Makale

Avrupa’da ne oluyor?

Biz burada paralel yapilarla, yamuk sekillerle, eskenar üçgenlerle, adamin diktatör olup olmamasiyla filan ugrasirken Avrupa’nin çivisi çikti.

Avrupa’yla hiç ilgilenmiyor degildik elbet. Arda Turan’in Avrupa sampiyonu olup olmayacagi epey ilgimizi çekti. Futbol hakkinda bilgisi olmayan okuyucularim için anlatayim. Futbol normal kosullarda on birer kisilik iki takimin yuvarlak bir top pesinde kosturdugu bir oyundur. Fakat bu takimlardan biri ünlü bir yabanci takimsa ve oyuncularindan biri Türkse, o zaman o takim bir kisiden ibarettir. Geçen hafta Real Madrid ile Atletico Madrid, Avrupa Sampiyonlugu finalini oynadi. Real on bir kisi idi, Atletico ise sadece Arda Turan’dan ibaretti. Arda’nin “Teke tek gelsenize lan” demesine ragmen karsi taraf on bir kisi olunca, maalesef kaybettik.

Ve bu arada, pek ilgilenmedik ama, Avrupa’nin çivisi çikti.

Avrupa Parlamentosu seçimleri yapildi ve bir dizi ülkede fasist partiler, irkçi, milliyetçi, yabanci düsmani partiler çarpici basarilar kaydetti.

Biz zaten Avrupa’nin en büyük fasist partilerinden birine sahip oldugumuz için ve bizde irkçilik, milliyetçilik ve yabanci düsmanligi zaten olagan seyler oldugu için, “Ne var ki bunda?” diyebiliriz. Dememek daha iyi olur.

Kriz ve isçiler

Avrupa 2007 yilindan beri, tam yedi yildir, derin bir ekonomik krizle bogusuyor. Yüz küsur yildir yasanan ikinci en derin kriz.

“Kriz” deyince, bunu ekonomi biliminin teknik bir terimi olarak düsünmemek gerek. Milyonlarca insan isini ve evini kaybediyor, isyerinde kazanilmis haklarini kaybediyor, daha az ücret için daha uzun çalismak zorunda kaliyor, sosyal haklar, issizlik ödenekleri, sosyal yardimlar kaybediliyor, hastaneler, kütüphaneler, belediye tesisleri kapaniyor, yoksullar ve toplumun yardima en çok muhtaç olan kesimleri tümüyle çaresiz birakiliyor…

Kisacasi, egemenler kendi çikarlarini korumak, kâr oranlarini yükseltebilmek için emekçilerin hayatlarini cehenneme çeviriyor.

Egemenlerin bu saldirisi karsisinda, Avrupa’nin her yaninda emekçilerin, özellikle de örgütlü isçi sinifinin, sendikalarin, direnmesi ve kendini korumasi beklenir. Ve direniyorlar elbet.

Dahasi, direnis ve mücadele sürecinde, giderek artan sayida isçinin sadece krizin sonuçlarini degil, böylesi bir krizi yaratan, insan hayatini böylesine zehir eden bir sistemin bizzat kendisini sorgulamasi beklenir. Kapitalizmin berbat bir düzen oldugunu, bundan kurtulmak gerektigini anlatmanin daha kolay hâle gelmesi beklenir. Ve evet, bu beklenti de bir ölçüde gerçeklesiyor.

Sag ve sol

Öte yandan, egemenler de sinek avlamiyor. Bangir bangir anlatiyorlar: issizligin nedeni patronun seni isten atmasi degil yabanci isçiler ve göçmenlerdir, evsizligin nedeni devletin toplu konut insa etmemesi degil yabancilardir, siyahlardir, Türklerdir…

Bu irkçi iddialar emekçilerin arasina nifak sokar, örgütlü mücadeleyi böler, zayiflatir. Fasist partilerin ekmegine yag sürer.

Mücadelenin zayif oldugu, direnisin basarili olamadigi yerlerde, umutsuzluk ve çaresizlik yayginlasir, irkçi ve fasist partiler güçlenir.

Örgütlü mücadelenin egemenlerin saldirisini püskürtebildigi, farkli bir alternatif sunabildigi yerlerde çaresizlik hissi engellenmis olur, kriz için siyah ve Türk ve yoksul komsuyu suçlamanin anlamsizligi ortaya çikarilmis olur.

Kapitalizmin krizi otomatik olarak solun büyümesine yol açar diye bir sey yok.

Mücadele düzeyinin düsük oldugu, morallerin bozuk oldugu Ingiltere, Fransa ve Danimarka’da seçimlerde irkçi ve fasist partiler büyüdü. Mücadelenin yaygin ve keskin oldugu Yunanistan’da seçimleri radikal sol parti kazandi.

—————————————–

Marksist.org

Roni Margulies

Back to top button