|
Hüseyin Kızılocak |
|
|
|
|
|
|
|
ÖZGÜRLÜGÜN YOLU
|
2013-06-01 19:31
|
Hüseyin Kızılocak
|
|
Tarih bize özgürlüğün yolunu gösteriyor. Bu yolu görmek isteyen gözler için, yol apaçık ve üstelikte projektörlerle aydınlatılmış ama görmek istemeyenler, ya gözlerini kapatıyor yada aydınlık dururken, gece karanlığında yola devam ediyorlar.
Dünyada halkların tarihlerine baktığımız zaman, bu halkların özgürlüklerin, nasıl elde ettiklerini görmek mümkün. Sadece özgürleşen halkların değil, özgürlüklerini elde edemeyenlerin de, niye özgürlüklerini elde edemediklerini de görmek mümkün.
Yine aynı şeyleri mi okuyacağız? Bu şeyleri yüz kez okuduk ve yazdık, diyen sesleri işitir gibiyim. Evet bazı farklılıklar olsa bile, bazılarımız için aynı şeyleri tekrarlamak ama bunu göremeyen veya görmek istemeyenler için bin kere olsa bile, tekrarlamaya devam edeceğiz.
Tek tek incelendiğinde farklılıklar olsa bile, temel olarak özgürlüğün yolunu açan ya da tıkayan temel etkenler şunlar olmuştur.
- Egemen güçlerin gücü ve zalimlikleri
- Uluslararası durum ve dış destek
- Ezilen halkın örgütlülüğü ve birliği
Şimdi bu temel etkenlere sırayla bir bakalım.
Egemen güçler güçlü ve zalimse, ezilen halkın özgürlük istemini kan ve katliamla bastırmış ve böylece ezilen halkın özgürleşmesine engel olmuştur. Bu zalim egemenler, bazen zalimliklerine sınır tanımamış halkları soykırımdan geçirmiş.
Bütün bu zalimlikler ve soykırımlar, halkların özgür olmalarını bir süre engel olsa bile, tümden engel olamamışlardır. Egemenler, daha yakın tarihlere kadar katliam ve soykırımla, halkların özgürlüklerini engelleyebilmiş olmalarına rağmen ve günümüzde zalimliklerine devam etmelerine rağmen, onların artık soykırım yapmaları zorlaşmış, nerdeyse imkansız hale gelmiştir.
Teknolojik gelişme sayesinde, bu zorbalık ve soykırımlar yada soykırım girişimleri, televizyon ekranlarına sayesinde, dünyada ki her evin içine girince, dünya buna gözünü kapatamıyor ve müdahale etmek zorunda kalıyor.
Hatırlayalım! Saddam, Halepçe’de kimyasal silah kullandığında, İran’a karşı batının dostuydu ve dünya buna gözlerini kapatmıştı ama Körfez savaşında, Saddam Kürtlere saldırdığında ve milyonlar dağ yollarına sürüldüğünde, ve bu da televizyon ekranları sayesinde dünyadaki her evin içine girdiğinde, daha önce sessiz kalan ve müdahale etmeyeceğini açıklayan Amerika, televizyon ekranlarına gelen görüntüler yüzünde tavrını değiştirmek zorunda kalmış ve İngiltere ve Fransa ile birlikte, müdahale etmek zorunda kalmıştı.
Elbette hala kimi egemen güçler zalimliklerine devam edebilse de, soykırım yapmaları bir hayli zorlaşmıştır.
İşte ikinci etken burada kendini gösteriyor ve zaman içinde özgürlük yolunun açılması ve kapatılmasında önemini artıran etkenlerden biri haline gelmiştir.
Birinci Dünya savaşında, kimi küçük çabalara rağmen, uluslararası destek bulamayan Kürtlerin durumu daha da kötüleşti ve ülke dört devlet arasında parçalandı.
İkinci Dünya savaşında ve sonrasında da, örneğin Doğu Kürdistan’da, şartlar uygun ve örgütlenmeleri ve birlikleri de yeterli olmasına rağmen, uluslararası destek olmayınca, özgürlüğe ulaşamadılar
Buna karşılık, Güney Kürdistan, uluslararası desteği iyi yakalayıp özgürlüğe ulaştı.
Uluslararası desteğin önemi her gün daha da önemli hale geliyor ve artık günümüzde bir halkın uluslararası destek bulmadan, başarıya ulaşması mümkün değil.
Elbette uluslararası destek deyince, bazılarının anladığı gibi sınırın öteki yakasında ki diğer egemen devlet demek istemiyorum. Kürt tarihi, sınırın öbür yakasında ki devletin verdiği sözüm ona desteğin, destek olmadığı, aksine şimdiye kadar görüldüğü gibi, köstek olduğunu gösteriyor.
Özgürlük yolunu açan veya kapatan en önemli etkense ezilen halkın birliği ve örgütlülüğü ve bu sağlanmadan özgürlüğü elde etmek mümkün değil.
Şimdi yine kendi tarihimize bakalım.
Kürtlerin dört devlet arasında bölünmüş olması özgürlük yolunda en büyük engel oldu ama parçalarda ki birlik ve örgütlenmeye baktığımızda, başarı ve başarısızlıklardan, doğru yolu görmek mümkün.
