Haber

Enfal Nedir?

14 Nisan Enfal Günü nedeni ile farkli tarihlerde Dema Nû gazetesi, Dengê Azad, Dengê Kurdistan ve Dengê Agirî internet sitelerinde bölümler halinde yayinladigimiz Enfal dosyasini, Enfal nedir basligi altinda toplu olarak bir kez daha yayinliyoruz.

Dema Nû/Hewlêr 14 Nisan 2013

Enfal Nedir? Ilk Kez Ne Zaman Olmustur?

Enfal sözcügüne iliskin birkaç sey söylemek, konunun daha iyi anlasilmasina yardimci olur.

Herseyden önce Enfal edilenlerin, Enfal kurbanlarinin ya da Enfala ugrayanlarin mutlaka ölü olmasi gerekmiyor.

Güney Kürdistan’da ve Güney Irak’da, Enfal kurbanlarinin ezici çogunlugunun öldürüldükleri ve toplu mezarlara gömüldükleri bir gerçek. Hemen hergün bulunan toplu mezarlar bunu gösteriyor.

Ama enfal tek basina bu degil. Bunun yanisira kurbanlarin kölelestirilip satilmasi, cariye olarak kullanilmasi da Enfal’in bir parçasi, kadin kurbanlarin tecavüze ugramasi da..

Enfal kurbani 18 Kürt kizinin, gece külüplerinde çalismak üzere Misir’a satildiklarinin tesbit edilmesi buna bir örnektir.

Çok degil, bundan 16-17 yil önce, Güney Kürdistan’da, Enfal kurbani genç kiz, kadin ve çocuklarin Kuveyt, Katar, Birlesik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan seyhlerine satildiklari, hediye edildikleri anlatilirdi.

Ömer Çingyani, Güney Kürdistan’in taninmis din adamlarindan birisi. Dini, sosyal ve siyasal konularda birikim sahibi. ZAGROS Tv’de program yapiyor, gazete ve dergilere makaleler yaziyor. Düzenlenen radyo programlari, seminer, konferans ve panellere katilarak görüslerini dile getiren inançli, yurtsever ve dindar birisi.

Mamosta Mela Ömer, 1 Temmuz 2006 tarihli ve 2191 sayili Xebat gazetesinde yayinlanan ‘Enfal’in Trajedi, Aci Ve Üzüntüsü Bitmedi, Bitmeyecek’ adli makalesinde kisaca Enfal sözcügünün anlamina da deginiyor.

Mamosta samimi bir itiraf bulunarak basladigi makalesinde söyle diyor: ‘saklamiyorum, inanan birisi olarak Enfal Suresi’ni okudugumda, ürperiyorum, yüzlerce ilginç soru kafa takiliyor.’

Mamosta ‘defalarca ‘estegfurullah’ çekerek tefsirlere dönüyor ve yüregimi rahatlatiyorum’ diyor.

Mela Ömer, Enfal sözcügünün kendisine trajedi, felaket, ‘tanrinin destegi’ siari altinda Kürt kirimini ifade ettigini söylüyor. Enfal denilince akla yaklasik 200 bin Kürdün kaybedilmesi, bulug çagina erismemis yüzlerce Kürt kizinin ‘kadin edilmesi’, binlerce namuslu Kürt kadinina tecavüz geldigini söyleyen Mamosta Ömer, Enfal’in Arap kültürünün bir parçasi oldugunu dile getiriyor.

‘Arap kültürü ve tarihi hakkinda az da olsa bilgi sahibi olanlar, Ibni Haldun’un ‘Muqadimet’ adli eserinin birkaç sayfasini açanlar bilirler ki, baski, saldiri, kölelestirme, kadinlarin çariyelestirilmesi ve talan Araplarin kanina islemistir’ diyen Mela Ömer, inanç, ahlak ve toplumsal yasamdaki yanlislara son vermek için gelen Islam dininin, bu kültürü kisa sürede ortadan kaldiramadigini anlatiyor.

Mamosta Mela Ömer, Islam tarihine dayanarak ilk Enfal’i anlatirken kisaca sunlari dile getiriyor:

Mekke hakimleri, Hz. Muhammed ve kendisine inananlarin ev, mal, mülk, tarla es ve çocuklarina el koyup onlari önce Habesistan’a ve daha sonra Medine’ye sürgün ettiler. Hz. Muhammed ve kendisine inananlar zor sartlarda yasarlarken o dönemin parasiyla 50 bin Altin Dinari degerinde yük tasiyan bir Kureys kervaninin yola çiktigini ögrenirler.

Kureyslere ekonomik bir darbe vermek, derbeder ve perisan bir halde yasayan Müslümanlarin durumu düzeltmek amaciyla, Hz. Muhamed’in bu kervana saldirilmasi ve talan edilmesi emrini verdigi anlatan Mela Ömer, kervanin bu saldiridan kurtuldugunu ve Kureyslilerin büyük bir askeri güçle saldiriya geçtiklerini, Müslümanlarin onlari Bedir’de karsiladiklarini dile getiriyor.

Bedir savasinda yenilen Kureyslilerin talani esnasinda Müslümanlar arasinda sorun ve çatisma çiktigini anlatan Mela Ömer, Tanrinin Enfal süresini gönderdigini söylüyor: ‘Senden Enfal’i soruyorlar, onlara de ki Enfal Tanrinin ve onun Peygamberinindir. Eger inaniyorsaniz Tanridan korkun, aranizi düzeltin, Tanrinin buyruklarini dinleyin.’

Mela Ömer, Hz Muhammed’in en küçügünden en büyügüne kadar, tüm ganimetleri savasa katilan Müslümanlar arasinda paylastigi anlatiyor ve Enfal’in Müslümanlara degil inanmayanlara uygulandigini söylüyor.

Bir din adaminin kaleminden Enfal’in kisa ve özlü hikayesi iste böyle…

Enfal Kurbani 2 – 4 yas Arasi 200’den Fazla Kürt Çocugu
Bayan Zekiye Ismail Hakki Feyli Kürt. 1954 yilinda Kürdistan Demokrat Partisi’ne üye olan Zekiye Ismail, Eylül Devrimi döneminde KDP Merkez Komitesi üyeligi ve Kürdistan Kadinlar Birligi Sekreterligi yapmis.

Su anda Irak Ittifak Listesi (Sii)’inden parlamentoya seçilen Zekiye Ismail, Saddam rejiminin yikilmasindan sonra ABD’den Irak’a dönmüs ve Amerikalilar tarafindan Adalet Bakanligi Müstesarligi’na atanmis.

Zekiye Ismail, Hewler’de yayinlanan haftalik Medya Gazetesi’nin kendisiyle yaptigi roportajda, Adalet bakanligi’nda görev yaptigi sirada, Baskanlik Sarayi’nda, aralarinda Muhebarat’a (Istihbarat) da ait olan belgeler buldugunu söylüyor.

Gece Külüplerinde çalistirilmak amaciyla Misira gönderilen 18 Kürt kiziyla ilgili belgeyi ilk kez kendisinin buldugunu hatirlatan Zekiye Ismail, belgelerin bulunusunu söyle anlatiyor:

‘Adalet Bakanligi Müstesari iken bürom Paul Bremer’in bürosunun üstündeydi ve bir kisim Irakli genç gazeteci ve memur da Saray’da kaliyorlardi. Gençlerden birisi, bir gece çarpip düsürdügü tablonun arkasinda bir kasa buluyor ve ‘hazine buldum’ diye seviniyor, ‘yüzde 10 benim diye’ bagiriyor. Amerikalilar ‘Askeri Hakim Campel gelmeden kimse açmasin’ diyerek olaya müdahale ettiler. Campel geldi ve kasayi açti. Içinde yüzlerce belge vardi. Kasayi bulan genç ‘elime hiç bir sey geçmedi’ diyerek agliyordu. Kasadan, içinde bakanlar kurulu toplantisini da gösteren birçok video kaseti de çikti. Saddam’in vezirlere küfür ettigini, onlarla dalga geçtigini gösterenler kasetler de vardi.’

Çocuklarin enfali ile ilgili belgenin bu kasadan çiktigini belirten Zekiye Ismail, belgenin Enfal saldirilari sirasinda ele geçirilen ve yaslari 2 ayliktan 4 yasina kadar degisen Kürt çocuklariyla ilgili oldugunu dile getiriyor. Zekiye Ismail, ‘belge çocuklarin Kerkük Muhebarat Baskanligi tarafindan, Saddam döneminde Irak Kadinlar Birligi Sekreteri Menal Yunus Abdulrezzak’a ‘ilk posta’ hediye olarak gönderildigini ortaya koyuyor’ diyor.

Zekiye Ismail Muhebarat’in Irak Kadinlar Birligi’ne gönderdigi yazida yer alan, ‘gerekli islemin yapilmasi amaciyla’ ibaresine dikkat çekiyor.

Zekiye Ismail ‘ilk posta’ olarak gönderilen çocuklarin adlarinin belgede yer almadigini, sadece yaslarinin belirtildigini ve sayilarinin 200’den fazla oldugunu dile getiriyor.

Çocuklarin kaderi ile ilgili kesin bir bilgiye ulasamadigini anlatan Zekiye Ismail, yaptigi arastirmalar ve elde ettigi bilgiler sonucu, çocuklarin büyük bir ihtimalle Saddam Hüseyin adina nufusa kaydedildikten sonra ‘Saddam’in Çocuklari Ordusu’ ve ‘Saddam’in Fedaileri Ordusu”na verildiklerini belirtiyor.

Öte yandan Hewlêr Enfal Merkezi, 1988 yilinda, Hewler-Musul arasinda bulunan Topuzava Kislasinda tutulan Enfal kurbanlari arasinda seçilen 200 çocugun, daha sonra öldürülüp Hewler-Kerkük arasinda bir yere toplu olarak gömüldügünü, yapilan kazilar sonucu içinde 200 çocuk cesedinin bulundugu bir toplu mezarin ortaya çikarildigini belgeliyor.

Diger yandan Süleymaniye’deki Enfal Kurbanlari Genel Müdürlügü Yöneticisi Mansur Heme Kerim Medya’ya yaptigi açiklamada, Saddam’in Enfaller ilgili mahkemesine sunacaklari önemli bir belgeye sahip olduklarini söyledi. Mensur Heme Kerim, ‘dönemin Savunma Bakani Sultan Hasim’in imzasini tasiyan belge, Karadag bölgesinde enfale ugrayan 2500 kisinin, hangi kislalara dagitilacagina ve çocuklarin nerelere gönderilecegine dair talimatlari içeriyor’ diyor.

Karadag Bölgesi’ndeki sozkonusu Enfalle ilgili bir belge Gaffur Mahmuri’nin kaleme aldigi ‘Kürdistan’in Araplastirilmasi’ adli kitapta yer aliyor. Belge Karadag Bölgesi Askeri Komutanligi’nin, Savunma Bakani’nin yukaridaki talimatina verilen cevabi ve 23 Nisan 1988 tarihini tasiyor.

Bilindigi gibi Sengaw ve Karadag bölgesinde gerçeklestirilen Enfal 22 Mart 1988 günü basladi ve ayni yilin 1 nisan gününe kadar sürdü. Öyle anlasiliyor ki yukarida adi geçen 2500 kisi bu dönemdeki Enfal kurbanlarinin bir kismini olusturuyor.

Karadag Bölgesi Askeri Komutani Silahli Kuvvetler Genel Komutanligi’na yazdigi cevabi raporunda, ‘20.4.1988 tarihli gizli talimatiniz üzerine 2500 casus, çete ve katilden, erkekler 4.Tabur’a, kadinlar 3. Tabur’a ve çocuklar Tikrit Tank Egitim Taburu’na, özel araçlar ve görevli subaylarin esliginde nakledildiler’ deniliyor.

Bu belge bile tek basina Enfaller’in öyle bazi Arap milliyetçisi kesimlerini iddia ettigi gibi Iran-Irak savasi esnasinda meydana gelen rutin eylem olmadigini, aksine önceden planlanip hayata geçirildigini gösteriyor.

Belgenin dikkat çeken diger yönü ise, Baas irkçilarinin öteki sömürgeciler özellikle Türk sömürgecileri gibi, Kürtleri ölüme gönderirken, izlerini kaybettirirken bile ‘casus’, ‘çete’,’katil’ ve benzeri sifatlarla nitelendirmesi.

Enfalcilarin Iddialarini Çürüten 8 Aylik Hamile Kadin Cesedi

1954 yilinda Kürdistan Demokrat Partisi’ne üye olan, MK üyeligi ve Kürdistan Kadinlar Birligi Sekreterligi’ne kadar yükselen Zekiye Ismail Hakki, Saddam sonrasinda Adalet Bakanligi’nda müstesar olarak çalisirken, Baskanlik Sarayi’nda tesadüfen bulunan bir kasadan çikan belgeler arasinda, gece klüplerinde çalistirilmak üzere Misir’a satilan 18 Kürt kizina iliskin belgenin de çiktigini dile getirmisti.

Su anda Irak Ittifak Listesi (Sii)’inden parlamento üyeligi görevini yürüten Zekiye Ismail haftalik Medya gazetesine yaptigi açiklamada, 18 Kürt kizi ile ilgili belgenin ilk kez kendisi tarafindan kamuoyuna açikilandigini dile getiriyor. Enfaller sirasinda 75 Kürt kizinin daha, ayni amaçla öteki Arap ülkelerine gönderildigini belirtiyor.

Bilindigi gibi, Zekiye Ismail’in sözkonusu belgeyi açiklamasindan sonra, yurtdisinda faaliyet yürüten bazi Kürt kurumlari Misir Elçilikleri önünde eylem yaptilar, 18 kürt kiziyla ilgili resmi bilgi talep ettiler, Misir hükümetinin kürtlerden özür dilemesini istediler.

Öte yandan, bir gurup kadin parlamenter, bu yilin baslarinda Güney Kürdistani ziyaret eden Arap Birligi Sekreteri Amir Musa ve yanindaki heyete, 18 Kürt kiziyla ilgili bir nota verdiler.

Enfal ile ilgili gerçeklerin açiga çikarilmasinda en büyük katkiyi her türlü tehlikeyi göze alarak çalisma yapan Güneyli kadinlarin sunduklarini söylemek mümkün.

Bu disi aslanlardan birisi de Adalet Ömer.

Su anda Insan Haklari Bakanligi’nda Enfal Isleri Müstesari olarak görev yapan Adalet Ömer, Saddam ve arkadaslarinin yargilanacaklari Enfal mahkemesiyle ilgili dosyanin hazirlanmasinda görev alanlardan birisi.

Adalet Ömer, geçtigimiz ay, Hewler’de faaliyet gösteren Kawa Kültür Merkezi’nde, ‘Agir Suçlar Yüksek Mahkemesi’ndeki Enfal Dosyasi’ adli bir konferans verdi.

Enfal kurbani çocuklardan bahsederken aglayan ve dinleyicileri de aglatan Adalet Ömer, çalismalari esnasinda Enfaller sürecinde tecavüze ugrayan kadinlari konusturamadiklarini, davaci olarak mahkemeye katilmalarini saglayamadiklarini anlatti ve kadinlarin istemesine karsin, ailelerinin engel oldugunu dile getirdi.

Adelet Ömer, konferansta Kürdistan Insan Haklari Bakanligi timleriyle, toplu mezarlarla ilgili çalismalarda uzman CPA adli ABD kurulusunun birlikte gerçeklestirdikleri toplu mezarla ilgili çalisma sonuçlarinin da Enfal davasina bakacak mahkemeye sunduklarini söyledi.

Adalet Ömer, Musul’un Hazer bölgesinde bulunan ve içinde yaklasik 7 bin cesedin bulundugu toplu mezar bulundugunu anlatti. Büyük bir ihtimalle Musul-Sifli bölgesinden 7 bin insanin diri diri mezara gömüldüklerini belirten Adalet Ömer, Saddam’in avukatlarinin sözkonusu toplu mezarin 8 yillik Irak-Iran savasinda ölen Irak askerlerine ait oldugunu iddia ettiklerini belirtti.

Toplu mezarda bulunan 8 aylik hamile bir kadin cesedinin avukatlarin iddialarinin çürüttügünü belirten Adalet Ömer, toplu mezarda bulunan Kürt giysilerinin, çocuk mamasi siselerinin de mahkemeye delil olarak sunulacaklarini söyledi.

Misira satilan 15-29 yas arasi 18 kürt kizinin isim ve yaslari söyle:

Gelawej Adil Rahim (17), Çimen Nazim Abbbas (23), Leyla Abbas Cewher (21), Lamia Nazim Ömer (19), Peyman Sükür Mustafa (16), Horasan Abdullah Teyfik (20), Kadriye Ahmet Ibrahim (17), Gulik Ibrahim Ali (19), Hewla Ahmed Fahreddin (25), Ismet Kadir Aziz (24), Necibe Hasan Ali (18), Hasibe Emin Hamza (29), Silêr Hasan Ali 820), Sükrüye Rustem Mehemed (27), Hasibe Hidayet Ibrahim (15), Köstan Abbas Mevlud (26), Sirwa Osman Kerem (17), Soza Mevlud (29).

Barzanilerin Enfali

8 bin Barzani erkegi 31 Temmuz 1983 tarihinde Enfal edildiler.

Suç Ortagi Sessizlik

Barzanilerin Enfaliyla ilgili bir hayli materyal var. Kuskusuz bunlar içinde Insan Haklari eski Bakani Mehemed Ihsan’in, kendi degimiyle 23 yillik bir çalismasinin ürünü olan Barzanilerin Enfali ile ilgili belgeseldir. Birçok ABD ve Avrupa ülkeleri televizyonlarinda yayinlanan belgesel film, Barzanilerin gömüldükleri toplu mezarlarin bulunmasi, bulunan toplu mezarlardan cesetlerin çikartilmasiyla ilgili çalismalar ve Enfalle ilgili resmi belgeleri içeriyor.

BAAS diktatörlügünün gerçeklestirdigi Enfallerin ilk kurbanlarinin Feyli Kürtler oldugu biliniyor. Ama Barzanilerin Enfalini ötekilerden ayiran bazi özellikler var.

Bunlarin basinda Barzani Enfali’nin ‘bölücü’ olmasi geliyor. Daha önceki ve sonraki Enfaller ‘esitlikçi’ idiler, kadin erkek, genç yasli ayirimi yapmiyorlardi. Enfal edilecek bölgenin etrafi sariliyor, kaçamiyanlar topluca askeri araçlara bindiriliyorlardi: kadin-erkek, çocuk-genç-yasli anne-baba, kari-koca, hep birlikte..

Oysa Barzanilerinki farkli, ‘bölücü’, ‘ayrimci’!..

Anasindan, karisindan, bacisindan, kizindan ve nisanlisindan zorla kopartilan 7 yasindan 85 yasina kadar 8 bin Barzani erkegi Enfal edildi. Öldürüldüler, toplu mezarlara gömüldüler. Daha birkaç yil öncesine kadar mezarlarinin nerede oldugu dahi bilinmiyordu.

Bugün bile daha sonraki Enfallerde kaybolan 182 bin Kürtten kaçinin öldürülüp toplu mezarlara gömüldügü, gömüldükleri toplu mezarlarin nerede oldugu, özellikle genç kiz, kadin ve çocuklardan kaçinin Arap seyhlerine, zenginlerine satildiklari, çocuklardan kaçinin ‘Saddam’in Fedaileri’, ‘Saddam’in Çocuklari Ordusu’na verildigi kesin olarak bilinmiyor.

‘Irak sadece petrol denizi üzerinde yüzmüyor, ayni zamanda Güney Irak’da Siilere yönelik uygulanan ve Kürtlere uygulanani aratmayan Enfalleri gözönüne alinirsa, toplu mezarlar üzerinde de yüzüyor’ demek mümkün.!.

Enfal kurbani 8 bin Barzani erkeginin arkalarinda biraktiklari kadinlar, sadece erkeklerinin bir gün geri dönecekleri umuduyla gözyasi dökmediler. Kadin baslarina, toplama kamplarinda, BAAS diktatörlügü sartlari altinda ocagin tütmesini saglamak, çocuklarini büyütüp okutmak zorundaydilar…

Verecegimiz iki örnek söylemek istediklerimizi kisa ve öz olarak ifade etmektedir:

– 1991 Kürt Baharindan sonra, Barzan bölgesinde yeniden insa edilen ve 720 kisilik Sirê köyünde, bugün 101 dul kadin yasiyor.

– 1991 Kürt bahari sonrasi Barzan’da yeniden insa edilen Rêse köyündeki en yasli erkek 38 yasinda!..

Barzanilerin Enfaliyla ilgili yapilan arastirmalarin bazilarinda, Barzanilerin tutuklandiktan en az bir yil sonra öldürüldükleri iddia ediliyor. Belgelerden birisi Muhebaratin pespese yayinladigi genelgeler.

Muhaberat, birimlerine ‘özel sorunlar’ nedeniyle idama mahkum edilenlerin listesiyle birlikte gönderdigi genelgede, listede adi yazili olanlardan kimsenin ellerinde olup olmadiklarini soruyor. Muhabaratin genelgesine el yazisiyla verilen ve 9 Nisan 1985 tarihini tasiyan bir belgede, ‘Tutuklanmalarindan önce bölgemizde yasayan Barzanilerin disinda, idama mahkum olmus kimse yoktur’ deniliyor. Sözkonusu belgeye dayanilarak 8 bin Barzaniden bir bölümünün, en azindan 9 nisan 1985 yilina kadar tutuklu oldugu iddia ediliyor.

Saddam Hüseyin’in etrafina topladigi yüzlerce kisiye yaptigi ve televizyonda yayinlanan konusmasinda, ‘Barzanileri cehenneme dogru yola çikarttim’ demesini tüm dünya duydu. Duydu ama sessiz kaldi.

Uluslararasi kamuoyunun bu sessizliginin, Barzanilerin futursuzca katledilmesinde ve daha sonra gerçeklestirilen Enfallardeki katkisi az olmasa gerek.

Niçin Barzaniler?

7-85 yas arasi 8 bin Barzani erkeginin Enfal edilmesinin basta gelen nedeni, hiç kuskusuz onlarin Kürt olmasi.

BAAS rejiminin Kürtlere yönelik düsüncesi, tavir ve yaptiklariyla ilgili çok seyler söylendi, yazildi. Irak güvenlik örgütü üst düzey yöneticilerinden birinin, Kürdistan Insan Haklari eski bakani Mehemed Ihsan’a söyledikleri, bu rejimin Kürtlere iliskin politikasini kisa ve öz olarak ortaya koyuyor:

‘Saddam tüm Kürtleri öldürmemekle hata yapti.’ (25.10.2005 tarihli 214. sayili haftalik Medya Gazetesi)

Bir diger önemli neden ise Barzanilerin Kürdistan ulusal kurtulus hareketindeki yeri. Irak Cumhurbaskani Celal Talabani’nin, iki yil önce Devlet Baskani olarak ziyaret ettigi Mela Mustafa Barzani’nin mezarinda yaptigi ve geçen yil, Enfal kurbani 500’ü askin Barzani cenazesinin getirilmesi esnasinda yapilan törende de tekrarladigi gibi, Barzanilerin fedakarligidir. Barzan her zaman Kürt devrimcilerinin, yurtseverlerinin mekani oldu. Barzan Bölgesi ve sakinleri isgalcilere, Osmanlilara, Ingilizlere ve Iraklilara karsi hep direndi.

