Artik hiç bir sey eskisi gibi olmayacak
Musul olaylarinin zirve yapmasindan birkaç gün önce, bir dostumun baskani oldugu ve Hewlêr’de faaliyet yürüten Arastirma ve Gelistirme Enstitüsü’nün misafiriydim. Bazi basin mensuplari, ögretim görevlileri ve enstitü çalisanlarindan olusan dar bir guruba, Türkiye’deki siyasal duruma iliskin görüslerimi aktaracaktim. Toplanti öncesi, kisa bir süre, Güney Kürdistan’in önemli televizyon kanallarindan birinin sorumlusu dost ve Enstitüsü sorumlusu ile bir arada bulunduk. Her iki dost da “Musul ve çevresinde çok ciddi seyler oluyor. Ama bizimkiler, Bagdat ve ABD sanki hiçbir sey yokmus gibi davraniyorlar. Acaba aralarinda gizli bir uzlasma mi var?” dediler. Ben de “ABD Baskan Yardimcisi Biden’in projesini kastediyorsaniz eger, ABD ISID gibi bir örgüt eliyle bu projeyi gerçeklestirir mi?” diye sormus kanaatimi de söylemistim: “Yasanan bunca deneyden sonra ABD bu önemli projeyi ileride kendi basina büyük belalar açacak bir örgütle hayata geçirmek istemez.”
Ama simdi, Musul’un düsmesinden sonra biraz farkli düsünüyorum.
Kanimca, Musul’daki gelismeleri anlamak ve olasi sonuçlarini degerlendirmek için biraz geriye gitmek, çok degil 7-8 yil önce yasananlari hatirlamak gerekiyor.
Hatirlayalim.
ABD’nin BAAS diktatörlügünü yikmasi ve Irak isgalini tamamlamasini takip eden dönemde, Sünnilerin yasadigi bölgelerde ABD karsiti ciddi bir direnis hareketi ortaya çikti. Basta aydinlar ve üniversiteler olmak üzere tüm halk kesimlerinin içinde yer aldigi direnis hareketi, zamanla degisik adlarla anilan radikal gruplarin, Islami örgütlerin kontrolüne girdi. Ki, bunlar arasinda adindan en çok bahsedilen Suriye’de iç savasin baslamasiyla birlikte Irak Sam Islam Devleti (ISID) adini alacak olan Irak Islam Devleti Örgütüydü.
O dönemde faaliyet yürüten radikal örgütlerin hemen hepsinin BAAS partisinin ileri gelenleriyle, Suriye, Iran ve Türkmenler üzerinden Türkiye ile iliskileri vardi.
Saddam rejiminin yikilmasindan sonra dagitilan Irak ordusunda görev yapan BAAS üyesi subaylar ve partinin ileri gelenleri, Suriye BAAS’inin yardimiyla kendilerine bagli radikal örgütler kurmakla kalmadilar, kendi disindaki radikal örgütlere, militanlarinin egitimi konusunda yardimci oldular.
Sivillerin öldürülmesi, suikast, intihar eylemleri gibi insanlik disi yöntemlere basvuran, Sünni Araplar disindaki dini ve etnik guruplara yönelik amansiz saldirilar düzenleyen söz konusu radikal örgütlerin, faaliyet yürüttükleri alanlarda yasayan halktan belirli bir destek gördükleri inkar edilmez bir gerçektir. Çünkü dagitilan Irak ordusunda görev yapan profesyonel askerler ve öteki güvenlik örgütlerinde yer alanlarin önemli bir bölümü Sünni idiler. BAAS rejiminin yikilmasinda sonra issiz güçsüz kalmislardi.
Bunun yanisira sadece Abbasi halifeleri ve Osmanli Imparatorlugu döneminde degil, ayni zamanda Ingilizlerin himayesinde kurulan Irak devletinde söz ve karar sahibi olan ve BAAS rejiminin yikilmasiyla birlikte eski konumlarini kaybeden Sünni Arap asiretleri de bu örgütlere destek veriyorlardi.
