Aglamak Güzeldir
Tarihin zifiri karanligindan gelip Ortadogu´nun zehirlenmis iklimiyle beslenen Salafistler´in, Avrupa´nin 11 Eylül’ü olarak nitelenen Paris vahseti, bütün dünyayi bir kez daha derinden sarsti.
Ayni günlerde birkaç gün içinde Sengal´de Kürtler karsisinda ugradiklari hezimetten sonra onlarin bu tür bir saldiriyla elde edecekleri morale her zamankindan daha fazla ihtiyaç duyacaklari tahmin ediliyordu.
Konumuz Salafistlerin taktiklerinden çok, ayni günlerde Lübnan´in Hizbullah kontrolündeki bölgede benzer bir yöntemle onlarca insanin ölümüne neden olmasina ragmen Batinin iki olay karsisindaki tutumudur.
Daha da garip olani ise bu tutumun kültür, siyasi, etnik ve inanç farkliliklarina ragmen büyük çogunlugumuzun tercihlerinde de belirleyici olmasi…
Küresellesme bize sadece iletisim olanaklariyla degil, fazla düsünmeden, yorulmadan tercihlerimiz konusunda da büyük kolayliklar’ sagliyor.
Kimler için ne kadar üzülecegimize artik onlar karar veriyor. Kimlerin hayatinin daha degerli olduguna, nasil düsünmemiz, ne yapmamiz, ne zaman ve neden aglamamiz; öfkemizi nasil ve kimlere yönlendirmemiz gerektigine biz karar vermiyoruz.
Beyrut´taki saldirida ne kadar insanin öldügünü bilen kaç kisi var? Sahi, hangi kentte patladi o bombalar? Kaç ülkenin bayragi Ankara saldirisi için yariya indi? Bu satirlari okuyanlar da dahil kaç kisi Ankara, Beyrut, Silvan için bir mum yakti? Kaçimizin fecebook´deki profili degisti?
Lübnan´dakiler Arap Üstelik de Hizbullah´in kontrol ettigi bölgede yasiyor. Silvan´dakilerse Kürt ve PKK´nin Sengal´de katledilenlerse Êzidilerdi.
Kendilerine dahi ait olmayan bir hayati sürdürenler; yasam ve ölüm arasinda ne zaman kopacagini kendilerinin dahi bilmedigi incecik bir çizgi üzerinde sekillenen hayatin insanlari
Oysa hayat hikayelerinden trajik romanlar, lirik siirler, hüzünlü besteler yapilacak olanlar Paris´te yasiyor
Çünkü birileri baskalarinin acilari için yas tutmamiz’ durumunda bile bize, bütün insani duygularimizin üzerine basarak bunun kimler olacagina kendileri karar veriyor!
Bu yazinin amaci, kimi devletlerin çok uzak yerlerde’ çikardiklari yanginlarin dumaniyla zehirlenen Paris´teki vatandaslarinin masumiyetini sorgulamak degil, aksine uzaklardakilerin acilarini da en az onlar kadar duyabilmeyi amaçliyor.
Baskalarinin acilarini yaristirmak, karsilastirmak asla degil; aksine hiç kimsenin hayatinin ve acilarinin baskalarinkinden daha degerli olmadigini anlatmaya çalismak!
Paris bize, yeryüzünün bir kösesinde atesler yakilirken o atesle hiç kimsenin isinamayacagini bir kez daha gösterdi.
Bugüne dek okudugumuz romanlar, isgal edilmis topraklari, esir olmus ama teslim olmamis insanlari ve onlarin ülkelerini anlatirdi. Artik kitaplar, çagimizin insanini anlatirken tipki Amerika´daki yerlilerin topraklarina sahip olmak için silahlar yerine uyusturucuyu ve ates suyunu’ tercih eden beyazin ve yerlilerin hikayesine benzer bir sey yazacak.
Gelecekteki bagimsizlik savaslari’ni insanin devletlere, ordulara karsi degil, bilinç karartmalari, algi operasyonlari ile aklimizi, ruhumuzu, vicdanimizi hatta gözyaslarimizi bile esir alan teknolojiye ve o sayede bizleri yönlendirenlere karsi verecegimiz mücadele belirleyecek.
Yillardir televizyon izlemiyorum. Yakinlarimin haber verdigi, o da yilda 1-2 kez izlenmeye deger film disinda ne manüpule edilmis, yönlendiren haber programlari ne de tarafgir katilimcilarin, gladyatörlerin üstelik çok da ahlaksiz ve insafsizca birbirlerine vurmaya çalistiklarina benzer fikir çatismasi’ dedikleri kiliç darbeleriyle akittiklari kan ilgimi çekiyor.
Hayatin gerçegi’ diyenler çikabilir. Ama herkesin gerçegi’ kendine göre yorumlama hakki var: Kolundaki saati de dahil, teknoloji çagrisimi yapan herseyi hayatindan söküp dogaya, kimilerine göre ilkellige’ dönen birilerini taniyorum. Kapitalizmin safaginda vahsi sömürüye olan tepkisini makinalari kirarak gösteren devrimci isçilere’ benziyor onlar.
Günün birinde bize gerçek esaretin ne oldugunu ve buna karsi nasil mücadele edilmesi gerektigini gözümüzün içine sokarcasina anlatan bir Kapital’ yazari mutlaka çikacaktir.
O zamana dek baskalarinin acilarini’ duymaya devam edelim.
Paris´i devrimin baskenti yapan Fransiz ihtilali ideologlarindan Jean-Jacques ROUSSEAU, ‘beraber aglamaktaki tatlilik kadar hiçbir sey kalpleri birbirine baglamaz’ der.
Öyleyse aglayalim, hep beraber aglayalim. Dünyanin ‘öbür tarafina’ pek faydasi olmasa da ‘aglamak güzeldir ’
En azindan içimizi isitir!
Ziya Laçin