Barzan’in Irak devletinin kurulmasindan bu yana en az üç kez yakilip, yikilip yerle bir edilmesi, Barzanilerin niçin Enfal edildiklerinin ipuçlarini vermektedir.

Barzan bölgesi sadece siyasal alanda degil, toplumsal alanda da Irak rejimlerinin gözüne batiyordu. Barzan seyhlerinin, özellikle de Seyh Abdulselam Barzani ve Seyh Ahmed Barzani’nin, yoksullarin yasam düzeyinin yükselmesi için gerçeklestirdikleri toplumsal degisiklikler, koyduklari ve bugün bile riayet edilen kurallar, Bagdat’daki yöneticileri çileden çikarmaya yetiyordu.

Bir baska ifadeyle, Kürdistan Bölge Baskani Mesud Barzani’nin dedigi gibi BAAS rejimi, Osmanlilarin, Ingilizlerin, eskisi ve yenisiyle Irak hükümetlerinin intikamini almak için 8 bin Barzani erkegini katletti.

Bir baska neden (bahane demek daha dogru) ise, Iran-Irak savasi sirasinda, pesmergelerin Iran ordusu yardimiyla Haci Omeran Bölgesini ele geçirmesi. Irak rejimi misilleme olarak büyük büyük bir kinle, Barzanilerin bulundugu toplama kamplarina saldirdi.

Irak rejimi, Iran-Irak savasi kurbani olmak istemeyen Kürtlerin pesmerge olmalarini engellemek amaciyla, asiret reisleri eliyle ‘sinir muhafizlari’ adi altinda, hafif silahlarla donatilmis birlikler halinde örgütleyip kendine bagladi. Barzaniler bu oyuna gelmediler, ‘Hafif Kuvvetler’ olusturmadiklari gibi, olusturulanlarin içinde de yer almadilar.

‘Hafif Kuvvetler’ olusturan serokcaslar, Barzanileri ‘devrime yardim ediyorlar’ diye hep ihbar ettiler. Buna bir de her dönemde hükümetin yaninda yer alan Barzanilere düsman bazi büyük asiretlerin, rejimi Barzanilere karsi kiskirtma çabalarini da eklemek gerekiyor.

Barzanilerin Enfali 4 asamada gerçeklesti:

1- 30.07.1983 tarihinde, Bagdat’ta, Seyh Ahmed Barzani’nin oglu Seyh Osman ve kardesi Seyh Nezir, Seyh Osman’in oglu Imad, Mela Mustafa’nin ogullari Abdullah, Lokman ve Sabir, Seyh Sadik’in oglu Heval, Seyh Abdulselam’in oglu Seyh Ismail ve birkaç kisi Enfal kurbani oldular.

2- 31.07.1983 tarihinde, Kustepe’de olusturulan ‘Kudüs’ ve ‘Kadisiye’ adlarindaki toplama kamplarindaki 7-85 yas arasindaki Barzani erkekleri toparlanip Enfal edildiler.

8 bin Barzani erkeginin ezici çogunlugunun toplandigi Kudüs ve Kadisiye kamplari, 1975 yenilgisi sonrasi Güney Irak’a sürülen Barzaniler’in kaldiklari kamplardi.

1975-80 yillari arasinda Nasiriye’de sürgüne tabi tutulan Barzaniler, burada da BAAS rejiminin baski ve zulmü gördüler. BAAS, Barzanileri yoketmek için elinden gelen herseyi yapiyordu. Enfal kurbani 8 bin Barzani için yapilan bir televizyon programinda, Nasiriye sürgünlerinden sag kalmayi basaran orta yasli bir Barzani, Saddam rejiminin Nasiriye kamplarinda tutulanlarin zehirlemesi nedeniyle, 400’ü askin kadinin düsük yaptigini söyledi.

BAAS rejiminin, zehirleme operasyonuna Türkiye’de de devam ettigi biliniyor. Enfaller sonrasi, Türkiye’ye siginip Diyarbakir kampinda kalan Kürtleri, Türk yetkililerinin en azindan göz yummalari sonucu zehirledigine iliskin haberler, dönemin basininda yer aldi.

Nasiriye’deki Barzaniler, izin çikmasi üzerine, 1980 yilinda Kürdistan’a döndüler. Eski köylerine yerlesmelerine izin verilmedigi için, Kustepe’de, Kudüs ve Kadisiye kamplarinda, önce çadirlarda yasamaya basladilar, daha sonra kendi olanaklariyla, binbir güçlükle barinaklarini yaptilar.

3- 10.08.1983 tarihinde, etrafi çevrilen Baherke, Diyana ve Herir kamplarindaki Barzani erkekleri toplanip Enfal edildiler. En fazla kurban veren kamp Baherke kampiydi.

4- 01.10.1983 tarihinde Kudüs ve Kadisiye kamplari ikinci kez saldiriya ugradi. Ilk saldiridan geri kalan erkekler toparlanip Enfal edildiler.

Enfal Operasyonlari

Jenosid’in ta kendisi olan Enfallerde sadece askeri güçler yer almadilar. Sivil kuruluslar da bu operasyonlara katildilar, görev yaptilar. Enfal operasyonlarinda görev yapan sivil ve askeri kuruluslarin baslicalari sunlar:

Devrim Komuta Konseyi, Arap Baas Sosyalist Partisi, Irak Ordusu, komandosu, özel kuvvetleri ve Kimyasal Silahlar Birligi’yle Irak Hava Kuvvetleri, Cumhuriyet Muhafizlari, Askeri Istihbarat Baskanligi, Asayis Kuvvetleri Genel Müdürlügü, Kürt isbirlikçilerinin de içinde yer aldigi Milis Güçleri, Çaslar, Milli Ordu, Maliye Bakanligi, Tarim Bakanligi ve Emlak Bankasi.

Enfal operasyonlari rastgele degil, önceden tesbit edilen bölgelere yönelik olarak ve adim adim, Subat 1988’den Eylül 1988’e kadar 8 asamada gerçeklestirildi.

22 Subattan 19 Mayisa kadar süren ilk asamada, Kürdistan Yurtsever Birligi merkez üslerinin bulundugu Dola Cafeti (Caf Vadisi) hedef alindi.

5000 binden fazla kisinin ölmesine ve onbinlerce kisinin yaralanmasina yolaçan Halepçe Katliami da birinci asamanin bir parçasidir ve saldirilara karsi direnen pesmerge güçleri üzerinde olumsuz etkisi olmustur.

Ikinci asamada gerçeklestirilen operasyonlarin hedefi Karadag bölgesiydi. 22 Martta baslayan ikinci asama 1 nisan 1988 tarihine kadar sürdü.

En fazla insan ve maddi kayba yolaçan 3 asamada gerçeklestirilen Enfal operasyonun hedefi, Germiyan’di. Diger Enfal operesyonlarinin yolaçtigi maddi ve insan kaybinin toplamindan daha fazla kaybin yasandigi Enfal operasyonlarinin 3 asamasi, 7-20 nisan 1988 tarihleri arasinda gerçeklestirildi.

3-7 mayis 1988 günleri arasinda gerçeklestirilen 4. asama operasyonlari, Koye (Köysancak) ve Çemçemal bölgeleri arasinda yer alan Sivan, Taktak ve Akçeler’e yönelikti.

Operasyonlarinin 5,6 ve 7. asamalari 15 mayista basladi ve 6 Agustos’a kadar sürdü. Operasyonun hedefi Revanduz ve Saqlava bölgesindeki vadilerdi.

Operasayonlarin 8. ve son asamasi Behdinan bölgesinde gerçeklestirildi. 25 Agustan’tan 6 eylül tarihine kadar süren operesyonlarda Dihok, Zaho, Amadiye ile Türkiye sinirindaki köyler ve öteki yerlesim birimleri hedeflendi.

Enfal oparasyonlarina binlerce cas, Iran cephesinden geri çekilen ve ‘Iç Güvenlik Kuvvetleri’ adi verilen 3 orduyla, ‘güney Irak batakliklarini kurutmak’la görevi bir ordu katildi. Operasyonlarin sorumlulugunu Ali kimyevi olarak bilinen Ali Hasan Mecid üslenmisti.

Devrim Komuta Konseyi’nin 29 Mart 1987 tarihinde aldigi bir kararla Kürdistan’daki Ordular Komutanligi’na atanan Ali Kimyevi, yukarida adi geçen ve tüm Irak ordusunun yüzde 40’ini olusturan 4 orduyu yönetiyordu. Ayrica onlarca karar ve gizli genelgelerle Ali Kimyevi’nin yetkileri artirilmis, adeta bir padisah haline getirilmisti. Örnegin ‘Hainlerin Ailelerine Dair’ adli bir kararla, ‘hainlerin’ yani muhaliflerin, pesmergelerin ailerine ait olan ev ve eve komsu 4 evi yikma yetkisi taninmisti. ‘Hain’ kardeslerinden birisinin Irak ordusu saflarinda düsmana (Iran’a) karsi savasmasi bu durumu degistirmiyordu!..

Sadece ‘hain’lerin evleri mi? Irak Devrim Komuta Konseyi’nin 25 Nisan 1987 tarihinde aldigi bir kararla da, ‘hain’lere yardim eden köylerin yerle bir edilmesi yetkisi taniniyordu. Devrim Komuta Konseyi’nin ayni tarihli karari güvenlik güçlerine ‘Yasak Bölge’ye giren herkesi vurma, güvenlik güçlerine ates edilen köyleri yerle bir etme, ‘hain’lere herhangi bir yardimda bulunanlari mahkemeye gönderme, idam etme yetkisi taniyordu.

Bilindigi gibi 1975 yenilgisi sonrasi, sinir boylarindaki köyler yakilip yikilmis, Iran, Suriye ve Türkiye sinirindan içeriye dogru 30 kilometrelik bir alan Yasak Bölge olarak ilan edilmisti.

Tüm bunlar yetmemis olacak ki, 25 Nisan 1987 tarihli bir baska kararla, Yasak Bölge olarak ilan edilen yerlerdeki köylerin imha edilmesi emri verildi, ki bu 4 bin 500 köy ile 4 kazanin yeniden yakilip yikilmasi anlamina geliyordu.

BAAS diktatörlügünün karar ve uygulamalari, kuruldugu andan bu yana, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptiklarina ne kadar benziyor degil mi? Ne dersiniz, BAAS’in kemalist diktötürlügü taklit ettigini söylersek, Saddam’a haksizlik etmis olur muyuz?

8 asama halinde gerçeklestirilen Enfal operasyonlarina hedef olan bölgeler, rastgele degil bilinçli olarak seçilmislerdi. Seçilen bölgeler Kürt halki ve Kürdistan ulusal hareketi açisindan stretejik öneme haiz yerlerdi. Dola Cafeti, YNK merkezi üslerinin bulundugu bölgeydi. Bölge halkinin degimiyle ‘YNK için bagdat kadar önemliydi.’ Son asamasinda operasyonlara hedef olan Behdinan Bölgesi Kürdistan Demokrat Partisi-PDK için önemli bir yerdi ve PDK’nin bazi merkezi üsleri bu bölgede bulunuyordu.

Germiyan, Karadag ve çevresi, ulusal hareketin güçlü oldugu, pesmergelerin Irak ordusuna önemli zayiatlar verdirdigi eylem alanlari olmalarinin yanisira, zengin petrol yataklarinin bulundugu Kerkük bölgesine de yakindilar. Koye’den Çemçemal’a kadar olan bölge de öyle. Bölgede zengin petrol yataklarinin bulundugu tesbit edilmisti. Örnegin Kürdistan Hükümeti’nin vurdugu ikinci petrol kuyusunun bulundugu Sivesok köyü bu bölgededir.

Baas diktatötürlügünün Kürtleri petrol yataklarinin bulundugu bölgelerden uzaklastirip yerine Orta ve Güney Irak’tan Arap ailelerini getirip yerlestirme çabalari, Enfal operasyonlarindan sonra da devam etti. Kerkük’ü Kürtlerden arindirmak amaciyla bu kentte yasayan Kürtlere yeni ev insa etme izni verilmedi. Satmalari için Kürtlerin evlerine yüksek fiyatlar biçildi. Evini satip Kerkük’den ayrilan Kürtlere bazi kolayliklar (örnegin askerlikten muaf tutma gibi) tanindi. Disardan gelen Kürtlerin Kerkük’e yerlesmesine izin verilmedi.

Tüm bu insanlik disi uygulamalariyla yetinmeyen Baas diktatörlügü, 1991 yilindan baslayarak yikilana kadar, sistemli bir biçimde, petrol yataklarinin bulundugu Kerkük, Mahmur, Hanikin, Mendeli ve benzeri yerlerde yasayan Kürtleri sinirdisi edip Özgür Kürdistan’a sürdü. BAAS diktötörlügü, bu uygulamasiyla bir tasla iki kus vurmayi hedefliyordu. Bir yandan petrol bölgelerini Kürtlerden arindiriyor, öte yandan malina mülküne el koyarak Özgür Kürdistan’a sürgün ettigi Kürtler vasitisiyla, agir sorunlarla cebellesen Özgür Kürdistan yönetiminin yükünü daha da artiriyordu.

Bu bölümü sonlandirmadan, tablonun daha net görünmesi için, bir noktaya daha deginmek gerekiyor.

BAAS diktötörlügü Enfal operasyonlari öncesi, ‘Iran saldirilarindan koruma’ bahanesiyle, Iran sinirinda bulunan Qaladize, Sey Sadik, Pencewin kazalariyla bu kazalara bagli nahiye ve köylerin yanisira Halepçe’ye bagli köyleri bosalttirmis, bu yerlerde yasayan yaklasik 750 bin kisiyi toplama kamplarinda iskana tabii tutmustu…

Enfal Operasyonlari Nasil Hayata Geçiriliyordu?

Belgeler, sahidlerin anlatimlari Enfal operasyonlarin belirli bir plan çerçevesinde hayata geçirildigini ortaya koyuyor:

Önceden belirlenmis bölge askerler tarafindan ablukaya aliniyor, bölgeye giris çikislar yasaklaniyor.

Daha sonra köylere giren asker ve çaslar halki yas ve cinsiyetlerine göre ayirip, askeri araçlara bindirerek ‘bilinmeyen’ yerlere gönderiyorlar.

Köylerin, yerlesim birimlerinin bosaltilmasini, hayvanlara ve evlerde kalan esyalara ‘ganimet’ olarak elkonulmasi takip ediyordu. Daha sonra istihkam birlikleri devreye giriyorlar. Patlayicilarla, dozer ve greyderlerle evleri, okul ve camileri yerle bir ediyorlardi. Su kaynaklari betonlaniyor, kuyular yikilan evlerin molozlariyla dolduruluyordu. Meyva agaçlari kesiliyor, bag ve bahçeler atese veriliyordu.

Askeri araçlara doldurulup bilinmeyen yerlere götürülenlerin, hem yolda, hem de bir dönem konakladiklari askeri üsler ve hapishanelerde yasadiklarina, nasil topluca katledilip gömüldüklerine iliskin bir hayli anlatim mevcuttur. Anlatimlarin bir bölümü Enfal operasyonlarindan sag kurtulanlarla Enfal operasyonlarinda yer alan Araplar ve çaslarin söylediklerine dayaniyor.

Anlatimlar çok çarpici ve romanlara, film ve tiyatro oyunlarina konu olabilecek dramlarin yasandigini gösteriyor.

8 bin Barzani erkegiyle gündeme gelen Suudi Arabistan sinirindaki Nogre Salman hapishanesi, 1988 yilinda da Enfal kurbanlarini agirladi. Nogre Sultan’da yasananlara iliskin ipuçlarini, mucize kabilinden buradan kurtulanlarla, Nogre Salman’da görev yapan askerler ve yakinindaki köylerde yasayanlarin anlatimlarinda bulmak mümkün.

(Okundugunda insani insan olmaktan dolayi utandiran, insanin tüylerini diken diken eden olaylar, konumuzun disinda. Masal anlaticilarini, roman haline getirecek yazarlari, film ve tiyatro yönetmenlerini bekliyor.)

Çarpici olanlarin basinda, Enfal kafilelerine eslik eden subay ve askerlerin tacizlerine dayanamayan kadinlarin çocuklariyla birlikte köprülerden atlamalari, kadinlarin tuvaletlerini erkeklerin yaninda gidermeye zorlanmalari, çocuklarin analarindan kopartilip ölüme gönderilmeleri geliyor.

Bir baska çarpici olani ise kislalar ve hapishanelerde, doktor ve ebe yardimi olmadan, cellatlarin gözleri önünde dogan çocuklarin hepsine Kürtçe isimlerin verilmesidir. Birkaç gün sonra anasiyla birlikte öldürülecek olan çocuklara Kürtçe isim verilmesi, Enfalcilara verilen anlamli bir cevap, suratlarina atilan siddetli bir tokattir.

Güney Kürdistan’da Enfal Operasyonlarina iliskin bir hayli kitap yazildi, yaziliyor, bir hayli arastirma yayinlandi, yayinlaniyor. Kuskusuz bunlar arasinda Arif Kurbani’nin konuyla ilgili çalismalari özel bir öneme sahiptir.

Kurbani’nin eserleri arasinda en dikkat çekici olani ‘Omrihaneden Topuzava’ya’ adini tasiyor. Yazar bu çalismasinda Enfal operasyonlari sirasinda dozer öperatörü olarak görev alan bir Arabin anlatimlarina yer veriyor.

Dozer öperatörü, Arif Kurbani’nin sordugu 220 soruya verdigi cevapta, BAAS diktötörlügünün yüzüne ayna tutuyor, onun soykirimci özelligini açiga çikartiyor.

Baas diktatörlügü yikilana kadar korkudan konusamayan, BAAS rejimi yikildiktan sonra Kürdistan’a gelerek yönetimle görüsüp yasadiklarini anlatan dozerci, konusmasinin bir yerinde, ‘biz emir bekliyorduk. Bize ne gibi isler verilecek deyip bekliyorduk. Biz yasananlari gördük, sahidi olduk’ diyor.

Dozerci ‘Ali Kimyevi’ olarak bilinen Ali Hasan Mecid’in yakin korumalarindan Rayid Nezhan Tikriti ve Rayid Abdo Ferhan adli iki subayin emrinde çalismis. Görevi ise sabah saat 9’dan aksam saat 8’e kadar degisik yerlerde 20 metre boyunda, 30 metre genisliginde ve 2 buçuk 3 metre derinlikli çukurlar kazmak daha sonra bu çukurlara topluca gömülenlerin üstünü toprakla kapatmak…

Dozerci’nin anlatimlarinda, Nezhan Tikriti ve 11 korumasi’nin, Tahir Halil, Ambarli Mulazim Saib, Mulazim Meud’un elliser kisilik guruplar halinde getirdikleri Kürtlerin, sal veya kusaklariyla gözlerini bagladiklarini, çukurlarin basinda yere yatirip, ayaklarini sirtlarina bastirarak kursunlayip öldürdüklerini, cesetleri de tekmeleyip çukara firlattiklarini, kendisinin de daha sonra çukurlarin üstünü kapattigini dile getiriyor.

Dozerci Duzhurmatu, Hemrin, Dorê ve Duz yolu üzerinde, kelasinkoflarla kursuna dizilen topluluklarin içine atildiklari çukurlarin üstünü de kapattigini, çukura atilanlarin arasinda canlilarin da bulundugunu söylüyor.

Dozerci Enfal edilenler arasinda, Koy’de görev yapan Hil’li Arap bir kadin doktorun da bulundugunu, 30-40 günlük bir çocugun diri diri gömüldügünü sözlerine ekliyor.

Enfal Operasyonlariyla amaçlananlar

BAAS diktatörlügünün Enfal Operasyonlariyla amaçladiklari kisaca söyle:

– Güney Kürdistan devrimini ortadan kaldirmak;

– Güney Kürdistan’daki Kürt nüfusunu azaltmak;

– Kürtlerin topraklarini ellerinden alip yerlerine Araplari yerlestirmek;

– Güney Kürdistan’da Kürt tarih ve kültürü yok etmek;

– Halki korkutup sindirmek, moralmen çökertip direnis ruhunu öldürmek;

– Kürt halkini ekonomik açidan zayiflatmak;

– Aileleri bölüp parçalamak, toplumsal yapiyi bozmak, toplumda ahlaki çöküntüye yol açmak.

Baas diktötörlügü son maddede dile getirilen amacina ulasmada, toplama kamplarindan çok faydalandi. Irak hükümetleri, 1961 Eylül Devrimi’nin baslamasindan BAAS diktatörlügünün yikildigi 2003 yilina kadar, sürekli bir biçimde Kürtleri yer ve yurtlarindan sürme politikasi uyguladilar.

BAAS diktatörlügü, özellikle 1975 yenilgisinden sonra, sinir boylari basta olmak üzere yurtsever hareketin güçlü oldugu bölgelerdeki köyleri yerle bir ederek sakinlerini büyük kentlerin çevresinde olusturdugu kamplarda topladi. Köylüleri kamplara dagitirken de aileleri parçaladi. Esleri, kardesleri birbirinden ayirdi.

BAAS diktatörlügü topplama kamplarinda bir araya getirdigi Kürtleri kolayca kontrolü altinda tuttu. Toplama kamplari sayesinde 8 bin Barzani erkeginin Enfalinde de görüldügü gibi, Kürtlere yönelik kirli planlarini kolayca hayata geçirdi. BAAS diktatörlügü Kustepe, Baherke, Harir ve Diyana’daki toplama kamplarinda oldugu gibi, ciddi bir direnisle karsilasmadan Kürtleri toplayip ölüme gönderdi.

Bunun yanisira üretimden, tarim ve hayvanciliktan kopartilan ve toplama kamplarina yigilan insanlar, yasamlarini sürdürmek için ya çalip çirpacak, kötü yola düsecek, ya da casligi kabul edip halkina ve ülkesine ihanet edecekti.

Her iki yol da ulusal ve toplumsal degerleri asindiriyor, halki BAAS ve Arap kültürünün etkisine açik hale getiriyordu.

Enfal Dört Dörtlük Jenosiddir

Irkçi-soven BAAS yanlilariyla öteki Arap sovenistler, ilk baslarda Enfal’i, Halepçe katliamini inkardan geldiler. Irak’i yipratmak isteyen ‘teröristlerin’, Iran Islam Cumhuriyeti’nin iftiralaridir dediler.

BAAS diktatörlügü uluslararasi kamuoyunun yüzüne baka-baka yalan söylemekle kalmadi, ayni zamanda onunla dalga geçmekten de geri durmadi. Kimyasal silahlarla gerçeklestirilen Halepçe katliamiyla ilgili sahneler, fotograf kareleri televizyon ekranlarini, gazete sayfalarini süsledigi günlerde, Bagdat’ta, yabanci basin mensuplarina yönelik bir toplanti düzenleyen Ali Kimyayi (Ali Hasan Mecid), basin mensuplarini, ‘gaz maskelerinizi takmadan gelmissiniz!’ diyerek girgira aliyordu.