Radikal Islami örgütlerin faaliyet ve etkileri, Sünni Araplarin Bagdat ile olan iliskilerine bagliydi. Bagdat ile Sünni Arap asiretlerinin arasi iyi ise radikal örgütlerin etkinlikleri azaliyor, aksi durumda artiyordu. Örnegin 2004 yilindan itibaren, ABD karsiti direnis içinde giderek güçlenen radikal Islami örgütler, ABD’nin Sünni asiretler yardimi ile olusturdugu Sehva Birlikleri’nin yardimiyla etkisiz hale getirildiler ve Sünni Arap asiret liderleri de bu “iyiliklerinin” karsiligini fazlasiyla aldilar…
Bu dönemde, Bagdat ile Sünni Arap asiretleri arasindaki iliskilerin 2012 yilinin sonuna kadar normal bir seyir izledigini söyleyebiliriz. Bu süre zarfinda basta Irak Islam Devleti olmak üzere radikal Islami örgütlerin Hiristiyan ve Siilere yönelik saldirilarinda geçmise oranda azalma yasanmasinin temel nedenlerinden birisi normal seyreden bu iliskilerdi.
Ama söz konusu radikal örgütlerin 140. Madde kapsami içinde olan bölgelerde yasayan Yezidisiyle, Sebekiyle Kürdlere ve Hiristiyanlara saldirilari her zaman devam etti. Saldirilardan amaç ise, bölgede etnik ve dini temizlik yapmakti, ki Bagdat’in bu durumdan hosnut oldugunu söyleyebiliriz. Çünkü bölgedeki Kürdlerin öldürülmeleri, bölgeyi terk etmeye, göçe zorlanmalari Bagdat’in da isine geliyordu. Bu nedenle Bagdat ve Musul’daki Sünnilerin etkinligindeki il yönetimi, radikal Islami örgütlerin Musul ve çevresinde gerçeklestirdigi saldirilari önlemek için çaba sarf etmedikleri gibi, Pesmergelerin bölgede yasayan Kürdleri korumasina engel oldular.
Bagdat ile Sünni Arap asiret liderleri arasindaki iliskiler, 2013 yilinin baslarindan itibaren bozulmaya basladi. Merkez Bankasi ve benzeri önemli kurumlari kendisine baglayan, parlamentoyu baypas ederek sadece kendisinden emir alan askeri birlikler olusturan, tüm Irakli siyasi guruplarin altina imza attiklari Hewlêr Anlasmasi’na uymayan Maliki, Sünnileri de iktidardan dislamaya basladi. Maliki’nin bu otoriter tavrinin Sünni Araplar arasinda tepki yaratmamasi mümkün degildi ve öyle de oldu.
Sünni Araplarin itirazi baslangiçta barisçildi. Ama Maliki, gösterilerle, mitinglerle itirazlarini ve taleplerini dile getiren Sünni Araplara karsi askeri birlikleri harekete geçirdi. Gösterileri silah zoruyla dagitan askerler, onlarca göstericiyi öldürdüler. Buna karsilik göstericiler de karakollara saldirdilar, askerlerin saldirilarina silahla karsilik verdiler. Ve böylece Sünni Araplarin yogun olarak yasadigi il ve ilçelerdeki kaos giderek derinlesti, radikal Islami örgütlerin faaliyetleri ve etkinlikleri artti ve sözkonusu yerlesim birimleri giderek bu örgütlerin kontrolüne girdiler.
Hedefleri, amaci, kelle kesmek gibi insanlik disi eylemleri ve yarattigi vahsetten bagimsiz olarak, ISID’in son 6 ay içinde Sünni Arap bölgelerinin önemli bir bölümünü ele geçirmesi ve bu “zaferini” Musul’u ele geçirerek taçlandirmasi, sadece Irak’ta degil, Ortadogu’da da siyasi dengeleri degistirdi. Ortadogu’nun gelecegi için simdiden kesin bir sey söylemek dogru olmaz, ama Irak için “artik hiç bir sey eskisi gibi olmayacak” diyebiliriz.
Musul’un ISID’in kontrolüne geçmesinin tetikledigi degisimin basinda, Irak’in üçe bölünmesi ihtimalinin daha güçlü ve gözle görülür bir hal almasi geliyor. “Musul öncesi” Irak’i bir arada tutan ince iplik bugün daha da incelmis, kopma noktasina gelmistir. Öyle ki Irak’in birligi ve bütünlügünü saglamak çok ama çok zor bir hal almistir.
