bir ülkede demokratik gelenekler zayifsa, toplum demokrasiyi sindirmis degilse ne parlamenter sistem, ne de baskanlik sistemi iyi isler. Türkiye gibi bir ülkede baskanlik sisteminin otoriter bir rejime dönüseceginden kaygi duyarim. Burhan Kuzu anayasaci, ama tam bir statükocu, hiç umut vermiyor; anayasa ona kaldiysa yandik demektir.
Yerel Yönetimler yasasi, HAK- PAR’in federasyon talebine cevaz verecek nitelikte midir?
Hayir, federal çözümle bir ilgisi yok. Hatta Avrupa yerel yönetimler sartinin da çok gerisinde.
PKK/BDP çizgisiyle örtüsmeyen genis bir Kürt kitlesi var. Bu kitleyi temsil etmede yeterince etkili oldugunuzu söyleyebilir misiniz; size karsi bir önyargi var mi ve sizi yeterince taniyorlar mi; tüm bunlari asmak gibi bir çaba içinde misiniz?
Biz HAK-PAR olarak, bu ülkede Kürt sorununun çözümü için tek gerçekçi, kapsamli ve cesur projeye sahip partiyiz. Bunun yani sira ülkenin önemli sorunlarindan Alevi sorununun çözümü için de açik, net bir programa sahibiz: Cem evlerinin statüsünün taninmasini, zorunlu din dersinin kaldirilmasini, Diyanet Isleri Teskilati’nin bir devlet kurumu olmaktan çikarilip vakfa dönüstürülmesini istiyoruz. Yani biz gerçek bir laikligi savunuyoruz. Ayrica kadin ve isçi haklarina, çevre sorunlarina büyük önem veriyor ve Türkiye’nin batili standartlarda bir demokrasi olmasini istiyoruz. Bütün bunlar daha simdiden kitlelerin ilgisini çekiyor ve dostlarimiz artiyor.
Öte yandan güç dengeleri bir anda degismiyor. Sabirli bir çalismaya ve zamana ihtiyacimiz var. Kanimca degisim sürecinde önemli bir rol oynayabilecek bir partiyiz.
Ilerleyen süreçte, HAK-PAR ve BDP ittifaki mümkün olabilir mi?
Bu birbirinin varligina karsilikli saygi duymaya, yani demokratik iliskilere bagli. Öyle olursa, en azindan politikalarimizin örtüstügü noktalarda, yani ortak talepler üzerinde neden güçbirligi ve ittifak olmasin.
Kemal Bey, önce Kasr-i Sirin antlasmasiyla Osmanli ve Iran imparatorluklari arasinda ikiye, daha sonra Lozan’da ise dört parçaya bölünen Kürt cografyasinin gelecegi hakkindaki düsünceleriniz nedir?
Evet, bu Kürtlere karsi büyük bir haksizlik. Ama tarihte haksizliklar çoktur ve o çarki geri çevirmek çogu zaman mümkün degildir. Amerika kitasini, ya da Avustralya’yi beyazlardan bosaltip yerlilere geri vermek mümkün mü?.. Bence degisen kosullari, her tarihsel dönemin gerçeklerini kabul etmeli.
Ben Kürt halkinin özgürlük mücadelesini her bir ülkenin (Türkiye, Iran, Irak, Suriye) kosullarina göre yürütmesi gerektigi görüsündeyim. Kanimca her dört ülkede de Kürt sorununun çözümü için uygun biçim federal çözümdür. Sinirlarin gelecekte önemini kaybedecegi kanisindayim. Bakin, daha düne kadar acimasizca bogazlasan Avrupa devletlerinin, Fransa, Almanya, Ingiltere’nin arasindaki sinirlar nerdeyse silindi; Avrupa bir federasyona dönüsüyor. AB benzeri bir ‘Ortadogu Birligi’ de bugün bir düs gibi görünse bile kanimca uzak degildir. Bölgemize de elbet baris gelecek. Böyle bir durumda Kürdistan’i bölen sinirlar da önemini yitirecek, silinmis olacak.
Dis politikaya da deginecek olursak, Suriye ve Esad ve Türkiye-Israil iliskileri için neler söylemek istersiniz?
Esad rejiminin halka karsi uyguladigi baskiyi onaylamak mümkün degil. Suriye’nin yeni, demokratik bir anayasaya ve genel seçimler sonucu olusacak demokratik bir yönetime ihtiyaci var. Öncelikle bu kanli çatisma durdurulmali, silahlar susmali ve taraflar baris masasinda bir araya gelmeli. Kanimca Suriye için de geçerli çözüm federal ve demokratik bir yapilanmadir.
Türkiye Israil’le iliskilerini bu denli germemeli idi. Filistin sorununda tarafa dönüstü. Oysa Israil ve Filistin’le, yani her iki tarafla da iyi iliskilerini koruyarak çözümde olumlu bir rol oynayabilirdi.
Erdogan’in AB ile ilgili son demeçleri, Sanghay Beslisi ve sizin AB hakkindaki görüsleriniz?
Türk hükümetlerinin AB’ye yönelik elestirileri öteden beri hakli degil. Türkiye’de yönetimler AB’ye her alanda uyum saglamak için geregini yapacaklarina, özellikle de Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni es geçerek, demokratiklesmeden, Kürt sorununun çözümünden kaçinarak üye edilmeyi bekliyorlar. ‘Biz Avrupa’ya çok gerekliyiz’ diyorlar. Askeri olarak mi?.. Siddet sarmalinda bir ülke mi olarak?.. Her gün 3-5 kadinin erkekler tarafindan öldürüldügü, her gün 3-5 isçinin is kazalarinda hayatini yitirdigi bir ülke mi olarak?.. Avrupa demokratik ülkelerin birligidir, kendi içinde de olsa, barisçi bir birliktir. Türkiye bu birlige girecekse, iç barisini saglamali, demokratiklesmeli.
Sanghay Beslisi Ekonomik ve sosyal gelisme düzeyiyle Avrupa’nin çok gerisinde. En basta da Avrupa’ya es bir demokrasiyi ve insan haklari standardini içermiyor. Bu, ülkenin yönünü sadece Bati’dan Dogu’ya çevirmek degil, geriye çevirmek olur.
Kemal Bey, gündemi yogun ülkemizde edebiyatçi, güzel ve duygulu siirler yazan sizin gibi bir siyasetçiyle görüsme firsati bulmusken, bir siirinizi anadilinizde ve Türkçe olarak bizimle paylasmanizi rica etsem…
EVÎN ÇI YE?
Evîn çi ye?
Germiya dest û çavan e
Evîn çi ye?
Ji dil tê jiyan e
Baran e li ser axa havînê
Pel û ba ye
Evîn azadî ye
Him dilop e him derya ye
SEVDA NEDIR?
Sevda nedir?
Ellerin ve gözlerin sicakligi
Sevda nedir?
Bir türkü yürekten gelir
Yagmurdur yaz topragi üzerinde
Yel ve yaprak
Sevda özgürlüktür
Hem damla hem deniz
Sayin Burkay, açiklamalariniz için tesekkür eder, size ve partinize basarilar dilerim
Ben de tesekkür ederim Güldali Hanim
www.sivildusunce.com’dan alindi.
Dengê Kurdistan