Bir etnik veya dini toplulugu toptan ya da bu toplulugun bir bölümü ortadan kaldirmak, jenosidin en genel ve kabul görür tarifi içinde yer alir.

Dini ve etnik bir toplumun üyelerini öldürmek, onlarin moral degerlerini alt- üst edip bulunduklari ortam disindaki bir baska ortamda yasamaya mahkum etmek, toplumun üremesini engellemek, toplumun bir parçasi olan çocuklari zorla kopartip bir baska toplumun parçasi haline getirmek de, jenosidin bu genel ve kabul edilir tanimi içine girer.

Daha önce yayinladigimiz yedi bölümde yer alan olaylar, Enfal olaylarinin, yukaridaki tanim uyarinca tam bir jenosid oldugunu gösteriyor.

Ayrica jenosid, uluslararasi belgelerde, uluslararasi müdahaleyi ve uygulayicilarinin uluslararasi mahkemelerde yargilanmasini gerektiren bir insanlik suçu olarak yer alir.

Ama Halepçe katliami basta olmak üzere Enfal operasyonlarinin tam bir jenosid uygulamasi oldugu gün gibi ortada iken, birakin uluslararasi müdahaleyi, dogulusu ve batilisiyla dünya devleri olaylari görmezden, duymazdan geldiler, giklari bile çikmadi.

Daha sonra ortaya çikan belgeler, ABD basta olmak üzere tüm batili ülkelerin Enfal operasyonlarindan haberdar olduklarini ortaya koyuyor.

YNK’nin yayin organi Rêbazê Nû, Enfaller sirasinda yayinlanan bir sayisinda, kimyasal silah üretiminde BAAS diktötörlügüne yardim eden 70’i askin Sovyet teknik elemaninin adlarini yayinlamisti.

8 yillik Irak-Iran savasi süresince, silah üreticisi sosyalist ve kapitalist devletlerin (bu arada Israil’in de), her iki ülkeye silah satisi konusunda sinirsiz kredi açtiklari ve her iki ülkeyi silaha bogduklari biliniyor.

Basta Almanya ve Hollanda olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin, BM kararlari uyarinca yasak olmasina karsin Irak’a kimyasal ve biyolojik silah üretiminde kullanilan malzeme sattiklari, Sovyetler Birligi’nin de kimyasal silah üretimine teknik yardimda bulunarak katki sundugu da..

Bu ve benzeri gelismelere iliskin belgeler genis bir biçimde basin yayin organlarinda yer aldi, bazi Alman ve Hollanda sirketleri, mahkemelerce suçlu bulunarak mahkum edildiler.

Sadece emperyalist ve sosyalist kampin sessiz kaldigini düsünmek büyük bir yanilgi olur. O dönemde uluslararasi politikada az-çok etkisi olan Baglantisiz Ülkeler de dut yemis bülbül gibiydiler.

Çünkü Irak bu toplulugun zengin bir üyesiydi!.

Çünkü Irak bu toplulugun üyelerine ucuz petrol satiyordu, onlarin ürettigi mallarin iyi bir alicisiydi!

Çünkü Irak, sosyalizmi insa yolunda yürüyen bir ülkeydi, BAAS Partisi de anti emperyalist ve devrimci bir partiydi!..

Islam ülkeleri de, Haçli Seferlerine karsi Islami koruyan, Kudüs’ün yeniden müslümanlarin eline geçmesini saglayan Selahaddin-i Eyyubi’nin torunlarinin soykirima tabii tutulmasi karsisinda sessiz kaldilar.

Halepçe Katliami’ndan dört gün sonra, yani 20 Mart 1988 tarihinde gerçeklestirilen Islam Ülkeleri Toplantisi’da, bölgenin, Islam aleminin tüm sorunlari konusuldu. Irak-Iran savasi, Filistin sorunu, Afganistan’daki durum ve hatta Bulgar Türklerinin talepleri masaya yatirildi. Ama bir tek cümleyle de olsa, Halepçe Katliamindan, birinci Enfal Operasyonundan, Enfal kurbani 8 bin Barzani erkeginden bahsedilmedi..

Dogulusu ve batilisiyla, baglantisizi ve islamiyla tüm devletlerin Enfal operasyonlari karsisinda sessiz kalmamalarinin basta gelen nedeni, hiç kusku yok ki onlarin bencil çikarlaridir.

Uluslararasi durum, bölgesel dengeler ve bencil çikarlar, Irak’in Iran savasini kaybetmemesini gerektiriyordu. Bir baska degimle, anti emperyalist ve anti Israil sloganlari dilinden düsürmeyen, Islam ülkelerine ‘islam devrimi ihraç’ eden Iran’in burnu yere sürtülmeliydi.

Sosyalist kamp ise, ‘kapitalist olmayan kalkinma yolu’ stretejisini uygulayarak sosyalizme dogru ilerleyen Irak’i ekonomik, askeri ve siyasi olarak zaten destekliyordu!..

Tüm bunlar Mela Mustafa Barzani’nin tarihi bir lafini bir kez daha dogruluyordu. Bir varil petrol, tonlarca adalete bir kez daha üstün gelmisti, petrol bir kez daha Kürt kanina tercih edilmisti..

BAAS’çilar mizrak çuvala sigmayinca, Enfallerle, Halepçe katliamini inkar etmek mümkün olmayinca, bu kez de Irak-Iran savasina sarildilar. Enfal kurbanlarinin ‘teröristlere yataklik ettigini’ ‘Iran’in casuslari’ oldugunu söylemeye basladilar. Sürgünleri, köylerin yerle bir edilmesini, Irak-Iran savasinin zorunlu kildigi güvenlik amaçli bir operasyon olarak lanse ettiler..

Oysa daha önceki bölümlerde de anlattigimiz gibi, Enfal Operasyonlari için, Kürdistan’da bulunan 3 ordu Irak-Iran savasi cephesinden çekildi. Güney Irak’da ‘batakliklari kurutmakla’ mesgul (yani Dicle ve Firat nehirlerinin birleserek olusturduklari batakliklarda yasayan Sii Araplari temizlemekle görevli) bir ordu da Kürdistan’a getirildi. Ve birlestirilen 4 ordu, öteki sivil ve askeri kurumlarin yardimiyla planli ve programli bir biçimde Enfal operasyonlarini gerçeklestirdi.

Dört dörtlük bir jenosid olan Enfallerle neyin amaçlandigini en iyi biçimde, BAAS üst düzey yöneticilerinden biri dile getiriyor. Enfallerle ilgili çok degerli çalismalar yapan ve su anda Kürdistan Bölgesi Hükümeti’nde, hükümet sinirlari disinda kalan Kürt bölgelerinden sorumlu bakan olarak görev yapan Dr. Mehemmed Ihsan, bir roportajinda, sözkonusu üst düzey BAAS yöneticisinin kendisine, ‘Saddam’in en büyük hatasi tüm Kürtleri yoketmemesidir’ dedigini aktariyor.

BAAS’çilarin soykirimi inkar ve gizlemek amaciyla dile getirdikleri gerekçeler bize yabanci degil, degil mi?

Ermeni soykirimini inkar etmek ve hakli göstermek isteyen Türk irkçi ve sovenleri de, jenosidi savas esnasinda alinan güvenlik önlemlerine baglamiyorlar mi?

Türk sömürgecileri de, son kirli savas sürecinde binlerce köyün yerle bir edilmesini, milyonlarca insanin sürgüne gönderilmesini, ‘teröristlere yardim ve yataklik’ ya da ‘güvenlik’ nedenine bagliyorlar.

Enfal ve Ças

Güney Kürdistan’da, Türkiye’deki adlari korucu olan çaslarin Enfal operasyonlarindaki yeri ve rollerine iliskin bir tartisma yasaniyor. Bazi gazete ve dergiler, operasyonlarda yer alan korucubaslarinin (serokcas) listesini yayinliyor, kamuoyunu isledikleri cinayetler konusunda bilgilendirmek istiyor. Enfal kurbanlarinin yakinlari ise bir yandan örgütleniyorlar, öte yandan operasyonlarda yer alan caslarin da yargilanmasini talep ediyorlar.

Saddam’in avukatlari basta olmak üzere Arap sovenleri, serokcaslarin da operasyonlarda yer aldiklarina dayanarak, Enfallerin jenosid degil, ülkenin güvenligi nedeniyle alinmis tedbirler oldugunu iddia ediyorlar. Enfal operasyonlarina katilip suça ortak olan caslarin da sanik ya da tanik olarak dinlenmesini talep ediyorlar.

Serokçaslarin Enfal operasyonlarina katildiklari bir gerçek. Ama bu, Enfallerin niteligini degistirmez. Operasyonlari, BAAS rejimi tarafindan, Kürtleri soykirimdan geçirmek amaciyla hazirlanan ve adim-adim uygulanmaya konulan bir plan olmaktan çikartmaz.

Çaslar operasyonlarda birer masa olarak kullanilmislardir. Enfalin bas sorumlulari basta saddam Hüseyin olmak üzere BAAS partisi yöneticileri, hükümet ve operasyonlarda yer alan sivil ve askeri yöneticilerdir. Bir baska ifadeyle asil suçlu masayi tutan ellerdir.

Saddam ve arkadaslarinin Enfal suçu nedeniyle yargilandiklari Irak 2. Agir Ceza Mahkemesi Baskani Raid Cohi, saniklarin operasyon emrinin Saddam tarafindan verildigini itiraf ettiklerini ve bu nedenle de davanin asil saniklarinin Saddam ve arkadaslari oldugunu belirtiyor. Raid Cohi ayrica, Enfal saniklari verdikleri ifade ve dilekçelerle, bazi serokcaslar hakkinda da suç duyurusunda bulunduklarini dile getiriyor. Mahkeme savcisi ise, hangi partinin üyesi olurlarsa olsunlar, belgelerde ismi geçen tüm serokcaslarin mahkemeye çagrilacaklarini söylüyor.

Enfal operasyonlari sirasinda Irak Savunma Bakani olan Hasim Sultan verdigi ifadede ‘caslardan olusan 500 birlikte görev yapan 250 bin cas Enfal operasyonlari sirasinda bize yardimci oldu’ diyor.

Hewler’de yayinlanan haftalik Medya Gazetesi, ‘Enfal Kahramanlari’ adi altinda 4 bölümden olusan bir seri yazi yayinladi. Medya seri yazisinda, Enfaller sonrasi BAAS Partisi’nin resmi organi ‘El Sewre’ ve BAAS Partisi tarafindan Kürtçe yayinlanan Hevkari adli gazetelerde yer alan haber, roportaj ve raporlara yer veriyor. Serokçaslarin sözkonusu yayinlarda çikan roportaj, makale ve raporlari, Hasim Sultan’in yukaridaki iddiasini dogrular nitelikte.

Serokçaslar roportajlarinda, yazdiklari yazi ve raporlarinda, birliklerinin kurulus tarihini, birliklerinde yer alan ças sayisini belirtiyorlar. Pesmergelere karsi savaslarini ve katildiklari Enfal operasyonlarini büyük bir gururla açikliyorlar. Ve yazilarinin sonuda dünyanin tüm yalakalari gibi Saddam Hüseyin’e övgüler yagdiriyorlar.

Hevkari ve El Sewre’de yer alan yazilarda, Enfal operasyonuna katilan ças birliklerinin ezici çogunlugunun, 1987 yili sonu ve 1988 yili baslarinda olusturulduklari görülüyor. Bu durum, sözkonusu cas birliklerinin asil olarak Enfal operasyonlari için olusturulduklarini gösteriyor ve ayni zamanda Enfal operasyonlarinin önceden planlandigini gösteren bir baska kanittir da..

Sözkonusu yazilarda dikkati çeken bir baska nokta ise, cas birliklerinin asiret temelinde olusturulmalari ve her birinin birden fazla Enfal operasyonlarina katilmalaridir. Bir baska ifadeyle cas birlikleri sadece kendi bölgelerinde degil, diger yerlerde de pesmergelere karsi savasmislar, Enfal operasyonlarinda yer almislardir.

Öte yandan haftalik Medya gazetesi, 253. sayisinda Enfal operasyonlarinda yer alan 77 serokças ve bagli bulundugu asiretlerin listesini yayinladi. Listede, Barzani asiretleri hariç, Zebari, Surçi, Zirari, Herki, Gerdi, Doski, Caf gibi Güney Kürdistan’in her bölgesinden önemli asiretlere mensup serokcaslarin adlari yer aliyor.

Dikkat çeken bir baska nokta ise, serokcaslarin hepsinin Kürdistanli örgütleri, pesmergeleri ve Enfal kurbanlarini ‘hain’, ‘Iran usagi’, vb olarak nitelendirmeleri. Enfal kurbanlarini ‘ABD ve Siyonizm usagi’ olarak niteleyenlerin sayisi da az degil. Ki, bu durum BAAS diktatörlügünün Enfal operasyonlari sirasinda yürüttügü propagandaya da uygun düsüyor.

‘Gördügün su Germiyan’da 300 serokcas Enfal operasyonunda yer aldi. Halki toplayip, askeri araçlara yüklediler, Güney’deki çöllere, ölüme gönderdiler. 300 serokcas, kendisine bagli caslarla birlikte, Irak ordusuyla omuz omuza verip bize saldirdilar, istedikleri herseyi yaptilar. Keske serokcaslar da Saddam gibi mahkeme önüne çikartilsaydi.(…)’

Yukaridaki sözler, tesadüf eseri Enfal operesyonlarindan sag kurtulan Bavê Aram’a ait.

Enfal operasyonlarinda annesi ve kardesini kaybeden ve ailesinden geriye bir tek kendisi kalan 52 yasindaki Bese Mehemed, ‘Caslar da Saddam kadar bize zulüm edip evimizi yiktilar. Niye kimse caslardan bahsetmiyor?’ diye soruyor.

Gazeteci Latif Fatih Fereç ise, ‘serokçaslar da BAAs rejim kadar suçludurlar. Onlar ordunun öten keklikleriydiler. Enfallere ortam hazirladilar’ diyor.

Güney’de, serokcaslarin Saddam ve arkadaslariyla birlikte yargilanmalarina dair talepler ve tartismalar bu yilin baslarinda basladi. Tartismalarda dogal olarak Kürdistan Cephesi’nin 1991 yilinda ilan ettigi ve daha sonra olusturulan Kürdistan Parlamentosu’nun onayladigi af da gündeme geldi; geliyor. Kürdistan Cephesi’nin affina ugrayan serokcaslarin bir bölümünün, bugün hükümet ve siyasi partilerde önemli postlari isgal ettikleri ve bu nedenle de yargilanmalarinin zor oldugu dile getiriliyor.

Yapilan yorumlarda Kürdistan Cephesi’nin ilan ettig affin hukuki degil siyasi oldugu; iptal edilmesi gerektigi dile getiriliyor, Enfal kurbanlarinin, serokcaslar hakkinda suç duyurusunda bulunmalarina engel teskil etmedigi belirtiliyor.

Avukat Bekir Heme Sidik, Kürdistan Cephesi’nin ilan ettigi af için, ‘bu siyasi bir aftir ve Kürdistan Cephesi’nin serokcaslar hakkinda suç duyurusunda bulunmayacagi anlamina gelir. Bu nedenle Enfal kurbanlari serokçaslar hakkinda suç duyurusunda bulunabilirler. Bu davalara Irak Agir Ceza Mahkemeleri bakar’ diyor.

Kürdistan Demokrat Partisi polit Büro Üyesi Mehemed Mela Kadir ve YNK Polit Büro üyesi Sadi Pire yaptiklari açiklamalarda, Kürdistan cephesinin af kararina karsin Enfal kurbanlarinin suç duyurusunda bulunma hakkini teslim ettiler, mahkemenin istemesi halinde, kendi üyeleri olsalar dahi, serokcaslarin yargilanmak amaciyla Bagdat’a gönderilmelerinin zorunlu oldugunu söylediler.

Kürdistan Hükümeti Enfal Ve Sehid Bakani bayan Çinar Said Abdullah da, ‘bizden istenmesi halinde Enfal suçu isleyen herkesin mahkemede hazir olmasini saglariz’ diyor.

Güney’de, ‘Enfal ve ças’ temelinde yogun bir tartisma var. Deyim yerindeyse geçmise yönelik bir hesaplasma yasaniyor. Bu hesaplasmanin asil suçluyu, BAAS diktatörlügünü gözden kaçirmadan, caslarin yargilanmasi gibi hakli bir talebi ileri sürerek asiretlerle hükümeti ve Kürdistanli partileri karsi karsiya getirme çabalarina karsi uyanik davranilarak yapilmasi, büyük bir önem tasiyor.

Enfal Politikasinin Ilk Kurbanlari: Feyli Kürtler Ve Parçalanmis Aileler

Irak’da, irkçi-soven ve Arap milliyetçisi tüm iktidarlarin basta gelen özlemi, Kürt kimligini tahrip etmekti. Tüm Irak hükümetleri, sözkonusu kirli emellerini gerçeklestirmek amaciyla su veya bu oranda çaba göstermislerdir.

Hakkini teslim etmek gerekir. Irkçi-söven ve militarist BAAS diktatörlügü bu konuda, daha önceki hükümetlerden daha basariliydi.

Daha öncede belirttigimiz gibi, Enfal operasyonlarinin amaçlarindan birisi de Kürt kimligini tahrip etmekti.

Enfal denilince akla hemen toplu mezarlar gelir.

Ama Enfal ayni zamanda ailelerin parçalanmasidir da.

Güney Kürdistan’da, Basta Bagdat olmak üzere Kürtlerin yogun olarak yasadigi öteki yerlesim birimlerinde onbinlerce Kürt, esinin, kardesinin, kizinin ve oglunun bir gün geri dönecegi umuduyla yasiyorlar.

Nisanlilarin gözleri yollarda…

Eslerinin Enfallar sirasinda öldügünü ispat edemeyen kadinlar, dini inançlari nedeniyle, isteseler de yeniden yuva kuramiyorlar…

Ve herseyden önemlisi de Enfal operasyonlarindan sag kurtulanlarin, es, çocuk ve yakinlarini kurban verenlerin, çözümü uzun yillari alacak olan ve sabir gerektiren psikolojik ve sosyal sorunlari..

Enfal Operasyonlarinin neden oldugu toplumsal, psikolojik ve ekolojik sorunlar, Kürdistan Hükümeti’ni en fazla ugrastiran sorunlar arasinda bulunuyor.

Güney Kürdistan’da, sözkonusu sorunlara iliskin makaleler yayinlaniyor, arastirmalar yapiliyor, seminer ve konferanslar düzenleniyor.

Bu alanlarda aktif olanlardan birisi Dr. Sükrüye Resul.

Dr. Sükrüye Resul, ‘Hawari Enfal’ adli mevsimlik derginini 2002 sonbaharinda çikan 1. sayisinda ailelerin parçalanmasi konusunu isliyor.

‘BAAS Diktatörlügü ve Insan Haklari Arasinda Kürt Ailesinin Dagilmasi’ adi altinda yayinlanan makalede, ailelerin nasil parçalandiklarina dair tesbitlerin yanisira Feyli Kürtlerin Enfaliyla ilgili bilgilerde yer aliyor. Sözkonusu makalenin önemi, Özellikle Feyli Kürtlerin Enfali konusunda çok az bilgilere sahip olan biz Kuzeyli Kürtler için daha fazladir.

Bu nedenle Dr. Sükrüye Resul’un söskonusu makalesinin genis bir özetini 2-3 bölüm halinde yayinlamanin bilgi eksizligini az da olsa giderecegi inancindayiz.

Lafi uzatmadan Dr. Sükrüye Resul’e birakalim…

***

Sükrüye Resul, makalesinin giris bölümünde BAAS rejiminin, Kürt halkina öncellerinden daha fazla zülm ettigini, BAAS partisinin ideolojisine yön veren ‘Irak arap aleminin bir parçasidir’ söylemini Kürtlere dayattigini; Kürtleri Araplar arasinda eritmeyi amaçladigini belirtiyor.

Ailenin Kürtler nezdinde kutsal oldugunu belirten Sükrüye Resul, bu gerçegi gören BAAS’in Kürtlere iliskin kirli ve insanlik düsmani emellerini gerçeklestirmek amaciyla, aileyi hedef aldigini belirtiyor.

Yakin dönem Kürt tarihinin, kadin ve erkeklerin ortaklasa yürüttükleri özgürlük mücadelesinden ibaret oldugunu dile getiren Resul, kadinlarin sehirlerde yürütülen illegal mücadeledeki rollerine ve bu mücade esnasinda yüzyüze kaldiklari tehlikelere deginiyor.

Sükrüye Resul, tutuklanma, iskence ve ölüm tehlikelerine ragmen sehirledeki gizli örgütlenme çalismalarina katilan kadinlarin, ayni zamanda pesmergelerin yiyecek, ilaç ve benzeri temel ihtiyaçlarinin karsilanmasinda aktif görev aldiklarini yaziyor, BAAS rejiminin imha planini hayata geçirirken kadin erkek ayrimi yapmadigina vurgu yapiyor.

‘Rejimin insanlik disi, vahsi uygulamalarina baktigimizda, kadinlara düsen payin daha fazla oldugunu görürüz. Rejim, iskence, baski ve zulümün yanisira, kadinlarin namusuna ey uzatarak onlara psikolojik iskence yapmis, onlarda ruhsal yikintilara yol açmis, eslerini ve ogullarini ellerinden alip yok etmis ve böylece aileleri parçalayip dagitmistir’ diyen Sükrüye Resul söyle devam ediyor: ‘Kadin ailenin temel tasidir. Insan ilk adimlarini orada atar. Aile insanin ilk okuludur, ilk seyleri orada ögrenir. Bu gerçegin bilincinde olan rejim, Kürt toplumunun çözülüp dagilmasi, ulusal kimliginin bozulmasi için, ailenin temel diregini kirmayi amaçlamistir.’

Resul, BAAS rejiminin yaslisi ve genciyle Kürt erkeklerini yokederek geride yikilmis, ruhsal sorunlarla bogusan bir toplum biraktigini ve bu toplumu da Araplar arasinda daha kolay asimile ettigini dile getiriyor.

Konunun daha iyi anlasilmasi için belirtmekte fayda var. Irak-Iran sinirinin her iki kesiminde yasayan Feyli Kürtler Sii mezhebine baglilar.

Feyli Kürtlerin önemli bir bölümü de Bagdat’ta yasiyor.

Ticaretle ugrasan Bagdatli Feyli Kürtlerin, Irak’ta yasayan Musevilerin en güvenilir is ortaklari olduklari, Musevilerin Israil’e göçtüklerinde, isyerlerini Feylilere devrettikleri dile getiriliyor.

Makalesinde, Feyli Kürtlerin yakin tarihte iki kez sürgün ve etnik tasfiye hareketine maruz kaldigini belirten Sükrüye Resul, bunlardan ilkinin 1940’li yillarin basinda, Taha Elhasim Hükümeti döneminde gerçeklestirildigini yaziyor. ‘Iranli kalinti’ olduklari bahanesiyle binlerce Feyli Kürdün yerlerinden yurtlarindan sürüldüklerini anlatan Dr. Resul, Feyli Kürtlerin sürgününü, çogunlugu olusturduklari Xaneqîn ve Mendelî’deki petrol yataklariyla, Feylilerin önemli bir bölümünün, Kürt ulusal devriminden yana olmalarina bagliyor.