Kürd Bahari’ndan bu yana, 20 yili askin bir süredir özgür olan Kürdistan Bölgesi bir yana.
Merkezi iktidarin sembolü olan Irak Ordusu ve öteki güvenlik güçleri, Sünni Araplarin yogun olarak yasadigi bölgeleri terk ederek geri çekilmis bulunuyorlar. Bir baska ifade ile, Bagdat disindaki Sünni Araplarin yasadigi kentler de artik “kurtarilmis bölgeler…”
Musul öncesinde de Irak fiiliyatta üçe bölünmüs haldeydi.
Kürdistan Bölgesi’nin statüsü ve merkezi hükümetiyle iliskileri ve yasandigi sorunlar biliniyor. Bilinenleri tekrarlamak gereksiz.
Ama Musul olaylari sonrasi bu iliskilerin yeni bir boyut kazanacagini söyleyebiliriz. Zaten, Kürdistan Bölge Baskanligi Divan Baskani Fuad Hüseyin, Bagdat’in ISID’e karsi mücadelede yardim talebine verdigi cevapta, “biz daha önce Bagdat’i olacaklar konusunda uyarmistik. Ama Bagdat ciddiye almadi. Artik çok geç. Musul öncesi durum ile sonrasi durum birbirinden çok farkli” diyerek Kürdistan’in yeni dönemde merkezi hükümet ile olan iliskilerinin farkli bir biçim alacaginin ipuçlarini vermisti.
Gelecekte Hewlêr-Bagdat iliskilerini belirleyecek faktörlerden birisi de, Pesmerge güçlerinin, Musul ve Kerkük’te Irak ordusunun bosalttigi üslere yerlesmesi, 140. Maddeye konu olan bölgelerin hemen hepsini kontrol altina almasi olacaktir.
Sünni Araplarin yogun olarak yasadigi bölgelerde ise, Bagdat’in egemenligi “Musul öncesinde” de kagit üzerinde idi. Çünkü yukarida kisaca degindigimiz gibi, gerçekte iktidar Sünni asiretler ve onlarin ABD’nin yardimiyla olusturduklari “Sehva Birlikleri”nin (Uyanis, Dirilis), basta Irak Islam Devleti Örgütü olmak üzere öteki radikal Islami örgütlerin elinde bulunuyordu.
Bugün, Sünni Araplarin yasadigi bölgelerde merkezi iktidardan bahsetmek mümkün degildir. Artik Sünni Araplara siyasi bir statü tanimadan, sadece Sünni Arap Asiretleri ile anlasarak onlari Irak’in siyasi birligi içinde tutmak mümkün görünmüyor.
Öte yandan Sünni Arap muhalefetini sadece ISID temsil etmiyor.
Parlamento seçimlerine tek basina ya da ortak listeler halinde katilan siyasi guruplarin yanisira, ISID ile birlikte hareket eden bir çok irili ufakli gurup ta bulunuyor. Ki, bunlarin basinda halk arasinda kisaca “Naksibendiler” olarak bilinen ve eski BAAS partisi yöneticilerinin kurdugu ‘Naksibendi Tarikati Adamlari Ordusu’ geliyor. Naksibendiler, ISID’in basta gelen müttefikleri arasinda bulunuyor. Musul valiligine yüksek rütbeli bir BAAS eski subayinin atanmasinda oldugu gibi, Ele geçirilen Sünni Arap sehir ve kasabalarin yönetimine genel olarak eski BAAS üyelerinin atanmasi, basta Saddam Hüseyin’in hayatta kalan yakin akrabalari olmak üzere, eski BAAS yöneticilerinin, Irak Cumhurbaskani eski yardimcisi Hasimi’nin Musul’un düsmesini kutlamalari tesadüf olmasa gerek. Kanimca bir gazetecinin “ISID Sünni Araplarin intikam koalisyonudur” biçimindeki belirlemesi yanlis bir belirleme degildir.
