Makale

Ama biz de Çanakkale’de öldük!

2015 yili, ‘devletlû’ takimi açisindan zor geçecek. Ermeni soykiriminin taninmasi için yapilan baskilar artacaktir. Baskilara karsi direnmek için de ‘acilarin yaristirilmasi’ yöntemi devreye sokuluyor. 2015’te dünya kamuoyuna ve Ermenilere su söylenecek: ‘I. Dünya Savasi hepimiz için acilarla doludur. Evet, Ermenilerin basina kötü seyler gelmis olabilir, ama biz de çok çektik. Biz de savas meydanlarinda can verdik. Biz de magdur ve mazlumuz!’ Ermenilerin Büyük Felaketi varsa, bizim de savas meydanlarinda kefensiz yatan yüzbinlerce sehidimiz var!

Aslinda, bu savunma hattinin isaret fisekleri daha 2011 yilinda görülmüstü. O zamanlar Disisleri Bakani olan Ahmet Davutoglu, 25 Nisan 2011 tarihinde Çanakkale’de bir konusma yapmisti. Yeni Safak haberi söyle veriyordu: ‘Çanakkale’ye gelen Bakan Davutoglu, ‘Çanakkale adini duyup da kalbi hoplamayan, yüregi titremeyen, damarlarindaki kan akis hizi artmayan bir Türk olamaz’ dedi. Davutoglu, konferansina, ‘Bütün dünyaya 2015 yilini tanitacagiz. Bazilarinin iddia ve iftira ettigi gibi bir soykirim yildönümü olarak degil, bir milletin sanli direnisinin, Çanakkale direnisinin yildönümü olarak tanitacagiz’ diyerek basladi.’

Çanakkale Savaslari, genellikle 18 Mart 1915’te müttefik donanmasinin Çanakkale Bogazi’ni geçmek için giristigi taarruzun yildönümünde anilir. O gün, Ingiliz ve Fransiz Donanmasi Çanakkale Bogazi’ni geçmek amaciyla bir taarruz baslatmistir. Osmanli topçulari, bogazin iki yakasindaki tabyalardaki toplarin ve bogaza dökülen mayinlarin yardimi ile müttefik donanmasinin geçisine engel olmustur. 18 Mart Zaferi, Osmanli Ordusu’nun I. Dünya Savasi’ndaki en ciddi basarilarindan biridir. Ingiliz ve ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birlikleri için ise, 25 Nisan 1915 tarihi önemlidir. Çünkü, o sabah saat 04:30’da Gelibolu Yarimadasi’na çikartma harekâti baslamistir. Çanakkale’de can veren Ingiliz, Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin torunlari, Anzak Koyu’nda her yil sabah safak sökerken yapilan dinî ayinle dedelerini anarlar.

24 NISAN HESAPLARI VE DIPLOMATIK FIYASKO

Bu yil 24- 25 Nisan tarihlerine kaydirilan Çanakkale Savaslarini anma törenlerine 102 ülkenin liderlerinin davet edildigini ögreniyoruz. Ingiltere’den Prens Charles da iki ogluyla törene katilacakmis. 25 Nisan’in askerî açidan bir anlami var, ama 24 Nisan günü anma programina neden dâhil edilmis acaba? Bilindigi gibi, 24 Nisan 1915 tarihinde Istanbul Ermenilerinin önde gelen 250 aydini gözaltina alinmistir. Daha sonra, bu insanlar Çankiri ve Ayas’a tehcir edilmis ve 174 kisi geri dönmemistir. Bu nedenle, 24 Nisan ‘Ermeni Soykirimi’ günü olarak anilmaktadir. Anlasilan, küçük bir tarih oyunuyla ‘Ermeni soykirimini tanima baskisi’ Çanakkale Savaslari ile perdelenmek istenmektedir.