Irak’taki Feyli Kürtlerin sorununda iki faktörün önemli rol oynadigini belirten Dr. Sükrüye, bunlarin her zaman gergin olan Irak-Iran iliskileriyle Kürdistan ulusal devrimi oldugunu belirtiyor. Görüslerini BAAS Partisi kongrelerine sunulan raporlardan yaptigi alintilarla zenginlestiren Dr. Resul, ‘Irak hükümetlerinin, Kürt sorunu nedeniyle komsu ülkelerle (Iran ile D.N) iliskileri bozuldugunda, yaptiklari ilk islerden birisi Feyli Kürtlere saldirmak ve onlari zorla Iran’a sürmek olmustur’ diyor.

Makalesinde, 1961 Eylül Devrimi’inden Feylilerin Eylül devrimine olan bagliliklarindan bahseden Dr. Sükrüye Resul, rejimin Feyli Kürtleri cezalandirmak amaciyla yasadiklari yerlerden kopartip, toplu sürgüne göndermenin planlarini yaptigini ve hayata geçirdigini anlatiyor.

1971 yilinda, Kürdistan Devrimi ile Irak Hükümeti arasinda imzalanan 11 Mart Anlasmasi’na ragmen, sayilarini azaltmak amaciyla, BAAS rejiminin 70 bin Feyli Kürdü toplu sürgüne tabii tuttugunu anlatan Sükrüye Resul, BAAS’in 6 Nisan 1980 tarihinde Feyli Kürtlere karsi büyük bir saldiriya geçtigini yaziyor. Toplu sürgüne maruz kalan Feyli Kürtlerin anlatimlarin dayanarak, BAAS diktatörlügünün sürgün esnasinda basvurdugu uygulamalari söyle siraliyor;

– Tutuklayip hapse atmak.

Dr. Resul, Feyli ailelerin hiçbir gerekçe gösterilmeden topluca tutuklanip hapse atildiklarini, günlerce, bazen de haftalarca gözaltinda tutulduktan sonra topluca Iran sinirina götürüldüklerini ve siniri geçmeye zorlandiklarini dile getiriyor.

– Kimliklerine el koymak ve zorla sinira götürmek.

Irak vatandasi olduklarini gösteren resmi belgelerine el konulan on binlerce Feyli Kürdün, zorla Iran sinirina götürüldüklerini belirten Sükrüye Resul, olayi yasayanlarin agzindan, ‘geri dönmeleri halinde kursun yagmuruna tutulacaklari’na dair tehdit edildiklerini anlatiyor. Sinira dogru aç ve susuz biçimde, yaya olarak yola çikan Feyli kafilelerinin karsilastiklari zorluklari, olayi yasayanlarin agzindan anlatan Sükrüye Resul, bu süreçte onlarca yasli, hasta ve çocugun yasamlarini yitirdiklerini yaziyor.

Makalesinde Feyli Kürtlerin sürgününe sahit olan Casim Xaneqî’nin anlattiklarina yer veren Dr. Resul, Casim Xaneqî’nin agzindan sunlari yaziyor;

‘1982 yilinda Feyli Kürtler Xaneqîn üzerinden Iran’a sürgün ediliyorlardi. Yüzlerce askeri kamyonlar Xaneqîn’de hazir bekletiliyordu. Hiç unutmam, bir kadin, kucagindaki çocugunun susadigini söyleyerek askerden biraz su vermesini istedi. Asker su vermedigi gibi, çevredeki halkin su vermesini de engelledi. Bunun üzerine kadin çocugunu askeri kamyondan atti ve çocuk orada can verdi.’

– Feyli gençlerin gözaltina alinmasi, tutuklanmasi.

Feyli aileleri ‘Irakli olmadiklari’ gerekçesiyle zorla sürgüne tabi tutan BAAS rejiminin, onlarin 18-20 yas arasi evlatlarini ayirip tutukladigini belirten Dr. Resul, bunun parçalanmis aileler üzerinde psikolojik sorunlara neden oldugunu anlatiyor. Ailelerinden kopartilan gençlerin kaybolduklarini, kendilerinden herhangi bir haber alinmadigini dile getiren Sükrüye Resul, bunun da bir çesit Enfal oldugunu yaziyor.

BAAS rejiminin Feyli gençleri gözaltinda tutmakla, Iran’a sürgün edilen ailelerinin sürekli bir korku ve endise içinde olmalarini, uluslar arasi kuruluslara sikayette bulunmamalari için gençleri birer rehine olarak kullanmayi amaçladigina vurgu yapan Dr. Resul, Iran’a sürgün edilen ailelerin haber alamadiklari evlatlari için sürekli endise duyduklarini belirtiyor.

Dr. Sükrüye Resul’un Iran’a sürgün edilen bir Feyli Kürdün agzindan anlattiklari, ABD askerlerinin yaptiklari iskenceler sonucu meshur olan Ebu Gureyb hapishanesinin, Kürtlere, özellikle de Feyli Kürt gençlerine nasil mezar oldugunu gösteriyor. Aileleri zorla Iran’a sürülen bin Feyli gencin, kapatildiklari Ebu Gureyb’de kaldiklari 1 yil boyunca sik sik isyan ettiklerini, bir yil sonra, sinirina götürülüp zorla Iran’a sürgün edildiklerini anlatan kisi, ‘söz konusu bin genç sansliydi. Daha sonra Ebu Gureyb’e getirilen gençlerden simdiye kadar hiçbir haber alinamadi, Enfala tabi tutuldular’ diyor. Bir baskasi ise, dayisi ve abisinin kapatildigi Ebu Gureyb’de 7 bin Feyli gencin oldugunu, bir yil sonra Ebu Gureyb’deki tüm Feylilerin baska hapishanelere nakledildiklerini (!) söylüyor.’

Servet ve zenginliklerine el koyma.

Iran’a sürülen Feylilerin ev, arsa, tarla ve banka hesaplarina BAAS rejimince el konuldugunu belirten Dr. Sükrüye Resul, rejimin bununla yetinmedigini, Feyli kadinlarla evli erkeklerin bosanmasi halinde ödüllendirilecegine dair bir karar aldigini söylüyor.

Makalesinde, BAAS rejiminin belgelerine yer veren Dr. Resul, ‘Devrim Komuta Meclisi’nin, ‘Iranli’ esini bosayan her Irakli erkege 4 bin 500 Dinar verilmesini karar altina aldigini belirtiyor. Dr. Resul, ‘Devrim Komuta Konseyi’nin 22.4.1981 tarihli ve 21-12-2469 sayili gizli genelgesiyle, bu paranin esini bosadigi ve Iran’a gönderildigi, Adalet ve Içisleri bakanliklari tarafindan tasdik edilmesinden sonra ödenmesini emrediyor’ diyor ve Irakli erkekten Iranli kadinla evlenmeyecegine dair güvence alindigini; evlenmesi halinde kendisine ödenen paranin geri alinacagini belirtiyor.

Feyli Kürtlerin Enfal edilmesinden sonra, sira Osmanli ve Irak iktidarlarina boyun egmeyen ve sürekli direnis halinde olan Barzan bölgesi ve Barzanilere gelmisti.

1975 yilinda, Iran ve Irak’in Cezayir Anlasmasi’nin imzalamasinin ardindan, Güney Kürdistan’da silahli mücadelenin sona erdirilmesi, pesmergelerin ve otonom Kürt bölgesinde yasayan yüzbinlerce Kürdün Iran’a geçmesinden sonra, BAAS partisi insanlik disi planlarini uygulamaya basladi. Barzan Bölgesinde bulunan 150 köy zorla bosaltildi, köy sakinleri askeri araçlara bindirilerek, Güney Irak’daki Divaniye çöllerine sürüldüler.

Çöl iklimine alisik olmayan, saglik ve benzeri hizmetlerden de yoksun birakilan Barzaniler arasinda salgin hastaliklar basgörterdi. Öyle ki Barzaniler, Divaniye çöllerinde bulunduklari dönemde hemen her gün 10 kisiyi hastaliklara kurban verdiler. Herir’den Divaniye’ye sürülen Barzaniler arasinda 1978 dogumlu kimse yoktu. Çünkü 1978 yilinda dünyaya gelen bebelerin hepsi, hastalik ve kötü kosullar nedeniyle yasamlarini yitirmislerdi.

BAAS rejimi Barzanileri biraraya toplayip kontrol altinda tutmak amaciyla Güney Irak ve Kürdistan’da kamplar insa ederek, Barzanilerin hemen hepsini burada topladi. Barzaniler Güney Kürdistan’da insa Qustepe (Qustepe’de iki toplama kampi vardi), Herir, Beherke ve Diyana’daki kamplarda biraraya getirildiler. Kamplarda toplanan Barzaniler, üretimden, köylerinden bag, bahçe ve tarlalarindan uzak, askerlerin ve istihbarat örgütlerin kontrolünde, esaret altinda yasama mahkum edildiler.

Daha önce kisa ve öz olarak anlattigimiz gibi, BAAS rejimi yukarida adi geçen toplama kamplarina yaptigi birkaç asamali saldirilar sonucu 7-85 yas arasi 8 bin Barzani erkegini Güney Irak çöllerine zorla sürdü ve daha sonra guruplar halinde katletti.

BAAS rejimi, Barzani kadinlari essiz, babasiz ve erkek evlatsiz birakmakla kalmadi, Qustepe kampinda bulunan kadinlari askeri araçlara bindirerek mayinlarla kapli Irak-Iran, Irak-Türkiye sinirina götürüp birakti.Günlerce aç ve susuz kalan Barzani kadinlarinin bir bölümü siniri geçmeyi basardilar. Bir bölümü ise bin bir mesakat sonucu yeniden Qustepe kampina döndü.

Sükrüye Resul, adi geçen makalesinde sinira götürülüp birakilan hamile bir kadinin sürekli ‘teslim olmayacagim, çocugumun düsmesini de istemiyorum’ dedigini yaziyor.

Tek basina kalan Barzani kadinlarinin, parçalanmis ailelerinden geri kalan evlatlarinin yasamasi için verdikleri mücadele, gösterdikleri çabalar, masal anlaticilarini, tiyatro ve film senaryosu yazarlarini bekliyor.

Parçalanmis Barzani aileleri arasinda bir arastirma yapan Dr. Resul’un tesbitleri kisaca söyle:
– Enfal edilen 8 bin Barzani Erkegi arasinda ‘Çiçegi burnunda damatlar’ vardi;
– Nikah kiyan ama dügün yapmayan gençler vardi, kizlarin gözü yollarda, eslerinin, nisanlilarini dönüsünü bekliyorlar;
– Gece gerdege giren, sabahinda toplanip Güney’e sürgüne gönderilen gençler vardi;
– Geri kalan genç kadinlarin büyük bir bölümü hamile idi,
– Enfal kurbani ilerinin büyük bir bölümünün, en az 6 çocugu vardi.

Parçalanmis ailelerin reisi duruma gelen Barzani kadinlarinin su feryadi gerçegi özlü bir biçimde ortaya koyuyor: ‘Biz bu bebelerle ne yapalim,? Barzan’nin tanrisi nerede? Devlet hiç bir isimizi yapmiyor, bize ‘belge getirin’ diyor, biz belgeleri nereden getirelim?’

Dr. Sükrüye Resul, makalesinde, Enfal kurbani Barzaniler üzerine söylenmis agitlari derlemek amaciyla 1992 yilinda Kürdistan’a gelen Christiana adli bir ingiliz kadiniyla Qustepe’ye gittiklerini, kadini Birlesmis Milletler temsilcisi sanan Barzani kadinlarinin, es, baba ve evlatlarinin kimliklerini Ingiliz’e göstererek, ‘neredeler’ diye sorduklarini anlatiyor.

1991 yilinda Qustepe’yi ziyaret eden Irakli Arap yazar Kenan Mekye’nin yazdiklarina aktaran Dr. Resul, yazarin, ‘Qustepeye gittigimde ellerinde baba, ogul, amca ve dayilarinin resmi olan kadinlari gördügümde, Irak’da dünyaya geldigimden utandim’ dedigini yaziyor.

Kenan Mekye’nin yazdiklari, parçalanmis ailelerinin basina geçmek zorunda kalan Barzani kadinlarinin içinde bulundugu durumu kisa ve özlü olarak ortaya koyuyor:

Istihbarat ve askeri güçlerin etrafini çevirdigi kamplarda yasamak, su ve elektrik gibi hizmetlerden yoksun kalmak, genç kiz ve kadinlarin tecavüze ugramasi, gece yarisi operasyonlarindan korkup sinmek, her firsatta hakaret görmek.

Dr. Sükrüye Resul Ingiliz kadinla birlikte kendisinin de agitlari kaydettigini belirtiyor ve makalesinde derledigi birkaç agita yer veriyor.

Biz, Kürtçe bilmeyenlerin anlayamamasinin getirdigi eksikligi kabul ederek, Türkçe’ye çevirinin özü bozacagi için agitlari oldugu gibi vermeyi tercih ettik.

Bir kisim agitlar söyle:
Talan e, talan e talan e mezin û maqulane,
Li Barzaniyan talan e,
Suwarî zelan kirin, xurbetî bo me çêkirin,
Wey xerîbî, wey yexsîrî, ez nemînin bo Barzaniyan.

**

Mezinê dewleta me derkê zindanan bo me vekin,
Abdalê, birîndarê de sala birinê kur da hatine kulenî,
Welle lavên me qewe biçûk in bo zindana birin,
Hêsta berî simêla lê gir nebibûn.

**

Talana mêrxwasa, mêr çakane,
Talana serî Barzaniyane,
Talana lav û cahîlane,
Talana sed saliya heta heft salyane.

**

Lavêt me, cahilêt me,
Zindanî bêbît me, xerîbêt me,
Birsiyêt me, serkût û,
Pêxasêt me, êxsirêt me,
Saddam li me xirap kir, mala me kavil kir,
Çi talan bû, hemî girtin û birin,
Çi bikim bo melîkî Kurda ne fele man û
Ne sêx man,
Dayka te heft sal e reben e,
Wel li minî, wey li minî xeribiyê,

**

Eyalê mîn eyalekî hurd e dayka te nemînit,
Bo bejna bilind,
Bo çavê belek,
Çi jinî nîne derkê lê hatiye pêvedan,
Daye korê.. day
Agrî ber bûye cerg mîlaka.

Kadinlar, yaktiklari agitlarda, hapishane kapilarinin açilmasini, es, baba ve evlatlarinin serbest birakilmasini; Saddam Hüseyin’in tutuklu Barzanileri birakmasini; büyük devletlerden, bir yol bulup erkeklerinin serbest kalmasini saglamasini; Mesud Barzani’nin derlerine çare olmasini, gelip sandiklarini açmasini, kirmizi pusuyi (*) çikartip intikam almasini telep ediyorlar .

(*): Cemedanî Sor: Barzani erkeklerin bagladiklari kirmizi renkli pusu, adeta Barzanilerin sembolü haline gelmistir.

‘Melekler Yuvalarina Dönüyorlar’
Yukaridaki baslik bize ait degil. 1196 sayili ASO gazetesinde yayinlanan Enfal kurbani Kürt çocuklarina iliskin bir haberin üst manseti. Haberin manseti ise söyle: Dubiz toplu mezarlarinda bulunan çocuklara ait kemikler Çemçemal Aniti’na tasinacak.’

Katiksiz bir soykirim olan Enfal ve Enfal sürecinde yasananlar, 1991 Raperin sonrasi Kürt medyasinin degismez konularindan biri haline geldi. Enfal sadece gazete ve dergi sayfalarinda islenmedi, ayni zamanda birçok televizyon programina konu oldu. Enfal ile ilgili sayisiz kitap, arastirma ve ani yayinlandi.

Dikkatli okuyucularimizin hatirlayacagi gibi, Dema Nû- Hewlêr olarak, Kuzey Kürdistan ve Türkiye kamuoyunun Enfal sürecine iliskin olarak bilgilendirilmesine katkida bulunmak amaciyla, Enfal ile ilgili olarak hazirladigimiz 10’u askin dosyayi okuyucularimizla paylasmistik.

Kürdistan Parlamentosu’nun 14 Nisan tarihini ‘Enfal’i Anma’ günü olarak ilan etmesi, Enfal davasindan yargilananlarin soykirim suçundan mahkum olmalari, Enfal konusunda yapilan yayin ve çalismalarin önemli ürünleri arasinda bulunuyorlar.

Basta Enfal kurbanlarinin yakinlari, Kürdistan Bölgesi’ndeki resmi ve gayri resmi kurum ve kuruluslari Enfal’in uluslararasi arenada soykirim suçu olarak kabul edilmesini talep ediyorlar.

Gelismeler, Enfal’in önümüzdeki süreçte sikça gündeme gelecegini gösteriyor. Biz de elimizde geldigi kadariyla Türkiye ve Kuzey Kürdistan kamuoyunu gelismelerden haberdar etmek istiyoruz. Bu nedenle kaldigimiz yerden devam edecegiz.

***

BAAS rejiminin yikilmasindan sonra bu rejim tarafindan gerçeklestirilen katliamlar ve insanlik suçlari da giderek açiga çikmaya basladi. Tespit edilen ve açilan toplu mezarlardan sadece kurbanlarin kemikleri degil, ayni zamanda BAAS rejimi ve tarihin sahit oldugu en kanli diktatörlüklerden birisi olan bu rejimin uluslararasi destekçilerinin gerçek yüzü de açiga çikiyordu; çikiyor.

13 Nisan 2001 tarihli ASO gazetesinin 1196. sayisinda yer alan bir habere göre, ortaya çikartilan toplu mezarlardan birisi de Dubiz kazasi sinirlari içinde bulunuyor. Bu toplu mezari ötekilerden farkli kilan sey, kurbanlarinin çocuk olmasi. Toplu mezarda ortaya çikartilan 106 cesetten 104 çocuklara ikisi de kadinlara ait.

ASO gazetesinin Kürdistan Bölgesi Sehit Ve Enfal Bakanligi kaynaklarina dayanarak verdigi haberde, sahitlerin 272 çocuk cesedinin toplu mezarlara gömüldügünü dile getirdikleri belirtiliyor. Bölge halkinin yardimiyla toplu mezarlara gömülenlerden sadece 104’ü çocuk ikisi hamile kadin olmak üzere 106 ceset çikartildiginin belirtildigi haberde, kurbanlarin Kerkük, Çemçemal ve Germiyan bölgesi halkindan olduklari belirtiliyor.

ASO gazetesi haberinde, Sehit Ve Enfal Bakanligi danismalarindan Seyh Kamil Kadir’in, Enfal sürecinde Dubiz kazasinda yasananlara iliskin olarak verdigi bilgilere deginiliyor. Seyh Kamil sunlari dile getiriyor: ‘1988 yili Nisan’indan ayni yilin Haziran ayina kadar yüzlerce çocuk, tutulduklari Dubiz hapishanesinde, olumsuz kosullar nedeniyle can verdiler. Hapishanede can veren çocuklarin cesetleri kaza halki tarafindan alinip, rejimin daha önce de kullandigi 3 toplu mezara gömüldüler.’

‘Sahitlerin verdikleri bilgilere göre Kerkük’e bagli Topuzava hapishanesi görevlileri, Enfal tutuklularini kadinlar, erkekler çocuklar diye birbirinden ayirdilar’ diyen Seyh Kamil, açiklamalari söyle sürdürüyor: ‘Bunlardan 11 bin kadin ve çocuk Dubiz hapishanesine getirildiler. Onlarca kadin ve çocuk, Güney Irak’a gönderilmeden önce Dubiz hapishanesinde can verdi. Enfal ölümleri Dubiz ve Topuzava’da basladi. Yiyecek ve çocuk mamasi verilmemesi nedeniyle kadinlar ve çocuklar toplu halde can verdiler.’

BAAS rejiminin yikilmasindan sonra, Dubiz halkinin Kürdistan Bölgesi yöneticilerine toplu mezarlarin yerini gösterdiklerini anlatan Seyh Kamil, sunlari dile getiriyor: ‘Dubiz halki, özellikle muhtarin Sii askerlerle yaptigi anlasma sonucu cesetleri alip kendi elleriyle toplu mezarlara gömmüsler. Bu biçimde 3 toplu mezara gömülen cesetlerin sayisinin 272 oldugu tahmin ediliyor.’

Dubiz halkindan Mella Mehemmed Emin Bêt, kendi eli ile 150 ceset gömdügünü dile getiriyor. Mehemmed Emin Bêt, erkekleri ogullari ile birlikte kendisinin yikayip gömdügünü, kadinlarin ise esi ve kizlari tarafindan yikanip gömüldüklerini anlatiyor.

Sehit ve Enfal bakanligi’nin verdigi bilgilere göre, toplu mezarlarda bulunan 0-3 yasi arasi 104 çocugun kimlikleri tespit edilemedi.

Öte yandan toplu mezarlarda bulunan çocuk cesetleri, 14 Nisan 2010 günü yapilan tören ile Çemçemal Aniti’na götürülerek gömüldüler.

Bir baska ifade ile ‘melekler yuvalarina döndüler.’

Nugre Selman’daki çocuklarin mezarini kim kazdi?

Newzad Mehmûd-Kawa Sêx Ebdulla/Rûdaw

Çeviren: Casim Rênas

Mam Bekir’in Cherokee marka cipiyle çukur ve taslarla dolu yolda yaptigimiz iki saatlik yolculuk esnasinda toz duman içinde kalmistik. Mam Bekir Enfal operasyonunda yerle bir edilen köylerin adlarini bir-bir sayiyordu. Mam Bekir parmagi ile bir yolun kenarindaki bir tepeyi isaret ederek, ’80’li yillarda pesmergeler burada, askeri üsse ekmek götüren askeri bir aracin soförünü öldürdüler. Biz cesedinin basina gittigimizde, cebinde izin kagidini bulduk, ama o evine dönemedi, çocuklarini göremedi’ dedi.

Mam Bekir cipin sarsintisiyla birlikte anilarini anlatiyordu. Elini kurumus biz nehre uzatarak, ‘ben karanlik bir gecede Saddam askerlerinin Enfal etmek üzere götürdükleri 11’den fazla kisiyi kurtardim, onlari kendi evimde sakladim’ dedi.

Tukin adli köye ulastik. Tukin sanki kisa bir süre önce büyük bir askeri grubun terk ettigi perisan ve umutsuz bir halde idi.

“Burasi cehennemin bir parçasidir’

Kimse 73 yasindaki Heme Ahmed Salih’i tanimaz. O Nugre Selman cehenneminin sahitlerinden birisi. Nugre Selman, Güney Irak’taki Semawe kentine yakin, Barzan ve Germiyan bölgesi Kürdleri için ölüm anlamina gelen hapishanenin adi.

Heme Ehmed Salih’in anlattigi hikayeler ise çok yeni:

‘Askerler bile ‘Nugre Selman cehennemin bir parçasidir’ diyorlardi. Oy Nugre Salman!… Eziyet ve baski gören kisiler, ‘Allahim bu zalimin yolunu Nugre Selman’a düsür, bu zalimin yolunu BAAS’in Güney Irak’taki cehennemi Nugre Selman’dan geçir’ diye beddua etsin.

