Makale

Açlik grevi ve ölüm orucu üzerine

Cezaevindeki PKK-KCK davalarindan tutuklu veya hükümlü 500 dolayinda kisi epeydir açlik grevinde. Uzayan açlik grevi artik bir ölüm orucuna dönüstü. Bu insanlarin sagliklari ve hayatlari tehlikede.

Bu tür açlik grevleri iki yaniyla ele alinmali. Bir yani insanlari böylesi riskli, agir bir eyleme sürükleyen nedenler, digeri kosullarin böyle bir eyleme uygun düsüp düsmedigi.

Ben öteden beri açlik grevlerine olur olmaz basvurulmasina karsiyim. Hele bunlarin ölüm orucuna çevrilmesine, sonuçta insanlarin hayatlarini yitirmelerine, ölmeseler bile, ruhsal ve fiziksel sakatlanmasina yol açacagi için, karsiyim.

Açlik grevleri elbet su veya bu türden bir haksizliga karsi bir protesto biçimidir. Sesini kamuoyuna duyurmak ve söz konusu haksizligi gidermek için, kamuoyunu harekete geçirip karsi tarafi zorlamak için. Ama bunun için kanimca su kosullar uygun düsmeli:

1- Dile getirilen talepler kamuoyunu etkileme açisindan mesru veya akla yakin türden olmali.

2-Bu eyleme basvuranlarin sesini duyurmaya uygun bir ortam olmali.

Eylemin sonuç vermesi bu kosullarin bir arada bulunmasina baglidir. Ve eger kosullar uygunsa, ona basvuranlarin hayatini ve sagligini riske sokmayacak, yani çok uzun olmayacak sürelerle ona basvurulabilir.

Yani açlik grevleri ha deyince basvurulacak türden eylemler degildir. Ayrica onlari gereginden çok uzatmak, ille sonuç alma adina isi insan hayati üzerinden bir inatlasmaya vardirmak yanlistir. Eylem kamuoyunda ses yapabilir, belli bir oranda destek de saglanabilir, ama buna ragmen sonuç alinmayabilir.

Son olayda bu açidan durum nedir? Öncelikle taleplere bakalim: Öcalan’in tecrit kosullarinin kaldirilmasi, anadilde savunma hakki ve anadilde egitim…

Her üç talep de mesrudur elbet. Bu taleplerden ikisi anadilin kullanilmasi ile ilgili. Mahkemelerde Kürtçe savunma istemiyle ilgili sorun, KCK davasinda saniklarin bunu istemesi, mahkemenin de kabul etmemesiyle baslamisti. Kürtlerin savunmalarini kendi anadillerinde yapmalarinin yani sira, anadilde egitim hakki, ekmek ve su kadar helal bir haktir. Simdiye kadar taninmamis olmasi hiçbir sekilde savunulamayacak haksiz bir uygulamadir, temel insan hak ve özgürlüklerinden birini çignemektir. Ancak bu talebi dile getirmenin, uzun süreli açlik grevinin ötesinde baska yolu ya da yollari yok mudur? Bu yüzlerce siyasi tutuklunun hayatini riske sokarak, onlari ölüme sürükleyerek mi saglanabilir?

Iste bu bakimdan eylem isabetsizdir, seçilen yöntem yanlistir. Kürt halkinin anadilini her alanda özgürce kullanmak, bu kapsamda anadilde egitim hakkina ulasmak için yürütecegi mücadelenin onlarca yolu yöntemi vardir. En basta da bunu kitlelerin bir talebi haline getirmek, Kürtlerin parlamentodaki temsilcileri eliyle taleplerini ileri sürmek, kitlesel yürüyüs ve mitinglerle duyurmak vb… Açlik grevlerine de elbet, bunun yani sira, süreleri sinirli olma kosuluyla basvurulabilir. Baska bir deyisle, rejimin sahip ve sorumlularina böyle bir talebi kabul ettirmek, çok daha kitlesel, yogun, kararli eylemlerle ve zamanla mümkündür. Bu talebin karsilanmasi ayni zamanda Kürt sorununun çözümüne baglidir ve bu dogrultuda köklü, radikal adimlar atilmasini gerektirir.

Ancak, görüldügü üzere yapilan bu degil. Adeta sonuç alinamayacagi biline biline insanlar kendi hayatlarini riske atiyorlar veya baskalari onlari, ajite ederek böylesine bir ‘feda’ eylemine yöneltiyor.