Bütün bu ince hesaplara ilaveten, maalesef bir de diplomatik fiyasko yasandi. 24 Nisan’a kaydirilan Çanakkale Savaslari anma törenlerine, Cumhurbaskani Erdogan, Ermenistan Lideri Sarkisyan’i da davet etti! Disisleri Bakani Mevlut Çavusoglu davetle ilgili sunlari söylemis: ‘Biz, bu olaylari sadece 2015 yili olarak görmüyoruz, bir yil için degerlendirmiyoruz… Ermeni iddialarina karsi çalismalarimizi yürütüyoruz. 2015, sadece Ermeni iddialarinin yildönümü degil. Çanakkale Savaslari bir taraftan Türkiye’yi isgal etmek için gelen isgal güçleriyle diger taraftan vatan topraklarini savunmak isteyen Mehmetçik arasindaki savas… Savastan etkilenen tüm ülkeleri davet ettik… Ermenistan da var, çünkü Osmanli ordusunun içinde Ermeni askerler de var.’

Bu daveti yapanlar, 24 Nisan günü Sarkisyan’in Erivan’daki Soykirim Aniti’ndaki töreni birakip Çanakkale’ye gelecegini nasil düsünebilirler, anlamak mümkün degil. Ayrica, eger ‘devletlû’ takimi Çanakkale’de Osmanli vatandasi Ermenilerin savastigini kabul edip ‘baris açilimi’ yapmak istiyor ise, Istanbul’daki Ermeni Patrik Vekili Aram Atesyan’i törenlere davet etmesi gerekirdi. Çünkü, Türkiye Ermenilerinin dedeleri Çanakkale’de savasmisti. Biyografisinden Karabag dogumlu oldugunu ögrendigimiz Serj Sarkisyan’in dedesi, eger I. Dünya Savasi’na katilmis ise, muhtemelen Rus Ordusu’nda savasmistir. Eger bir ‘açilim’ düsünülüyor ise, önce bizim Ermenilerimizden baslamak dogru olmaz miydi?

ÇANAKKALE’DE ERMENI ASKERLER DE SAVASMIS!

Ilginçtir, Bakan Çavusoglu resmî tarih tezinin aksine, Çanakkale Savaslarinda Ermeni askerlerin de savastigini itiraf ediyordu. Ne yalan söyleyeyim, bu itiraf benim pek hosuma gitti. Çünkü, benim yayina hazirladigim Yüzbasi Sarkis Torosyan’in Çanakkale’den Filistin Cephesine baslikli anilarinin 2012 yilinda piyasaya çikmasindan sonra kiyamet kopmus, yaklasik bir yil süren sert tartismalar yapilmisti (Tartisma için bkz. http://www.ayhanaktar.com). ‘Alaturka’ tarihçilerimiz pehlivan tefrikasi gibi yazilar dösenip Yzb. Torosyan’in ‘yalanci’ ve anilarinin da ‘kurmaca’ oldugunu iddia ederek ‘inkârci’ kesimin degirmenine su tasimislardi. Hatta Genelkurmay Baskanligi da tarihinde ilk kez bir ani kitabi hakkinda resmî açiklama yaparak, ‘Çanakkale Cephesinde Sarkis Torosyan isimli bir subay yoktur!’ demek geregini bile hissetmisti (Hürriyet, 16 Aralik 2012). Kisacasi, birileri Çanakkale’de bir Ermeni topçu subayinin savasmis olmasini, sanki Türk milletinin ‘harîm-i ismetine’ yapilan bir tecavüz olarak algiliyordu.

Cumhurbaskani Sarkisyan da Yzb. Torosyan’in anilari etrafinda kopan tartismadan haberdar olmali ki, Erdogan’in davetini geri çevirdigi mektubunda sunlari yaziyordu: ‘Ermeni kökenli Topçu Yüzbasi Sarkis Torosyan da Çanakkale Savasi’nda Osmanli Imparatorlugu ordusunda görev yapanlar arasindaydi. Torosyan, Imparatorlugun savunma ve güvenligine hayatini adamis bir subaydi, sadakat ve kahramanligi Osmanli ordusunun askeri nisanlariyla ödüllendirilmisti. Ancak, ayni yil, Osmanli Imparatorlugu tarafindan önceden planlanan ve uygulanan kitlesel cinayetler ve zorunlu yer degistirmeler de en yogun noktasina ulasti ve katliam dalgasi Sarkis Torosyan’i bile kusatti. Gaddarca öldürülen annesi ve babasi ve Suriye Çöllerinde yitip giden kiz kardesi Soykirimin 1,5 milyon Ermeni kurbani arasina katildi’ (17 Ocak). Böylece, Yzb. Torosyan’in anilari bu kez de devlet baskanlari arasindaki söz düellosunda yer aliyordu.