‘Bizi oyuncaklari yapmak üzere götürdüler, akillarina gelen her seyi bize yaptilar. Nugre Selman askerleri, cellâtlari bizi aç ve susuz birakarak yari ölü hele getirdikten sonra psikolojik iskence yapiyor, ufaladiklari ekmekleri ‘kuçu, kuçu’ diyerek köpege kemik atar gibi önümüze atiyorlar ve halimize gülüyorlardi.’

‘Maymunlarin dansi’

Enfal operasyonu ile ilgili anilarin tüm yasamlarini doldurdugu Heme Ehmed Salih ve esi Nugre Selman ölüm çukurlarinda halen daha binlerce kurbanin cesedi bulunuyor. Saddam halen daha televizyon ekranlarinda kendilerine gülüyor, ‘Nugre Selman’da hakaret devam ediyor’.

O, çok kötü geçen bir geceden söyle bahsediyor:

‘Herkesi salonlarda topladilar ve ‘türkü söyleyin, dans edin’ dediler. Keyiflerine göre seçtikleri kadin ve erkeklere ‘birbirinizi kucaklayin, yatin’ diyorlardi. Herkes çaresiz izliyordu.’

Heme Ehmed Salih bir sigara yakiyor ve derin bir nefes çekiyor.

‘Bizi maymunlarin oyunu ve dansina götürdüler. Bir kadin çikartip ‘su adami kucakla, sirtina al’diyorlardi. Daha sonra bir erkegi çikartip ‘su kadini kucakla’ diyorlardi. Ey tanrim, halkin basina neler getirdiklerini sen biliyorsun. Istediklerini yapmayanlari ise amansizca dövüyorlardi.’

Yasli adam anlatmaya devam ediyor:

‘Her gün uzun ve büyük Nugre Salman salonlarindan aldiklari kisileri otomobillere dolduruyor, sadece tanrinin ve kendilerinin bildigi bir yerlere götürüyorlardi. Bir gün bir askere ‘kardes onlari nereye götürüyorlar’ diye sordum. Asker cevap vermedi. Ama ben simdi onlari topraga gömmek için götürdüklerini biliyorum.’

Çocugumu kim gömecek’

Heme Ehmed Salih, yüzlerce çocuk, genç ve kadinin ‘ölüm salonlari’nda öldürülmelerine sahit olmus.

‘Her sabah gelip açlik ve susuzluktan ölen 15-20 kisinin cesedini topluyorlardi. O kadar çocuk öldü ki, artik kimse aglamiyordu, Kimse kendi hastaligi ve gördügü zülüm nedeniyle çocuklarini düsünmüyordu.

“It oglu it bir asker içeri giriyor ve ‘su ölen çocuk kimin?’ diye bagiriyordu. Kimse sahip çikmiyordu. Çünkü ne yapacaklarini, nasil gömeceklerini bilmiyorlardi.’

Heme Ehmed Salih bunlari anlatirken o günleri yeniden yasiyor, askerin sesini duymus, ölü bir çocugun eline tutmus gibi haykiriyor, damarlarindaki kan hizla akiyordu.

‘Biz öylesine perisan olduk ki, herkes ölümü aramaya basladi’ diyen bu yasli adam, gördügü manzaranin etkisinde kalarak Nugre Selman mezarlarini kazmaya karar veriyor.

“Köpek sürüsü’

‘Ölülerin gömülmeden öyle kalmasini vicdanim kabul etmedi. Ben cenazeleri gömmeye basladim’ diyen Heme Ehmed Salih söyle devam ediyor: ‘Her gün büyük salonlardaki Enfal kimsesizleri benden yardim istiyorlardi, ‘tanri askina oglumun cenazesi göm’ diye yalvariyorlardi. Ben cenazeleri bir el arabasina yüklüyor, götürüp gömüyordum.’

Heme Ehmed Salih ölenlerin kayitlarini tutmaya basliyor:

‘Ehmed Mecid Faris, Kak Ehmed Samar, Xursidê Ehmed, Haci Brayimin oglu, Heme Ehmedê Mam Mecid, Hamit’in oglu ve daha nicelerini kendi ellerimle gömdüm, ki sayilari 50’yi askindi.’

Bu süreçte Heme Ehmed Salih’in en büyük derdi siyah bir köpek ve onun vahsi arkadaslari olmus.

‘Sabahlari cenazeleri götürdügümde, önceki gün gömdüklerimin siyah bir köpek tarafindan yenildigini görüyordum. Bu köpege karsi bir çarem yoktu ve o diger köpekleri de insan cesedi yemeye alistirmisti. Aç ve güçsüz oldugum için topragi kazamiyordum. Sadece cenazeleri çekiyor, üzerlerine toprak atiyordum. Ama bunun hiçbir faydasi olmuyordu, siyah köpek cesetleri kolayca çikartiyordu.’

“Ölüm agitlari çöllerden geliyor’

Mam Ehmed bu hikayeleri anlattigi kerpiçten yapilmis evin avlusu, bundan 22 yil önce çölden gelen asker sürüsünün saldirisina ugramisti ve çay demleyip içmesine firsat vermeden onu da götürmüslerdi.

Bu köyden 164 kisiyi topraga gömdüler

Mam Ehmed’in kulaklari iyi duymadigi için sorularimizi bagirarak soruyorduk. Gözleri ise tel ile baglanmis, siyah, kara bir gözlügün altina saklanmisti. Bu kerpiç evde gördügü eziyet, onun tüm yasamini, gelecegini esir aldi.

‘Tanri Ezrayil’i bize Güney’den gönderdi. Nugre Selman’da bir hafta kalan bir kisi ömür boyu huzur bulamaz’ diyerek, yeniden Nugre Selman konusuna döndü. ‘Orada gördüklerimi, Allahin sahitliginde söylüyorum’ diyen Heme Ehmed Salih, analarinin kucaginda ‘ekmek, ekmek’ diye inleyerek can veren çocuklari, çocuklarina bir tas su bulmak için onlarca tekme ve tüfek dipçigi yemeyi göze alan analari, otomobillerde altina pisleyenleri gördügünü anlatiyor.

Kötü Kürdler kadin ve kizlari dövüyordu’

Heme Ehmed Salih, ‘yalan söylemek kötü bir seydir, sana yalan söylemem’ diyor, gönlüne bir kez daha yükleniyor, simdiye kadar anlattiklarindan farkli bir anisini dile getiriyor.

‘Kürd her zaman, kirli ve kötüdür. Uzun ve iri yapili biri vardi. Kürd idi, ama adini hatirlamiyorum. O da kizlari çok döverdi. BAASçilar, kendisi de Enfal edilen birisi olan bu kisiyi, suyun sorumlusu yapmislardi. Kadinlar susuzluk nedeniyle kendilerini suya atiyorlardi, O da hortumla kadinlari dövüyordu.’

Yasli adam, nöbetçilerle para kazanmak amaciyla anlasan bir baska Kürdden bahsediyor.

‘Bu kisi sigara ve benzeri seyler getirip satiyordu. ’25 Dinar (o zamanki kur ile 100 Dolar) verenleri bu cehennemden çikaririm’ diyerek isim yazmaya basladi. Birçok kisi çevresine toplanip adlarini yazmasi ona yalvariyorlardi. ‘Adam ol, beni çikar, 50 Dinar vereyim’ dedim. Bir gün bunlari Hecac’a anlattik. Hecac da bu Kürdü bir odaya kapadi. Hecac iri yari, genis omuzlu ve merhametsiz bir kisi idi. Hecac’in Nugre Selman’a gelmesiyle, ‘ölüm salonlari’ merhametten azade oldular. Hecac o Kürd için ölüm fermani çikardi ve ölümün biçimi de belirledi: Adam baglanacak, yavas-yavas islatilacak ve ölene kadar kamçilanacakti.’

Hecac’in zalimligi ve siyah köpekler, Nugre Selman’dan kurtulanlarin dilinden düsmüyor, ama Saddam Enfal Davasi’nda Hecac’i tanimadigini ve adini duymadigini söyledi!

Ne zaman dönecegiz anne

Mam Ehmed, bazi Enfal kurbanlarinin cenazelerinin getirildigi haberini duyunca uzun-uzun ve hiçkirarak agliyor. Bu haber birçok aci olayi hatirlamasina neden oluyor:

‘Henüz açligin Nugre Selman salonlarini teslim almadigi bir günde, bir çocugun sesi kulagima çalindi. Çocuk korka korka ‘anne ne zaman köye dönecegiz’ diye soruyordu. Bu çocuklarin günahi neydi? Kadinlarin suçu neydi ki çocuklari korkmasin diye yalan söylüyorlardi.’

Nugre Selman’da gelin ve damat

Semse, çektigi büyük acilar nedeniyle son yillarda hayatini kaybetti. Semse’yi taniyanlar, ölene kadar gözyaslarinin sel olup aktigini söylüyorlar. Heme Ehmed Salih de Semse’yi söyle anlatiyor:

‘Çok sevdigi bir oglu vardi. Tüm arzusu oglunu evlendirmekti. Semse oglunun dügün tarihini belirledi, ev ev dolasarak köylüleri oglunun dügününe davet etti. Semse oglunun dügün yemegi ile ugrastigi anda, çölden gelen haklar ihlalcilerin kervani köye ulasti. Kadinlarin, çocuklarin aglamalari ve haykirislariyla davul-zurnanin sesi birbirine karisti. Bu kervan gelin ve damadin da aralarinda oldugu köylüleri Nugre Selman’a göçerttiler. Semse’nin kendisi Nugre Selman’dan kurtuldu ama O ölene kadar gelini ve oglunu göremedi, onlari topraga gömmüslerdi.’

“Habibe görmeyen gözlerini gelecege dikmis, bekliyor’

Heme Ehmed Salih’in esi Habibe gözlerindeki isigi Topuzawa ve Dubiz’da kaybetti. O, Enfaldan geri kana ömrünü sagir olan kocasiyla birlikte geçiriyor. Habibe tüm çocuklarini Enfalde kaybetti. Çocuklarinin Enfal edildigi günü anlatan Habibe söyle diyor:

‘Onlar gelip bizi zorla götürdüklerinde ben surada oturuyordum. Ben sadece bir tek torunumu kurtarabildim.’

71 yasindaki Habibe, görüsmemiz boyunca hep agladi, ‘Vay güzel çocuklarim, ananiz ölsün güzel kizlarim’ diyerek…

Habibe ile vedalasirken torunu ninesini ziyarete geldi. ‘Bu benim torunum, ben ona kurban olayim, bakin hele, ne kadar yakisikli ve uzun boylu’ diyen Habibe, torununa sariliyor ve doyasiya öpüyor. Torunu Habibe’nin her seyi.

Mezar tasini basima koyana kadar siz aklimda olacaksiniz

Çamurla sivanmis küçük ve karanlik bir oda. Tahta ve kirik bir sandigin üstüne birkaç battaniye ve yirtik bir dösek konulmus. Pencereler naylonla kapali, yerlere hali diye birkaç telis serilmis. Habibe’nin evinde hayvanlar bile yasamaz. Ama sona ermeyen Enfal trajedisini dikkate almazsak, O’nun kalbi kirik degil. Habibe’nin tüm anlattiklarindan Kürdistan Hükümeti’nden, kendisine ve benzeri hikayelere sahip olanlara bassagligi plaketleri veren bakanlardan, daire ve yöneticilerden sikayetçi olan tek bir cümle yoktu.

“Ben Dubiz’de bu zalimlere ‘yeter artik, bizi nehre atin, nehir canimizi alsin’ dedim. ‘Hayir, sizi öyle kolay öldürmeyecegiz’ dediler’ diyen, yalnizliktan rahatsiz, hasret çeken Habibe, kendisiyle vedalasirken bize söyle dedi:

‘Allah’im biz kabul ettik, sen etme. Ah benim güzel yavrularim, basima mezar tasi konulana kadar sizi unutmayacagim.’

Umrean’dan Topzava’ya (*)

Seyh Hüseyin Seyh Kake Heme Hezarkani’nin anisina

Enfal operasyonlarinin sicakliginda, binlerce kadin-erkek, genç-yasli çocuk gibi O da ailesinden 12 kisi birlikte köyünde tutuklandi. Akrabalari, es, dost ve tanidiklari Germiyan bölgesinin bu taninmis kisisinin serbest birakilmasi için Izzet Duri’ye ¹ ulasiyorlar ve Seyh Hüseyin’in saliverilmesini rica ediyorlar. Izzet Duri tüm yasami boyunca ilk kez cesaret edip, Seyh Hüseyin’in salivermesini Saddam’dan talep ediyor. Izzet Duri’nin istemi üzerine Saddam Enfal operasyonlari yürüten Feylak-1 Komutani’na telgraf gönderiyor ve Seyh Hüseyin’in serbest birakilmasini emrediyor.

Saddam’in telgrafi, Seyh Hüseyin’in Kelar, Kifri, Necul ve Germiyan’in bazi köylerinden Enfal edilenlerin taplandigi Qoretu kampina gönderilmesinden sonra, Komutan’in eline ulasiyor. Saddam telgrafi üzerine Feylak²Komutani bizzat Qoretu’ya giderek binlerce kisi içinde Sey Hüseyin’i buluyor ve Seyh’e ‘Sen Baskamutan’in (Saddam’in) emri ile serbestsin, sevin, esini ve çocuklarini birak ve git’ diyor.

Seyh, Feylak-1 Komutani’na bu ‘halka ne yapacaksiniz’ diye soruyor, ‘söylediklerinizden onlarin esir olduklari anlasiliyor, ben de serbest kalmak istemiyorum’ diyor.

Komutan, ‘Sayin Baskan serbest birakilman için emir verdi’ deyince Seyh de ‘Saddam size emir vermis, ben de kemdime akraba, tanik, es dost ve Germiyan halkindan ayrilmama emrini veriyorum’ diyor.

Seyh Hüseyin yalniz kendisinin serbest olmasina riza göstermedi, ailesinden 12 kisi ve öteki Germiyanlilarla birlikte enfal edildi.

***

Umrean: Kut iline bagli Hey bölgesinde bulunan bir köy. Abdul Hasan Muhan Murad bu köyde dünyaya gelmis.

Topzava: Kerkük’ün batisina düsen Kürdistan’in büyük köylerinden birisi. Kerkük’e 11 km uzakta. Enfal sürecinde toplama kampi olarak kullanildi. Enfal edilenler burada, kadin-erkek, genç yasli diye ayiriliyor, bilinmeyen yerlere gönderiliyordu. Topzava ayni zamanda Abdul Hasan Muhan Murad’in ortaya çikarttigi gibi birçok Enfal kurbani gencimizin kursuna dizildikleri yer.

* * *

Giris

Biz daha önce Enfaldan çok bahsettik, imkânlarimiz ölçüsünde, az ya da çok bazi seyler yaptik, Enfala ugrayan yerlesim birimlerini ortaya koyduk.

Enfal ve Enfal sürecinde yasananlari kurtulanlarin dilinden anlatan 4 cildlik bir kitap projem vardi. 3 cildi Enfal operasyonlarinda yakalanip ölüm yolculuguna çikartilanlarin anlattiklarina ayirdim. Bu kisileri arayip buldum ve söylediklerini kaydettim. 4. cildi Saddam sonrasina biraktim, çünkü bu cildi Enfal’in perde arkasina ayirmistim. 4. ciltte cellâtlarin anlattiklarina yer vermek istiyordum. Kendime bir çalisma programi da hazirlamistim ve bu düsüncemi tanidiklarima, dost ve yakinlarima da söylemistim. Irak’ta özgürlük sürecinin baslamasindan, yani Saddam rejimi yikildiktan sonra programimi hayata geçirmek amaciyla bir çaba içine girdim.

Eline herhangi bir bilgi geçtiginde beni bilgilendiren duyarli kisilere tesekkür ederim. Elinizdeki eser, bu çalismanin ürünüdür.

* * *

Gerçi simdi bile bilmiyorum ve sormadim da, bu kisi nasil buraya geldi ya da kim O’nu o dönemde Kürdistan Bölgesi Basbakani (Süleymaniye merkezli hükümet-D.N) olan Berhem Salih’in yanina götürdü? Ama Basbakan vasitasiyla Enfal döneminde ‘Emniy Xas’ (Özel Güvenlik)’da çalisan, Ali Hasan Mecid ile birlikte Enfal kurbanlari için çukurlar açan ve kurbanlarin üstüne toprak yigan Abdul Hasan Muhan Murad adli birinin oldugunu, simdi de Uluslararasi Mahkeme’de sahitlik yapmaya hazir oldugunu ögrendim. Bu Kürdler için çok önemli bir gelismeydi. Gerçi Enfal saklanabilecek bir facia degildi, ama Özel Güvenlik’de çalisan bir Arabin sahidligi Enfal Davasi için gerekli ve büyük bir öneme sahipti.

Saddam rejiminin yikilmasindan 2 hafta sonra, bir gece gazeteci arkadasim Stran Abdullah telefon etti, ‘beni bekle yanina geliyorum, birlikte Kerkükê gidecegiz, önemli bir is var, yarin sana anlatirim’ dedi.

Ertesi günü, ben Çemçemal’da idim. Stran Abdulah ve hükümetin hukuk danismani Abdul Basit geldiler, birlikte onlarin otomobili ile Kerkük’e gitmek için yola koyulduk. Yolda Stran Abdullah, ‘Dr. Berhem Salih bu sorunun dogru olup olmadigini arastirmak amaciyla bir komisyon olusturdu. Komisyon bir yandan olayi arastiracak, diger yandan verilen bilgileri kaydedecek’ dedi, Berhem Salih’in bu çalismanin gizli yürütülmesini tehbihledigini de sözlerine ekledi.

Böylece bir yandan Uluslararasi Mahkeme’de sehidlerimiz savunulacakti ve gerçekleri genelde uluslararasi özel de ise Arap kamuoyunda açiga çikacakti. Diger yandan olayin zamansiz bilinmesinin, Enfal kurbanlari yakinlarini toplu mezarlari aramaya itecegi ve böylece bu firsatin kaçacagi endisesi yasaniyordu.

3×4 m. büyüklügünde bir odada kendisiyle görüstük. 3 kisilik komitemiz disinda, Süleymaniye Asayisi’ndan Westa Hüseyin de bizimle birlikte idi. Bu Arabin, Enfal faillerinden birisi oldugunu ve bir biçimde Kürdistan Bölge Basbakani’na ulastigini anladim. Küçük odada 2-3 saat oturduktan sonra birlikte, O’nun bundan 15 yil önce, bir Agustos gecesi kardes ve bacilarimizi kepçe ile gömdügü yere gittik.

Yeri belirledikten sonra, ertesi sabah bir kepçe ile geri gelmak üzere döndük. Amacim O’nun kepçe ile nasil kazi yaptigini görüntelemekti. Anlatacaklarini uygun bir zamanda yazmaya karar vermistim. Adamin hemen kepçeye binip kuyu kazmaya baslamasiyla birlikte, bende tam bir Enfalci oldugu kanaati olustu. Oysa O adamin cenazelerin tek tek yerini hatirlayacagi ve gösterecegini düsünemiyordum, bunda da yanildim. (…)

3 kepçe ile 5 gün boyunca çalistik. Biz çalismalari birkaç kamera ile kaydetmemize karsin, basina yansitmamayi kararlastirmistik. Bende de bir kamera vardi ama asil seref kemereman Hana Kasim’a aittir. Taha Latif ve Heme Ali de ekibimizde yer aldilar. Biri yabanci biri de bir Kürd televizyon kanali olmak üzere, medya iki kez çalisma yaptigimiz yere geldi, onlara yayinlamamak kosulu ile çekim yapma izini verdik. Onlarin basin ahlakina uyarak çektikleri görüntüleri yayinlamamalarindan büyük sevinç duyduk. Amacimiz, halkimizin çikarlari için bu çalismalarin gizli yürütülmesi ve zamani geldigine yayinlanmasiydi. Ama ne yazik ki…

Simdi ben çaresiz üç oturumda yaptigim görüsme ve roportajlardan olusan bu eseri yayinliyorum…

* * *

Ilk önce adini söylemek istersen?

Ebul Hesen Muhan Murad.

Dogum tarihin ne?

1961.

Nerede dogdun?

Kut ilinde.

Kut’in içinde mi?

Hayir, Kuta bagli Hey kazasina yakin olan Umraen köyünde dünyaya geldim.

Köyünüz Hey’e ne kadar uzakta?

Yaklasik 10 km.

Baban ne is yapiyordu?

Babam çifçi idi, hayvancilik ve tarimla ugrasiyordu.

Okumus muydu?

Ben mi?

Hayir, baban.

Hayir.

Onlar mi seni bu isi yapmaya gönderdiler yoksa sen kendin mi istedin, evinizin durumu nasildi?

Normal bir yasantimiz vardi.

Aileniz kaç kisiden olusuyordu?

Biz 2kardes, 4 baci, ana ve baba… Toplam 8 kisiydik.

Köyünüzde okul var miydi?

Evet.

Sen okula gittin mi?

Evet.

Kardes ve bacilarin?

Hayir, onlar okumadilar.

Niye?

Tarlamiz vardi, onlar tarim ve hayvancilikla ugrastilar. Köyde, insanin geçimi hayvancilik üzerineyse eger, çocuklar mecburen hayvanlarin pesine düserler, tarlalarda ekmekle-biçmekle ugrasirlar, bu isler tahsilden önce gelir.

Peki, seni nasil okula gönderdiler?

Bilmiyorum, babam istedi. Ben çocuktum, kendimi tanimaya basladigimda ise okuldaydim. Öyle anlasiliyor ki baci ve kardeslerim de okulu sevmisler ama babam onlari göndermemis. Bu durumdan O sorumlu, ben degil. Peki, ben severek mi gittim? Anlasiliyor ki ben de okumayi sevmisim.

Köyde sadece ilkokul mu vardi, ortaokul da var miydi?

Ne ortaokulu, köyde sadece ilkokulun ilk üç sinifi vardi.

Yani tahsilin ilkokulun üçüncü sinifina kadar mi?

Hayir, ben ilk üç sinifi köyde okuduktan sonra tahsilime devam etmek için Hey kazasina gittim ve orada 6 yillik ilkokulu bitirdim. Daha sonra 3 yil da ortaokulu, Hey’de okudum. Ama sonrasina devam edemedim. Çünük gidip gelmek masrafli idi, okumak zordu. Geçimimi saglamak için bir is bulmaya karar verdim.

Peki, geçimini saglamak için ne is buldun?

Nufüs ve pasaport dairesinde polis oldum.

Ne zaman?

30 Mart 1978 günü, ise ilk basladigim gündü. Ilk günden itibaren çalismaya basladim.

Nerede?

Nufüs ve Pasaport dairesi dedim ya…

Dairenin bulundugu kenti soruyorum, Hey’de mi yoksa bir baska yerde mi?

Kut vilayetinde.

Maasin ne kadardi?

Aylik 53 dinar aliyordum.

Peki, geçimini saglamaya basladiktan sonra?

Kut’da 4 ay kaldim. Daha sonda tayinim Bagdat’taki Nufüs ve Pasaport Dairesi Genel Müdürlügü’ne çikti.

