|
Hüseyin Kızılocak |
|
|
|
|
|
|
|
Bu komedi niye?
|
2013-04-20 10:45
|
Hüseyin Kızılocak
|
|
Hükümet ile İmralı anlaştı ve adını ne koyarsak koyalım yada ne kadar bazıları İmralı ile Kandil arasında mekik dokursa dokusun, silahlar susacak ama ondan sonrası karanlık.
O kadar çok ad verildi ki, hangisinin doğru olduğu konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Her kes, kendi görmek istediği gibi yorumluyor ve kabul ediyor ve en uçtakileri saymasak, hepsi de doğru.
Bunlardan bir ikisine bakalım:
Barış süreci: Silahlar susup, insanlar birbirlerini öldürmeseler, barış gelmiş demektir. Barışta kaybedenlerde, kazananlarda olabilir ama sonuç olarak, silahlar susar ve taraflar birbirleri ile savaşacaklarına, oturup konuşurlar. Burada da, savaşan İmralı olmamasına rağmen, emir oradan geldiği için, taraflardan biri orası, diğeri ise MİT ama asıl emir Hükümetten veya daha açıkçası, Erdoğan’dan geldiği için, diğer tarafta Erdoğan.
Bir diğeri, çözüm süreci:
Kimilerine göre bu süreç, Kürt sorununun çözülmesi demek, başkalarına göre bu PKK’nın silah bırakma süreci. İkisi de doğru. Çünkü bazılarına göre, silah bırakılınca, sorun da çözülmüş demektir. Bazılarına göre silahların susması sürecin başlangıcı ve devam edecek. Yani bazılarına göre, başlangıç, bazılarına göre de sonu ve iki halde de doğru, çünkü bu bir çözüm süreci.
Bazılarına göre de ortada ne bir barış nede bir çözüm süreci var. Planlanan yer aynı ve aynı kişiler süreci bir merkezden kontrol ediyor. Buda doğru. Arada gelip giden postacılar olsa da, perde gerisinde nelerin olduğunu henüz kimse bilmiyor. Bu da onu söyleyenlere göre doğru, görüşmeler açık olmadığı için, bunun yanlış olduğunu da kimse söyleyemez.
Hangi görüş kabul edilirse edilsin, yeni bir durumun başladığı bir gerçek. Bu konuda zannediyorum herkes hemfikir.
Nerde ve nasıl olduğunu, kimlerin gerçek aktörler olduğunu tam olarak bilmemekle birlikte, silahların susmasının hem Kürtler ve hem de Türkler bakımından hayırlı olduğu bir gerçek.
Silahların susması konusunda karar verildiği bir gerçek.
PKK bunu uzatıp, Kürt halkının buna alışması için, postacılar mekik dokuyor. Yoksa teknolojinin bu kadar geliştiği bu çağda, telefon yada internet üzerinden, görüntülü konuşmak mümkünken, bu garip, eski tip postacılık nasıl izah edilir Diyelim ki, Hükümet bu modern teknolojinin İmralı’dan kullanılmasına izin vermiyor, peki o zaman DBP’li postacılar, eski tür postacılık yerine, Ankara’da oturup, Kandil ile görüntülü konuşamazlar mı? Kaldı ki, Kandil’e gidip toplantı yapmıyorlar, sadece mektup getirip götürüyorlar. Peki sadece sorun bir mektup ulaştırmaksa, o zaman mektup e-mail yada faxlanabilir. Yok o yapılamıyorsa, mektup telefonda okunabilir. Bunun daha fazla yöntemlerini burada sıralamaya gerek yok. Kimse PKK’nın bu teknolojiyi kullanacak kadar bilgisiz olduğunu söyleyemez.
Bazıları postacı terimime kızabilir yada herkesin dilinde olan, beni, soruna hassas yaklaşmamakla suçlayabilir. Bende epey düşündüm ama doğrusu başka bir ad bulamadım. Kurye diyebilirdim ama o da aynı şey. Eğer ille de mektuplar gizli, onun için elden götürülmesi gerekir deniyorsa, kocaman parti başkan ve milletvekilleri yerine, sıradan, güvenilir bir iki kişi bulunamaz mıydı?
Öte yandan, Hükümet silahların bir an önce susmasını istiyorsa, o zaman bu işi bu kadar uzatmaya gerek yok. Normal olan, silahlarını bırakan, evine gider. Ama Erdoğan onları sınır dışına göndermek istiyor. Niye bunu istiyor anlamak zor.
Elbette Erdoğan’da bunları biliyor ama o da kamuoyunu buna hazırlamak istiyor. Onun için, internetten iletişim yerine, postacıların gelip gitmesine izin veriyor. Akil adamlar toplayıp, onların da halka anlatmasını istiyor ve ondan sonra, kamuoyu yoklamalarına göre nasıl sürdüreceğine karar verecek.
Bütün bunları şu yada bu şekilde anlamak mümkün. Herkes bu sürece desteğini açıklıyor. Bende bu vesile ile, adı ne olursa olsun, kim yaparsa yapsın, silahların susacağına seviniyorum ve ‘süreci’ destekliyorum.
Bütün bunları anlamakla birlikte, şunu anlamıyorum:
Gerilla silahını bırakıp, sınırın ötesine geçecek ve bunun için aylarca yol yürüyecek. Yıllardır dağlarda, halkının özgürlüğü için savaştığını düşünen insanlara, bir daha işkence edip, aylarca yürüterek, sınırın ötesine gönderilmesini anlamıyorum.
Bu insanlar silahlarını bırakıp, kendilerine dokunulmayacaksa ve illa da sınırın ötesine gönderilecekse, o zaman bunlar bir helikopterle sınırın ötesine bırakılamaz mı?
Hadi diyelim ki, devletin helikopterleri bunu yapmaz, o zaman PKK’lılar yada DBP’liler arabalarla onları sınırın ötesine taşıyamazlar mı? Bu insanlara yazık değil mi?
Her şeyi bir şekilde anlıyorum ama bu insanların niye 3-4 yürütüleceğini anlamıyorum. Bu komedi niye?
|
|
|
|
|
|
|