Balkondan düsüs!
Kisinin oylari yükselebilir.
O oylarla daha da yükselebilir.
Yükseldigi yerden de yükselebilir.
Lakin, hem laf anlaminda sözleri, hem vaat manasinda sözleri balkondan düsebilir.
Yani, kisi piramidin en tepesine çikmisken de, en umut verici sözleri yere kapaklanabilir.
Ne oldu simdi?
Memleketin yarisi kadari ‘terörist, anarsist, zindik, Zerdüst’ vesaire!
Tribünde yuh demek ayip olabilir de, terörist oluyor burada.
Yürüyenlerin içinde türlü niyet olabilir de; anarsist oluyor burada.
Yazanlarin elestirisi olabilir; velev ki yanlisi, hatta önyargisi da olabilir de; kovulasi, dövülesi oluyor burada.
Gençlerin, ses çikaranlarin, yazinin, çizinin, pankart açanlarin, pusi takanlarin alayi copluk, gazlik, hapislik oluyor burada.
Anlasilan, kelimeleri yere çakilirken, balkon asiri yükseldi; mini minnacik görüyor ötekileri.
Ama kimse böcek degil; kimse kizdin mi ezilecek, büzülecek degil.
Nasil sizi öteki, asagi görenlere öfkelenmisseniz hep
Siz de kimseyi öteki, asagi göremezsiniz.
Sahsiyet, haysiyet, öfke sadece size mahsus degil!
***
Bir de
(Tamam, anladik, bir Çankaya mücadelesidir de )
Ne demek iki basli yönetim olmaz; burasi öyle böyle demokratik hukuk devleti; güçler ayrimi mayrimi mevcut kagit üstünde.
Tek basli yönetim de olmaz; dik basli yönetim de!
Birakin yöneteni; yönetiliyoruz diye, hepimizin basini egecek hali yok.
Halk için halk tarafindan yönetimi diyorsaniz ders mers kitabinda; çok sesli, çok kültürlü, çok basli bir halk da var burada!
(Tabii bu arada memleketin En Beyaz kismi da; teniste, baskette, cumhuriyette ötekini hala öteki saymaya devam ederken, bir yandan da, öteki olmayi, manevi ya da fiziki siddete maruz kalmayi ögreniyor; devlet siddetinin, otoritenin, baskinin ne oldugu üstüne, abartip devrim demeyelim de, çok gecikmis çakma bir burjuva ihtilali yasiyor!)
Psikolojik sorunlari vardi!
Savaslar, iç savaslar bazen ‘tarihin o aninda kaçinilmaz’ olabilir
Ama sel gidip kum kalinca
Savas, farkli devletlere mensup yoksullarin birbirini katletmesidir.
Iç savas da sadece yoksullarin birbirini katletmesidir!
***
Polis memuru Ibrahim Ergin, kulübede nöbet tutarken roketatarli saldirida ‘sehit’ oldu.
Görevi, Sirnak’ta belki ölmek, belki öldürmekti.
Ankara’da, Istanbul’da belki gaz atmak olacakti.
Belki de o da Diyarbakirli, belki artik ‘etkisiz hale getirilmis terörist’in hemserisiydi.
Geride kalan iki aylik hamile esi Merve de öyle.
Ibrahim, varlikli aileden olsa, var olurdu; ‘sehit’ polis olmazdi.
Esasen, belki babasi da ögretmen diye, okudu, önce ögretmen oldu.
Ama ögretmen olamadi.
Bakan’in ‘Yenicami’de güvercin’e de benzetebildigi, atanmayan, ‘ucuz milli egitim emegi’ olsun diye, sözlesmeli köle olarak, ancak yarim sayfa hayat vaat edilenlerden oldu.
Memleketi Diyarbakir’da bir ögretim mevsiminde, ‘mevsimlik okul irgati’ yapildi.
Sözlesmeli egitim kölesi veya issiz kalmak yerine; kadrolu güvenlik kulu oldu.
Eline defter kalem vermeyi reddeden devlet; eline silahi tutusturdu.
Mesai saati anormal; amirlerin manevi siddeti normal; beden yorgun, ruh firtinali; ölüm kiyisinda, öldürmeye hazir.
Sahin olmasi istenen, bir kulübe önünde yatan güvercin!
Sahsinda
Egitimi yerine nesil nesil silah, kan devreden bir tarihin kanli bedeni de yatiyor oracikta.
Birbirini vuran yoksullar; birbirini yagmalayan siddet; birbirinin açligina kursun sikanlar.
Birbirinden nefrete adanmis yarim hayatlar; çeyrek ömürler; ruhu paramparça olmuslar.
***
O yüzden
‘Sehit’ diye kutsayan devlet (ve millet) için; misal, askeriyede piyade tüfegini agzina dayamis evlatlari (21 Ekim, Sanliurfa, Emrah Yalçin) , bilegini kesip kendini denize atmis kinali kuzulari ( 26 Ekim, Tekirdag, Cezmi Özbek) hep resmi açiklamada ‘psikolojik sorunlu’.
Evladini deli etmis, manyak ilan etmis piskinlik!
Tabii ki kimse intihar etmesin; sonuçta namlu kendi elinde, bilek kendi kolunda!
O vakit sikayet etsin!
***
Hakkari’de, arifede, iki komutanin elleri bir uzman çavusun girtlagina yapisti. Tokatlari, tekmeleri birbiriyle yaristi.
Simdi elinde dilekçesi, ‘Komutanim küfretti. Girtlagimi sikti. Askeri Ceza 117. maddeye göre suç. Tabur komutani sikayetimle ilgilenmedi. Sikayet dilekçesi kabul etmemek de suçtur’ diye, bir mercii, biraz adalet ve suça suçlu ariyor!
Çünkü bu isler söyle:
Askeri Ceza Kanunu, hakarette üst ve asti ayri insan sayiyor.
Siz deyin ki, asti altta oldugu için insan da saymiyor!
Askeri Mahkeme, sürpriz yapip bunu esitlige aykiri bulsa; bu kez Anayasa Mahkemesi bu ayrimciligi yerinde buluyor!
Psikolojimizde, bir yanlis var temelde; ama imtiyazsiz, sinifsiz, kaynasmis bir kitleyiz!
(O yüzden aylar önceki ‘Tabuta girebilirsin, havuza giremezsin’ baslikli yazi hala elden ele, mailden maile geziniyor! http://www.haberturk.com/yazarlar/umur-talu/761365-tabuta-girebilirsin-havuza-giremezsin )
Kasirga
Dünyayi sarsan imparatorluk, dünya finans merkezi sular, seller altinda.
Doga, kendini alt ettigini sanan insani, en güçlü yerinden bile çarpabiliyor.
Tabii fark su:
Bütün dünya ABD’yi, New York’u, 20 milyar dolar denen zarari konusurken; yoksul Karayipler’de ölü sayisi misliyle. Haiti’nin birkaç milyon dolar zarar denecek kadar bile varligi yok; sadece sivasiz hanelerin sayisiz ölülerini sayabiliyor!
108 yillik metroyu ilk kez su basmis; dev dalgalar, yanginlar; 7 milyon kisi elektriksiz; hastane jeneratörleri durmus, hastalar tahliyede. Gökdelenlere tepeden bakan kule vinç iki büklüm. Borsa 1888’den beri, bir felaket yüzünden ilk kez kapali. Nükleer santraller, kulaklara küpe, alarm veriyor.
Bunlari gece yarisi, sabaha kadar elektrigi kesik kadim bir Istanbul semtinde, jeneratör sayesinde izledim!
31 Eki. 12, Habertürk
Umur Talu