Affedersin, önce sunu sormaliydim: Dogum tarihim 1961 dedin. 1978’de de polislige basladim diyorsun. Bu durumda 18 yasina basmadan polis oldun. Sen yasini mi büyüttün? 18 yasindan küçük olan seni nasil polis yaptilar?

Tahsilim vardi, o dönemde yasina bakmadan tahsilli olanlari ise aliyorlardi.

Ne zamana kadar Bagdat’ta kaldin?

Beni birkaç kez Bagdat’ta gönderip geri çagirdilar. Ama 1980 yilina kadar Genel Müdürlük’te kaldim. 1980 yilinda Müdürlügü bölümlere ayirdilar. Bir bölüm Bagdat’ta bulunan yabancilar için ‘Ikametgâh-Istihbarat’ oldu, birisi de benim de çalistigim ‘Pasaport Dairesi.’ Tayinim Erer Emniyet müdürlügü Pasaport Dairesine çikti. (…)

Bu bölüme tayinini sen kendin mi istedin?

Hayir, herkes tayini nereye çikarsa, ya da nereye yollanilarsa oraya gidip çalismak zorundaydi.

Sen ne zaman ve nasil Emniyet teskilatina katildin?

1980 yilinda, tayinem Erer Emniyeti’ne çiktiginda.

Erer Emniyeti’nde sana ne is verdiler?

Soför oldum.

Müdürün özel soförü mü yoksa dairenin mi?

Hayir, ben agir vasita soförüydüm.

Agir vasita derken?

Kepçe, loder, grayder, kamyon.

Emniyet dairesinde, kepçe, loder, grayder ve kamyon hangi islerde kullaniliyordu? Sen bu araçlarin operatörü müydün?

Her çesit araç vardi, özel islerde kullaniliyorlardi.

Ne gibi özel isler? Bizi daha fazla aydinlatabilir misin?

Üst düzey yöneticilerimizin hepsi arazi ve tarla sahibiydiler. Bu yerlerde isler oluyordu.

Anladigim kadariyla Emniyet yöneticileri özel isleri için devletin malini kullanmislar. Ama Emniyet Müdürlügü’nün kepçe, dozer ve grayder ile ne isi olabilir? Ya da devlet ne diye bu araçlari Emniyet’in hizmetine vermisti? Sadece sorumlularin arazi ve tarlalarinda çalistirilmalari için mi? Ya da baska islerde kullaniliyorlardi ve ayrica sorumlular da kendi özel islerinde bu araçlardan faydalaniyorlardi?

Ben bu araçlarin orada olduklarini söyledim ya. Ayrica tayinimin çiktigi her yerde bu araçlar vardi. Bilmiyorum ne için getirmislerdi ve ne gibi islerde kulaniyorlardi…

Sen bu soruyu onlara hiç sordun mu?

Yok, Vallahi sormadim.

Peki, sen bu araçlarin operatörü olduktan sonra, bu araçlarin buraya niye getirildiklerini anladim mi?

Dedim ya, yöneticilerin arazi ve tarlalari için.

Biz Irak’ta nelerin oldugunu biliyoruz ve sen böylesi bir ülkenin Emniyet teskilatinda uzun yillar çalistin. Nasil olur onlar sadece tarim islerinde kullanilir! Bu araçlar Imar veya Tarim bakanligi’nin kullandiklari araçlar. Emniyet gibi kurumlarin bu araçlara niye ihtiyaci olsun ki, satin alsinlar. Sadece müdürlerin arazi ve tarlalari için mi?

Yok, sadece bu isler için degil. Araçlar Emniyet teskilatina aittiler, Emniyetin özel isleri bu araçlarla yapiliyordu, Emniyet müdürlerinin isleri de…

Ben de Emniyetin dozer, kepçe ve grayderlerle yapilan özel isleri nedir diye soruyorum.

Örnegin, dairenin avlusunu düzeltmek yahut dairenin yollarini yapmak veya onarmak için bu araçlar kullaniliyordu.

Simdi anlamaya basliyorum, baska ne islerde kullaniliyorlardi?

Kepçe ve dozer, ihtiyaç duyulan olan her iste kullaniliyordu.

Ne gibi, daha fazla örnek verebilir misin?

Örnegin, emniyet müdürlüklerinin avlusunda, yer altinda özel hapishaneler yapildiginda, bilinmemesi, gizli kalmasi için bu araçlar kullaniliyordu. Disaridan araç getirilmesi halinde yapilan sey açiga çikardi.

Emniyet binalarinda, özel hapishane yapilmasi için çukurlar açtin mi?

Bir tek operetör ben degildim ki, bu görevi sadece bana versinler. Her müdürlükte bu araçlardan çok vardi ve operatörlerin sayisi da çoktu.

Simdi sen özel hapishane kazdigin yerleri, üstlerin emriyle kimlerin bu hapishanelere konuldugunu, bu hapishanelerin nerede olduklarin zorlanmadan söyleyebilir misin?

Evet, birçok kez dairelerin içinde, kentlerin disinda ve kislalarda biz çukurlar açtik, halki bu çukurlara doldurduk ya da açtigimiz çukurlar hapishane olarak kullanildi.

Kepçe ve dozerlerle mi?

Söyledigim araçlarla…

Biz hepimiz Irakta yasadik. BAAS rejiminin vahsetini gözlerimizle gördük. BAAS rejiminin yikilmasindan sonra özellikle bilinmeyen seyler açiga çikiyor. Binlerce toplu mezarin oldugunu biliyoruz. Binlerce günahsiz insani diri diri gömdüler, birçok kisiyi idam ettiler ve cenazelerini de ailelerine teslim etmeyip kendileri gömdüler. Rejim tüm bunlari yapti ve biz az ya da çok biliyoruz. Ama birçok magdur, suçlularin konusmasini ve olaylarin üzerindeki perdenin kalkmasi bekliyor. Emin ol ki sen su anda insani ve degerli bir is yapiyorsun. Bu, hem senin vicdanen rahatlaman için iyidir hem de gelecek için, bunlarin kayit altina alinmasi için… Ama karistirmadan, çarpitmadan bildiklerini bize anlat ki gerçek ortaya çiksin. Halkin da bildiklerini anlat ki süpheye düsmeyeyim. Detaylarini bilmedigimiz ama haberdar oldugumuz olaylari bize anlat.

Öyle. Bu rejim zalim idi ve çok kötü isler yapti. Çok insan öldürdü, çok kisiyi idam etti, idam ettiklerini açtigi çukurlara gömdü. Benim yaptigim da buydu. Ben öldürülenlerin cenazelerini çukurlara koydum ve üstünü toprakla örtüm. Ben öldürülenlerin cesetlerini gömmekten hoslaniyor muydum? Onlari ben öldürmedim, ben gömüyordum.

Ben de senin emir altinda oldugunu söyledim, sen onlarin emirlerin yerine getirdin. Simdi sen sana verilen görevleri açiklarsan, bu büyük bir iyilik olur. Belli ki aranizda, baskalarinin bilmedigi çok seyler olmus.

Dogru, öyle oldu. Zalim hükümet halktan çok kisi öldürdü, cenazelerini çukurlara doldurdu bize de üstlerine toprak yigdirdi. Bu yerlerin neresi oldugu Allah bilir. Belli ki ailelerinin gözü de yollarda…

Dediklerimi tekrarliyorum: Sirlari açiga çikarmakla sen iyilik yapmis oluyorsun.

Evet, evet…

Erer’de kaç yil kaldin? Erer’de oldugun dönemde kaç kisi öldürüldü, ya da cenazeler nasil gömülüyordu?

Hîç!

Nasil? Bu Erer Emniyet Teskilati’nin hiçbir kimseyi öldürmedigi anlamina mi geliyor?

Kardes, benim isim halki tutuklamak, vurmak ya da öldürmek degildi. Isim bilgi toplamak ve cenazeleri gömmekti. Rejimin aleyhine olan birisi hakkinda istihbarat geldiginde, onu tutukluyorlar, gözaltinda iskence yapiyorlardi. Itiraf etmesi halinde bizden daha üst bir makama gönderiliyordu. Burada ya ya hapis cezasi veriliyor ya da idam ediliyorlardi. Itiraf etmemesi halinde daha fazla arastirma için, Bagdat’ta, Emniyet Genel Müdürlügü’ne gönderiliyorlardi.

Yani sen burada ölüm ve idam görmedin?

Iskencede ölenler hariç, idamlari burada yapmiyorlardi, Hayir, olmadi. Bu isler daha çok özellikle de Iran-Irak savasinin sona ermesinden sonra Emniyet Genel Müdürlügü’nde yapiliyordu. Ben Erer’de oldugumda savas yeni baslamisti.

Peki, Erer’den sonra seni nereye gönderdiler?

Erer’de oldugum dönemlerde beni birkaç kez görevli olarak Bagdat’ta Emniyet Genel Müdürlügü’ne gönderdiler.

Ne gibi görevlerle?

Operatörlük isi için.

Inanayim mi?

Kardes, beni buraya Allah korkusu getirdi, söylediklerimi de Allah için söylüyorum, insanlik için geldim ben. Kimseye yalan söylemiyorum. ‘Emniyet’te kepçe operatörüydüm’ demekle yalan mi söylüyorum?

Afedersin, gelelim Erer’de oldugun döneme.

Buradan beni Ambar Pasaport Dairesi’ni gönderdiler. Daha sonra beni 73-74 yilina kadar Ali Hasan Mecit’in müdürü oldugu Bagdat’taki Emniyet Genel Müdürlügü’ne gönderdiler. Daha sonra Kut’a gönderildim ve 17 Agustos 1988 tarihine kadar orada kaldim.

Ne zaman evlendiniz?

Tayinim Emniyet Genel Müdürlügü’ne çiktiktan ve Bagdat’ta birkaç ay kaldiktan sonra, evlenip burada yasabilecegimi hissettim. Burada evlendim, dügünümüz 15 Mart 1983 tarihinde yapildi.

Esini daha önce de taniyor muydun? Yoksa Bagdat’ta mi tanisip evlenmeye karar verdiniz?

Esim amcamin kizi idi ama önceden birbirimizi görmemis ve tanismamistik.

Eger amcanin kiziysa ne oldu birbirinizden uzaklastiniz, birbirinizi tanimadiniz?

Amcam, bir zamanlar Bagdat’tan kendine bir kadin almisti. O Bagdat’ta biz Umraen’de idik. O zaman dünya bugünkü gibi degildi, gidis gelisler çok azdi. Amcam babamdan küsmüstü. Babam amcamin malini yedigi için O da Bagdat’ta göçmüstü. Amcam arkasindan iki çocuk birakarak öldü. Her ikisi de evlenmislerdi. Ben bunlari duydugumda amcam kizinin 6 çocugu vardi ve esinden bosanmisti. Ben de onu nikâhima aldim.

Yani esinin seninle evlenmeden önce 6 çocugu vardi?

Evet, 6 çocugu vardi.

Simdi senin kaç çocugun var?

6 çocuk.

Yani esinin 6 çocugu eski kocasindan, 6 çocuk da senden var?

Evet.

Senden olan çocuklarin ad ve yaslarini söyleyebilir misin?

Niye söyleyemiyeyim… 4 oglum iki kizim var. Ilk çocugum kiz adi da Ivan, 1984’de dünyaye geldi. Ivan’dan sonra 1985 yilinda biri kiz biri oglan olmak üzeri ikiz çocugumuz oldu. Oglanin ismi Ahmet, kizin ismi ise Suzan. Daha sonra 1986 yilinda Selam, 1987 yilinda Mutez nünyaya geldi. 1987 yilinda dogan en küçügün adi ise Haydar.

Her iki çocugun ismi de Kürtçe, Ivan ve Suzan. Niye Kürtçe isim taktin çocuklarina?

Kürt arkadaslarim vardi, onlar bu isimleri taktilar.

Çocuklarini okula gönderdin mi?

Evet, hepsini ilkokula gönderdim, ama onlar tahsillerini tamamlamadilar.

Sartlarin iyi olmadigi için mi?

Kizim ilkokuldan sonra egitimi birakti. Oglanlardan Ahmet de öyle. Su anda Mutez ortakulun birinci sinifinda. Haydar ise ilkokunu altinci sinifinda okuyor. Ama bilmiyorum, tahsillerine devam mi ederler yoksa ötekiler gibi yarim mi birakirlar?

Tahsillerini yarim birakmalarinin sebebini söyleyebilir misin?

Geçim sikintisi nedeniyle. Hayat çok zor, aldigim maasla onlarin karnini ancak doyurabiliyorum, onlarin okul masraflarini karsilayamiyorum. Ahmet masraflari nedeniyle okulu birakti, iki yildir ayakkabi boyaciligi yapiyor.

Afedersin, bu kadar yeter, aileden bahsedince duygulandigini hissediyorum, bundan böyle bu bahsi açmayalim. Emniyet Genel Müdürlügü, senin orada oldugun dönemde mezbaha idi. Biraz Emniyet Genel Müdürlügü’nde yapilanlardan bahsedebilir misin?

Vallahi hangisinden bahsedecegimi bilemiyorum, sen de çok iyi nitelendirdin. Orasi bir mezbaha idi, ama insanlar için, hayvanlar için degil.

Burada islenen ve sahit oldugun suçlardan bir-iki örnek versen?

Sedece ben degil, burada bulunan herkes neler yasandigi bilir. Burada insanlik kendinden utanirdi. Iskencenin onlarca metodu uygulanirdi. Insanlara iskence etmekte kullanilan ve disaridan getirtilen onlarca alet vardi…

Hangi ülkelerden getirtiliyordu?

Kim bilebilir? Iskence aletleri kullananlar, aletlerini gizleyerek getirirlerdi, sadece üst düzey yöneticiler bilirlerdi.

Uygulanan iskence metotlari nelerdi?

Bilmiyorum, ben iskence ekibinde degildim, ben cellât degildim, sofördüm, soför…

Soför oldugunu biliyorum, ama ama bir insan çalistigi bir teskilatta neler oldugunu az da olsa bilir.

Ben ta basta bildiklerimi söyleyecegime dair yemin etmedim mi? Ne biliyorsam size söylüyorum. Ben Allah korkusuyla geldim buraya: Geldim ki halka gerçekleri anlatayim, ne eksik ne fazla. Allah yukarida biliyor.

Iyi. Duyduklarini, gördüklerini ya da arkadaslarinin sana anlattiklari söyle.

Ne gibi.

Iskence uygulamalari hakkinda.

Nasil duymadim! Onlarca sey duydum. Ama ben basta da sana söyledim, ben içinde bulundugum seyleri anlatacagim.

Duydugun ya da sana bahsedilen bir iki iskence metodundan bahsetsen.

Itiraf ettirmek için uygulanan bir iskence vardi. Insana öylesine eziyet edilirdi ki, insan ne biliyorsa söylemek zorunda kalirdi. Çok aci veren, eziyet eden ama öldürmeyen bir metot, bu metotun aletleri de vardi. Insani parça-parça eden aletlerde vardi. Karmasik ve uzun süren psikolojik iskence yöntemleri vardi. Aileleri getirilip tutuklularin gözleri önünde iskence yapiyorlardi, tacizde bulunuyor, tecavüz ediyorlardi. Aklina ne gelirse uygulandi. Ben bunlardan bazilarini duydum. Ama ben Enfal kurbanlarinin öldürülüp topraga gömülmesinin sahidiyim.

Onlari soracagim. Asil amacim da sahidi oldugun Enfal. Ama senin diger bilgilerinden de yararlanmak istiyorum. Sen Irak’taki öldürme olaylarindan haberdarsin. Gelelim Enfale. Sen Enfal hakkinda ne biliyorsun?

Ne demek ne biliyorsun… Gözümle gördüklerimin hepsi aklimda.

Bize gördüklerini anlatmaya hazir misin?

Konusmaya hazirim. Uluslararasi televizyon ve medya organlari nezdinde sahitlik yapacagima söz veriyorum. Uluslararasi Mahkeme önünde de sahitlik yapmaya hazirim. Dogrulari söyleyecegime Allah adina yemin ederim. Eger yalan söylersem iki gözüm kör olsun. Ben kimseye yalan söylemem. Sadece Allah korkusu ile geldim. Tam 15 yildir geceleri bir video filmi gibi öldürülen ve çukurlara atilan aralarinda bir aylik bebegin de oldugu kadin ve çocuklari görüyorum. Ben kepçe ile onlarin üzerine toprak attim.

Enfal soykirimi basladiginda sen nerede idin?

Enfalin ne zaman basladigini bilmiyorum ki o dönemde nerede oldugumu söyleyeyim.

Enfal askeri alanda 17 Subat 1988 tarihinde basladi.

O dönemde ben Kut Emniyeti’nde idim.

Peki, seni Enfal yapilan bölgelere ne zaman gönderdiler, Enfal operasyonlarina nasil katildin?

17. 07. 1988 tarihinde tayinim Kut Emniyet’inden Kuzey Örgütleme Bürosu’na çikti.

Tayin emri nereden gelmisti. Kut Emniyeti’nden mi yoksa bir baska yerden mi?

Tayin emrim Emniyet Genel müdürlügü’nden geldi.

Tayin emri sadece sana miydi?

Hayir. Basta her müdürlükte birkaç kepçe, dozer ve grayder bulundugunu ve bu araçlari kullanan birkaç öperatör oldugunu söylemistim. Müdürlüklere birkaç operatörün Kuzey Örgütlenme Bürosu’nun emrine verilmesi emri Bagdat’taki Emniyet Genel Müdürlügü’nden geldi.

Bu emir üzerine Kut Emniyeti’nden kaç operatör gönderildi?

Kut’tan sadece ben.

Gidenler gönüllü mü gittiler, yoksa Müdürler mi belirledi?

Ne gönüllüydü, ne de müdürler belirledi. Genel Müdürlük’ten gelen emirde gideceklerin isimleri de yer aliyordu. Örnegin, Kut’tan ben, Necef emniyetinden Ferhan vb… Böylece her müdürlükten bir kisi istediler.

Yani sen Emniyet Genel Müdürlügü tarafindan seçildin?

Evet.

Emniyet teskilatinda bulundugu sirada rütben ne idi?

Rütbesiz biri idim, soförlük yapiyordum.

Rutbeni sordum, meslegini degil?

O dönem bir rutbem yoktu. Ama sonradan astsubay oldum.

BAAS Partisi’ne de üye miydin?

Ise yerlestirildigimde üye oldum.

Ise girdigin 1978 yilinda mi?

Evet, bu dönemde BAAS üyesi oldum. BAAS üyesi olmayan birisi bu teskilatta nasil kalabilir?

Bu, Enfal döneminde senin 11 yillik BAAS üyesi oldugunu gösterir. Parti’de bir rutben var miydi?

Yok. Sadece üyeydim.

Sen Emniyet Genel Müdürlügü tarafindan bu is için seçildin. Bu Emniyet’te ya da Parti’de etkin oldugu anlamina gelir. Yoksa BAAS için önemli olan böylesi bir is için, senin gibi rutbesiz birini niye seçsinler?

Hayir. Hiçbir BAAS rutbem yoktu. Ise girdigimde beni BAAS üyesi yaptilar. Beni baska yerlere gönderdikten sonra BAAS Partisi ile iliskilerim kalmadi. BAAS üyesi olmak ise girme aninda önemli idi, emniyetin öteki islerinde degil…

Peki, seni bu ise seçmelerinin nedenleri ne?

Sebeb sadece kepçe, loder ve grayder operatörü olmamdi. Bu da, büyük bir is degildi.

Tamam, ama bu görevi sen kendin bulmadin mi?

Dogru, ama seçilenlerin hepsi bir mi? Önemli olan onlarin kepçe, loder ve grayder operatörlerine olan ihtiyaciydi. Biz de operatördük. Bu durumda Ali ile Veli arasinda ne fark olabilir ki? Bilmiyorum, nasil sorular bunlar? Ben yaniniza geldim ve ‘söyle bir durum var’ dedim. Vicdanim beni böyle yapmaya zorladi. Ben iskence ile itirafa zorlanmadim ki sen sana her soruyu sorabilesin, benden baska seyler de söylememi bekleyebilesin…

Kizma, bu sorun binlerce soruyu içinde barindiriyor. Binlerce insan söyleceklerini bekliyor, baslarina gelen felaketle ilgili bazi seyler duymayi umut ediyorlar.

Hayir. Onlar haklilar, ama birçok sey var ki konumuzla alakasi yok.

Tamam, tayinin çiktiktan sonra ne zaman Kuzey Örgütlenme Bürosu ile iliski kurdun?

Tayinimiz çiktiktan sonra bizi Bagdat’ta Emniyet Genel Müdürlügü’ne çagirdilar. Burada organize ettikten sonra Kerkük’e Kuzey Örgütleme Bürosu’na gönderdiler.

Hatirliyor musun, ne zamandi?

12 Temmuz 1988 günü idi.

Yalniz miydin, yoksa baska yol arkadaslarin da var miydi?

Biz her biri baska emniyet müdürlüklerinden gelen birkaç sofördük.

Arkadaslarinin adlarini biliyor musun?

Necef Emniyeti’nden Necefli Ferhan Cabir, soyismini hatirlamadigim Saadi Bagdat emniyetindendi. Tikritli ve Tikrik Emniyeti’nden Ahmet Ismail ve Divaniye Emniyeti’nden Ali. Ayni gün Kerkük’e ulastik. Bizi Kuzey Örgütleme Bürosu Karârgahi’na götürdüler; oradan da su anda asker sevkiyat garaji olan Kerkük-Bagdat yolu üzerindeki erzak ve esya ambarina. Burada birkaç kepçe ve loder, tireyler gibi vasitalar vardi. Bazilari devlet mali idi ve üzerlerinde ‘Iskân’ yaziliydi. Bazilarinin üstünde ise ‘Asur Sirketi’ yazilmisti. Biz burada kaldik, yanimizda birkaç subay da vardi.

Bu teskilat nereye bagliydi, sorumlusu kimdi?

Sorumlu Raid Ebd idi. Burada bulunan güç ise Kuzey Örgütleme Bürosu’na bagliydi.

Burada kaç gün kaldiniz?

Tahminen 20 gün. Yani 11 Agustosa kadar burada kaldik.

Disari çikip kente gitmediniz mi?

Hayir, çünkü Ali Hasan Mecit’in korumalari komutani Raid Nezhan Togan bize ‘kimse kente gitmesin, burasi Kürt bölgesi, Kürtler emniyet teskilatindan oldugunuzu bilirlerse sizi öldürürler’ dedi.

Raid nezhed Togan ‘Kürtler sizi öldürürler dedi?

Evet, korkuyorlardi. Onlar bizden önce Kerkük’e geldikleri için, sehrin durumunu bizden iyi biliyorlardi.

Bunu biraz daha açiklar misin, ne demek istiyorsun?

Böyle diyerek bizi korkutup, sadece isimizle ilgilenmemizi istiyorlardi. Kerkük’te iken, disari çikmamamiz ve kenti gezmememiz için bizi korkutuyorlar ve ‘sehre giderseniz eger, Kürtler sizi biçak ya da el bombasi ile öldürürler’ diyorlardi. Amaçlari bizleri korkutmakti, gezmek amaciyla sehre inmeye cesaret etmememizdi.

