Makale

Baskanlik sistemi ve Kürdistan Sorunu

Türkiye’de Atatürk’ün cumhurbaskani olmasindan bu yana Çankaya siddetli kavgalara sahne oldu: Cumhuriyetin rakipsiz Milli Sef’i Ismet Inönü Genelkurmay Baskani Fevzi Çakmak’in destegini almasaydi belki de seçilemeyecekti. Celal Bayar henüz seçilmisken askeri darbeyle yüz yüze kalmis, tehlikeyi güç bela savusturmustu. 27 Mayis darbesinin akabinde Orgeneral Cemal Gürsel’in seçilebilmesi de rakiplerinin tasfiyesiyle mümkün olmustu. 12 Eylül’ün hemen öncesinde, görev süresi dolan Fahri Korutürk’ün yerine gelecek olan cumhurbaskanini seçebilmek için meclis tam 114 seçim turu yapmis, Zeki Müren’e, Ajda Pekkan’a, Bülent Ersoy’a oy verenler olmus, ancak bu sürede cumhurbaskani seçilememisti. Mebuslarin vekili olduklari cumhurun reisini seçememesi, sonralari darbecilere gerekçe olmus ve Türkiye siyasi hayatinin en kanli dönemlerinden olan 12 Eylül darbesiyle cuntacilar ülkenin basina çöreklenmisti. Turgut Özal ancak 10 yil sonra orduyu karsisina alarak Çankaya’ya çikabilmis, üç yilin ardindan köskten cesedi çikmisti. Abdullah Gül ise 367 baraji basta olmak üzere birçok badire sonrasi Çankaya yokusunu asabilmisti.

Geçmiste ‘Çankaya savaslari’ asker ile sivil/bürokrat güçler arasindaki iktidar, rekabet iliskilerinin bir tezahürü iken, askeri gücün sivil siyaset karsisinda gerilemesinin bir sonucu olarak -özellikle 2007 seçiminden itibaren- sivil güçlerin iktidar yarislarina dönüstü.

Öte yandan bu makamin günümüzde aldigi biçim, önem ve gelecekte evrilecegi muhtemel pozisyon, Kürt sorunuyla direk bir baglanim içinde olacaktir. Ne var ki sürece iliskin tartismalarin ‘kimin’ cumhurbaskani olacagi veya cumhurbaskani adayinin ‘nitelikleri’ ekseninde yürümesi, cumhurbaskanligi makaminin siyasi rejimdeki rolünün Kürdistan Sorununun gelecegi ile ilintisini gözlerden kaçirmaktadir. En azindan Kürtlerin konuya bakisi ne ‘kimin’ ne de makami isgal edecek kisinin ‘niteliklerinden’ ibaret olmamali; makamin Türk, otoriter, anti-demokratik devlet yapisi elestirisine yönelmeli. Nitekim görünen o ki, Kürdistan Sorununun seyri, anayasal rejim tartismalarinin odagina oturacak bu makamin yüklenecegi misyonla paralel bir seyir halinde olacaktir.

Uygulamada ismi yasal belgelerde zikredilmemis de olsa; hükümet baskani ve cumhurbaskani arasinda yürütme yetkilerinin paylasildigi, katî kuvvetler ayriliginin olmadigi yari-baskanlik rejimi görüntüsündeki sistem, cumhurbaskaninin ilk kez halk oyuyla seçilmesiyle yeni bir mesruiyet sürecini de baslatacaktir. Halkin oyuyla seçilen bir cumhurbaskaninin sembolik, protokol yetki ve sorumluluklariyla yetinmeyecegi, parlamenter rejimin ikliminden çikmis, baskanlik tipi bir anayasal rejim potansiyelini de barindirarak, makama oturacagi güçlü bir ihtimal.

Bu güçlü ihtimal karsisinda, mevcut parlamenter sistemin, Kürdistan Sorununun çözüm yollarini tikayan, anti-demokratik, Kürtlerle birlikte diger tüm etnik guruplari dislayan, temsil kabiliyetini sinirlayan yapisina karsi bir sistem elestirisini, cumhurbaskanligi seçimleriyle birlikte real siyasete tasimak gerekmektedir. Bu yüzden Kürtler, süreci, sorunlarinin çözümünde ara formüllere kapi aralayabilme olanaklarina sahip, yeni sistem tartismalarina dönüstürmelidir.

Bati Avrupa demokrasilerinde merkezi yönetimin geleneksel kurumlarinin asinarak tikanmasi karsisinda devletin merkezi yetkilerini, asagi dogru yerel ve bölgesel yönetimlere aktarmak suretiyle adem-i merkeziyetçiligi güçlendirmesi Türkiye’nin de gündemindedir. Baskanlik rejiminin en önemli ayaklarindan olan güçlü yerel yönetimlerin siyaset sahnesinde etkin hale gelmesi, Kürdistan Sorununun nihai çözümünü saglamayacaksa da, adil ve hakkaniyetli çözüme bir geçis sürecini baslatacaktir. Kürtlerin yeni siyasal rejim tartismalari kapsaminda ‘tek adam, otoriter yönetim’ ihtimallerine odakli tartismalara takilmadan, edilgen, figüran rolden siyrilarak, Kürdistan Sorununun çözümünde ara formüllere kapi aralayan yeni sistem tartismalarinda aktif rol üstlenmelidir. Cumhurbaskanligi seçim süreci bu tartismalarin örülmesi açisindan önemli bir olanaktir.

Türk siyasi hayatina, yürütme karsisinda güçlü cumhurbaskanligi makami 1982 Anayasasi ile General Kenan Evren tarafindan getirilmisti. Evren Türk siyasetinde en etkin aktör olmanin yolunu yürütmenin karsisinda cumhurbaskanligini güçlü, etkin yetkilerle donatmakta bulmustu. O gün anti-demokratik uygulamalara, baski ve zulme anayasal kilif olan cumhurbaskaninin yürütmeye dair yetkileri, bu gün baskanlik rejimi tartismalarina kaynaklik etmekte, güçlü yerel yönetimler formülü ile bütünleserek Kürdistan Sorununu yeni bir evreye yöneltmektedir.

Dönemin güçlü adami Kenan Evren’i müebbet hapse götüren ve hoyratça kullandigi cumhurbaskanligi yetkileri , yeni sistem tartismalarinda ülkenin demokrasi arayislarinda bu gün bir ihtimal olarak belirmektedir. Bu da Türk siyasetin cilve-i hususiyesi iste.

Hamiyet Çelebi

Back to top button