|
Hüseyin Kızılocak |
|
|
|
|
|
|
|
Yeni bir sürgün yöntemi
|
2016-01-08 11:06
|
Hüseyin Kızılocak
|
|
Hendek savaşları devam ediyor.
Bundan PKK memnun. Yine kuru gürültüyle, Kürtler katlediliyor diye, halkı peşine takıyor. Peşlerine takılmak istemeyenler için ise iki yol var. Ya bu, Kürtlerin haklarını almakla bir alakası olmayan savaşta ölecek ya da göçüp bu diyarlardan gidecek.
Devlet bu işten memnun. Kürtler kendi yerini yurdunu bırakıp kaçıyor ve ülkenin demografisi değişiyor. Niye memnun olmasın ki? Ecevit hizmet götürmek zor diye köylere boşaltmaya kalktı, Çiller, teröristlerle savaşıyorum diye binlerce köyü boşalttı. Bir kısmı Kürt şehirlerine göç ederken, bir kısmı batı illerinin yolunu tuttu.
Şimdi de şehirleri boşaltmak için, hendek savaşlarına başlandı.
Yani savaşan iki kesim bu işten memnun, olan ise halka oluyor.
Son seneler de, Kürt halkına, ulusal anlamda bir hak verilmezse de, Oslo’da, Kandil’e, İmralı’da veya başka yerlerde barış ve çözüm görüşmeleri yapıldı. Kürtler haklarına kavuşacak diye İmralı, Ankara ve Kandil’in yolu aşındırıldı. Bundan bir sonuç çıkmadı ama hiç olmazsa zavallı Kürt halkı, hendek savaşları yüzünden yerinden yurdundan edilmedi. Kürt sorunu her yerde tartışılır oldu. Şiddet ve savaş yerini tartışma ve konuşmaya bıraktı, ta ki hendek savaşları başlayıncaya kadar.
Peki ne oldu da bu hendek savaşları başladı?
Hendek savaşları ile öz yönetim veya özerk Kürdistan kuracaklarını söylüyorlar. Peki özgürlük ve özerklik isteyenler, böyle mi mücadele eder?
Bir yandan 1000 kişilik bir kurultay toplayacaksın, bir deklarasyon yayınlayacaksın ve bunun içinde bir kelime Kürt ve Kürdistan geçmeyecek, Kürt halkının ulusal hakları için bir madde bile koymayacaksın, lafta ise özerklik istediğini söyleyeceksin.
Bir yandan savaşacak, öte yandan Türkiyelileştirme, yani Türkleştirmek için çalışacaksın.
Bir yandan Kürtlerin birleşmesi gerek diye bağırıp çığıracak, öte yandan Türk örgütlerini dost, Kürt örgütlerini düşman ilan edeceksin.
Açıkça, Güney Kürdistan’ın can damarı olan sınır kapısının açılmasına karşı çıkacaksın, elinden gelse kapattıracaksın. Hele Güney’in bağımsızlığı tartıştığı bu günlerde, Kürt devletine, aynı sömürgeciler gibi karşı çıkacaksın ve de utanmadan, çocuk kandırır gibi, milliyetçilik olarak, suçlayacaksın (ne yazık ki hala bu çocuk masalı ile uyuyan, nice büyüklerimiz var). Yani açıkçası sen, Kürt görünüp, Kürtlerin devlet hakkı yok diyemiyorsun ama asıl istediğin o, ya da senden istenen o.
İŞİD saldırıları nedeniyle boşalan Batı Kürdistan’a geri dönüp, ülkesini savunmak isteyen Kürt halkının evlatlarının gelmesini engelleyecek ama Esad’ın askerlerine hiçbir şey demeyeceksin (ya da onlar sana bir şey demiyorlar, çünkü onların istediklerini yapıyorsun). Senin yaptığının sömürgecilerin yaptığından farkı ne?
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey gördünüz mü? Dünya’nın başka yerlerine bir bakın. Gücü olan halklar, mahalle mahalle ayaklanmıyor. Hatta günümüzde silaha da başvurmuyor. Varsa gücü, insanları sokağa döküp, topyekûn bir ayaklanma başlatıp, bir seçimle, halkı temsil ettiğini bütün dünyaya ilan ediyor.