Agustos’un 11’ine kadar bu sekilde burada kaldiginiz söyledin, peki daha sonra?

11 Agustos’ta Raid Nezhan Land Cruiser marka bir otomobil ile geldi ve Raid Ebd ile konustu. Sonra soförlerden beni ve Ferhan’i çagirdi. Yanimizda Ali Hasan Mecit’in korumalarindan biri oldugu halde kepçelerle yola çiktik. Buraya geldik (Eli ile geldikleri yeri gösteriyor), burasi, bahsettigim ve 15 yil önce Enfal kurbanlarini gömdügümüz yer. Buraya ulastigimizda Land Cruiser buradaydi, Raid Nezhan ve Raid Ebd de burada idiler.

Yola çiktiginizda nereye gittiginiz, ne yapacaginizi sormadiniz mi?

Hayir, kim sormaya cesaret edebilir ki… Biz sofördük, soför… Biz sadece emirlerini yerine getirmek için vardik.

Raid Nezhan ve Ebd’in bulundugu yere ne zaman ulastiniz, size ne dediler?

Önceleri bize bir sey demediler, kendi aralarinda konusuyarlar, elleriyle uzunluk ve genislik isareti yapiyorlardi. Uzun bir müddet konustuktan sonra, bize ‘kazmaya baslayin’ dediler.

Kim dedi?

Dedim ya, Raid Nezhan ve Raid Ebd.

Siz de hemen kazmaya basladiniz?

Evet. Önce büyük kare biçiminde kazmamizi söylediler. Uzun bir dönem böyle kazdik. Daha sonra, ‘hayir uzun ve derin biçiminde kazin’ dediler.

Sen Ferhan ve her iki Raidten baska kim vardi?

Ali Hasan Mecit’in onlarca korumasi da vardi.

Ali Hasan Mecit de orada oldugu için mi korumalari gelmisti.

Hayir, korumalar kepçeler, Raid Nezhan ve Raid Ebd için oradaydilar.

Buraya ulasip Raidler ve korumalari gördükten sonra, kendinize ‘bunlarin burada ne isi var’ diye sormadiniz mi?

Hayir, çukurlarla isleri oldugu bizi buraya getirip çukur kazdirttiklarini biliyorduk.

Bizi buraya getirdiler ve çukurlari kazdirttilar.

Nasil bir kanaata vardiniz, bu çukurlarin insanlari gömmek için mi yoksa bir baska sey için mi?

Basta, ‘anlamadigim baska bir sey var’ diye düsündüm. Korktum, kendi kendime ‘belli ki bir sey var’ dedim. Çünkü o dönem buralar yabandi. Su köy, bag, bahçe ve tarlalar yoktu. Burasi Allahin çölüydü. Enfal sonrasi buraya getirilen Araplar, buralari ekip biçtiler.

Peki, sen arkadasin Ferhan’dan ya da o senden ‘kazdigimiz çukurlar ne için’ diye sormadiniz mi?

Hayir, her birimiz bir kepçenin üstündeydik, birbirimize soramadik.

Kazdiginiz çukurlarin yerini kim belirledi?

Raid Nezhan ve Raid Ebd

Kazmaya basladiginizda saat kaçti?

Saat sabah 9 idi.

Ne zamana kadar kazdiniz?

Aksam saat 8’e kadar

Kaç yerde çukur açtiniz?

Biz 4-5 yerde uzunlugu 20-25 metre, derinligi 2-3 metre, genisligi ise 2-3 metre olan çukurlar kazdik.

Onlar mi size ‘böyle derin kazin’ dedi, yoksa siz mi öyle istediniz?

Raid Nezhan kazma isine riyaset ediyordu, o ne diyorduysa biz yerine getiriyorduk.

Aksam saat 8’den sonra siz ne yaptiniz, onlar ne yaptilar?

Çukur kazma isi bitince bizi ayni gece Kerkük’e geri gönderdiler.

O gün yani 11 Agustos günü boyunce çukur kazdiniz?

Evet.

Peki, Enfal kurbanlarini ne zaman gömdünüz?

Bir sonraki gece, 12 Agustos günü, saat 10’da.

12 Agustos gecesinden neler hatirliyorsun? Bir gece önce ölüm çukurlari açan kisiler olarak o geceyi nasil geçirdiniz?

Basta bu çukurlarin ne için olduklarin bilmiyordum. Ne için olduklarina dair aklima bir sey de gelmiyordu. O günüm normal geçti, çünkü ben daha önce de benzeri isleri yapmistim. Onlarca gün boyunca askeri malzemeler için, dairelerin ihtiyaç duydugu çukurlar kazmistim. Kazdigim çukurlarin insanlar için oldugundan hiç kuskulanmadim. Çünkü bize önce genis kare biçiminde daha sonra da uzun ve derin kazmamizi söylemislerdi.

O gün Raid Nezhan, Tahir Hebus ya da Raid Ebd, yaniniza gelip ‘hazirlarin bu gece önemli isimiz var’ dediler mi?

Hayir, gelmediler ve bu konuda hiçbir kimse bize bir sey söylemedi. Biz her zaman hazirdik, söylenmesine gerek yoktu. Her an, uyumadan ve her seyimizle hazirdik.

Onlar mi size ‘her ana hazir olun’ demislerdi. Yani olaganüstü bir durum mu yasaniyordu ki önemli görevleri yerine getirmeniz için hazir olmaniz gerekiyordu?

Ben sana basta, bize kente gitmememizi, bulundugumuz yerde kalmamizi istediklerini söyledim ya…

Iyi, 12 Agustos günü, sizi bulundugunuz yerden Enfal kurbanlarinin bulundugu yere ne zaman götürdüler?

Biz gece saat 10’a kadar bulundugumuz yerde kaldik. Bildigim kadariyla saat 10’da, ya da birkaç dakika önce Raid Nezhan yanimiza geldi ve önemli bir is için kendisiyle birlikte yola çikmamizi istedi.

Bir gün öncesinde, size ‘yarin gece sizi önemli bir is için çagiracagiz’ dediler mi?

Hayir.

Raid Nezhan’in yaniniza geldiginde uyuyor muydun? Geldiginde ne yapiyordunuz?

Yatmak için vakit erkendi. Hepimiz oturmus güzel, güzel sohbet ediyorduk, çünkü o günlerde keyfimiz yerinde idi.

Enfal operasyonlari nedeniyle keyfiniz yerinde miydi?

Hayir, ben o dönemde henüz Enfal nedir bilmiyordum ve duymamistim da.

Peki, niye keyfiniz yerinde idi?

Birkaç gün önce ateskes ilan edilmis Iran-Irak savasi sona ermisti. Savas sona ermisti, Irak halki artik rahat edecekti. Biz de savasa gitme korkusundan kurtulmustuk, Irak’ta ölümlerin sona erdigini biliyorduk.

Raid Nezhan yola çikma emrini verdiginde tek basina miydi?

Hayir, 4-5 beyaz renkli Mercedes marka otomobil kendisine eslik ediyordu. Her otomobilde 4 koruma vardi.

Hangi yöne dogru yola çiktiniz?

Keywan Erefe yolundan bizi Bagdat yoluna çikarttilar. Korumalar önde biz arkalarinda yürüyorduk. Böylece yürüdük ve Topzava ile Yayçi arasinda açtigimiz çukurlarin yerine geldik.

Sizi götürdüklerinde ne hissettin? ‘Bizimle ne isleri var’ diye kendi kendine sordun mu?

Baslangiçta bize yine çukur kazdiracaklar diye düsündüm. Ama açtigimiz çukurlara yaklastikça bu düsüncem degisti.

Niye, ne gördün?

Çünkü kazdigimiz çukurlarin çevresi özel kuvvetler tarafindan kusatilmisti.

Bir önceki gece de böyle miydi?

Hayir, böyle degildi, sadece Raid Nezhan ve Raid Ebd ile korumalari vardi. Ama 12 Agustos gecesi, ana yollar, tepe baslari ve bölgenin dört bir yani tutulmustu.

Dört bir yani tutan güçler kimlerdi, Emniyet, Istihbarat, Özel Kuvvetler, çaslar ya da normal askerler?

Bilmiyorum, biz sadece çok büyük bir gücün orada oldugunu gördük. Hangi güçler oldugunu nasil bilebilirdik ki… Kürd asiretleri olaganüstü durumda degillerdi ki, korucular Kürdlere saldirsinlar? Bu özel bir güçtü, belki Özel Kuvvetlerdi, ya da Kuzey Örgütleme Bürosu’na bagli güçlerdi…

Bu manzari daha detayli ya da daha iyi biçimde bize izah edebilir misin?

Neyi izah edeyim, cürmün izahi mi olur? Ben gözümün önünde Kürt öldürdüler, suç islediler diyorum. Ben ne cürümkarim ne de suçlu. Ne yani benim yanimda öldürmek reva ve normal mi ki izah edeyim.

Affedersin, beni yanlis anlama, bize izah et derken, gözünün önünde olanlari detaylariyla anlat demek istiyorum.

Bura niye geldim ve karsinizda niçin oturuyorum? Gelis nedenim gördüklerimi anlatmak degil mi?

Çok iyi. Olay yerine, yani çukurlara saat kaçta ulastiginizi biliyor musun?

Hayir, bilmiyorum, ama sen hesap edebilirsin. Biz saat 10’da Kerkük’de idik, ordan buraya ne kadar sürer?

Ana yollarin, tepelerin güçler tarafindan tutuldugunu söyledin. Sözkonusu güçlerin basinda emniyetten, ordudan kimse yok muydu? Onlar kendi baslarina mi gelmislerdi?

Raid Nezhan’in kendisi gelmisti, yanimizda kaldi. Biz ulastigimizda Tahir Celil Hebus, çukurlarin üstündeki tepede duruyordu. Tahir Celil o dönemde Kuzey Örgütler Ofisi sorumlusuydu. Daha sonra Ambar valisi oldu, ondan sonra da Emniyet Genel Müdürlügü Istihbarat sorumluluguna getirildi.

Oraya ulastiktan sonra ne yaptiniz?

Emirleri, bize verilecek görevleri bekledik.

Siz emirleri beklerken ne gördünüz, neler oldu, sadece seyirci miydiniz?

Ne dedigini biliyorum. ‘Siz sadece seyirci degildiniz, yerine getirdiginiz görevler hosunuza gidiyordu’ demek istiyorsun.

Ben gözlerinizi önünde neler oldugunu soruyorum, suçlularin belirtilmesinden bahsetmiyorum.

Biz tüm olanlari gördük.

Ne gibi?

Kürd gençlerinin öldürülmesi gibi.

Öyle ise orada kaç Kürd genci bulunuyordu? Onlari kursuna dizilmeye siz mi hazirladiniz?

Hayir, biz degil. Dedigim gibi Tahir Hebus ve Raid Nezhan’in korumalari oradaydi.

Enfal kurbanlarini kursuna dizilecekleri yere kim getirdi?

Enfal kurbanlarindan önce, kursuna dizecek timi getirmislerdi.

Sen timi gördün mü?

Evet.

Timi getirdiklerinde sen çukurlarin neresindeydin? Timden ne kadar uzakta idin?

Biz hepimiz içi içeydik.

Içi içe oldugunuzu biliyorum, ama ben kepçenin üstünde olup olmadigini, Tahir Hebuz, Raid Nezhan ve kursuna dizle timinden ne kadar uzakta oldugunu soruyorum

Uzak degildik, kepçeleri durdurmus, çukurlarin basinda bekliyorduk.

Demek ki onlara yakindin. Giydikileri elbise nasildi, biliyor musun?

Elbiselerinin rengi zeytuni yesildi, hepsinin elinde tabanca vardi.

Tüfenk veya baska bir silah yok muydu?

Hayir. Sadece tabanca vardi.

Yani Enfal kurbanlari tabanca ile öldürdüler?

Evet, bu kitle tabanca ile öldürüldü.

Infazcilarin yüzü kapali miydi?

Hayir, açikti.

Yüzleri açik ve sen de onlara yakindiysan simalarini hatirliyorsundur.

Sadece simalarini hatirlamiyorum, onlari taniyorum.

Nasil taniyorsun?

Orada bulundugumuz yirmi günde o subaylar da oradaydilar, olaydan sonra da bir müddet orada, bir arada kaldik. Bu nedenle onlari taniyorum.

Kimler oldugunu bize söyleyebilir misin?

Benimle ilgili olan her seyi size anlatacagimi söyledim. Sen simdi ‘onlar kimdi’ diyorsun. Yarin ‘nereliydiler?’ diye sorarsin. Öbürsü gün yakama yapisir’ onlar neredeler’ dersin.

Ben de ‘sahitligin ve isbirligi yapman Uluslararasi Mahkeme için önemlidir’ dedim. Araplara atom bombasinin atilmasi Enfalin intikamini alir mi?

Araplara? Tüm Araplar mi suçlu? BAAS az mi Sii Araplara çektirdi?

Konumuzun disina çikmayalim. Dedigim gibi, onlarin adi sahitlik için gerekli, intikam için degil.

Kursuna dizmeyi gerçeklestiren ekip 11 kisi idi. Komutanlardan birisi Ali Hasan Mecid’in arkadasi Saib, bir digeri Ambarli Saim, bir baskasi ise Siud ve Raid Ebd ve ötekiler…

Hepsinin silahi tabanca miydi?

Hepsinin elinde tek tip tabanca vardi, susturucu takilmisti.

Infaz timi isini yapmaya baslamadan önce ne yapiyordu?

Onlar da bizim gibi orada dikilmislerdi; avlarini bekliyorlardi.

Enfal kurbanlarini ne zaman getirdiler?

Biz oraya ulastigimizda, özel kuvveti de kurbanlari getirmeye gönderdikleri anlasiliyordu. Çünkü ulasmamizdan kisa bir süre sonra Enfal kurbanlari getirildi.

Ne ile getirdiler?

Araba ile.

Arabalari neydi?

Cemseye benziyordu; Moqoqet, bazilari ise cemseden daha büyük ve uzundu.

Kaç araba idi?

Kanimca 6 araba idi.

Arabalarin plakalarini aldin mi?

Hayir, dikkat etmedim.

Arabalar çukurlarin yanina mi geldi?

Evet, gelip çukurlarin üst kisminda durdular.

Hepsini asagi indirip kursunlamak için siraya mi dizdiler, nasil oldu? Anlatmak istersen…

Her seyden önce, kurbanlar getirildikten sonra Tahir Hebus’un emri ile tüm makineler çalistirildi. Hebus bize ‘kepçelere binin, çalistirin ve sesini yükseltin’ dedi. Kürd gençlerinin içinde oldugu 6 arabanin çevresi özel tim tarafindan çevrilmisti. Arabalari tek, tek çukurlarin üstünde bulunan 11 subaydan olusan infaz timinin önüne getirdiler. Arabanin kapisini açtilar. Kapinin yaninda bekleyen iki muhafizdan her biri, bir Kürd gencini tutup bir subayin eline veriyordu. Onlar da gençleri çukurlarin kiyisina getirip her biririn basina bir kursun sikarak çukura atiyorlardi.

Kurbanlari arabalardan indirdiklerinde ellerini bagliyor, gözlerini kapatiyorlar miydi?

Getirildiklerini elleri bagli gözleri kapaliydi, kursuna dizilmeleri için önceden hazirlanmislardi.

El ve gözlerini nerede baglamislardi?

Bilmiyorum, nereden getirdilerse orada baglamislardi.

Ne ile baglamislardi?

Çogunun elini ince bir bez ile öylesine siki baglamislardi ki kimildayamiyorlardi. Bilmiyorum, siz o ince bez parçasina ne diyorsunuz?

Sutik?

E, e. Ellerini sutuk ile siki sikiya, gözlerini ise siyah bez ile baglamislardi.

O gece nasil bir gece idi?

Suçla dolu bir gece…

Sorum gecenin yorumu degil. Karanlik miydi, mehtap var miydi, nasildi?

Çok aydinlik degildi, göz gözü görmeyecek kadar da karanlik degildi.

’11 subaydan her biri bir Kürdü tutup öldürüyordu’ dedin. Dizerek mi öldürüyorlardi ya da herkes birisini alip getirip öldürüyor muydu?

Hayir, herkes kendi basina gidip arabadan alip getirmiyordu. 11 kisiden her biri getirilen Kürdü çukurun basina götürüyor, emri bekliyordu. Emir ile birlikte hepsi birden tetigi çekiyor ve vurduklari Kürdü çukura itiyorlardi.

Vurma emrini kim veriyordu?

Bilmiyorum.

Nasil bilmiyorsun? Her sey gözlerin önünde olmadi mi?

Evet, gözlerimin önünde oldu. Ama biz kepçenin üstünde isimizi yapiyorduk, bu nedenle kimin emir verdigini bilmiyorum.

Hepsini birlikte mi kursuna dizdiler?

Hayir, hayir. 11 subayin her biri bir Kürdü çukurun basina getirip, diz çöktürtüyordu. Zaten elleri arkadan bagliydi. Her subay bir Kürdün arkasinda, bir eli ile omzunu tutuyor, ayagini da sirtina bastiriyor, tabancayi ise kafaya dayayip emri bekliyordu.

Kürdlerden hiç biri kurtulmak için çaba göstermedi mi, subaylara karsi çikmadi mi, bir sey söylemedi mi?

Ses bana gelmiyordu ki bir seyler söyleyip söylemediklerini bileyim. Neyin çabasini vereceklerdi? Elleri, gözleri bagliydi. Zalimlerin elinde çaresizdiler.

Subaylar, öldürdükten sonra avlarini çukura nasil atiyorlardi?

Dedigim gibi, çukurun basinda öldürüyorlardi. Subay avin omzundan elini çekiyor ve sirtina dayadigi ayagi ile çukura itiyordu.

Eger öyle ise ilk anda ölmemis olabilirler. Canli ve yarali olarak mi gömüldüler?

Ilk anda ölmemis olabilirler ama çukura atildiklarinda boyunlari kiriliyordu. Canli da olsalar biz üstlerine toprak atiyorduk.

Hepsi o gece bu biçimde mi öldürüldüler?

Evet, dedigim gibi alti araba ile gelmisledi ve her birinde yaklasik 50 kisi vardi. 4 çukur vardi ve her çukura 75 kisi koydular.

Iyi, ilk kafile öldürüldügünde, arabalarda ölümü bekleyen arkadaslari kurtulmak için çaba harcamiyorlar miydi, direnmiyorlar miydi?

Elleri ve gözleri bagliydi dedim ya… Onlar arkadaslarinin ölüme götürüldüklerini nereden bileceklerdi?

Nasil bilmiyorlardi, arkadaslarini yanlarindan alip götürmüyorlar miydi?

Evet, ama tüm tabancalara susturucu takilmisti. Araç ve kepçelerin sesi de yüksekti. Tabancanin az sesi onlara gitmemis olabilir.

O geceki tüm bu öldürmeler ne zamana kadar devam etti?

Vallahi bilmiyorum, ama çok sürmedi.

Siz toprak atmaya ne zaman basladiniz?

Kursuna dizme isi bittikten sonra biz de toprak atmaya basladik ve onlari gömdük.

Onlari gözün önünde kursuna dizdiklerinde ve üzerlerine toprak attiginda ne hissettin?

Vahsetimi…

Ama sen yaptin?

Ben yapmasaydin onlarin basina gelen benim basima da gelirdi…

Kimse sana eger bu isi yapmazsan senin basina da bunlari getiririz’ dedi mi?

Yüzlerce kez.

Ne zaman ve nerede?

Bizi topladiklari yerde.

Siz nerede toplaniyordunuz? Burada yaptiginiz isi istemiyor muydunuz?

Hayir, daha önceden…

Ne zaman ama?

Sen simdi Enfal kurbanlarinin öldürülmesini mi soruyorsun baska baska bir sey mi? Kardes, bir arkadasimiz bir sorunu nedeniyle 4 gün gelmedi, giyabinda idam cezasi verdiler. Artik biz nasil verilen isi yapmayi kabul etmezdik?

Çukurlari nasil dolduruyordunuz?

Önceki gece çikarttigimiz topraklari üzerlerine attik.

Bu katildigin ilk suç muydu?

Ben suç islemedim, emir verenler onlari öldürdüler, suçlu onlar. Biz sadece üstlerine toprak örttük, bu neyin suçu? Bununla birlikte ben kendim size geldim. Kimse benim adimi size vermedi. Eger suçlu olsaydim gelir miydim?

Afferedsin, bu katildigin ilk olay miydi?

Evet.

Son muydu?

Hayir.

Kaç kez daha katildin?

Bu olaydan bir müddet sonra Enfal kurbani kadin ve çocuklarin gömülmesine de katildim.

Nerede?

Duzhurmatu bölgesinde.

Sen ve arkadasin Ferhan, 12 Agustos gecesini, yani Enfal kurbanlarinin gömülme isini tamamladiktan sonra, o geceyi nasil geçirdiniz?

Kursuna dizme ve gömme isi tamamlandiktan sonra, bizi ve çevredeki tüm muhafizlari çukurlarin üstüne topladilar ve olanlardan bahsetmeme konusunda bizi tehdit ettiler.

Kim sizi topladi?

Raid Nezhan Tîkriti.

Söylediklerini hatirliyor musun?

Evet.

Ne dedi?

Gördüklerinizi birine anlatirsaniz, yasananlar açiga çikarsa, siz ve aileniz de ayni kaderi paylasirsiniz.

Kimse bir sey dedi mi?

Hayir, kim bir sey söylemeye cesaret edebilirdi ki…

Bu toplantidan sonra ne yaptiniz?

Bizi Kerkük’e, kaldigimiz yere geri getirdiler.

Geri döndükten sonra sen yaptiklarini birisine söyledin mi?

Hayir, kim söyleme cesareti gösterebilir ki… Ayrica Raid Nezhan’in kimseye söylememe konusunda bizi tehdit ettigini söyledim ya…

Arkadaslariniz ‘neredeydiniz, nereye gittiniz, neler oldu’ diye sormadilar mi?

Bir önceki gece arkadaslarimiza çukur kazmaya gittigimizi söylemistik, döndükten sonra da ayni seyi söyledik.

Yöneticilerden de sordular mi?

Onlar gelmemislerdi ki sorsunlar.

O gece rahat miydin?

Ne rahat etmesi, sana ’15 yildir o gece yasananlar video gibi gözlerimin önüne geliyor’ dedim ya. O gece simdi de içinde bir sancidir.

O gece uyudun mu?

Hayir.

Arkadasin Ferhan?

Bilmiyorum, gözüne gözüne uyku girmedigini tahmin ediyorum.

O gece ne düsünüyordun? ‘Keske’ dedin mi, rejimin elinden kaçip olayi tüm dünyaya duyurmayi istedin mi?

Ben önceleri öldürülenlerin kim olduklarini bu sekilde öldürülmelerini gerektirecek ne yaptiklarini bilmiyordum. Bu nedenle ‘belki suçlulardi’ diyordum. Ama daha sonraki gece yasananin Enfal oldugunu bilince çök üzüldüm, özellikle de halk yiginlarini görünce…

‘Ben sonradan yasananin Enfal, öldürülenlerin Kürd oldugunu ögrendim’ dedin. Nasil ögrendin?

