Makale

Baris sürecini demokratik adimlarla tahkim etmek

‘Bizim ‘barisa’ ihtiyacimiz oldugu kadar, o baris heykelini üstüne yerlestirecegimiz saglam bir ‘demokrasi kaidesine’ de ihtiyacimiz var.’

Basbakan Erdogan’in bir süredir MIT üzerinden Imrali’da PKK lideri Öcalan ile yürüttügü diplomasi trafigi sonuç verdi. Öcalan, Newroz’da verdigi mesajla silahli mücadeleye son verme çagrisinda bulundu. Hemen ardindan PKK, sözkonusu çagriya cevap niteliginde ateskes ilan ettigini bildirdi. Bütün bunlar, Türkiye’de silahlara veda sürecinin önemli bir start aldiginin isareti.

Son otuz yillik savas ve siddet ortaminin yol açtigi maddi ve insani tahribat katlanilir olmaktan çoktandir çikti. Hükümetin silahlari susturma yönünde aldigi inisiyatifin nedeni ile Öcalan ve PKK’yi bu noktaya getiren faktör ayni; toplumdaki savas yorgunlugu ve baris özlemi. Bu nedenle çatisma ve siddet ortamini sonlandirmaya dönük çabalar son derece önemli ve ne kadar desteklense yeridir.

Siddet ve savas, inkâr politikasinin ayrilmaz bir parçasi

Öte yandan son otuz yillik savasin Kürt sorunuyla bagini görmezden gelmek gerçeklik algisini yitirmekle esdeger. Onca ölüm, aci ve gözyasina yol açan sürecin, devletin Kürt sorununda izledigi inkâr ve baskici politikalarla adim adim örüldügü bugün artik herkesin kabul ettigi bir gerçek. Evet, son otuz yilda siddet çigirindan çikti ve geçmiste bunun bir benzeri yok. Peki, PKK’nin silahli mücadeleyi baslattigi 1984 yilindan önce Türkiye ve Kürdistan’da durum çok mu farkliydi? 1980 askerî darbesi sonrasinda bugünkü anlamda bir savas yoktu belki, ama ülkenin devlet kaynakli bir siddet furyasi ile cehenneme çevrildigi hâlâ hafizlarda. Diyarbakir 5 No’lu Cezaevi’nde Kürtlere karsi düpedüz bir savas yürütüldü ve bunun tek farki sözkonusu kiyim ve vahsetin tek yanli uygulaniyor olmasiydi. Dersim’de isyan bahanesi ile binlerce çocuk, ihtiyar, kadin, erkek magaralarda gazlarla yok edildiginde ne PKK gibi bir örgüt vardi ne de bugünkü anlamda yaygin bir çatisma ortami… Koçgiri’de, Agri’da, Zilan’da az çok benzer yöntemler kullanildi. Gerçek su ki, devletin, inkâr politikasini baski ve siddet mekanizmasi olmadan hayata geçirmesi mümkün degildi.

Baska bir ifade ile siddet ve savas, devletin Kürt sorununda izledigi inkâr politikasinin ayrilmaz bir parçasina dönüstü.

Simdi yapilmasi gereken sey, bir yanda savas ortamini sonlandirmaya odaklanirken, öte yanda baris ve çözüm yönünde ortaya çikan enerjiyi Kürt sorununun esitlikçi çözümüne kanalize etmek olmali. Kürt halkina karsi yürütülen yüzyillik siddet ve savas içerikli politikalari sonlandirmak için mevcut iklimi bir firsatta çevirmeli.

Geçmiste Kürt sorununu PKK ve terör sorunu olarak nitelemek âdettendi. Simdi de Kürt sorununun çözümünü silahlarin susturulmasina indirgeyen bir yaklasim sözkonusu. Bu yaklasimla ne Kürt sorunu çözülebilir ne de silahlar konusunda kalici bir sonuca ulasmak mümkün. Kürt sorunu esas olarak bir özgürlük sorunu. Bu sorununun elbette siyasal, kültürel, yasal, yönetsel, ekonomik vb. boyutlari var. Siddet ve savas, sorunun boyutlarindan sadece (elbette çok önemli) biri. Silahlari susturma süreci, sorunun diger boyutlarini perdelemek ve ötelemek için kullanilmak yerine, Türkiye’nin gerçek gündemine dönmesi için bir imkâna dönüstürülmeli.

