2024-10-14
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Murat Belge
 
‘Müdahale etme’nin biçimleri
2013-12-17 17:12
Murat Belge
“Biz kimin özel hayatına karıştık” diye soruyor Başbakan. “Karışmak”, “müdahale etmek” gibi kelimelerden ne anlıyor acaba? Benim edindiğim izlenime göre, bunların modern toplum öncesinde görülmüş biçimleri var zihninde. Örneğin adamın biri evinde oturmuş, şişesini açmış rakısını içiyor. Birdenbire kapısı zorlanarak açılıyor, içeriye polisler falan dalıyor (belki yanlarında bir hükümet üyesi de var): “İşte, rakı içiyorsun!” diye bağırıyorlar, şişesine el koyuyorlar, falan filan...


Böyle bir şey oluyor mu bugünün Türkiye’sinde? Hayır, olmuyor. Demek ki insanların özel hayatına müdahale edilmiyor! Çünkü “müdahale” dediğin eylem, böyle bir şey olmalı. Adamın gittiği meyhaneyi, içki içtiği mekânı bir şekilde kılıfına uydurup kapatmışsın, diyelim; bu, “müdahale” olmuyor.

İki lafın başında “üç çocuktan aşağı olmaz” diyorsun. Bunun medyada, televizyon kanallarında yayımlanacağı belli. Bu bir “müdahale” değil. “Müdahale” olması için anlaşılan Başbakan’ın ya da başka yetkililerin ev ev dolaşması, çiftlere “üçüncü çocuk” için tarih vermesi, o tarihte denetim yapması falan gerekiyor. Bunların yapan oldu mu? Olmadı. O halde, “müdahale” filan yok.

Kimsenin evi, “evli olmayan çiftler”i denetlemek üzere de basılmadı henüz. Böylesine sınırsız özgürlük var bu ülkede —her konuda. Ama Başbakan inşaat işlerine karışıyor, “Şu kadar metrekarenin altında konut bizim aile geleneklerimize uymaz” diyor... Bu bir “müdahale” değil.

Bunların “özel hayat”a “müdahale” olmamasının örnekleri. Daha “kamusal” denecek durumları da var. Geçtiğimiz hafta sonu Abant toplantısının konusu “Alevi” haklarıydı. Çeşitli sorunlar, çeşitli talepler... Ama üzerinde genel bir konsensus olduğu gözlemlenen bir konu, “cem evleri”nin “ibadethane” olması talebi. Bu talep yerine getirilmiyor. Gerekçe “İslâm’da ibadethane ‘cami’dir.” Nokta!

Bu, Diyanet İşleri ile birlikte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel görüşü olabilir. Kimse, Erdoğan’dan bu görüşünü değiştirmesini talep edemez.

Öte yandan, Aleviler de “Bizim için ‘cem evi’, ibadethanedir,” diyorlar. Onlardan, bu görüşlerini değiştirmelerini talep edebilir miyiz?

Aynı mantık içinde bakıyorsak, hayır, edemeyiz.

Ama, işte, sonuç ortada, ediyoruz, ediliyor. Bir mezhebin ortodoksluk anlayışı üstüne kurulmuş bir kurum (yani Diyanet İşleri) ve bu anlayışı paylaşan hükümet, “Hayır,” diyorlar, “Cem evi ibadethane değildir”. Öbür mezhebin ibadethanesinin ne olacağını onlar dikte ediyor.

Nerenin ibadethane olduğuna, olacağına kim karar verir? O inancı paylaşanlar mı verir, o inancı paylaşmayanlar mı?

Pekâlâ, şimdi bu “kim karar verir” sorusunu bir süre bir kenara bırakalım. Gelelim hükümetlere ve hükümetlerden beklenenlere.

Hükümetler, hükümeti olduğu toplumda yurttaşların maddeten karşılanması mümkün taleplerini yerine getirerek onların mutlu olmalarını sağlamak için mi vardırlar, yoksa o toplumda varolan çeşitli inançların hangisinin öteki inançların hayatlarına düzen vereceğini belirlemek üzere mi oluşurlar?

Tayyip Erdoğan’ın “Başbakan”ı olduğu hükümet, Osmanlı geçmişini seviyor.

Osmanlı düzeninde bazı Ermenileri Katolik olmuşlardı. O düzenin önemli kurumu, “Millet Sistemi” çerçevesinde, ayrı bir millet olarak tanınmak ve kendi kiliselerini kurmak istiyorlardı. II. Mahmud zamanında bu yapıldı. Mahmud onlara, “Ermeniler Gregoryen doğar. Katoliklik nereden çıktı? Gregoryen’sin sen, Gregoryen kal!” demedi. Daha sonra bazı Ermeniler de Protestan olmaya karar verdi. Onlara da kendilerini böylece ayırma hakkı tanındı.

Ama hükümet bu gibi uygulamalara uymak gereğini duymadığını da söyleyebilir. Haksız da sayılmaz. Benim verdiğim örnekler gayrimüslim cemaatlerle ilgili. Ama Osmanlı devleti “Alevi”den pek hoşlanmazdı.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün inşaatını başlatmış olan hükümet Osmanlı mirasına bu şekilde bağlı kalıyor olabilir

-----------------------------------------------

Taraf-17 Aralık
Print