Senin elinde bunca milletvekili ve belediye var, niye her yerde birden başlatma yerine, mahalle mahalle hendek savaşı yapıyorsun?
Halkın sana verdiği bu desteği niye kullanmıyorsun? Bunca destekle şiddete gerek kalmaz. Milyonlar, hakları için sokağa döküldüğünde, tank ve top bir şey yapamaz.
Artık yeter. Artık yol ayrımını herkes görmeli. PKK kurulduğu günden beri Kürt halkının özgürlük mücadelesine köstek oldu ve bunu herkesin görmesi lazım.
Buna rağmen bazı Kürt örgütleri, hala bunları Kürt örgütü olarak kabul ediyor.
Bir önceki yazım da, Kuzey Kürdistan’da Kürtlerin bir türlü bir birlik kuramadıklarından yakınmıştım.
Bu günlerde yine kimi Kürt örgütleri birlik görüşmeleri yapıyor ve bu iyi bir şey. Eğer gerçekten, kalıcı ve sağlıklı bir birlik kurabilirlerse.
Bence bir birliğin oluşabilmesi için, kafaların berraklaşması gerekiyor. Kürtlerin birliğini engelleyen PKK’dır. Çünkü sömürgecilere bakış konusunda görüş farklılığı yok. PKK sömürgecilerle danışıklı bir döğüş yapıyor ve Kürtler bunu görmeli ve birlik çabalarını da bu çerçeve oturtulmalı.
İşte bu nedenle, son zamanlarda atılan bu birlik adımını kuşkuyla karşılıyorum. Hele bu birlik çalışmaları, ilk iş olarak, Kabe yada Anıtkabir’i ziyaret eder gibi, Kandil yoluna düşerse.
Bunlar yayınladıkları bildiride, arabulucu değil, tarafız, Kandil yolunda ilerleyen partiler değiliz diyorlar. Peki Kandil yolunda ilerleyen partiler değilseniz, niye o zaman Kandil yollarına düşüyorsunuz? Bir zamanlar Kandil, Ankara ve İmralı arasında mekik dokuyanlardan ne farkınız olacak?
Kandil on yıllardır aynı görevi yapıyor, sizin ziyaretinizle mi şimdiye kadar yaptığı bu uğursuz görevi bırakacak?
Bu gün varılan aşama, PKK’yı Kürt örgütü olarak görmeyenlerin, kendi aralarında birlik çabası göstermesidir. Bu olmadan yapılan birlikler, PKK’nın kuyruğuna takılmaktan kurtulamazlar. Onun da Kürt halkına bir faydası olmadığı gibi, zararı olur.
Eskiden insanlarımız bir sorunları olduğunda, ermişlerin yattıkları ziyaretler denen yerlere gider ve bu ziyaretlerin başında kurban keserek, bu ermişlerden yardım dilerlerdi. Şimdi, Kürt partileri de savaşı durdurmak için, Kandil’i ziyaret edecek. Bir farkları, yanlarında bir kurban götürmüyorlar.
Şimdiye kadar kaç kişi, Kandil’i ziyaret etti? Neyi başardılar?
Arabulucu değil, taraf olacaksınız, o zaman bu danışıklı döğüşü halka anlatmaya çalışın. Ancak halk bu danışıklı döğüşü gördüğünde, özgürlüğün yolu açılır. Yoksa Kandil yollarını aşındırmakla değil.
Hadi diyelim, onlarla görüşmeden bir fayda umuyorsunuz. Peki Kandil’dekilerin Diyarbakır’da temsilcileri yok mu? Telefon, telsiz, internet, televizyon gibi iletişim araçları da var ama buna rağmen ilk iş olarak Kandil’in yolunu tutuyorsunuz. Niye?
Türklerin Anıtkabir ziyaretlerinden şimdiye kadar iyi bir şey çıkmadı, sizin de Kandil’e gidişinizden bir şey çıkmaz ama, yine de yolunuz açık olsun.
|
|
|
|
|
|
|