Makale

Bekleyin geliyoruz…

Irak Kürdistani bagimsizlik referandumu süreci de gösterdi ki ne yapip edip dis politikada dil ve üslubu sakinlestirmemiz gerekiyor.

Irak Kürdistani bagimsizlik referandumu süreci de gösterdi ki ne yapip edip dis politikada dil ve üslubu sakinlestirmemiz gerekiyor. Sadece sakinlestirmek degil, normallestirmek, gerçekçi hale getirmek ve ileride ayagimiza dolanacak kozlari vermekten kurtarmak da gerekiyor.

Kamuoyundan yükselen seslere bakin… Içerideki Kürtlerin duygu dünyasindan baslayip, Müslümanlarla dayanismaya, Sii eksenine dikkat etmeye kadar ne politika varsa, hepsi yerle bir oldu. Büyük devlet iddiasi yerini büyük bir panige ve çaresizlige terk etti. Cümlesi de iki hafta içinde oldu bitti. Sert bir dil, giderek kendisiyle yarisan bir üslup ve en nihayet 5 bin silahli savasçi birlikler tanzim etmeye, Kalesnikoflu pozlara varan bir coskuya ulasti.

Üstelik, en gergin ve sesi en çok çikanlar ne Irak’ta yasanan gelismeleri anlamis durumdalar ne de IKBY’de kim kimdir, ne nedir bilgisine sahipler. Ezberden bir Kürt düsmanligi, ezberden bir ‘Biz adami fena yapariz’ tafrasi…

***

Türkiye, dogru ya da yanlis bagimsizlik referandumuna karsi çikabilir… ABD, Ingiltere, Almanya gibi ülkeler de karsi çikiyor. Iran da karsi çikiyor ve tabiati geregi Irak zaten karsi çikiyor. Irak bile ki en çok zarar görecek olan ülkedir en nihayet hukuk içinde mücadeleden söz ediyor. Sartlar olusursa, bugüne kadar ödemedigi maaslari simdi ödemeyi öneriyor. Iran, herkesin aldigi önlemlerin ötesine geçmiyor, bir kapiyi hep açik birakiyor.

Hasili, ülkeler bu tür vakalarda daha önce de görüldügü gibi standart tedbirleri uyguluyor. Bizim gibi hem bu gruba katilip hem de dil ve üslupta bütün köprüleri yikip atan baska bir ülke yoktur. Bu meselenin yarini yokmus gibi, bu bölgede birlikte yasamaya devam etmeyecekmisiz gibi, dünya sanki sadece bizden ibaretmis gibi sinir tanimaz bir öfke ve tepki sadece bizim medyamizda, bizim kamuoyunda var. Sadece Irak referandumunda degil, bütün dis politika dosyalarinda yapacaklarimizi yapmayi ve sira konusmaya gelince sakin ve tedbirli olmayi bir türlü ögrenemiyoruz. Büyük küçük her vakada bilinçaltimiz ortaliga dökülüyor. Avrupa’ya da böyle Ortadogu’ya da… Hiristiyan’a da böyle Müslüman’a da…

***

Böylesi bir heyecan ve telas büyük devlet iddiasi tasiyan bir ülkeye yarasmaz. Mesele dis politika oldugunda bizim kadar elini, duygularini ve zihnini açik eden baska bir ülke yoktur. Tabiati geregi bizim kadar hayal kirikligi yasayani da olmuyor.

Çünkü, beklentilerimizi dile getirirken çitayi bazen Osmanli’nin sanli günlerine koyuyoruz. Bazen de sanki mümkünmüs gibi bir oturumda her seyi halledecegimize inaniyoruz. Böyle olunca da bir yandan Kürtlerle birlikte yasamakla gururlanirken ertesi gün onlari hedefe koyuyoruz. Ya da bir gün mültecilere sahip çikmakla övünürken ertesi gün hepsinin sirtimizda bir yük oldugunu söyler hale geliyoruz. Veya bazi günler AB’nin bir parçasi olmaya can atarken, bazi günler ‘canlari cehenneme’ diyebiliyoruz. Gerçek politikamiz hangisi belli degil… Elimiz kolaylikla açildigi için aslinda hepsinde birden gücümüz azaliyor, samimiyetimiz zayifliyor.

Oysa, bugünün dünyasi akil ve diplomasi dünyasidir. Maksat hedefe ulasmak yani, ülkenin çikarini korumaktir. Bunu basariyla yapanlara bakin; hiçbirini sakin ve usturuplu yolun disinda göremezsiniz. Hiçbirinde iç politikayla dis politikanin ayni kazanda kaynadigini göremezsiniz. Hiçbirinde bir hedefe giderken diger bütün üniteleri yerle bir etmek gibi bir bonkörlük hiç göremezsiniz.

—————————————————–

Karar; 2. 10. 2017

Mustafa Karaalioglu

Back to top button