PROF. HALAÇOGLU GÖREVININ BASINDA!

Bir zamanlar yüce devletimizin Ermeni islerini emanet ettigi Prof. Yusuf Halaçoglu da (O simdi MHP Milletvekili!) resmî tezlerimizin tehlikede oldugunu görüp sunlari söylemis: ‘Çanakkale cephesinde kaç Ermeni, kaç Türk vardi? Cephede parmakla sayilacak kadar Ermeni vardi. Çanakkale savaslarinda mücadele edenler Ermeniler degildi. Ermeniler Çanakkale savaslari sirasinda Van Isyanini çikardilar… Ermenilerin hakli olarak, davet sirasinda Mademki vatani birlikte kurtardik. Bizi neden sürgün ettinizsorusunu dillendirebileceklerini vurgulayan Halaçoglu, Erdogan’in tarihi bir yanlis yapmak üzere oldugunu söyledi’ (Yeniçag, 18 Ocak).

Çanakkale Cephesi’nde kaç Ermeni asker bulundugu meselesine girmeden önce, yüz yil öncesine gidelim. Harbiye Naziri Enver Pasa, Sarikamis’ta bir kolorduyu, yani yaklasik 50.000 askeri karlara gömdükten sonra 11 Ocak 1915’te Dogu Cephesi’nden ayrilmisti. Rus Ordusu da karsi saldiriya geçmis, Van’a dogru ilerlemeye baslamisti. Sarikamis yenilgisi, önce basina uygulanan askerî sansür ile halktan gizlendi. Örnegin, 4 Ocak 1915 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesi, hiç utanmadan ‘muzaffer olarak ilerleyen ordularimizin … Sarikamis mevkiini de zapt ettiklerini ve bu esnada birçok esir ve ganimet aldiklarini’ bildiriyordu! Fakat sirf sansür yetmezdi, Ittihat ve Terakki kadrolarina da yenilginin hesabini vermek lazimdi. Yoksa, birileri çikip ‘çapsizlik ve yeteneksizlik’ nedeniyle Enver Pasa’yi devirebilirdi. Aranan mazeret bulundu: Efendim, Ermeniler isyan ettiler, ordumuzu arkadan vuruyorlar!

ÇANAKKALE CEPHESINDEKI ERMENI ASKERLER

Enver Pasa’nin 25 Subat 1915 tarihinde Ordu ve Kolordu Kumandanliklarina yolladigi tamimde, Anadolu’nun çesitli kentlerinde Ermenilerin isyan ettikleri vurgulaniyor ve ‘düsmanlarimiz tarafindan memleket dâhilinde bir ihtilal’ girisimi hazirlandigi ifade ediliyordu. Bu tamimin birinci maddesinde, artik Ermeni erlerin kesinlikle silahli hizmetlerde kullanilmamasi emrediliyordu. Bu emir, tabii ki Çanakkale’deki III. Kolordu Kumandani olan Esat Pasa’ya da ulasti. 5 Mart günü, Esat Pasa da kendine bagli birliklere emri teblig ederken ‘III. Kolorduya bagli askeri birliklerde sayilari yüzde 3’e ulasmayan [Ermeni] erler umumiyetle süpheden uzak görülmekte’ olduklarinin altini çizdikten sonra Istanbul’dan gelen emrin yerine getirilmesini istiyordu. Esat Pasa, emri yumusatarak söyle devam ediyordu: ‘Ermeni erlerin çogunlugu zaten sanat sahibi insanlar olmak itibariyla, birliklerde silahli hizmetten birer vesile ile alinarak sanatlari icabina göre kendilerine görev verilmesi uygundur’ (Esat Pasa’nin yayimlanmamis anilari, s. 451- 452).

