2024-10-14
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Murat Belge
 
Gelelim 16 Türk devletine
2015-01-17 16:53
Murat Belge
Kaç yıl önce yazılmış bir yazı (*)

Geçenlerde ‘16 Türk Devleti’nin hangileri olduğunu soruyordum.

Bazı arkadaşlar uyardı ve hatırlattı: Bizim Tarih ve Toplum’un 38. sayısında (Ocak 1987) yayımlanmış olan, Coşkun Üçok’un bu konudaki yazısı… Coşkun Üçok, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin saygıdeğer bir profesörüydü. Milliyetçiliğinin, Kemalizm’inin de bir eksiği yoktu. Onun için, bu konuda söylediklerini ciddiye almakta herhalde bir sakınca görülmez.

Ama Coşkun Üçok bu ‘16 devlet’in hiçbir temeli olmadığını söylüyor. Şöyle bir alıntı vereyim: “Cumhurbaşkanlığı forsunun üst sol köşesinde bulunan güneşi çevreleyen 16 yıldızı her kimse, birisi a priori olarak bu yıldızların 16 Türk devletini simgelediğini kabul etmiş ve sonra da tutmuş her yıldıza bir devleti münasip görmüş. Ancak Türk tarihi hakkında, herhalde yeterli bilgisi olmadığı için, küçükleri bırakıp büyük bütün Türk devletlerini saysa bile 16 sayısını çok aşacağı için hiçbir ölçüte uymayarak keyfi bir biçimde 16 devletin adını sıralamıştır. Bunların içinde Türk oldukları kuşkulu olanlar bulunduğu gibi, devlet kurucularının Türk olmadıkları kesin olanlar da vardır. Buna karşılık kurucusu da, halkı da öz be öz Türk olanlar bu 16 içinde yer almamışlardır. İşin daha hoş yanı bu devletler içinden birini çıkarıp yerine başkası da konulabilmiştir. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulunca, bu küçük devlete 16’lar içinde yer verilebilmesi için o zamana kadar kitaplarda, broşürlerde, posterlerde yer alan Panu’nun kurmuş olduğu Batı Hun İmparatorluğu (48-216) listeden çıkarılmış ki, 16 sayısı bozulmasın.”

Efsaneyi icat etmiş kişiye Coşkun Üçok ‘her kimse’ ve ‘birisi’nden daha fazla yaklaşamıyor. 12 Eylül Vaka-i Hayriye’sinin ışığı altında yaşadığımız 80’lerde, Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 1984-85 ders yılı açılış töreninde bu 16 devleti tanıtan bir kitapçık dağıtmış. Bu bilim kurumunun sunduğu bu faydalı eserde, Üçok’un anlattığına göre, Attila’nın Hunları İ.S. değil de İ.Ö. 5. yüzyılın Türk devleti olarak tanıtılınca, ortaya 1000 yıllık bir fark çıkmış. Uygurların ‘matbaa tekniği’ni ‘keşfettikleri’ de söylenmiş. Karahanlılar devletinde halk tamamen Türk ve kısmen İranlıdır denmiş. Bu da ancak Türklere özgü bir marifet olsa gerek. Ayrıca, Altınordu devleti içinde yer alan bir Cuci ulusu varmış.

Coşkun Üçok, daha eski bir kitaptan (Fevzi Kurtoğlu yazmış) şu bilgiyi veriyor: “Türkiye Cumhur Reisi’nin forsu üzerinde, milli sancağın üzerinde olduğu gibi ay ve yıldız, üst tarafındaki köşede de yüzlerce asırdan beri (bu aritmetik de epey karışık göründü bana) Türk hükümet reislerinin sembolü olan Güneş’in altın ışıklarını serpmekte olduğu görülür.”

Üçok, bu betimlemeye dayanarak şu sonuca varıyor: “Cumhurbaşkanlığı forsundaki güneş, Türkiye Cumhuriyeti’nin değil, devlet başkanlığının sembolüdür. Çevresindeki 16 yıldız da süsten başka bir şey değildir.”

Coşkun Üçok, listeye girmeyi başaramayan ‘Türk devletleri’ni (ancak bir kısmını sığdırabilmiş) sayıyor, bu arada Anadolu Selçuklu Devleti’nin unutulmuş olduğunu belirtiyor. Çok devlet kurmuş olmakla övünmenin anlamsızlığına değiniyor: “Bir de ‘Türkler’in bir özelliğinin devlet kurmak’ olduğu ileriye sürüldü ve bu da 16 devlet kuramı gibi hemen devletçe benimsenerek ilkokul kitaplarından üniversitelerde okutulan anayasa kitaplarına kadar her yerde kendine yer buldu.”

Daha başka neler yapıldığını gene Coşkun Üçok’tan öğrenelim: “Giderek bu konuda kitaplar, broşürler yazıldı, konferanslar verildi, üniversitelerin açılışlarında projeksiyonlu açıklamalar yapıldı (Ank. Üniv. 1 Ekim 1984). Ortaöğretim kitaplarında 16 Türk devletiyle ilgili bilgiler ve sorular yer aldı, üniversiteler seçme ve yerleştirme sınavlarında bu konu ile ilgili şaşırtmacalı sorular soruldu. Giderek bu 16 devletin kanunla saptanmış olduğunu savlayan büyük bilim adamlarımız da görüldü.”

Bu noktada ben de ekleyeyim: Pullar da basıldı; kurucuların resimleri ve bayraklarla!

O kurucu büstleri Harbiye’de de var.

Şu anlatım, birer yurttaşı olduğumuz bu toplumun, tepeden tırnağa ‘bilgi’ denen şeyle nasıl bir ilişki içinde yaşadığını çok güzel anlatmıyor mu? Milliyetçiliğimize hoş gelen bir safsata nasıl bir bilgi haline getirilir (ve somut bilgisi olan bir gerçekliğe nasıl safsata muamelesi edilir? –milliyetçiliğimize hoş gelmiyorsa!) Bu ‘bilgiyle’ yaşamaya alışanlar, bunu yalanlayana da düşman olmakta gecikmeyecektir.

(*) Radikal, 26 Kasım 2005

--------------------------------------------------

17 Ocak 2015


Print