Kuzeyde birlik çabaları hep olmuş ama ne yazık ki hala başarıya ulaşmamıştır.
Doğuda birlik büyük oranda sağlanmış ama yeterli uluslararası destek olmayınca, hem İkinci Savaşı sırasında ve hem de 1979 da, Şah devrildiğinde, özgürlüğe çok yaklaşmasına rağmen, başarıya ulaşamadı.
Batı Kürdistan’ın özgürlük yolunda fazla şansı olmadı ama zaman değişti ve Esad iktidarı sallanıyor ve uluslararası destek var ama son etken eksik. Yani birlik ve örgütlülük eksik.
Gerçi Sayın Barzani’nin desteği ile bu birlikte sağlandı ama unutulan bir şey vardı. Egemen güçlerin güdümündeki bir örgütle yapılan birlik, birlik değildir. Çünkü bu piyon örgütler her ne kadar görünürde Kürt halkının özgürlüğü için mücadele ettiklerini söyleseler de, bu örgütler egemen güçlerin kontrol ve yönetiminden kurtulmadan, özgürlük yoluna destek değil, köstek olurlar.
İste bunu şimdi yine Batı Kürdistan’da açıkça görmek mümkün.
Bunu Sayın Barzani bilmiyor muydu dersiniz. Elbette biliyordu. Onları egemen güçlerin kontrolünden kurtarmaya çalıştı ama nafile. Kontrol egemen güçlerde oldukça, bu birlik olmaz ve olsa bile bozulur.
Oysa Kürtler burada belki bir daha yakalayamayacakları büyük bir şansa sahipler ve bu heder edilirse yazık olur. Bunun için bu parçada ki Kürtler ve örgütleri, bu örgüt egemen güçlerin güdümünde oldukça, onlarla birliği bir yana bırakmalı.
Elbette bu yoldan kurtarmak için çaba ve görüşmeler sürmeli ama güdümlü bir örgüt olduğu akıldan bir an bile çıkarılmamalıdır.
Güneyde zaman zaman birlikler olmuş, dağılmış ama sonunda egemenlere karşı birlik ve örgütlülüğünü sağlamış ve bu sayede özgür olmuştur.
Biz, diğer parçada ki Kürtlerin başka bir yere bakmamıza gerek yok.
Onların tarihine bakarsak, onların birlik konusunda ki iniş ve çıkışlarını, örgütlenme konusunda ki iniş ve çıkışlarını ve uluslararası destek ve çalışma konusunda ki başarılarını ve başarısızlıklarını görebiliriz. Hatta onların, sınırın ötesinde ki egemen devletlerle olan ilişkilerinde ki başarı ve başarısızlıklarını da görebiliriz.
Bunun ışığında tekrar, kendi parçamıza dönüp bakalım.
Uluslararası ortam uygun. Hem Avrupa, hem Amerika ve hem de diğer uluslararası kamuoyu, Kürt sorununun çözümünü istiyor ve bunun için çaba sarf ediyor. Yani bu önemli etken olumlu.
Kürtlerin diplomasi çalışması ya hiç yok denecek kadar az ya da PKK’nın yıllarca oluşturduğu negatif izlenimlerin etkisi devam ediyor.
İkinci etken Türkiye’nin durumu. Şimdiye kadar Kürt sorununu işitmek bile istemeyen ve zorla ezmeye çalışan Türk Devleti ve şimdi şiddeti bırakmak istiyor ve çözüm yolunda kapıyı aralıyor. Yani ikinci etkende, tam olmasa bile olumlu.
Peki ya Kürtlerin örgütlenme ve birliği?
İşte bu konuda fazla iyimser değilim. Kürtler örgütlenme bakımından örgütlü ama kimin kontrolünde olduğu belli olmayan bir örgütte ve bu örgüt kendisinden ve kendisinin kontrolünde olmayan başka bir örgüte hayat hakkı tanımak istemiyor. Hatırlayanlar, bu örgütün kurulduğu günde ilk hedefinin diğer Kürt örgütleri olduğunu, hatırlarlar.
Peki diğerleri?
Bunlardan sadece HAK-PAR ve özelliklede Sayın Burkay’ın dönmesi ve Başkan seçilmesinden sonra bir canlılık kazandı ama hala etkili bir örgüt olmaktan uzak.
Diğerlerinden bir kesim illegal gizi içinde ve ne yaptıkları fazla bilinmiyor. Bir kesim yıllardır öğütlenmeye çalışıyor ama dernek ve grup kurmanın ötesine varamamış. Bunun dışında ki kesim ise uzaktan izlemekte ve oluşmayan, ulaşılamayan bir birliğin kurulmasını bekliyor.
İşte bunun için genel durumu bir kez daha değerlendirmek istedim.
İşte bunun için, Güneyin hatalarına ve başarılarına bir kez daha bakmakta yarar var. Onlar tam olmasa da özgürlüğe ulaştılar. Onların özgürlük yolunu takip ederek, diğerleri de özgür olabilir.
|
|
|
|
|
|
|