Acaba, Çanakkale’yi savunmakla görevli III. Kolordu’nun asker mevcudu neydi? Edward J. Erickson’unGelibolu: Osmanli Harekâti baslikli kitabinda verdigi sayilara göre Subat 1915’te Çanakkale Cephesi’nde 34.500’den fazla asker bulunuyordu (s. 23). Bu mevcudun yüzde 3’ten azini hesaplarsak yaklasik 1000 kisilik bir Ermeni asker sayisina ulasiriz. Kisacasi, Çanakkale’deki Ermeni askerlerin sayisi, Halaçoglu’nun sandigi gibi ‘parmakla sayilacak kadar’ az degildi. Ayrica, bu miktara Rum ve Yahudi askerleri de ilave edersek, III. Kolordu’nun askerlerinin yüzde 8-10’unun gayri-Müslim erlerden olustugunu rahatlikla söyleyebiliriz.

Ingiliz Arsivindeki askerî istihbarat raporlarinda da Osmanli savas esirlerinin sorgulanmasi sonucu elde edilen önemli bilgiler vardir. Örnegin, 25 Nisan günü 27. Alay’dan esir düsen üç er, ‘telefoncu’ olarak görev yaptiklarini ve alaydaki Hiristiyan erlerin ise ‘silahsiz hizmette’ kullanildiklarini belirtmislerdir. 26/27 Nisan günü esir düsen ve Ermeni oldugu tahmin edilen bir subay da, 77. Alay’da görev yaptigini, 57. ve 72. Alaylarla birlikte 19. Tümen’i olusturduklarini ve Tümen Kumandani’nin da Yarbay Mustafa Kemal(Atatürk) Bey oldugunu anlatmistir (Ingiliz Milli Arsivi, WO 157/668, April 1915). Alti yil sonra, Avustralya resmî tarihini yazacak olan Charles Bean de, Mustafa Kemal’in ismini ilk kez bu raporlarda gördügünü yazar. Kisacasi, Prof. Halaçoglu fazla kendini kasmasin, Ankara’daki Askerî Arsivler ‘normal fânilere’ kapali olsa bile, Ingiliz Arsivleri herkese açiktir!

Ama Halaçoglu’nun hakli oldugu bir taraf var: Ermeniler, ‘mademki birlikte savastik, bizi neden sürgün ettiniz’ sorusunu sorabilirler. Zaten Osmanli Arsivi’nde, ailesi tehcir edilen Ermeni subaylarin ailelerini geri getirtmek için yazdiklari dilekçeler vardir. Yzb. Torosyan da anilarinda Dâhiliye Naziri Talat Pasa’ya dilekçesini sahsen vermek için çabaladigini anlatir. Unutmayalim, 2012’de Torosyan’in anilari yayimlandiktan sonra resmî tarihin suskunluklari bozuldu ve tartisma basladi. Sonunda yetkililerden ‘Osmanli ordusunun içinde Ermeni askerler de vardi’ itirafi geldi. Yzb. Torosyan’a ne kadar tesekkür etsek azdir!

INKÂRCI ‘DEVLET AKLI’