Yerimize döndükten sonra bazi özel muhafizlar bize yemek getirmislerdi, onlar söylediler.

Ne dediler?

Onlara sorduk. Onlar da, Enfal edilenler Kürdlerdi, Topzava’da gözaltina alinmislardi’ dediler.

Size nasil anlattilar, anlatmaya nasil cesaret ettiler?

Bize yemek getirmislerdi. Yanimizda oturdular ve sohbet ettik. O anda biz sorduk onlar da söylediler.

Daha önce ‘Enfal’ sözünü duymus muydun?

Hayir, o gece duydum.

Olayin ertesi sabahi ne yaptiniz?

Ertesi sabah bize evimize gitmemiz için üç gün izin verdiler.

Gittiniz mi?

Evet.

Bu üç günden, bu üç günü evinde nasil geçirdiginden bahsedebilir misin?

Çok acayip sorular soruyorsun.

Amacim, ölümlere sahid olduktan sonra uykunu kaçiran ruhi durumun ne oldugunu, uzun bir dönemdir görmedigin aileni görmenin seni rahatlatip rahatlatmadigini anlamak.

Eve gittigimde takatsiz ve kötü idim, hirsimdan çatlayacak durumdaydim. Esim de normal olmadigimi anlamisti. Ne oldugunu sordu, yalvardi, ben de tüm olanlari kendisine anlattim.

Peki, korkmadin mi? Bir önceki gece kimseye anlatmamaniz konusunda tehdit edilmemis miydin?

Evet, ama bir yandan esim israr ediyordu, öte yandan birisine anlatmazsam patlayacaktim.

Anlattiktan sonra rahatladigini hissettin mi?

Evet, biraz.

Anlattigin vahsi olaylar konusunda esin ne dedi?

Esim de çok üzüldü ama elimizden gelen bir sey yoktu.

Sana ‘gitme’ demediler mi, ya da bu tür isleri birakmani nasihat etmediler mi?

Akrabalarim da yaptigim isi onaylamiyorlardi. Onlarin dedigi olsaydi, esimin yaninda oturmam gerekiyordu.

Bu üç günde kaçmayi düsünmedin mi?

Nereye kaçacaktim? Kaçacak bir yer mi vardi? Irak’in disina çikamiyordum. Düsünmem halinde hayatimiz daha da kötülesecekti.

Üç günlük izinden sonra Kerkük’e döndügünüzde görünürde degisen bir sey var miydi?

Döndükten sonra çok sey degistigini gördüm.

Ne gibi?

Soför arkadaslarimdan hiç birinin orada olmadigini gördüm.

Nereye gitmislerdi?

Onlari Hemrin ve Duzhurmatu’ya götürmüslerdi.

Size ne dediler?

Bizi de alip yanlarina götürdüler.

Siz de o isi yapmak yani çukur kazmak için mi gidiyordunuz?

Ne isi yapacagimizi sormadik. Bir çadir kurulmustu, bölgede muhafiz güçleri vardi, çukur açma isi de… Bize de çukur kazma isini verdiler.

Kazdiniz mi?

Nasil? Evet.

Enfal kurbanlarini ne zaman getirdiler?

Ayin kaçi oldugunu hatirlamiyorum.

Izinden döndükten kaç gün sonra idi?

Hatirlamiyorum. Bölgede kaldigim süre boyunca, birkaç günde bir, kepçe ve grayderlerle bizi Duzxurmatu ile Hemrin dagi arasinda çukur kazmaya götürüyorlardi.

Amacim senin katildigin günlerdi.

Vallahi bilmiyorum. Ama 10 Eylül’e kadar bize bu isi yaptirdilar.

Bu, sözkonusu Enfal’in 11 Agustos’tan 10 Eylül’e kadar devam ettigi anlamina mi geliyor?

Evet, benim bildigin tarihler bunlar.

‘Enfal operasyonuna ilk katilimin miydi’ soruma ‘hayir Duzhurmatu’da da katildim’ demistin. Ne zaman oldugunu söyleyebilir misin?

Kesin tarihi hatirlamadigimi söylemistim ya. Ama o aralarda oldu.

Peki, öteki arkadaslarin nerede idiler? Ferhan… Onlar da bu sürece katilmadi mi?

Nasil katilmadilar? Onlari birkaç gece baska yerlere götürüyorlardi, onlar da ayni isi yapiyorlardi.

Nereye götürüldüklerini biliyor musun?

Hayir, ama bu bölgedeki tüm isler bizim ekip tarafindan yapiliyordu, ya Topzava, ya Hemrin Dagi ile Duzhurmatu arasinda…

Göstermedigin bir yer var mi?

Duz ile Hemrin arasinda, Duz yoluna yakin ve çevresinde.

Onlarin hepsi de genç miydi?

Hayir, bu sefer topluca kursuna dizdiler.

‘Topluca kursuna dizme’den neyi kastediyorsun?

Hepsini pes pese kursuna dizdiler, kilasinkof ile guruplar halinde öldürdüler.

Kursuna dizme ekibi ayni 11 kisilik ekip miydi?

Evet, bahsettigim 11 subay idi.

Enfal kurbanlarini hangi arabalarla getiriyorlardi?

Üstü kapali cemselerle, Muqepetler ile.

Getirdiklerini yaslarina göre ayiriyorlar miydi yoksa çocuk-genç-yasli birarada miydi?

Hayir, birbirinden ayiriyorlardi. Ama hepsini bir arada getiriyorlardi. Önce gençleri getirdiler. Daha gençlerin kursuna dizilip gömülmeleri tamamlanmadan, ötekileri getiriyorlardi.

Arabalari çukurlardan uzak yerde mi durduruyorlardi?

Çok uzakta degil. Tepenin eteginde durduruyorlardi ve çukurlar da bir hayli idi. Bu bölgede çukur ve tepe çoktu. Burada kursuna diziyorlardi.

Tamamlarsan?

Özel muhafizlar kurbanlari arabalardan indiriyor, siraya dizerek çukurlarin önüne getiriyorlardi.

Göz ve elleri bagli miydi?

Elleri bagli, gözleri açikti.

Yani birbirinin gözleri önünde kursuna dizdiler?

Evet. Onlari bir yani tepe öte yani genisçe bir çukur olan yere koydular ve kursun yagdirdilar.

Emirle basladilar?

Evet.

Kim emir verdi?

Raid Ebd.

Ne diyordu?

‘Ates’ diyordu.

Infaz timi kaç kisiydi?

Dedim ya, 11 kisi idi.

Hepsi ates etti mi?

Evet.

Infaz ekibi önceden mi hazirdi, sira halinde bekliyor muydu?

Sira halinde degillerdi ama önceden hazirlanmislardi.

Nasil bekliyorlardi, nerede ates ediyorlardi?

Nasil oldugunu biliyorsun, surada bir tepe vardi. Tepenin eteginde gençleri indiriyorlardi, infaz timi öteki tarafta bekliyordu ve emir geldiginde her biri bir yerden kursun yagdiriyorlardi.

Kimse kurtulmak için çaba göstermedi mi?

Ne çabasi… Tüm bölge özel kuvvetler tarafindan çevrilmisti. Kursuna dizilenler ile infaz timi arasindaki mesafe 10 metre idi. Nasil kurtulabilirlerdi…

Onlar öldürüleceklerini bilmiyorlar miydi ki bir sey yapmadilar?

Hayir, sadece agliyorlardi.

Erkekler?

Erkeklerin haykiris ve feryatlari yükseliyordu.

‘Kursuna dizme süreci karisikti, gençleri kursuna dizdiklerinde ötekileri getiriyorlardi’ dediniz, ‘ötekiler’ kadin ve çocuklar miydi?

Evet, araba konvoyu pes pese geliyordu, arabalar birbirinden uzak degildi.

Nereden getirdiklerini biliyor musun?

Evet, genç ve yaslilari Topzava’dan, kadin ve çocuklari da Dibse’den.

Gençlerin kursuna dizilmesinden hemen sonra siz çukurlari doldurmaya mi basliyordunuz, yoksa hepsinin kursuna dizilmesini mi bekliyordunuz?

Hepsinin kursuna dizilmesinden sonra üstlerine toprak yigmaya basladik.

Hep ayni ekip mi kursuna dizdi?

Evet, o 11 kisi.

Peki, yetistirebiliyorlar miydi?

Onlar yorulmuyorlardi. Isleri sadece sarjörleri kilasinkoflara takmakti. Onlara hazir ediliyordu onlar da öldürüyor, öldürüyorlardi…

Yaslilarin eli bagli miydi?

Hayir.

Gözleri?

Hayir.

Öyle ise neden kolayca ölüm saçan kursunlarin önüne gidiyorlardi? Direnmek için çaba harcamadilar mi?

Onlari arabalarin içinde tutuluyorlardi. Onlari asagiya indirdikten sonra sürü gibi önlerine katiyor ve kursuna dizilecekleri yere getiriyorlardi. Direnecek güçleri yoktu. Sadece agliyor feryat ediyorlardi. Öte yandan kursuna dizilenler kadar da özel kuvvet vardi.

Her tarafin özel kuvvetler tarafindan tutuldugunu ve böylelikle kursuna dizildiklerini mi söylüyorsun?

Evet, aynen öyle oldu. Boyunlarindan tutarak, itekleyerek kursuna dizilecekleri yere getiriyorlardi.

Kursun yagdirilirken, fisegin korkusundan da olsa kimse kaçmiyor ya da canini kurtarmak için kendisini bir askerin arkasina atmiyor muydu?

Dolu gibi kursun yagiyordu. Korkudan basini ellerinin arasina aliyor, koyunlar gibi pes pese veriyorlar ve sonunda üst üste yigiliyorlardi.

Sen askere saldiran bir kadin, çocuk ve yasli gördün mü? Ya da niye öldürüldüklerini soran birisini?

Evet, ben bir kadin ile konustum.

Kürdçe biliyor musun?

Hayir.

Ne konustun?

Bizi niye öldürüyorsunuz? Bu kadin ve çocuklarin ne gunahi var’ dedi.

Böyle dedigini nereden biliyorsun?

Arapça konusuyordu.

Arapça?

Evet, Arapça.

Kadin Arapça biliyor muydu?

Kadin Arapti.

Enfal edilecek kürdler arasinda ne isi vardi?

O’nu da digerleri gibi tutuklamislardi.

Nereden biliyorsun?

O’nunla konustum dedim ya…

O kendisi mi Arap oldugunu söyledi?

Arapça konustugunda O’nun tam bir Arap oldugunu anladim. Arapça konusmasina sasirmistim, bu nedenle ‘Arap misin’ diye sordum. O da ‘Arabim’ dedi.

Niye yakalandigini söyledi mi?

Evet, ‘Ben Arabim, Hile’liyim, Irak Komünist Partisi Bölge Komitesi üyesiyim’ dedi.

Nerede yakalandigini sordun mu?

Evet, ‘ben Kuzey Bölgesi’nde, Koysancak’ta tutuklandim’ dedi.

O’nu da öldürdüler?

Evet, O’nu da Kürd kadin ve çocuklarla birlikte öldürdüler.

Üzüldün mü?

Dogru, çok üzüldüm.

Arap oldugu için, degil mi?

Kendisiyle konustugum için, doktordu da…

Peki, bu kadinin disinda, o kadar halk, binlerce kadin çocuk, genç yasli dikkatini çekmedi mi?

Nasil! Daha basta ’15 yildir, yasananlar her gece bir film gibi gözümün önüne geliyor’ dedim ya…

Toplu kursuna dizme ve çukurlara doldurup toprakla örtmenin disinda dikkatini çeken ve seni üzen bir sey var miydi?

Arap kadin doktorun da içinde bulundugu kafilede, anasinin kucaginda 30-40 günlük bir bebek de vardi. Tahminin bebege kursun degmedi ama biz üstlerine toprak attik. Bu sahne gözlerimin önünde gitmiyor ve beni çok üzüyor.

Sana göre kursun degmeyenlerin, yani canli olanlarin da üstlerine toprak attiniz.

Yüzde yüz kursun degmedi diyemem, ama üstlerine toprak yigdiklarimiz arasinda canli olanlar da vardi.

Ola ki ötekiler arasinda da canli olanlar vardi, kursun degmemisti ya da yarali idiler ve siz gömdünüz.

Kuskusuz vardi. Çünkü birçok kisi üst üste yigilmislardi. Canli olanlar, kursun yemeyenler olabilir. Ancak biz üstlerine toprak atana kadar korkudan ölmüs gibi yapiyorlardi.

Kursuna dizme ve gömne sürece ne kadar sürdü?

Aklimda kaldigina göre ögleden sonra saat ikide basladik aksam saat 6’da bitti.

Is bittikten sonra sizi ne yaptilar?

Bu olanlar 11 Agustos-10 Eylül arasinda gerçeklesti. Bu olay böylece bitti. Orada olan gücü ikiye böldüler, bir bölümünü diger illere gönderdiler, öteki bölümü de koruma olarak Ali Hasan Mecid’in emri altinda kaldilar.

Bölmek sizin isteginize göre mi oldu?

Hayir, insanlar onlarin mali gibiydiler, elimizde hiçbir sey yoktu.

Sen hangi bölümde idin?

Beni imar projelerin için Til-el-Wird’e götürdüler. Treyler soförü oldum. Tikrit ve çevresindeki imar projelerine tas, çimento ve öteki insaat malzemelerini tasidim. Til-el Wird’de oldugu gibi burada da Ali Hasan Mecid’in tarim islerinde çalistik.

Kentin Kut’e dönmek için çaba harcamadin mi?

1989 yili basinda Kerkük ve çevresinde tarim islerinde çalisirken Xetab adli halka zulüm eden, bize hayvanmisiz gibi davranan bir subayla sorunlarimiz oldu. Bu nedenle tayinimi Emniyet Genel Müdürlügü’ne çikardilar. Bagdat’ta iken, Devrim Komita Meclisi, kayitlarini Kerkük’e alanlara ev ve para verilecegine dair karar aldi. Bu nedenle de ben kaydimi Kut’tan Kerkük’e aldirdim. O günden bu yana burada yasiyorum.

Kaydini Kerkük’e aldiginda sana ne verdiler?

Gelenlere para veriyorlardi. Ben Emniyet Genel Müdürlügü’nden oldugum için hazir, dayali döseli bir ev verdiler.

Ev hükümete mi aitti?

Hayir, bir Türkmen’e ait, devletin el koydugu bir evdi. Bana verdiler ve üstüme tapuladilar.

Peki, halkin evini nasil üstüme tapuluyorsunuz diye sormadin mi?

Sorma hakkimiz yoktu. Kente Yerlestirme diye bir daire vardi, evleri böyle dagitiyordu. Onlar bana ‘artik bu senin evin’ dediler.

Devletin kararlarini birak. Insanlik açisindan, vijdanin nasil izin verdi de gidip bir baskasinin evinde oturdun?

Haciz edilmis bir evdi, devletin mali haline gelmisti. Ben de hükümetten aldim, parasini ben degil, hükümet verdi.

‘Ölümlerden, Enfal operasyonlarindan esime bahsetmistim’ dedin. Onlar bir baskasina anlatmislar mi?

Hayir, bahsettiklerini zannetmiyorum, yoksa onlari idam ederlerdi.

Peki, niye bir Kürde anlatmadim, hiç olmazsa tanidiklarinin öldürülklerini bilirlerdi?

Öyle bir olanak da yoktu. Bir kürd ile birkaç kelime konusmamiz halinde kendimizi Emniyet Genel Müdürlügü Istihbarati önünde bulurduk. Bazi Kürdlerin halkinin aleyhine hareket ettiklerini biliyordum, onlar gidip Istihbarata söyleyebilirlerdi, bu duruma bizzat sahid oldum, kendi gözlerimle gördüm. Bu durumda bir Kürde nasil anlatabilirdim ki…

1991 yilinda, Raperin (Kürd bahari) esnasinda Kerkük Kürdlerin eline geçtiginde kaçtin mi?

1991 yilinda, Kürdlerin korkusundan esim ve çocuklarimla birlikte Kerkük’ten kaçtik, Tikrit’e gittik. Kürtler yenilene kadar orada kaldik, daha sonra geri döndügümüzde Kerkük bosalmisti, Burada kalamazdim. Kürdlerle nasil iliski kurup bu sirlari onlara söyleyebilirdim ki…

‘Vicdahim rahat degildi’ diyorsun. Kürdler genis bir alanda iktidar olmuslardi. Gelip onlara anlatmayi düsünmedin mi?

1991-95 yillari arasinda tayinimim çiktigi Necef’te idim. Kim kaçabilirdi… Bir arkadasim vardi, 1998 yilinda kaçti. Hamile esini ve çocuklarini tuttular. Kadin hapishanede dogum yapti, hapeshaneden çiktiginda çocugu bir buçuk yasinda idi. Dikkat et, ben nasil bu sirri açiklayabilirdim?

En azindan emniyet teskilatindan uzaklasmak için çaba harcayabilirdin.

Yapamazdim, emniyet teskilatindan ayrilmam halinde büyük sorunlarla yüz yüze kalirdim, büyük bir olasilikla müebbat hapisle cezalandirilirdim.

Peki, Necef Emniyeti’nden sonra?

Kerkük’e döndüm, Mensur Emniyeti’nde idim.

Ne zamana kadar?

Saddam’in yikilmasindan kisa bir süre öncesine kadar.

Irak’in yikilmasi aninda neredeydin?

Bagdat’ta, Meter’de idim.

Bastan sormaliydim, sen sade bir polis miydin?

Rutbem astsubaylikti.

Astsubay olman akliman yatmiyor.

Niye?

Çünkü sen okumus birisin, yani tahsilin var, lise üçe kadar okumussun, teskilata 25 yil hizmet etmissin. Tahsili olmayan öyle kisiler vardi ki emniyette rutbe sahibi idiler, en azindan her hizmet yili için rutbe veriliyor. 25 yil hizmet sonrasi senin astsubay olman aklima yatmiyor.

Astsubay oldugumu söyledim, sen istedigini söylemekte özgürsün.

Ben kuskuluyum.

Serbestsin.

Iyi, özgürlük sürecinden sonrasina gelelim.

Meter’in düsmesinden sonra Kerkük’e es ve çocuklarimin yanina geldim.

Bu faciayi açiklamaya ne zaman karar verdin?

Kerkük Kürdlerin eline geçtiginde.

Nereden basladin?

3 gün üst üste Valilige, Rizgar Ali ile görüsmek için Güvenlik Bürosuna gittim. Bana Vali’nin Rizgar Ali oldugunu söylediler, ama onunla biraraya gelmeme engel oldular.

Kimseye ‘vali ile görüsmeye geldim’ dedin mi?

Onlarca kisiye söyledim, kimse kulak asmadi.

Peki, sen böylesine önemli bir is için geldigini söyledin de onlar birakmadilar mi?

Evet.

Sana ne dediler?

Her zaman ‘seni içeri almayacagiz’ dediler.

Niye?

Birçok Arap geliyordu, ya ricada bulunuyor ya da teslim oluyorlardi. Onlar benim evime el konuldugunu ya da otomobilim veya bir baska seyimin çalindigina dair sikâyette bulunacagimi tahmin ediyorlardi.

Peki, sonra?

Umudum kalmadi, vazgeçtim. Türkmen partilerinden Ulusal Birlige ulasip onlara söylemek istedim.

Ulusal Birlige mi?

Onlar da Enfal edilmislerdi.

Ikinci kez nasil ulastin?

Evimin yakininda bazi insanlar gördüm. Bir Kürd ve Arap geliyorlardi. Kürdü çagirip ‘sen Kürdsün, gel seninle isim var, bende önemli bilgiler var, olmazsa Ulusal Birlik sorumlularina verecegim’ dedim. Adam benimle bizim eve geldi. Kendisine sahid oldugum olaylardan biraz bahsettim. Bir-iki gün sonra geldi ve birlikte gittik. Gittigimiz yerde adini söylemeyi gerek görmedigim bazi kisiler de vardi. Ben tüm gerçekleri anlattim. Onlar ‘bu is için olusturdugumuz komiteyi sana gönderecegiz, onlarla birlikte toplu mezarlarin oldugu yere gidin’ deyip beni eve gönderdiler. Daha sonra siz geldiniz ve birkaç gündür birlikteyiz ve ben size anlatiyorum.

Bu anlattiklarindan dolayi seni ödüllendirdiler mi?

Evet.

Kim?

Dr. Berhem.

Ne ile ödüllendirdi?

Allah yukarida biliyor, bana sadece 50 dolar verdi. Yemin ederim ki bu parayi bozdurmayacak ve ölene kadar da harcamayacagim. Çünkü ben para için gelip bu bilgileri vermedim. Beni gerçekleri söylemek için buraya vijdanim getirdi.

Baska yerde anlatin mi?

Hayir.

Bilmeni isterim ki can güvenligin için bu anlattiklarin kesinlikle gizli kalmali. Çünkü yurt içi ve disindan birçok televizyon ekibi ve gazetecilerin pesine düsmeleri olasiligi çoktur.

Sana Uluslararasi Mahkemeye çikip gördüklerimi, bildiklerimi anlatmaya hazirim dedim. Baska yerde anlatmam. Televizyoncular ve gazetecilere, emniyet gelip ‘anlat’ demedikçe bir sey anlatmam.

Bana lazim olan konularla ugrastik. Artik sonlandiralim. Eger ‘söyle bakalim pisman misin’ diye sorsam, ne dersin?

Hayir, niye pisman olayim ki…

En azindan gözlerin önünde islenen suçlar nedeniyle.

Hayir, pisman degilim. Büyük bir suç oldugu dogru ama ben bu suçu islemedim ki bu nedenle buraya geleyim. Vijdanimi rahatlatmak için gelip anlattim. Ben olmasaydim, kim gelir bu gerçekleri anlatirdi?

Bazen öyle olur. Insan büyük bir suça sahid olur ama gücü önlemeye yetmez. Bu durumlarda insan keske dünyaya gelmeseydim de bu suça sahid olmasaydim’ der. Yani, hiç ‘keske okumasaydim, bu ise girmeseydim, kardes ve bacilarimla birlikte köyde kalsaydim da bu islere bulasmasaydim, islenen suçlari görmeseydim’ dedigin oldu mu?

Hayir, pisman degilim, ama keske gücüm olsaydi da o anda Enfal kurbanlarinin intikamini alsaydim.

Mahkeme gittigimizde seninle daha konusacaklarimiz var. Uluslararasi Mahkeme’de dava açmak için ugrasiyoruz. Sen bu davada sahidsin. O zaman ben mahkemenin detaylarini, senin sahidligini ve bu ropörtaji kitap haline getirecegim.

Bas üstüne.

***

¹ Izzet Duri: Saddam Hüseyin’in birinci yardimcisi

² Feyleq: Bir askeri birim.

(*) Arif Qurbani’nin Umrean’dan Topzava’ya adli kitabinda yer alan bu söylesi, Rosan Lezgin tarafindan Kurmanci lehçesine çevrildi ve WAR dergisinin 16. sayisinda yayinlandi. Netkurd sitesinin ‘Kerkük Yili’ nedeniyle yeniden yayinladigi söylesi, Casim Rênas tarafindan Türkçeye çevrildi.

Dengê Kurdistan

Back to top button