Öcalan’in tecritinin kaldirilmasini istemek, ya da cezaevi kosullarini iyilestirmek de, elbet hakli bir taleptir. Bunun için taraftarlarinin kisa süreli açlik grevine gitmeleri anlasilir bir seydir. Ama bunu ölüm orucuna çevirmek, hiç de anlasilir gibi degil. Öcalan önemli de bütün bu insanlar önemsiz mi? Onlarin hayatinin hiç mi degeri yok? Görüldügü üzere bu konuda da yöntem hiç de amaca uygun degil.

Peki, bu talepleri, bir baska deyisle sesini kamuoyuna duyurmak ve onu harekete geçirmek için uygun bir ortam var mi? Onun da olmadigi ortada. 40 gündür süren ve yüzlerce tutuklunun katildigi bu açlik grevine ragmen, isin, bu insanlarin sagligi ve hayati bakimindan riskli, tehlikeli bir asamaya vardigi son birkaç güne kadar yazili ve görsel medyada hiçbir yankisi yok. Toplumun ezici çogunlugunun açlik grevinden, ölüm orucundan adeta haberi bile yok.

Bu durumda kamuoyu etkilenip harekete geçer mi? Böyle olmasinin, yani medyadaki ve siyasi çevrelerdeki bu suskunlugun elbet nedenleri var. Türk kamuoyu, medyasi ve siyasi çevreleriyle henüz böyle bir talebi karsilamak için olgunlasmis ve harekete hazir degil. O bir yana, Kürt kamuoyu da bu alanda henüz yeterince hazir ve hareketli degil.

Öcalan’in tecrit durumunun kaldirilmasi elbet, eger istense çok daha kolaylikla karsilanabilir bir talep. Nitekim daha önce tecrit yoktu, bazi talepleri karsilandi, yanina, çogu PKK’li olmak üzere, baska siyasi hükümlüler gönderildi. Simdi böylesine bir tecrit durumuna düstüyse bunun da karsi taraf bakimindan bazi nedenleri var. Diyalog sürerken, hatta bu diyalog sonucu, bizzat Öcalan’in deyisiyle, ‘devletle artik anlasmis ve Kürt tarihinin en büyük anlasmasini(!) yapmis’ken, ‘savasa artik gerek yok’ken, 11 Haziran seçimlerinin ve bu sözlerin ardindan BDP Parlamento’yu boykot etti, PKK ise silahli eylemler baslatti. Bunun sonucu hükümet de tutumunu sertlestirince (bu sertligin bir yansimasi da Öcalan’a uygulanan tecrittir) bugünkü kanli kaos ortami dogdu.

Bu ortamin söz konusu taleplerin gerçeklesmesine uygun oldugu söylenebilir mi? Yani her gün ülkenin dört bir yerine asker, polis, korucu ve gerilla cenazeleri tasinirken, psikolojik ortam bu talepler için uygun mudur?..

Böylesi bir ortamda bir yandan Anayasa komisyonu baskani, ‘anayasaci’ Prof. Bay Kuzu, ‘anadilde egitim seytana uymaktir’, öte yandan ana muhalefet lideri Kiliçdaroglu, ‘bir ülkenin bir tek resmi dili olur, bu ülkenin de Türkçedir’ derlerken, anadilde egitim talebinin kisa sürede, böylesi bir eylem sonucu karsilanmasini beklemek gerçekçi degil.

Öcalan’in tecrit durumunun giderilmesi elbet bu çapta bir sorun degil. Bu da eger hükümet onunla avukatlarinin görüsmesini gerekli ve yararli görürse olabilir. Diger bir deyisle, tecritin son bulmasi açlik grevine veya ölüm orucuna degil, baska etkenlere bagli. Son açiklamalarin bazisina bakilirsa böyle bir ihtimal var ve önümüzdeki günlerde böylesi bir gelisme beklenebilir.

Sonuç olarak, ortam böylesi bir açlik greviyle bu taleplerin hayata geçirilmesine, yani sonuç alinmasina uygun degil. Bu nedenle böylesi bir eylem, bunca insanin hayati ile oynamaktan öte bir sonuç vermez. Geçmiste cezaevlerindeki bu tür ölüm oruçlari pek çok insanin hayati üzerinde yikici sonuçlara yol açtilar. Dilegim o ki bu kez eylem o türden aci sonuçlara yol açmadan bir an önce son bulsun.

24 Ekim 2012

Kemal Burkay

Back to top button