Peki, ‘devletlû’ takimi 2015 yilinda neden böyle tarih kaydirma operasyonuna giristi? Aslinda, acilari yaristirma üzerine kurulan ‘inkâr’ politikalarinin da bir tarihî geçmisi var. Maalesef, ‘devlet akli’ da bu çemberin disina çikamiyor. 30 Ekim 1918 günü Mondros Mütarekesi imzalandiktan sonra, 2 Kasim gecesi Enver Pasa ve arkadaslari bir Alman torpidobotu ile memleketten kaçarlar. 13 Kasim günü de, Itilaf Devletleri donanmasina ait 44 parça savas gemisi Istanbul limanina demirler. Dört yildir yalanlarla aldatilan Istanbul’un Müslüman ahalisi, maglubiyeti ve isgali ‘travmatik bir biçimde’ yasar. Isgal günlerinde Osmanli Meclisi açiktir ve 1914’te seçilmis olan mebuslar hâlâ görevdedir. Osmanli Meclisi’nde, Ermeni meselesi ilk kez 1918 yili Kasim ve Aralik aylarinda tartisilir. Meclisteki Ermeni mebuslar tehciri, katliamlari, el konulan mallari ve Anadolu Ermenilerinin yasadigi felaketi açikça dile getirirler.

Ittihat ve Terakki Partisi’ne mensup mebuslar da savunma hattini su sekilde kurarlar: Savasta, Türkler de ‘mazlum ve magdur’ olmustur. Peki, Türklerin haklarini kim koruyacaktir? Örnegin, 11 Aralik 19181 günü Musul Mebusu ve ‘milli sair’ Mehmet Emin (Yurdakul) atesli bir konusma yapar. Ermenilere yapilan kötü muameleyi Türklük ile iliskilendirmek isteyenlere itiraz eder. Kötü muamele ile ilgili iddialari Türklerin ‘milli seciyeleri’ adina reddeder. Artik çok iyi bildigimiz ‘ecdat’ edebiyatini tekrarlayan Mehmet Emin Bey, Türklerin her zaman mazlumlari korudugunu hatirlatir. Rum ve Ermeni mebuslarin anlattigi zulüm ve kötü muameleyi yapanlarin kimler oldugunu bilemedigini (!) söyleyen Mehmet Emin Bey, kötü birkaç sahsin yaptiklarindan da Türk milletinin sorumlu olamayacagini belirterek sözlerini söyle baglar: ‘Binaenaleyh efendiler, öteki muhterem, magdur, mazlum vatandaslarim hakkinda arz etmis oldugum davanin yanina, mazlum Türklerin davasini koyuyorum.’ Milli sairimiz ‘acilari yaristirma’ isini çok iyi bilmektedir.

12 Aralik 1918 günü yapilan toplantida, yine Türklerin de magduriyetleri dile getirildigi zaman Kozan Mebusu Matyos Nalbantyan Efendi dayanamayip söz alir. Mehmet Emin Bey’e su cevabi verir: ‘[Mehmet Emin Bey], biz magduruz, Türkler de magdur diyorlar. Fakat Türklerin magduriyeti, millet-i hâkime seklinde bir magduriyettir … Bir takim insanlar, [yani] Ermeniler hayvan sürüleri gibi öldürüldü. Elbette Türklerin magduriyetini kabul ederim. Yalniz, sekil bakimindan [ölümlerde] bir ulviyet [yücelik], bir de mezellet [alçaklik] var. Bunu her halde kabul edelim. Türkler serhatlerde [sinirlarda savasirken]kahramanca öldüler, Ermeniler de mezelletle [alçaklikla] öldürüldüler.’

Görüldügü gibi, AKP hükümetinin 2015’te ‘acilari yaristirarak’ dünyaya kendini ‘magdur ve mazlum’ olarak gösterme çabalarinin kökeni hayli eskiye dayaniyor. AKP’nin magduriyet üzerinden kendini savunma stratejisi, Ittihatçilarin 1918’deki ‘inkârci’ tezlerine benziyor. Sizi bilmem ama, ülkemizde ‘devlet’ aklinin bu kadar kisir bir daire içinde kalmis olmasi bana hüzün veriyor. Bu arada, acilari yaristirmayi meslek hâline getirenlere en okkali cevabi veren Kozan Mebusu Matyos Nalbantyan Efendi’yi saygiyla aniyorum.

*Prof., Istanbul Bilgi Üniversitesi

[email protected]

——————————————–

Taraf-25 Ocak

Ayhan AKTAR

Back to top button