ISID, Irak’in Sünni bölgelerini, Beledi Sam’i, ve Ürdün’ü kapsayan bir bölgede Sünni Islam devleti kurma amacini gerçeklestirebilir mi? Verili sartlarda bunun gerçeklesmesi olanaksiz ama Musul’un düsmesi, bölgede Iran’in basini çektigi Sii cephesine karsi amansiz bir iktidar mücadelesine tutusan Sünni cephesinin, Irak’ta kazandigi, ABD ve öteki batililarin sert tepkisini çekmeyen, Suudi Arabistan ve Katar gibi körfez ülkelerini sevindiren bir “zaferidir”.
Elbette Maliki’nin, Iran ve öteki Sii güçlerin bu durumu kolayca kabullenmesi beklenmemeli.
ISID’in Bagdat’a dogru harekete geçmesi, “Irak’i Safeviler’den temizlemekten, Necef ve Kerbela’yi ele geçirmekten bahsetmesi”, Siileri harekete geçirdi. Siilerin en büyük dini lideri Ali Sistani, bugün kadar hiç yapmadigi bir seyi yapti. ISID’e karsi cihad ilan etti. Sistani, tüm Sii ve ehle beyt taraftarlarina çagrida bulunarak “Savasabilenler silahlanip teröre karsi yürütülen kutsal savasa destek olmalidirlar” dedi.
Iran Islam Cumhuriyeti Sistani’nin fetvasini destekledi ve Irak ordusuna yardim amaciyla binlerce Pasdari bu ülkeye gönderdi. Bununla yetinmeyen Iran, Kürdistan Bölgesi’nin ISID’e karsi savasmasini saglamak için, Güneyli örgütlerle görüsmeler yapiyor, bu örgütler nezdindeki etkisini devreye sokuyor.
Sünni ulemanin da Sistani’nin fetvasini elestirmesi ve Sünni direnisinin hakli ve kutsal oldugunu açiklamasi, bölgeyi alt üst edecek bir mezhep savasi tehlikesini artiriyor.
Daha simdiden Sünni ve Sii Arap politikacilari yaptiklari açiklamada, Güney Kürdistan’i kazanmak istiyorlar. Bagdat-Hewlêr arasindaki sorun ve gerginlikleri görmezden gelerek, Kürdlere Irak’a iliskin görevlerini hatirlatiyorlar, Irak’in birliginin korunmasi için çaba sarf etmelerini istiyorlar.
Bazi düsman basina belirlemesini hak eden dostlar ise, Musul sonrasi ortaya çikan sartlarin bagimsiz Kürd devletinin ilanina müsait oldugunu, bu firsatin kaçirilmamasi gerektigine söylüyorlar.
Kürdistan Bölgesi Siyasi Önderligi Ortadogu batakliginda kurulan kurtlar sofrasinda yem olmayacak kadar deney sahibidir. Iç ve özellikle de dis sartlar müsait olmadan, Güney Kürdistan’da ilan edilecek bagimiz Kürdistan devletinin yasama sansinin bulunmadigini, hesabi, kitabi iyi yapilmadan atilacak bir adimin elde edilen ulusal kazanimlari risk altina sokacagini bilir.
Kimin elinin kimin cebinde oldugunun bilinmedigi, bir gecede dost ve düsmanlarin yer degistirdigi Ortadogu’nun, Musul’un düsmesinden sonra daha da karisacagi kesin. Daha simdiden bunun ipuçlari görünüyor.
Bölgesel gelismeleri etkileyen ve onlardan etkilenen Kürdistan ulusal demokratik hareketi, kaos ortaminda yolunu sasirmamasi ve “Musul sonrasi” olusan durumu lehine çevirmesi için, her seyden önce yurtseverlik ve demokrasi ipine sarilmalidir.
Ortadogu’da, emperyalistler ve onlarin yerli isbirlikçilerinin çikarlari dogrultusunda çizilen sinirlarin giderek anlamsiz bir hale geldigi bir dönemde, sinirlari kutsamak ve onlarin gönüllü bekçiligini yapmak bize düsmez.
Bize düsen, Ortadogu’daki gelismeleri iyi okumak, degisimin yönünü tespit edip uygun adimlar atmak, “komsulardan” gelen telkinlere kulagimi kapatmaktir. Yurtseverlik ipine sarilarak ulusal haklarimizi elde etmek için, Kürd sorunun esitlik temelinde çözümü için kararli bir mücadele yürütmektir.
Mesud Tek