Asil büyük çöküs nerede?
Çöküsleri üçe ayirmistim:
1- Ekonomik kriz
2- Ekonomik buhran veya bunalim ekonomisi
3- Yapisal çöküs
1994 ve 2001 kendimizin yasadigi bir ekonomik krizdi. Hatta 2008-09 küresel krizi de bu haneye yazabiliriz.
Ekonomik buhran veya bunalim ekonomisi ise 2015 yilindan beri yasadigimiz süreci ifade eder. Neden baslangiç olarak 2015 diyorum? Çünkü beklentilerde çöküs ve yatirimlarda duraganlik o vakit basladi. Hatta issizligin de çift haneye çikisi da bu tarihlerdir.
Ekonomik buhran içinde ara dönemler büyüme kaydedilebilir. Nitekim 2017 yilinda kredili büyüme sadece bir sisme olarak yasandi ve sonrasi daha agir faturalar ödemis olduk.
Bunalim ekonomisinde taslarin yerine oturmasi öyle bir kaç yil içinde gerçeklesmez. Büyük mücadele gerekir. Nitekim 2020 yili son çeyreginden beri hizli büyüme kaydediyor ama bunu refaha yansitamiyoruz. Ve kolay kolay da bu süreç düzelmeyecek…
***
Yapisal çöküs ise apayri bir konu: Kurumlarin ve kurallarin çöküsü olarak ifade ediyoruz ama bu kadar basit degil.
Yapisal çöküse en anlamli örneklerden biri Arjantin’dir. Bir zamanlar dünyanin en zengin 7. ülkesiydi. Simdilerde ise Arjantin 27. siraya düsmüs durumda.
Bugün Türkiye ekonomide nasil durumda derseniz verecegim tek cevap vardir: Türkiye’de öyle bir ekonomik çöküs var ki insanlar çocuk yapamiyorlar…. Bundan daha büyük veri mi var?
Bizim artik cari açigimiz sorun degil; bizim çocuk açigimiz büyük sorun.
2014 yilinda 2,2 olan kadin basina çocuk sayisi 2021’de 1,7’ye düstü. Her 10 kadinda 5 çocuk daha az dogum oluyor. Bu demografik yikim demektir. Nüfusun kendini koruma orani 2,1 olduguna göre büyük çöküs yasadigimiz asikardir…
Sadece dogan çocuk mu bizim sorunumuz?
Elbette hayir…
Dogup okuyan ve deger kazanan beseri varliklarimizi da kaybediyoruz. Okuyanin ülkesinden gittigi yerler yozlasir, kuraklasir ve kurur. Bizim en büyük yikimlarimizdan biri de burasidir.
2017’de baslayan beyin çikisi dolar fiyatindaki çikistan kat be kat daha yikicidir. Bunu da bilelim…
***
Aslinda bu üstte yazdiklarimi daha önceki yillarda da yazmistim. Bugün daha daha büyük bir çöküsten bahsedecegim…
Insanlik çöküsümüzden veya vicdani çöküsten….
Mesela yoksullugun getirmis oldugu yetersiz beslenmeden kaynaklanan zeka geriligini kim dikkate aliyor? Sabah makarna aksam makarna yiyen bir çocuk nasil gelisim saglayacak? Ama asil sorun ne biliyor musunuz: Bu fakirligi görmek istemeyen dindar ve muhafazakar kesimde…
Sarkici kadinlari çok siki takip edenler nedense fakirligi ve beslenemeyen çocuklari takip edemiyorlar. Yoksulluk intiharlarini bile ‘Reisi zora sokmak için…’ tanimina aliyorsak vicdani ve insani çöküsümüzü anlamis olur muyuz?
Parayi kaybeder buluruz ama insanligi ve vicdani kaybedince yeniden bulmamiz epey zorlasacaktir.
Devletin israfini yönetimin itibarina sayip fakirlere de açligi tavsiye edip porsiyonlari küçültün demek neyin karsiligi olabilir? Ihaleleri takip etmeyenler festivalleri takip edip, kizli erkekli yan yana gelmeyi suç sayabiliyor… Iyi ama yan yana gelen devlet-mafya ne olacak? 5’li çete diye anilan Hazine garantili müteahhitler yan yana nasil geliyor?
Velhasil bir çöküs yasiyoruz ama bu çöküsün asil yikici tarafi zihniyet çöküsüdür.
Bir zamanlar Nihat Hatipoglu Sabah Gazetesi’ndeki kösesinde ‘Dilsiz seytanlari’ yazmisti. Sahi kimdi o seytanlar? Nerede bulunuyor o seytanlar?
***
Bugün ülkemiz açisindan en büyük çöküs zihniyet çöküsüdür. Çoraklasan bilim dünyamizin çöküsüdür… Olaylara bakis açimizdaki çöküstür. Kisaca vasatliga hapsolduysak yoksulluga da hapsolmak bir sonuçtur.
Sattigimiz malin degeri artmiyor ama yabancilardan aldigimiz malin fiyati artiyor. Ucuza satip pahaliya almamizin nedeni bilimsiz ve teknolojisiz kuruyan ekonomik modelimizdir. Ve bu anlayis sürdükçe kurumaya ve fakirlige hizla devam edecegiz.
Bu yolun baska çikisi yok… Hazir olalim.
———————————————–
Karar Gazetesi -9 Eylül 2022
ibrahim kahveci