Bazi yaralar zamanla iyilesmez
90´li yillardaki gazetecilik anilari içerisinde iz birakanlardan biri de katildigim toplantilardan birinde Katolik bir din adaminin söyledikleriydi.
Alman yakin tarihinin kara deliklerine göndermede bulunan konusmaci, bir ülkenin tarihinde olup bitenler, o toplumun sadece geçmisinin degil, bugününün de sorumluluk alani içerisinde görülmelidir’ diyordu. Geçmisle günümüz, kollektif suç’ ile bireysel sorumluluk’ arasindaki iliskiyi de açiklamaya çalisan ifadelerini o zaman Helsinki Yurttaslar Meclisi adina Türkiye´den toplantiya katilan Murat Belge´ye sormustum. Belge, ‘Almanya 2. Dünya Harbi öncesinde ve sonrasinda esine rastlanmayacak derecede korkunç bir rejim çikarmistir. Ama daha sonraki kusaklar `ben o zaman dogmamistim, bana ne´ demeyip bu olayla hesaplastilar’ diyerek bu tezi onaylamisti.
Öyle ya, geçmiste yasananlar sonraki kusaklarin da sorumluluk alani içerisine girmeseydi, onlar kendilerine miras kalan bu agir ve kanli yükten kurtulma ihtiyacini duyabilir miydi?.
Büyük felaketin’ 101. yilina girdigimiz bu günlerde, soykirim tartismasina artik bir biçimde son verilmesi gerektigini, 100 yil önce yasanan trajediden kendisinin sorumlu tutulamayacagini ve mazideki kara deliklerin gelecegimizi karartmasina izin verilmemesi gerektigini, bu nedenle de geçmise sünger çekilip gelecege odaklanmak gerektigini söyleyen bir dostum bana bu toplantida söylenenleri bir kez daha hatirlatti.
Kendisine bunu bir de bu trajedinin magdurlarina sormamiz gerektigini söyledim ve birkaç ay önce AGOS´ta okudugum bir makaleden bahsettim. Ifade olarak farkli da olsa genel olarak sunlari söylüyordu Ermeni yazar: Bütün bir halki yerinden yurdundan edin, katledin, evlerinde, konaklarinda oturun, atölyelerini isletin, kiz çocuklarini kapatma olarak alin, kiliselerini camilere çevirin, tarlalarini sürün ve dahi birilerini asagilamak isterken Ermeni dölü’ diye hakaret edin sonra da `bu geçmiste olan bir sey, bizim suçumuz degil´ deyin…
Geçmisi unutalim’ gibi son derece romantik’ bir cümle kurma sansi olsa, bu sadece magdurlarin hakki olurdu.
Affetme erdemi haksizliga ugramislara taninan bir ayricaliktir.
Yüzlesmenin, arinma ötesinde daha da önemli bir islevi var ki o da bir daha asla’ demenin verilmis sözüdür.
Zira suçun inkâri, firsatini buldukça suçun tekrarinin itirafindan baska bir sey degildir.
1915´te Ermeni kanlarinin akitildigi kanallardan Pontuslularin, Kürtlerin, Alevilerin, Dersimlilerin, Gayri Müslümlerin kanlarinin akitilmis olmasinin nedeni, suçun bugüne dek süregelen inkaridir.
Bir ülkenin tarihinde olup bitenlerin, o toplumun sorumluluk alani içerisinde’ görülmesi bu açidan daha da önem kazaniyor.
Almanlar geçmisin kara deliklerini’ kapatmak için elleriden gelen her seyi yapti, yapiyor. Willy Bradt´in Soykirim Aniti önünde diz çöküp af dileyen o ünlü pozu, insanligin, tarihin kanli yükünden kurtulma çabasinin umut veren sembollerinden biri olmayi sürdürüyor.
Diz çöküs,’ son yillarda, insanlik tarihinin en büyük felaketlerinden olan, her iki dünya savasinda da basat bir rol oynayan Alman ulusunu yücelten en önemli jestlerden biri sayilmaktadir.
Magdurlara ödenen tazminat, aradan geçen 80 yila ragmen nefret ve soykirim suçlarinin zaman asimi kapsami disinda tutularak sorumlularindan hesap sorulmasi, fasizmin bu topraklarda bir daha geri dönmemek üzere yikilip gitmesi’ geçmisin yaralarini bir ölçüde onarabiliyor ama tümüyle kapatmaya yetmiyor.
Zira bazi yaralar zamanla iyilesmiyor!’
Zamanla iyilesmeyen yaralar sadece tarih kitaplarinda kalmaz, ‘kollektif kimligin’ bir parçasi halini alir. Bulundugunuz ülkenin sinirlarini astiginizda, elinizdeki pasaportta ‘okunan ilk bilgiler” adiniz, yasiniz, boyunuz, kilonuz, göz renginiz degildir.
Bugün yasadigimiz acilarin gizli kodlari “mazide kalan’ “büyük felaketlerin” gölgesinde saklilidir.
Kimlikteki bu ‘kod’larin nasil bir sey oldugunu Sükrü Erbas bize Hicri Izgören´e yazdigi birkaç satirlik siirinde anlatiyor:
Sen, yaralarini gösteriyorsun
Kimligini sorduklarinda;
Ben kimligimi gösteriyorum
Utancim soruldugunda…
Ziya Laçin