Yanilgilardan bir digeri de çatismasizlik hâlini baris olarak nitelendirme olarak karsimiza çikmakta. Demokratik adimlarla tahkim edilmeyen bir barisin yavan kalacagi açiktir. Kalici bir baris süreci temel hak ve özgürlüklerin eszamanli iadesi ile tahkim edilebilir ancak. Baris ve demokrasi karsi karsiya getirilebilecek, biri ötekine feda edilecek durumlar degil ayrica. Kalici bir barisi, onu besleyen demokratik bir iklimden ayri düsünmek zor. Ahmet Altan’in deyisiyle ‘ Bizim ‘barisa’ ihtiyacimiz oldugu kadar, o baris heykelini üstüne yerlestirecegimiz saglam bir ‘demokrasi kaidesine’ de ihtiyacimiz var.’

Demokrasi seferberligi baslatmanin tam zamani

Silahlari susturma yönünde baslayan süreç, Türkiye’nin normallesmesi bakimindan hayati bir öneme sahip. Normallesme sürecinin diger bir kosulu da bütün kesimlerin siyasal sürece katilimini saglamaktir. Bunun, kapsamli bir af olmadan gerçeklesmeyecegi açiktir. Onbinlerce insan içeride tutulurken, bir o kadari yurtdisinda ve dagda yasakli ve siyasi kisitli bir durumda beklerken, gerçek bir demokratik katilimdan söz edilemez. AK Parti, muhalefetin tepkisinden sakinarak af kavraminda özenle durmayi tercih ediyor. Bir an için kelimelere takilmaktan vazgeçtigimizi düsünelim, ama demokrasinin olmazsa olmaz katilimcilik ilkesini atlayarak baris ve çözümü saglayabilir miyiz?

Toplumsal katilimin bir kosulu mevcut kosullarda kapsamli bir af ise, diger kosulu da demokratik standartlara uygun bir örgütlenme ve ifade özgürlügünü saglamaktan geçer. Bu seçim baraji, bu partiler yasasi ile bir af çiksa bile, Kürtler bakimindan demokratik bir katilimdan söz etmek mümkün olmaz.

Savasin son bulmasi ile onun yol açtigi onca insani ve maddi hasarin kendiliginden ortadan kalkmayacagi ortada. Onbinlerce faili meçhul cinayetin acisi hâlâ orta yerde… Yasi tutulmamis binlerce kayip sözkonusu. Milyonlarca Kürt Türkiye’nin dört tarafina hallaç pamugu gibi savrulmus… Sosyal dokusu darp edilmis, nüfus bütünlügü parçalanmis bir toplum… Böyle bir tablo içinde savasi sonlandirmak geçmis yaralarin iyilestirilmesi için steril bir ortam yaratabilir. Kalici bir baris ise Kürt sorununu var eden tarihsel hatalarin ve magduriyetlerin giderilmesi ile mümkün.

Helallesme ise geçmisle çok yönlü bir yüzlesme yasanmadan olacak gibi görünmüyor. Son otuz yilda islenen cinayetlerden, yapilan kirli isler ve operasyonlardan baslayarak, kapsami geçmise dogru genisletilmis ve derinlestirilmis bir yüzlesmeye ihtiyaç var. Diyarbakir Cezaevi’nde taammüden islenmis onca cinayetin ve yapilan mezalimin hiçbir hesabi sorulmamis iken, kim kiminle helallesecek?

Gelinen asamada Türkiye’nin temel sorununun demokrasi yoklugu ve Kürt sorununun çözümsüzlügü oldugu konusunda yaygin bir konsensüs sözkonusu. Bu payda, mevcut durumdan çikis için önemli bir firsat sunuyor.

31 Mart – Taraf

Balkêş e ?
Close
Back to top button